Cennet

  • 2:25

    وَبَشِّرِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ اَنَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ كُلَّمَا رُزِقُوا مِنْهَا مِنْ ثَمَرَةٍ رِزْقًاۙ قَالُوا هٰذَا الَّذ۪ي رُزِقْنَا مِنْ قَبْلُ وَاُتُوا بِه۪ مُتَشَابِهًاۜ وَلَهُمْ ف۪يهَٓا اَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌ وَهُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ

    (Ey Resulüm!) İman edip salih amellerde bulunanları müjdele! Gerçekten onlar için altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Kendilerine rızık olarak bu (üstün) ürünlerden her yedirildiğinde: "Bu daha önce (dünyada iken) de rızıklandığımızdır" diyerek (sevinip ferahlayacaklardır). Bu, onlara (dünyadakine) benzer olarak sunulmuş (sonsuz ihsan ve ikramlarımızdır). Orada, onlar için tertemiz eşler vardır ve onlar orada süresiz kalacaklardır.

  • 3:15

    قُلْ اَؤُ۬نَبِّئُكُمْ بِخَيْرٍ مِنْ ذٰلِكُمْۜ لِلَّذ۪ينَ اتَّقَوْا عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا وَاَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌ وَرِضْوَانٌ مِنَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ بَص۪يرٌ بِالْعِبَادِۚ

    De ki: "Size bundan (dünyalık servet ve saltanattan) daha hayırlısını bildireyim mi? (Küfür ve kötülükten) Korkup sakınanlar için Rablerinin katında, içinde temelli kalacakları, altından ırmaklar (ve havuzlu şelaleler) akan cennetler, tertemiz eşler ve (özellikle) Allah'ın rızası vardır. Allah, kullarını hakkıyla görüp durmaktadır."

  • 5:85

    فَاَثَابَهُمُ اللّٰهُ بِمَا قَالُوا جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ وَذٰلِكَ جَزَٓاءُ الْمُحْسِن۪ينَ

    Böylelikle Allah, (bu) dediklerine (uygun salih amellerine) karşılık olarak, onları içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar (ve havuzlu şelaleler) akan cennetlerle mükâfatlandırmıştır. İşte bu, iyilik yapanların karşılığıdır.

  • 7:42

    وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَا نُكَلِّفُ نَفْسًا اِلَّا وُسْعَهَاۘ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَنَّةِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ

    (Buna karşılık) İman edenler ve (hayırlı, yararlı) salih amellerde bulunanlar -ki Biz hiç kimseye güç yetireceğinden fazlasını yüklemeyiz- onlar da cennetin ashabı (halkı)dırlar. Orada sonsuz olarak kalacaklar (ve kusursuz mutluluğa ulaşacaklar)dır.

  • 7:43

    وَنَزَعْنَا مَا ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهِمُ الْاَنْهَارُۚ وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي هَدٰينَا لِهٰذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِيَ لَوْلَٓا اَنْ هَدٰينَا اللّٰهُۚ لَقَدْ جَٓاءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّۜ وَنُودُٓوا اَنْ تِلْكُمُ الْجَنَّةُ اُو۫رِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

    (Cennetteki Müslümanların) Biz onların göğüslerinde kinden ve hasetten ne varsa çekip almışızdır. (Konaklarının) Altlarından (ve etrafından sürekli ve ferahlık verici) ırmaklar akacaktır. (Sevinçle) Derler ki: "Bizi buna (cennet huzuruna) ulaştıran Allah'a hamd olsun. Eğer Allah bize hidayet vermeseydi biz doğruya ulaşamazdık. Andolsun, Rabbimizin elçileri Hakk ile geldiler (ve bizi hayra ve huzura ilettiler.)" Onlara: "İşte bu, yaptıklarınıza karşılık olarak mirasçı kılındığınız cennettir" diye nida edilip duyurulacaktır.

  • 7:44

    وَنَادٰٓى اَصْحَابُ الْجَنَّةِ اَصْحَابَ النَّارِ اَنْ قَدْ وَجَدْنَا مَا وَعَدَنَا رَبُّنَا حَقًّا فَهَلْ وَجَدْتُمْ مَا وَعَدَ رَبُّكُمْ حَقًّاۜ قَالُوا نَعَمْۚ فَاَذَّنَ مُؤَذِّنٌ بَيْنَهُمْ اَنْ لَعْنَةُ اللّٰهِ عَلَى الظَّالِم۪ينَۙ

    (Orada) Cennet ehli, ateş (cehennem) sakinlerine (şöyle) seslenecekler: "Rabbimizin bize va’ad ettiğini (cennet nimetlerini) biz (aynen) gerçek olarak bulduk. (Hepsi Hakk ve hakikatmiş.) Siz de Rabbinizin size va’ad ettiğini (cehennem dehşetini aynen) gerçek olarak buldunuz mu?” Onlar da: "Evet" derler. Bundan sonra aralarından bir münadi (müezzin): "Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!” diye ilan edip onlara seslenmiş olacaktır.

  • 7:45

    اَلَّذ۪ينَ يَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجًاۚ وَهُمْ بِالْاٰخِرَةِ كَافِرُونَۜ

    Ki onlar (zalim sayılanlar şunlardır; Müslümanları) Allah yolundan (Kur’an ahkâmından, İslam ahlâkından engellerler… Hürriyet ve adalet için yapılan cihaddan) çevirip döndürürler… Onu (İslam’ı ve Kur’an’ı) eğip bükerek çarpıtmak (ve yozlaştırmak) isterler… Ve (din adına dünyaya tapınarak) ahireti örtüp gizlerler (kendileri ve tâbileri için cenneti garanti gösterirler. İşte) onlar (zalim) inkârcılardır.

  • 7:46

    وَبَيْنَهُمَا حِجَابٌۚ وَعَلَى الْاَعْرَافِ رِجَالٌ يَعْرِفُونَ كُلًّا بِس۪يمٰيهُمْۚ وَنَادَوْا اَصْحَابَ الْجَنَّةِ اَنْ سَلَامٌ عَلَيْكُمْ لَمْ يَدْخُلُوهَا وَهُمْ يَطْمَعُونَ

    (Cennet ve cehennem ehlinin) İki taraf arasında (duvar-sur gibi) bir engel (perde ve ara bölge bulunmaktadır) ve burçlar (A'raf) üstünde (cennetlik ve cehennemlik olanların) hepsini yüzlerinden tanıyan (ortada duran) adamlar vardır. Ki bunlar, henüz (cennete) girememiş olan, fakat (girmeyi) şiddetle arzu edip umanlardır. (Bunlar) Cennete gireceklere: "Selam size (ne kutlu ve mutlu insanlarsınız)” diye (tebrikler yağdıracaklardır).

  • 7:47

    وَاِذَا صُرِفَتْ اَبْصَارُهُمْ تِلْقَٓاءَ اَصْحَابِ النَّارِۙ قَالُوا رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ۟

    (A’raf ehlinin) Gözleri cehennem halkından yana çevrilince (bu sefer): "Rabbimiz, bizi (şu) zalimler topluluğuyla birlikte kılma" diye (yalvaracaklardır).

  • 7:48

    وَنَادٰٓى اَصْحَابُ الْاَعْرَافِ رِجَالًا يَعْرِفُونَهُمْ بِس۪يمٰيهُمْ قَالُوا مَٓا اَغْنٰى عَنْكُمْ جَمْعُكُمْ وَمَا كُنْتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ

    Burcun üstündeki insanlar (A’raf ehli), kendilerini yüzlerinden tanıdıkları (zalim ve kâfirlerden ileri gelen birtakım) adamlara seslenerek derler ki: "(Gördünüz mü) Ne (güç ve servet) toplamış olmanız, ne büyüklük taslamanız (istikbarınız ve iktidarınız bugün) size bir yarar sağlamadı. (İşte bugün tutuklanıp cehenneme atılmış durumdasınız!)"

  • 7:49

    اَهٰٓؤُ۬لَٓاءِ الَّذ۪ينَ اَقْسَمْتُمْ لَا يَنَالُهُمُ اللّٰهُ بِرَحْمَةٍۜ اُدْخُلُوا الْجَنَّةَ لَا خَوْفٌ عَلَيْكُمْ وَلَٓا اَنْتُمْ تَحْزَنُونَ

    (Ardından onlara cennetlikleri göstererek) "Kendilerine Allah'ın bir rahmet eriştirmeyeceğine yemin ettiğiniz (ve hiçbir nimet ve fazilete layık görmediğiniz) kimseler bunlar mıydı? (Şimdi bakın ve pişmanlık içinde kıvranın ki, iman, itaat ve sadakat ehli mü’minler, ne kutlu ve mutlu bir sona kavuşmuşlardır. Ve mü'minlere dönerek:) Haydi girin cennete! (diyeceklerdir.) Sizin için artık korku yoktur ve mahzun da olmayacaksınız."

  • 7:50

    وَنَادٰٓى اَصْحَابُ النَّارِ اَصْحَابَ الْجَنَّةِ اَنْ اَف۪يضُوا عَلَيْنَا مِنَ الْمَٓاءِ اَوْ مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّٰهُۜ قَالُٓوا اِنَّ اللّٰهَ حَرَّمَهُمَا عَلَى الْكَافِر۪ينَۙ

    Cehennem ehli cennet ehline: "(Ne olur) Bize biraz (serin) sudan ya da Allah'ın size verdiği rızıktan aktarın" diye seslenip (yalvaracaklardır.) Onlar da derler ki: "Doğrusu Allah, bunları inkâr edenlere (ve nankörlere) haram (yasak) kılmıştır."

  • 7:51

    اَلَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا د۪ينَهُمْ لَهْوًا وَلَعِبًا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَاۚ فَالْيَوْمَ نَنْسٰيهُمْ كَمَا نَسُوا لِقَٓاءَ يَوْمِهِمْ هٰذَاۙ وَمَا كَانُوا بِاٰيَاتِنَا يَجْحَدُونَ

    Onlar ki, dinlerini bir eğlence ve oyun (istismar ve suistimal konusu ve hoş vakit geçirme aracı) edinmişlerdi (veya nefislerinin hoşuna giden şeytani yorumlara ve yollara özenmişlerdi. Ayrıca günahkâr vicdanlarını bastıracak, ama his ve heyecanlarını da coşturacak dindarlık numaralarını, zikir ve ibadet diye, müzik eşliğinde kadın erkek karışık raks ve dans yapmayı kendilerine din-yol olarak benimsemişlerdi) ve dünya hayatı onları aldatıvermişti. Ki onlar, bu (hesap) günleriyle karşılaşacaklarını (ve Allah’a kavuşacaklarını) unuttukları ve (apaçık) ayetlerimizi (artık gereksiz ve geçersiz sayıp ve yanlış yorumlayıp çarpıtarak) tanımadıkları gibi, Biz de bugün onları (cehennem azabına ve yalnızlık girdabına atıp) unutacağız. (Onulmaz kahırlarıyla baş başa bırakacağız.)

  • 7:52

    وَلَقَدْ جِئْنَاهُمْ بِكِتَابٍ فَصَّلْنَاهُ عَلٰى عِلْمٍ هُدًى وَرَحْمَةً لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

    Andolsun, Biz onlara (kutlu) bir Kitapla gelip (Peygamber gönderip uygulamalı anlatmış); iman edecek her topluluğa bir hidayet ve bir rahmet olmak üzere (kesin) bilgiye (ilme) dayanarak Onu çeşitli biçimlerde açıklamıştık. [Not: Kur’an-ı Kerim; ilmi prensiplere ve bilimsel gerçeklere uygun olmak şartıyla yorumlanabilen bir kitaptır.]

  • 7:53

    هَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّا تَأْو۪يلَهُۜ يَوْمَ يَأْت۪ي تَأْو۪يلُهُ يَقُولُ الَّذ۪ينَ نَسُوهُ مِنْ قَبْلُ قَدْ جَٓاءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّۚ فَهَلْ لَنَا مِنْ شُفَعَٓاءَ فَيَشْفَعُوا لَنَٓا اَوْ نُرَدُّ فَنَعْمَلَ غَيْرَ الَّذ۪ي كُنَّا نَعْمَلُۜ قَدْ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ۟

    Onlar (hâlâ) Onun te’vilinden (özel yorumlanması gereken, gizemli ve gelecekle ilgili bazı ayetlerin haberlerinden) başkasına bakmazlar (İslam’ın esasına ve şahsi sorumluluklarına ilgi duymazlar) mı? (Kur’an’ın yorumlarını bırakıp aslına başvurmazlar mı? Oysa) Onun te’vilinin geleceği gün, daha önce Onu unutanlar, diyecekler ki: “Gerçekten Rabbimizin elçileri bize Hakkı getirmişlerdi. (Ama biz keyfimize kapılıp, Kur’an ayetlerinin kendisine değil, te’villerine uyarak Hakk’tan uzaklaşan kimselerdik.) Şimdi bize yardım edecek şefaatçiler var mıdır? Veya (keşke) geri çevrilsek de işlediklerimizden başkasını (hayırlı davranışları) yapsak (da Mevlâ’mıza yaransak!..)” Gerçek şu ki onlar, kendilerini hüsrana uğratmışlardır, (din adına) uydurmakta oldukları şeyler de kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuşlardır.

  • 8:4

    اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّاۜ لَهُمْ دَرَجَاتٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَمَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌۚ

    İşte gerçek mü’minler bunlardır. Rableri katında onlar için (cennette) dereceler, (manevi huzur ve makamlar, ayrıca günahlarından) bağışlanma, üstün (ve sürekli) bir rızık vardır.

  • 8:14

    ذٰلِكُمْ فَذُوقُوهُ وَاَنَّ لِلْكَافِر۪ينَ عَذَابَ النَّارِ

    (Ey müşrikler!) İşte bu sizin (hak ettiğiniz beladır, dünyada iken) şimdilik bunu tadınız... Elbette inkâra sapanlara (ayrıca ahirette) bir de ateş azabı vardır.

  • 8:23

    وَلَوْ عَلِمَ اللّٰهُ ف۪يهِمْ خَيْرًا لَاَسْمَعَهُمْۜ وَلَوْ اَسْمَعَهُمْ لَتَوَلَّوْا وَهُمْ مُعْرِضُونَ

    Eğer Allah, onlarda (bu insan görünümlü hayvan takımında) bir hayır görseydi muhakkak onlara (Kur’ani gerçekleri dinletip) işittirirdi. (Gerçi) İşittirseydi bile, (Hakk davaya) arka dönen (dönekler) olarak (yine) yüz çevirirlerdi.

  • 9:72

    وَعَدَ اللّٰهُ الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا وَمَسَاكِنَ طَيِّبَةً ف۪ي جَنَّاتِ عَدْنٍۜ وَرِضْوَانٌ مِنَ اللّٰهِ اَكْبَرُۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ۟

    Allah, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara içinde ebedi kalmak üzere, altından ırmaklar (ve havuzlu şelaleler) akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler (ve çok özel ve mükemmel malikâneler) va’ad etmiştir. Allah'tan olan hoşnutluk (O’nun rıdvanı ve rızası) ise en büyük (derecedir). İşte bu, büyük kurtuluş ve mutluluk (saadetidir).

  • 10:9

    اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ يَهْد۪يهِمْ رَبُّهُمْ بِا۪يمَانِهِمْۚ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهِمُ الْاَنْهَارُ ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ

    İman edenler ve (İslam’a, insanlığa uygun) salih amellerde bulunanları ise, Rableri onları imanları (ve itaatleri) dolayısıyla (dünyada iman şuuruna ve huzura erdirir. Ahirette ise) altından ırmaklar (ve havuzlu şelaleler) akan, nimetlerle donatılmış (olan) cennetlere yöneltip-iletir (onlara hidayet edip hakikate ve selamete ulaştırır).

  • 10:10

    دَعْوٰيهُمْ ف۪يهَا سُبْحَانَكَ اللّٰهُمَّ وَتَحِيَّتُهُمْ ف۪يهَا سَلَامٌۚ وَاٰخِرُ دَعْوٰيهُمْ اَنِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ۟

    (Mutlu mü’minlerin) Oradaki duaları: “Allah'ım, Sen ne Yücesin” (Seni tüm hatalardan ve noksanlıklardan tenzih ederiz yakarışıdır) ve oradaki dirlik temennileri (ve insanlara iltifat sözleri): “Selam”dır; bunların davalarının ve dualarının sonu da: “Gerçek hamd (ve teşekkür), âlemlerin Rabbi olan Allah’adır.” (olacaktır.)

  • 15:45

    اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۜ

    Gerçekten takva sahibi olanlar, cennetlerde ve (gölgelik ve yeşillikler içindeki) pınar başlarındadırlar.

  • 15:46

    اُدْخُلُوهَا بِسَلَامٍ اٰمِن۪ينَ

    Oraya esenlikle ve güvenlikle girin! (diye huzur veren duyurular yapılacaktır.)

  • 15:47

    وَنَزَعْنَا مَا ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ اِخْوَانًا عَلٰى سُرُرٍ مُتَقَابِل۪ينَ

    Biz onların (cennet halkının) göğüslerindeki kin ve nefret duygularını da söküp çıkardık. (Şimdi birbirini seven ve hep iyilik düşünen) Kardeşler olarak, cennet koltukları üzerinde karşılıklı (sohbet ve saadet ortamındadırlar).

  • 15:48

    لَا يَمَسُّهُمْ ف۪يهَا نَصَبٌ وَمَا هُمْ مِنْهَا بِمُخْرَج۪ينَ

    Orada onlara hiçbir yorgunluk (ve usanç) dokunmayacak ve onlar oradan asla çıkarılmayacaklardır.

  • 15:49

    نَبِّئْ عِبَاد۪ٓي اَنّ۪ٓي اَنَا۬ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُۙ

    (Ey Resulüm!) Haber ver kullarıma ki; şüphesiz Ben, (evet) Ben (iman ve itaat ehli kullarımı) Bağışlayanım, Esirgeyip (Koruyanım. Elbette mü’min, müstakim ve mücahit kullarım cennetime sokulacaktır.)

  • 16:30

    وَق۪يلَ لِلَّذ۪ينَ اتَّقَوْا مَاذَٓا اَنْزَلَ رَبُّكُمْۜ قَالُوا خَيْرًاۜ لِلَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌۜ وَلَدَارُ الْاٰخِرَةِ خَيْرٌۜ وَلَنِعْمَ دَارُ الْمُتَّق۪ينَۙ

    Takva sahiplerine (küfür ve kötülükten korkup çekinenlere): 'Rabbiniz ne indirdi?' dendiğinde ise, onlar (dinimiz baştan sona) 'Hayır' (ve hakikattır) diyecekler. Bu dünyada güzel davranışlarda bulunanlara (elbette iyilik, huzur ve) güzellik vardır; ahiret yurdu ise daha hayırlıdır. Takva sahiplerinin yurdu (olan cennet) ne güzeldir. (Ve zaten müttaki mü’minler, Allah’ın onlara indirdiği ve ruh ekranlarına gösterdiği her hali kendileri hakkında “hayır ve rahmet” olarak nitelendirmektedirler.)

  • 16:31

    جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ لَهُمْ ف۪يهَا مَا يَشَٓاؤُ۫نَۜ كَذٰلِكَ يَجْزِي اللّٰهُ الْمُتَّق۪ينَۙ

    (İşte) Adn cennetleri; (bu mü’minler içindir ki) oraya (huzur ve mutlulukla) gireceklerdir, onun altından ırmaklar (ve havuzlu şelaleler) akar, içinde onların diledikleri her şey vardır. (Arzu ve irade ettikleri hemen gerçekleşir.) İşte Allah, takva sahiplerini böyle ödüllendirir.

  • 16:32

    اَلَّذ۪ينَ تَتَوَفّٰيهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ طَيِّب۪ينَۙ يَقُولُونَ سَلَامٌ عَلَيْكُمُۙ ادْخُلُوا الْجَنَّةَ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

    Ki melekler, onların canlarını (tertemiz ve aziz vaziyette) güzellikle (ve kolay halde) aldıklarında: "Selam size" (şeklinde iltifat edilir ve) “Yaptıklarınıza karşılık olmak üzere (buyurun) cennete girin” denilecektir.

  • 18:31

    اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهِمُ الْاَنْهَارُ يُحَلَّوْنَ ف۪يهَا مِنْ اَسَاوِرَ مِنْ ذَهَبٍ وَيَلْبَسُونَ ثِيَابًا خُضْرًا مِنْ سُنْدُسٍ وَاِسْتَبْرَقٍ مُتَّكِـ۪ٔينَ ف۪يهَا عَلَى الْاَرَٓائِكِۜ نِعْمَ الثَّوَابُۜ وَحَسُنَتْ مُرْتَفَقًا۟

    İşte bunlar için; altından ırmaklar (ve havuzlu şelaleler) akan Adn cennetleri onlarındır, orada altın bileziklerle süslenip (onurlu ve huzurlu yaşayacaklardır), hafif ipekten (ferahlık verici iç giysiler) ve ağır işlenmiş atlastan yeşil (dış) elbiseler giyip (kuşanacaklardır) ve tahtlar üzerinde kurulup-yaslanacaklardır. (Bu,) Ne güzel sevap ve ne güzel yastıklar (koltuklar, tahtlar ve döşeklerdir).

  • 19:63

    تِلْكَ الْجَنَّةُ الَّت۪ي نُورِثُ مِنْ عِبَادِنَا مَنْ كَانَ تَقِيًّا

    İşte o cennet ki; Biz, kullarımızdan takva sahibi olanları (ona) varisçi etmişizdir.

  • 19:64

    وَمَا نَتَنَزَّلُ اِلَّا بِاَمْرِ رَبِّكَۚ لَهُ مَا بَيْنَ اَيْد۪ينَا وَمَا خَلْفَنَا وَمَا بَيْنَ ذٰلِكَۚ وَمَا كَانَ رَبُّكَ نَسِيًّاۚ

    (Hz. Cebrail; daha sık ziyarete gelmesini isteyen Peygamber Efendimize:) Biz (elçiler ve melekler) ancak Rabbinin emriyle ineriz. Önümüzde, ardımızda (geçmişimizde, geleceğimizde) ve bunlar arasında olan her şeyi (bilmek) O'na aittir. Senin Rabbin kesinlikle unutkan değildir.

  • 19:65

    رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَاعْبُدْهُ وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِه۪ۜ هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِيًّا۟

    (Allah) Göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin Rabbidir; şu halde (sadece) O'na ibadet et ve O'na kulluğunda (emir ve yasaklarına uyma konusunda) kararlı ve sebatlı ol. (İsimlerinde ve takdirinde) Hiç O'nun adaşı (hâşâ yoldaşı ve iş ortağı) olan birini biliyor musun? (Böyle bir şey mümkün değildir, her şey O’nun elinde ve emrinde bulunmaktadır.)

  • 21:101

    اِنَّ الَّذ۪ينَ سَبَقَتْ لَهُمْ مِنَّا الْحُسْنٰٓىۙ اُو۬لٰٓئِكَ عَنْهَا مُبْعَدُونَۙ

    Ama Bizden kendilerine güzellikler (ve üstün özellikler) geçmiş bulunanlar (mü’min, mücahit ve müstakim kullar) var ya, işte onlar ondan (korkunç cehennem ortamından) uzaklaştırılmış olacaklardır.

  • 21:102

    لَا يَسْمَعُونَ حَس۪يسَهَاۚ وَهُمْ ف۪ي مَا اشْتَهَتْ اَنْفُسُهُمْ خَالِدُونَۚ

    Onun (cehennemin korkunç) uğultusunu bile işitmeyeceklerdir. Onlar nefislerinin arzuladığı (sayısız nimet) içinde ebediliğe erişeceklerdir.

  • 21:103

    لَا يَحْزُنُهُمُ الْفَزَعُ الْاَكْبَرُ وَتَتَلَقّٰيهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُۜ هٰذَا يَوْمُكُمُ الَّذ۪ي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ

    (Ahiretteki) O en büyük korku (dehşetli şaşkınlık, ürküntü ve telaş ortamı bile) onları hüzne sürüklemeyecek ve: “(Gözünüz aydın) İşte bu sizin (en kutlu mutluluk) gününüzdür ki, size va'ad edilmişti” diye melekler onları karşılayıp (sevindireceklerdir).

  • 22:14

    اِنَّ اللّٰهَ يُدْخِلُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ اِنَّ اللّٰهَ يَفْعَلُ مَا يُر۪يدُ

    Şüphesiz ki Allah, (gerçekten ve samimiyetle) iman edip (güzel ahlâk, doğruluk, namaz, oruç, zekât ve cihad gibi) salih amel işleyenleri, altından ırmaklar (ve havuzlu şelaleler) akan cennetlere yerleştirecektir. Çünkü Allah, her istediğini (hikmet ve adaletle) yapıverendir.

  • 22:23

    اِنَّ اللّٰهَ يُدْخِلُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ يُحَلَّوْنَ ف۪يهَا مِنْ اَسَاوِرَ مِنْ ذَهَبٍ وَلُؤْلُؤً۬اۜ وَلِبَاسُهُمْ ف۪يهَا حَر۪يرٌ

    Hiç şüphesiz Allah, iman edenleri ve salih ameller işleyenleri de altından ırmaklar (ve havuzlu şelaleler) akan cennetlere koyacaktır, orada (mü’minler) altından bileziklerle ve incilerle süslenip (sevineceklerdir); onların oradaki elbiseleri de (saf ve sağlıklı) ipek(ten dokunmadır).

  • 22:24

    وَهُدُٓوا اِلَى الطَّيِّبِ مِنَ الْقَوْلِۗ وَهُدُٓوا اِلٰى صِرَاطِ الْحَم۪يدِ

    (Çünkü) Onlar, (dünyada hidayetle) sözün en güzeline (Kur’an ayetlerine, Hz. Peygamberin hadislerine ve hakikat ehlinin hikmetlerine) iletilmişlerdir ve övülen doğru yola eriştirilmişlerdir.

  • 23:8

    وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَۙ

    (Ve yine kurtuluşa erecek mü’minler şunlardır ki;) Onlar (borç, rehin ve oy verme gibi) emanetlerine ve verdikleri sözlere (ve sözleşme senetlerine) riayet (ve sadakat) üzerindedirler.

  • 23:9

    وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَۢ

    Onlar (kurtuluşa ulaşanlar), salavâtını (bütün Kur’an ahkâmını ve İslami kurumları) da (titizlikle) korumak (için cehdü gayret gösterenlerdir). [Not: Hacc Suresi 40. Ayetinde “Salavât” dini kurumlar için kullanılmıştır.]

  • 23:10

    اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَۙ

    İşte (yeryüzünün hâkimiyetine ve ahiretin nimetlerine) varis olacak bunlardır.

  • 23:11

    اَلَّذ۪ينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَۜ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ

    Ki onlar (ahirette de) Firdevs (cennetlerin)e varis olacaklardır; (sonsuz ve kusursuz mutluluk) içinde de ebedi olarak kalacaklardır.

  • 25:15

    قُلْ اَذٰلِكَ خَيْرٌ اَمْ جَنَّةُ الْخُلْدِ الَّت۪ي وُعِدَ الْمُتَّقُونَۜ كَانَتْ لَهُمْ جَزَٓاءً وَمَص۪يرًا

    De ki: "Bu (sonuç) mu daha hayırlıdır, yoksa takva (tam ve sağlam bir iman, itaat ve cihad) ehline va'ad edilen ebedilik cenneti mi? Ki orası onlar için (kutlu) bir mükâfat ve varılacak son (mutlu) durak yeridir."

  • 25:16

    لَهُمْ ف۪يهَا مَا يَشَٓاؤُ۫نَ خَالِد۪ينَۜ كَانَ عَلٰى رَبِّكَ وَعْدًا مَسْؤُ۫لًا

    (Cennetin) "İçinde ebedi kalıcılar olarak, orada her istedikleri onlara verilecektir; bu, Rabbinin üzerine aldığı (ve Kendisinden) istenen bir va’addir."

  • 25:24

    اَصْحَابُ الْجَنَّةِ يَوْمَئِذٍ خَيْرٌ مُسْتَقَرًّا وَاَحْسَنُ مَق۪يلًا

    O gün, cennet halkının kalacakları yer elbette çok daha hayırlı, dinlenecekleri (ve ebedi hayat sürecekleri) yer çok daha güzeldir.

  • 29:58

    وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُبَوِّئَنَّهُمْ مِنَ الْجَنَّةِ غُرَفًا تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ نِعْمَ اَجْرُ الْعَامِل۪ينَۗ

    İman edip (hayırlı ve yararlı işlerle) salih amellerde bulunanlar (var ya, işte); onları, içinde ebedi kalıcılar olarak, altından ırmaklar (ve havuzlu şelaleler) akan cennetin yüksek köşklerine elbette yerleştireceğiz. (İyi niyet ve gayretle salih) Amellerde bulunanların (Hakk’ta ve hayırda çaba harcayanların) ecri ne güzeldir.

  • 30:15

    فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَهُمْ ف۪ي رَوْضَةٍ يُحْبَرُونَ

    Böylece iman edip salih amellerde bulunanlar; artık onlar 'bir cennet bahçesinde' 'sevinç içinde ağırlanıp (sonsuz mutluluğa kavuşacaklardır.)'

  • 31:8

    اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ جَنَّاتُ النَّع۪يمِۙ

    (Ancak) Gerçekten iman edip (her iş ve ibadetinde dikkatli davranan ve) salih amellerde bulunanlar ise; onlar için nimetlerle donatılmış cennetler var (edilmiştir).

  • 31:9

    خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ وَعْدَ اللّٰهِ حَقًّاۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ

    Orada ebedi olarak kalıcıdırlar. Allah'ın va'adi Hakk’tır. O, Üstün ve Güçlü olandır, Hüküm ve Hikmet sahibidir.

  • 36:55

    اِنَّ اَصْحَابَ الْجَنَّةِ الْيَوْمَ ف۪ي شُغُلٍ فَاكِهُونَۚ

    Gerçek şu ki o gün cennet halkı, (tadılacak nimetlerin ve yaşanacak zevklerin en güzeline kavuştukları için) 'sevinç ve mutluluk dolu' sürekli bir meşguliyet içindedirler.

  • 36:56

    هُمْ وَاَزْوَاجُهُمْ ف۪ي ظِلَالٍ عَلَى الْاَرَٓائِكِ مُتَّكِؤُ۫نَ

    Kendileri ve eşleri, (huzur ve güven verici) gölgelikler altındaki tahtlar üzerinde kurulup yaslanmış vaziyettedirler.

  • 36:57

    لَهُمْ ف۪يهَا فَاكِهَةٌ وَلَهُمْ مَا يَدَّعُونَۚ

    (Cennet ortamında) Orada (her çeşit ve taptaze) meyve(ler) onlar içindir ve istek duydukları (arzuladıkları) her şey (onlara verilecektir.)

  • 36:58

    سَلَامٌ قَوْلًا مِنْ رَبٍّ رَح۪يمٍ

    (Ayrıca, en yüce saadet kaynağı olarak) Çok esirgeyen Rablerinden, onlara (bizzat) sözlü (İlahi tecelli ve tezahürlü) “selam” (verilecektir ki, bu en büyük onur ve mutluluk vesilesidir.)

  • 37:40

    اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ

    Ancak Allah'ın ihlaslı kulları (cehennemden kurtulacak ve cennete kavuşacaklardır).

  • 37:41

    اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ رِزْقٌ مَعْلُومٌۙ

    İşte bunlar (var ya); onlar için belirli (ve çok değerli) bir rızık (cennet azığı ve göz aydınlığı) vardır.

  • 37:42

    فَوَاكِهُۚ وَهُمْ مُكْرَمُونَۙ

    (Halis ve salih mü’minlere cennette) Çeşitli meyveler (sunulacaktır). Onlar (sürekli) ikram görenlerden (olacaklardır.)

  • 37:43

    ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِۙ

    Nimetlerle donatılmış (Naim) cennetlerde (sonsuz mutluluğa ulaşacaklardır.)

  • 37:44

    عَلٰى سُرُرٍ مُتَقَابِل۪ينَ

    Birbirlerine karşı, tahtlar üzerinde (oturup sevinçli sohbetler yapacaklardır.)

  • 37:45

    يُطَافُ عَلَيْهِمْ بِكَأْسٍ مِنْ مَع۪ينٍۙ

    (Cennet hizmetçileri Main şarabından ve öz) Kaynaktan (doldurulmuş) kadehlerle onların çevrelerinde dolaşacaktır.

  • 37:46

    بَيْضَٓاءَ لَذَّةٍ لِلشَّارِب۪ينَۚ

    Berrak ve bembeyaz; içenlere lezzet (ve huzur veren bir içki sunulacaktır).

  • 37:47

    لَا ف۪يهَا غَوْلٌ وَلَا هُمْ عَنْهَا يُنْزَفُونَ

    (Bu cennet şaraplarında) On(lar)dan (dolayı) ne bir bulantı ve sıkıntı (doğacaktır), ne de (içenler sersemleyip) kendilerinden geçerek, akılları çelinmiş olacaktır.

  • 37:48

    وَعِنْدَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ ع۪ينٌۙ

    Ve (cennetlerinde) yanlarında bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş iri gözlü kadınlar vardır.

  • 37:49

    كَاَنَّهُنَّ بَيْضٌ مَكْنُونٌ

    Sanki onlar, saklı bir yumurta gibi (çarpıcı ve pürüzsüz güzelliğe sahip bulunacaklardır).

  • 37:50

    فَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَتَسَٓاءَلُونَ

    Bu halde iken, kimi kimine yönelmiş olarak, birbirlerine soracaklardır:

  • 37:51

    قَالَ قَٓائِلٌ مِنْهُمْ اِنّ۪ي كَانَ ل۪ي قَر۪ينٌۙ

    İçlerinden söz alan biri konuşup (şunları anlatacaktır): "Benim (dünyada iken) bir yakınım (tanıdığım) vardı."

  • 37:52

    يَقُولُ اَئِنَّكَ لَمِنَ الْمُصَدِّق۪ينَ

    “Sen de gerçekten (dirilişi ve ahirette hesaba çekilişi) doğrulayanlardan (böyle saçmalıklara inananlardan) mısın?" diye (bana sataşırdı.)

  • 37:53

    ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا ءَاِنَّا لَمَد۪ينُونَ

    "Bizler öldüğümüz, toprak ve kemik (yığını) olduğumuzda mı, gerçekten biz mi (yeniden diriltilip sonra da) sorguya çekilecekmişiz?" (diye sorup imanımızdan dolayı bizi kınar ve hırpalardı.)

  • 37:54

    قَالَ هَلْ اَنْتُمْ مُطَّلِعُونَ

    (Bu konuşan kişi yanındakilere dönüp) "Sizler (onun şimdi ne durumda olduğunu) biliyor musunuz?" diye (soracaktır.)

  • 37:55

    فَاطَّلَعَ فَرَاٰهُ ف۪ي سَوَٓاءِ الْجَح۪يمِ

    Derken, birden muttali olup (farkına varıp) bakıverdi, o şahsı (ahireti inkâr eden tanıdığını) 'çılgınca yanan ateşin' tam ortasında gördü (ve bağırdı).

  • 37:56

    قَالَ تَاللّٰهِ اِنْ كِدْتَ لَتُرْد۪ينِۙ

    Dedi ki: "Andolsun Allah'a, neredeyse beni de (şu bulunduğun yere) düşürecektin (sana kalsa, bizi kandırıp Hakk’tan caydıracaktın).”

  • 37:57

    وَلَوْلَا نِعْمَةُ رَبّ۪ي لَكُنْتُ مِنَ الْمُحْضَر۪ينَ

    "Eğer Rabbimin nimeti (hidayet ve inayeti) olmasaydı, muhakkak ben de (inkâr ederek şimdi azap yerine getirilip) hazır bulundurulanlardan olacaktım.”

  • 37:58

    اَفَمَا نَحْنُ بِمَيِّت۪ينَۙ

    (Artık anladın mı?) "Nasılmış, biz ölecek (sonra dirilip hesaba çekilecek) olanlar değil miymişiz?" (Şimdi söyle bakalım.)

  • 37:59

    اِلَّا مَوْتَتَنَا الْاُو۫لٰى وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّب۪ينَ

    "Yalnızca birinci ölümümüzden başka (hayat yokmuş öyle mi)? Ve biz (küfür ve kötülüklerimize karşılık) azaba uğratılacak olanlar değil miymişiz?" (Şimdi Kur’ani haber ve gerçeklerin farkına vardın mı? Ey zavallı, hani akıllıydın? İyi ki biz Hakk elçilere inandık ve haklı çıktık.)

  • 37:60

    اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ

    (Dünyada iken Allah’a itaat ve din yolunda cihad edip sonsuz ahiret ve cenneti kazanmak!) İşte bu, şüphe yok ki en büyük kurtuluş(a ve en yüce mutluluğa ulaşmaktır).

  • 37:61

    لِمِثْلِ هٰذَا فَلْيَعْمَلِ الْعَامِلُونَ

    Artık çalışanlar (emek harcayıp yatırım yapanlar) asıl bunun (gibi ebedi bir saadet) için çalışsınlar (ki bu en kutlu ve kalıcı kazançtır.)

  • 38:49

    هٰذَا ذِكْرٌۜ وَاِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ لَحُسْنَ مَاٰبٍۙ

    İşte bu (Kur’ani öğütler), bir zikir ve hatırlatmadır. (Hüküm ve hikmet kaynağıdır.) Şüphesiz müttakiler için, elbette varılacak güzel bir yer ve akıbet vardır.

  • 38:50

    جَنَّاتِ عَدْنٍ مُفَتَّحَةً لَهُمُ الْاَبْوَابُۚ

    (Sonsuz ve kusursuz mutluluk diyarı olan) Adn cennetleri ki; (iman, itaat ve cihad ehline hazırlanmıştır. Ve her türlü kutlu hayır) kapıları onlara açılmıştır.

  • 38:51

    مُتَّكِـ۪ٔينَ ف۪يهَا يَدْعُونَ ف۪يهَا بِفَاكِهَةٍ كَث۪يرَةٍ وَشَرَابٍ

    (Mü’minler) Orada koltuklara yaslanıp-dayanmışlardır; orada birçok meyve ve içecek (taşıyan görevlileri) çağıracaklardır (ve arzuladıkları her şey onlara sunulacaktır).

  • 38:52

    وَعِنْدَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ اَتْرَابٌ

    Ve yanlarında bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş, (kendileriyle) yaşıt (gönül okşayıcı ve mutluluk ortağı hanım)lar vardır.

  • 38:53

    هٰذَا مَا تُوعَدُونَ لِيَوْمِ الْحِسَابِ

    İşte hesap günü size va'ad edilen bunlardır. (Herkes ettiğini bulacak, ektiğini toplayacaktır.)

  • 38:54

    اِنَّ هٰذَا لَرِزْقُنَا مَا لَهُ مِنْ نَفَادٍۚ

    Şüphesiz bunlar, asla bitip tükenmesi olmayan rızıklarımız (ve ihsanımız)dır.

  • 38:55

    هٰذَاۜ وَاِنَّ لِلطَّاغ۪ينَ لَشَرَّ مَاٰبٍۙ

    İşte bu böyle! (Ve bunlar aynen yaşanacaktır. Ama) Gerçekten (inkârcı ve isyankâr) azgınlar için de muhakkak varılacak kötü bir dönüş yeri vardır.

  • 39:20

    لٰكِنِ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ لَهُمْ غُرَفٌ مِنْ فَوْقِهَا غُرَفٌ مَبْنِيَّةٌۙ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ وَعْدَ اللّٰهِۜ لَا يُخْلِفُ اللّٰهُ الْم۪يعَادَ

    Ancak Rablerinden korkup (küfür, zulüm ve kötülükten) sakınanlar için; onlara (cennette) yüksek (ve muhteşem) köşkler vardır, onların üstünde de yüksek saraylar yapılmıştır. Onların altından (sürekli çağlayarak) ırmaklar akmaktadır. (Bu) Allah'ın va'adidir ki, Allah verdiği sözden asla caymayandır.

  • 39:73

    وَس۪يقَ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ اِلَى الْجَنَّةِ زُمَرًاۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫هَا وَفُتِحَتْ اَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا سَلَامٌ عَلَيْكُمْ طِبْتُمْ فَادْخُلُوهَا خَالِد۪ينَ

    Rablerinden korkanlar (ve ahirete hazırlananlar) ise, bölük bölük cennete sevk edileceklerdir. Oraya vardıklarında cennet kapıları açılıp fetholunacak ve görevli melekler onlara: “Selam size, ne hoşsunuz, ne mutlusunuz! (Buyurun) Ebedi kalmak üzere ona (cennete) girin” diye (iltifatta bulunacaklardır).

  • 39:74

    وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي صَدَقَنَا وَعْدَهُ وَاَوْرَثَنَا الْاَرْضَ نَتَبَوَّاُ مِنَ الْجَنَّةِ حَيْثُ نَشَٓاءُۚ فَنِعْمَ اَجْرُ الْعَامِل۪ينَ

    (Onlar ise:) “Bize olan va’adinde sadık kalan ve bizi bu yere (dünyada izzet ve devlete, ahirette cennete) mirasçı kılan Allah’a hamdolsun” diyerek (sevinçlerini ve teşekkürlerini açığa vuracaklardır. Veya:) “Bize olan va’adine sadakat gösteren (verdiği sözü yerine getiren) ve bizi dilediğimiz yerde eğlenip dolaşacağımız şu cennet yurduna yerleştiren Allah’ımıza (şükürler olsun. Allah yolunda) çalışıp çabalayanların ücreti ne güzelmiş” (şeklinde mutluluklarını paylaşacaklardır).

  • 41:30

    اِنَّ الَّذ۪ينَ قَالُوا رَبُّنَا اللّٰهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلٰٓئِكَةُ اَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَاَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّت۪ي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ

    Şüphesiz: "Bizim Rabbimiz Allah'tır" deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar(a gelince); işte onların üzerine (hayatları boyunca ve ölüm anında teselli ve teskin edici) melekler sürekli inecek ve: "Korkmayın ve hüzne kapılmayın, size va’ad olunan cennetle müjdelenip sevinin" diyeceklerdir.

  • 41:31

    نَحْنُ اَوْلِيَٓاؤُ۬كُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِي الْاٰخِرَةِۚ وَلَكُمْ ف۪يهَا مَا تَشْتَه۪ٓي اَنْفُسُكُمْ وَلَكُمْ ف۪يهَا مَا تَدَّعُونَۜ

    “Ki Biz, dünya hayatında da, ahirette de sizin velileriniz (ve manevi destekçileriniziz). Orada (cennet ortamında) nefislerinizin arzuladığı her şey sizindir ve istediğiniz her şey de size (verilecek)dir.”

  • 41:32

    نُزُلًا مِنْ غَفُورٍ رَح۪يمٍ۟

    “Çok Bağışlayan, çok Esirgeyen (Allah)tan indirilen bir ağırlanma olarak (cennetler sizin için var edilmiştir).”

  • 43:69

    اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاٰيَاتِنَا وَكَانُوا مُسْلِم۪ينَۚ

    "Ki onlar, Bizim ayetlerimize (ve Kur’ani hükümlerimize) gerçekten iman edip (gereğini yapanlar ve samimiyetle) Müslüman olanlardır."

  • 43:70

    اُدْخُلُوا الْجَنَّةَ اَنْتُمْ وَاَزْوَاجُكُمْ تُحْبَرُونَ

    "(Haydi) Siz ve eşleriniz cennete girin; (orada) sevinç içinde ağırlanacaksınız."

  • 43:71

    يُطَافُ عَلَيْهِمْ بِصِحَافٍ مِنْ ذَهَبٍ وَاَكْوَابٍۚ وَف۪يهَا مَا تَشْتَه۪يهِ الْاَنْفُسُ وَتَلَذُّ الْاَعْيُنُۚ وَاَنْتُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَۚ

    "Onların etrafında altın tepsiler ve testilerle dolaşılır; orada nefislerin arzu ettiği ve gözlerin lezzet (zevk) aldığı her şey vardır. Ve siz orada süresiz kalacaksınız."

  • 43:72

    وَتِلْكَ الْجَنَّةُ الَّت۪ٓي اُو۫رِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

    "İşte, (dünyada iman, itaat ve cihadla) yaptıklarınız dolayısıyla mirasçı kılındığınız cennet budur" (diye müjdelerle karşılanacaklardır).

  • 43:73

    لَكُمْ ف۪يهَا فَاكِهَةٌ كَث۪يرَةٌ مِنْهَا تَأْكُلُونَ

    "Orada sizin için pek çok meyveler vardır; onlardan yiyeceksiniz (sonsuz ve kusursuz bir mutluluğa kavuşacaksınız)."

  • 44:54

    كَذٰلِكَ۠ وَزَوَّجْنَاهُمْ بِحُورٍ ع۪ينٍۜ

    İşte böyle! Ve Biz onları iri gözlü hurilerle eşlendirip evlendirdiğimizden (mutludurlar).

  • 44:55

    يَدْعُونَ ف۪يهَا بِكُلِّ فَاكِهَةٍ اٰمِن۪ينَۙ

    Orada (cennet ortamında) güvenlik içinde her türlü meyveyi (ve tarifsiz lezzeti) istiyorlar (ve onlara anında ulaşıyorlar);

  • 44:56

    لَا يَذُوقُونَ ف۪يهَا الْمَوْتَ اِلَّا الْمَوْتَةَ الْاُو۫لٰىۚ وَوَقٰيهُمْ عَذَابَ الْجَح۪يمِۙ

    Orada ilk ölümün dışında, başka ölüm tatmayacaklar (cennette sonsuz kalacaklar). Ve (Allah da büyük bir ikram olarak) onları cehennem azabından korumuştur.

  • 44:57

    فَضْلًا مِنْ رَبِّكَۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ

    Senin Rabbinden bir fazıl (lütfu inayet ve üstün nimet) olarak (mü’minler bu saadete kavuşturulmuştur). İşte asıl “büyük mutluluk ve kurtuluş” budur.

  • 47:14

    اَفَمَنْ كَانَ عَلٰى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّه۪ كَمَنْ زُيِّنَ لَهُ سُٓوءُ عَمَلِه۪ وَاتَّبَعُٓوا اَهْوَٓاءَهُمْ

    Şimdi, Rabbinden apaçık bir belge üzerinde bulunan kimse, kötü ameli (şeytan tarafından) kendisine 'süslü ve çekici gösterilip (aldatılan)' ve kendi (nefsi arzu ve) hevâlarına uyup (sapıtan) kimseler gibi mi olacak (onlarla bir mi tutulacak)tır?

  • 47:15

    مَثَلُ الْجَنَّةِ الَّت۪ي وُعِدَ الْمُتَّقُونَۜ ف۪يهَٓا اَنْهَارٌ مِنْ مَٓاءٍ غَيْرِ اٰسِنٍۚ وَاَنْهَارٌ مِنْ لَبَنٍ لَمْ يَتَغَيَّرْ طَعْمُهُۚ وَاَنْهَارٌ مِنْ خَمْرٍ لَذَّةٍ لِلشَّارِب۪ينَۚ وَاَنْهَارٌ مِنْ عَسَلٍ مُصَفًّىۜ وَلَهُمْ ف۪يهَا مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ وَمَغْفِرَةٌ مِنْ رَبِّهِمْۜ كَمَنْ هُوَ خَالِدٌ فِي النَّارِ وَسُقُوا مَٓاءً حَم۪يمًا فَقَطَّعَ اَمْعَٓاءَهُمْ

    Takva sahiplerine va'ad edilen cennetin misali (şudur): İçinde bozulmayan sudan (akan musluklar ve) ırmaklar, tadı değişmeyen sütten (akan musluklar ve) ırmaklar, içenler için lezzet veren şaraptan (akan musluklar ve) ırmaklar ve süzme baldan (akıtan musluklar ve) ırmaklar (akmaktadır) ve orada onlar için meyvelerin her türlüsünden (hazırdır) ve Rablerinden (özel) bir mağfiret (ve fazilet) vardır. Hiç (böyle ödüllendirilen bir kişi), ateşin içinde ebedi olarak kalan ve bağırsaklarını 'parça parça koparan' kaynar sudan içirilip (alçaltıcı acılar içinde kıvranan) kimseler gibi (sayılır) mı?

  • 47:16

    وَمِنْهُمْ مَنْ يَسْتَمِعُ اِلَيْكَۚ حَتّٰٓى اِذَا خَرَجُوا مِنْ عِنْدِكَ قَالُوا لِلَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ مَاذَا قَالَ اٰنِفًا۠ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ طَبَعَ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِهِمْ وَاتَّبَعُٓوا اَهْوَٓاءَهُمْ

    (Ey Nebim!) Onlardan (münafıklardan) kimi gelip Seni dinler (gibi davranmaktadır). Hatta ki yanından çıkıp gittikleri zaman, (Ehl-i Kitaptan olup kendilerine biraz) ilim verilenlere: "O (adam) biraz önce ne söyledi? Ne demek istedi?" (diye sorup alay konusu yapmaktadırlar.) İşte onlar var ya; Allah onların kalplerini mühürlemiş durumdadır ve onlar kendi hevâ ve arzularına uymuşlardır.

  • 50:31

    وَاُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّق۪ينَ غَيْرَ بَع۪يدٍ

    Cennet de (o gün) müttakiler için yakınlaştırılmıştır, (onlardan hiç de) uzak değildir.

  • 50:32

    هٰذَا مَا تُوعَدُونَ لِكُلِّ اَوَّابٍ حَف۪يظٍۚ

    Bu size va’ad olunan (gerçektir) ki; (gönülden tevbe edip Allah'a) yönelip dönen (İslam'ın hükümlerini ve tevbenin gereklerini) koruyup riayet eden;

  • 50:33

    مَنْ خَشِيَ الرَّحْمٰنَ بِالْغَيْبِ وَجَٓاءَ بِقَلْبٍ مُن۪يبٍ

    Görmediği halde Rahman'a karşı 'içi titreyerek ve korku duyarak' (kötülükten çekinen) ve ‘samimiyetle Allah'a yönelmiş’ bir kalp ile gelen (kimseler) içindir.

  • 50:34

    اُدْخُلُوهَا بِسَلَامٍۜ ذٰلِكَ يَوْمُ الْخُلُودِ

    (Haydi ey mücahit ve müttaki mü’minler, işte cennet yurduna) Ona 'esenlik ve barış (selam)la' girin. (Artık) Bu ebedilik günüdür (sonsuz mutluluk sizindir).”

  • 50:35

    لَهُمْ مَا يَشَٓاؤُ۫نَ ف۪يهَا وَلَدَيْنَا مَز۪يدٌ

    (Cennet yurdunda) Orada diledikleri her şey onların (emrinde ve hizmetindedir); katımızda daha fazlası (Allah’ın rızası ve rıdvanı) da (onlara verilecektir).

  • 52:17

    اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَنَع۪يمٍۙ

    Hiç şüphesiz müttakiler (mü’min, mücahit ve müstakim kimseler ise;) cennetlerde ve nimetler içinde olacaklardır; (artık huzura ve onura ulaşmışlardır.)

  • 52:28

    اِنَّا كُنَّا مِنْ قَبْلُ نَدْعُوهُۜ اِنَّهُ هُوَ الْبَرُّ الرَّح۪يمُ۟

    “Şüphesiz, biz bundan önce (dünyada iken, çok şükür ki) O'na dua (kulluk) eder (ve Hakk davasını güder)dik. Gerçekten O, İyiliği bol, Esirgemesi çok olanın ta Kendisidir.”

  • 54:54

    اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَنَهَرٍۙ

    Hiç şüphesiz (imtihanı kazanan) müttakiler ise, cennetlerde ve (kutlu meclisler halinde) nehir (çevresin)de (sonsuz mutluluğa ulaşmışlardır).

  • 54:55

    ف۪ي مَقْعَدِ صِدْقٍ عِنْدَ مَل۪يكٍ مُقْتَدِرٍ

    (Her şeye ve hakkıyla) Muktedir bir Melik olan (âlemlerin tek sahibi ve gerçek yöneticisi Allah’ın) katında-huzurunda, (müttaki ve mücahit mü’minler) doğruluk makamında (onur ve mutluluk koltuklarında ve sadıklar meclisinde oturacak)lardır.

  • 55:46

    وَلِمَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّه۪ جَنَّتَانِۚ

    Rabbinin makamından korkanlara (O’nun huzurunda günah işlemekten utanıp sakınanlara, biri dünyada diğeri ahiret hayatında) iki cennet vardır.

  • 55:78

    تَبَارَكَ اسْمُ رَبِّكَ ذِي الْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِ

    Celâl (ihtişam) ve ikram sahibi olan Rabbinin adı ne Yücedir (ki her türlü övgü ve şükür O'na layıktır).

  • 56:1

    اِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُۙ

    VÂKIA (büyük olay) vuku bulduğu zaman!.. (Va’ad edilen büyük devrim ve değişimle, dünya ve insanlık tarihinin en önemli olayı ve daha sonra kıyamet sabahı koptuğu an; kâfirlerin, zalimlerin ve işbirlikçi hainlerin durumu nasıl olacaktır?)

  • 56:40

    وَثُلَّةٌ مِنَ الْاٰخِر۪ينَۜ

    Birçoğu da sonrakilerden (ahir zaman ümmetinden olacaktır). [Not: Bu ayetlerde ise, Hz. Adem’den, Hz. Muhammed Aleyhisselam’a kadar gelip geçmiş bütün nebilerin mü’min ümmetlerinin evvelkileri ve sonrakileri kastedilmiş olabilir.]

  • 76:5

    اِنَّ الْاَبْرَارَ يَشْرَبُونَ مِنْ كَأْسٍ كَانَ مِزَاجُهَا كَافُورًاۚ

    Şüphesiz ki iyiler (ebrar), karışımı (çok güzel kokulu ve mutluluk sunucu) kâfur olan bir kadehten içecek (ve huzura erişeceklerdir).

  • 76:22

    اِنَّ هٰذَا كَانَ لَكُمْ جَزَٓاءً وَكَانَ سَعْيُكُمْ مَشْكُورًا۟

    “Şüphesiz bu, sizin için bir mükâfattır. Sizin (hayır ve hizmet yolunda) çaba-harcamanız şükre değer (meşkur ve makbul) görülmüştür” (denilerek mü’minler sevindirilecektir).

  • 78:31

    اِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ مَفَازًاۙ

    (Ancak) Kesinlikle (küfür ve kötülükten sakınan) müttakiler için (ebedi cennet hayatında) gerçek 'bir kurtuluş ve (murada erdirici bir) mutluluk' vardır.

  • 78:32

    حَدَٓائِقَ وَاَعْنَابًاۙ

    (Orada) Nice bahçeler ve üzüm bağları.

  • 78:33

    وَكَوَاعِبَ اَتْرَابًاۙ

    Göz alıcı güzellik ve özellikteki (birbirleriyle uyumlu ve huzurlu), genç ve yaşıt (cennet) yavukluları. [Not: Bu ayetteki “Etrab=yaşıtlar” kelimesi Sâd Suresi 52. ayette de geçmektedir.]

  • 78:34

    وَكَأْسًا دِهَاقًاۜ

    Dopdolu kadehler (ve şerbet bardakları onlar için hazırlanmıştır).

  • 78:35

    لَا يَسْمَعُونَ ف۪يهَا لَغْوًا وَلَا كِذَّابًاۚ

    İçinde, ne 'boş ve saçma bir söz' işitirler, ne de bir yalan. (Huzur bozucu hiçbir şey olmayacaktır.)

  • 78:36

    جَزَٓاءً مِنْ رَبِّكَ عَطَٓاءً حِسَابًاۙ

    (Bu) Rabbinden (iman, itaat ve cihadınıza) bir karşılık olmak üzere yeterli bir bağış(tır ki, dünya aklıyla yüksek özellik ve güzelliklerini anlamak imkânsızdır).

  • 78:37

    رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۙ الرَّحْمٰنِ لَا يَمْلِكُونَ مِنْهُ خِطَابًاۙ

    Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbi, Rahman olan (Allah’tır ki mahşerde hiç kimse); O’na hitap etmeye güç yetiremeyecektir.

  • 78:38

    يَوْمَ يَقُومُ الرُّوحُ وَالْمَلٰٓئِكَةُ صَفًّاۜ لَا يَتَكَلَّمُونَ اِلَّا مَنْ اَذِنَ لَهُ الرَّحْمٰنُ وَقَالَ صَوَابًا

    O gün Ruh ve melekler sıra sıra (huzura) duruvereceklerdir. Rahman’ın izin verdikleri dışında hiç kimse (tek kelime) konuşamaz. (İzin verilenler de ancak) Doğruyu söyleyeceklerdir. (Çünkü onlar dünyada iken de doğru sözlülerdir.)

  • 83:23

    عَلَى الْاَرَٓائِكِ يَنْظُرُونَۙ

    (Cennette taht gibi konforlu) Koltuklar üzerinde oturup (etrafını hayranlık ve mutlulukla) bakıp seyrederler.

  • 83:36

    هَلْ ثُوِّبَ الْكُفَّارُ مَا كَانُوا يَفْعَلُونَ

    “Nasıl, kâfir olanlar, (şimdi) işlediklerinin (küfür ve kötülüklerinin feci) karşılığını gördüler mi?” (diye sorup sevineceklerdir.)

  • 85:11

    اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْكَب۪يرُۜ

    Şüphesiz iman edip salih amellerde bulunanlara gelince; onlar için altından ırmaklar (ve havuzlu şelaleler) akan cennetler vardır. İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' bu olacaktır.

  • 88:2

    وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ خَاشِعَةٌۙ

    O gün, öyle yüzler vardır ki, 'zillet içinde aşağılanmış (ve utanç kaplamış)tır.'

  • 88:8

    وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَاعِمَةٌۙ

    O gün öyle (nurlu ve onurlu) yüzler de vardır ki, nimette (engin bir mutluluk içinde) bahtiyardır.

  • 88:16

    وَزَرَابِيُّ مَبْثُوثَةٌۜ

    Ve serilmiş nefis yaygılar. (Kıymetli halılar vardır, hepsi mü’min, müttaki ve mücahit kullarındır.)