Cehalet

  • 2:67

    Hani Musa (aralarında gizlice öldürülen birisinin katilini bulsun diye, kendisine başvuran) kavmine: "Allah, (hakikat ortaya çıksın ve kimin katil olduğu anlaşılsın diye) muhakkak sizin bir sığır kesmenizi emrediyor" demişti. Onlar ise: (Ne alâkası var?) “Sen bizimle alay mı ediyorsun?” dediklerinde; (Musa Aleyhisselam: Böyle davranıp) "Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım" diye cevap vermişti.

  • 2:273

    (Sadakaların, hayır ve zekâtın bir kısmı da) Kendilerini Allah yolunda (cihada ve ilmi çalışmalara vakfedip) adayan (ve geçim için uğraşmaya fırsat bulamayan) fakirler içindir ki onlar, yeryüzünde (rızık için) dolaşmaya imkânları olmayanlardır. İffetlerinden (ve dilenmeye tenezzül etmediklerinden) dolayı, bilmeyen onları zengin sanır. (Ama) Sen onları simalarından (mahrumiyet ve mahcubiyet belirtilerinden) tanırsın. (Devlet yetkililerinin ihtiyaç sahiplerini tespit etmesi lazımdır. Bunlar iffetlerinden dolayı) Yüzsüzlük ederek insanlardan istemekten utanmaktadırlar. Hayırdan her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir (ve karşılığını verir).

  • 3:154

    Sonra (o yenilgi ve) kederin ardından (Allah) üzerinize bir güvenlik (duygusu) indirdi, (rahatlamak ve o şaşkınlığı atlatmak üzere tatlı) bir uyuklama ki, içinizden bir grubu sarıveriyordu. (Sizden kalpleri hastalıklı) Bir grubu da, nefisleri can derdine düşürmüştü; Allah'a karşı haksız yere cahiliye zannıyla (kötü) zanlara kapılarak: “Bu işten bize ne var ki? (Cihada katıldık da ne kazandık?)” diyorlardı. De ki: “Şüphesiz işin (takdirin) tümü Allah'ındır.” Onlar (münafıklar), Sana açıklamadıkları şeyi içlerinde gizli tutuyorlar, “Bu işten bize (hayırlı) bir şey olsaydı, biz burada öldürülmezdik” diye (sızlanıyorlardı). De ki: “Evlerinizde olsaydınız da üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar, yine devrilecekleri (ölüp mezarı boylayacakları) yerlere gidecekti. (Kimse ölümden kaçamazdı. Bunu) Allah, sizi deneyip sinelerinizdeki (nifak ve itirazı yoklayıp açığa çıkarmak) ve kalplerinizdeki (kötü duyguları) arındırmak için (yaptı). Allah, göğüslerin-gönüllerin özünde (saklı) olanı bilip durandır.”

  • 4:17

    Allah'ın (kabulünü) üzerine aldığı tevbe; ancak cehalet nedeniyle (bilmeden ve cahiliye düzeninin teşvikiyle) kötülük yapanların, sonra da yakın bir süreçte hemen ardından tevbe edenlerin(kidir). İşte Allah, böylelerinin tevbelerini kabul eder. Allah, Bilendir, Hüküm ve Hikmet sahibi olandır.

  • 5:50

    Onlar hâlâ cahiliye hükümlerini (Kur’an’ın tabii ve temel hukuk kurallarına, evrensel insan haklarına ve en güzel İslam ahlâkına aykırı düzenleri ve dönemleri) mi arıyorlar? Kesin bilgiye (yakine) dayanan sağlam inanca sahip bir topluluk için, hüküm ve hikmeti (kural ve prensipleri) Allah'tan daha güzel (ve mükemmel) olan kimdir?

  • 6:35

    Eğer onların yüz çevirmeleri Sana ağır geliyor (ve büyük sıkıntı veriyorsa; haydi) onlara bir ayet (mucize) getirmek için yerde bir tünel açmaya veya göğe bir merdiven dayamaya gücün yetiyorsa (yap! Halbuki) eğer Allah dileseydi, onların tümünü hidayet üzere toplardı. Öyleyse sakın cahillerden olma. (Çünkü hissi ve fevri davrananlar hakikate ulaşamayacaklardır.)

  • 6:54

    (Ey Resulüm!) Bizim ayetlerimize iman edenler Sana geldiklerinde, onlara: "Selam olsun size. Rabbiniz rahmeti Kendi üzerine yazdı (şart kıldı) ki, içinizden kim cehalet sonucu bir kötülük işler de sonra tevbe eder ve (kendini) ıslah ederse; (bilsin ki) şüphesiz O (Allah), Bağışlayandır, Esirgeyendir” diyerek (mü’min kullarımı ferahlandır ve umutlandır diye bu ayetleri Sana vahyediyoruz).

  • 6:111

    Gerçek şu ki, velev Biz onlara (inkârcılara, Yahudi, Hristiyan ve münafıklara) melekler indirip (uyarsaydık), onlara ölüler (dirilip) konuşsaydı ve (dile gelip varlığımıza ve buyruklarımıza şahitlik yapmak üzere) her şeyi karşılarına toplasaydık, Allah’ın dilediği dışında (yine de) inanmayacaklardı. Çünkü onların çoğu ancak cahillik edip durmaktadırlar.

  • 7:138

    (Ardından) İsrailoğullarını (Firavun zulmünden kurtarıp) denizden geçirdik. (Derken) Putları önünde bel büküp eğilmekte olan bir topluluğa rastladılar. (Bunu görünce peygamberlerine) Dediler ki: "Ey Musa, onların ilahları (putları var; onlarınki) gibi, sen de bize bir ilah yap." O ise: "Siz gerçekten cahillik etmekte olan bir kavimsiniz" diye (azarladı).

  • 7:199

    (Ey Elçim!) Sen (yine de) af (veya kolaylık) yolunu tutup benimse, (İslam'a ve insan fıtratına, hayırlı ve yararlı gelenek kurallarına) uygun olanı (örfü) emret ve cahillerden yüz çevir. (Onların kabalık ve kabahatlerine aldırış etme!)

  • 11:29

    (İyi düşünün) Ey kavmim! Ben bu (tebliğ ve tavsiyelerime) karşılık sizden bir mal (makam ve menfaat) istemiyorum. Benim ücretim (sevabım) yalnızca Allah’a aittir. (Siz hor görüyor ve hoşlanmıyorsunuz diye) Ben iman edenleri (yanımdan) kovacak da değilim. Onlar mutlaka Rablerine kavuşacak (niyet ve gayretlerinin karşılığına erişecekler)dir. Ne var ki, ben sizi gerçekten cahillik eden bir toplum (olarak) görmekteyim.” (Bu ayete göre, kamu görevi yapanların, ayrıca halktan ücret ve hediye talep etmeleri rüşvettir.)

  • 11:46

    (Allah) Buyurdu: “Ey Nuh, kesinlikle, o senin ailenden değildir... Çünkü o, salih olmayan bir iş (bâtıl ve bozuk amel sahibidir... Sadık ve salih olmayan bir kişidir… Tavrı ve tabiatı, amel-i gayr-ı salihtir). O nedenle, hakkında (kesin) bilgi sahibi olmadığın şeyi Benden isteme! Doğrusu, sen cahillerden olmayasın (evladın diye zalim ve kâfirlere sahip çıkmayasın) diye sana öğüt veriyorum!”

  • 12:33

    (Yusuf) Dedi ki: "Ey Rabbim! Zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden (zina çirkefinden) bana daha sevimlidir (zindan zinaya tercih edilir). Eğer kurdukları düzeni benden uzaklaştırmazsan, (korkarım) onlara eğilim gösterir, (böylece) cahillerden (ve hain mücrimlerden) olurum" (düşüncesiyle Rabbine iltica etmiş ve büyük bir iffet, fazilet ve metanet örneği sergilemişti).

  • 12:89

    (Bunun üzerine Yusuf onlara:) "Sizler, cahillik (ve hainlik halinde) iken Yusuf'a ve kardeşine neler yaptığınızı biliyor (ve hatırlıyor) musunuz?" diye (sorunca irkilmişlerdi).

  • 16:119

    Sonra (buna rağmen); şüphesiz Rabbin, (gerçekten) cehalet sonucu (bilmeden) kötülük işleyen, sonra tevbe eden ve bunun ardından ıslah olup kendini düzeltenleri (kabul edecektir.) Şüphesiz Rabbin bundan sonra Bağışlayandır, Esirgeyendir.

  • 23:54

    Şimdi Sen (cezalarının verileceği) bir süreye kadar, onları (daldıkları) gaflet ve cehaletleri içinde bırak. (Sonunda göreceklerdir.)

  • 23:63

    Fakat onların (inkârcıların ve münafıkların) kalpleri bu hususta (Kur’an’dan ve ahiret hesabından yana) bir gaflet içindedir. (Allah’ın kelâmını okuyup anlama ve uygulama gayreti gösterilmemektedir.) Üstelik onların, bunun dışında yapmakta oldukları (birtakım kötü şeyler de) vardır ki; onlar bunların içinde (şuursuz ve sorumsuzca boşuna uğraşıp) çabalayıvermektedir.

  • 25:63

    Rahman’ın (akıllı, hayırlı ve has) kulları (onlardır ki;) gezip dolaştıkları (her) yerde, (münasip ve) mütevazı yürürler. Bilgisiz (ve görgüsüz) kimseler kendilerine sataştıklarında ise onlara: “Selametle (barış ve güvenlik içinde olun)!” derler (ve geçiştirirler, yersiz tartışma ve kapışmalara girişmezler. Ama kutsallarına sataşıldığında gerekli tepkiyi gösterirler).

  • 26:55

    “Ve bunlar elbette bize karşı da büyük bir kin ve öfke beslemektedirler. (Bu yüzden Musa’ya uyanların hepsi fesatlık peşindedirler.)

  • 28:55

    (Olgun Müslümanlar) ‘Boş ve yararsız olan sözü' işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve: “Bizim yapıp-ettiklerimiz bizim, sizin yapıp-ettikleriniz sizindir; size selam olsun, (sizinle barışık olduğumuzu bilin, sadece bâtılı reddederiz) biz cahilleri benimsemeyiz, onlardan (hayır) beklemeyiz (onların yanlışına düşmek istemeyiz)” derler. [Not: Bu ayet; İslami ve Adil bir Düzen ortamında, Hz. Peygamber Efendimizin MEDİNE SÖZLEŞMESİ’ni örnek alan doğru bir Laiklik anlayışıyla, farklı Dinlere mensup kesimlerin birlikte ve barış içinde yaşamaları gerektiğine de işarettir.]

  • 33:33

    Hem vakarınızla (ağır başlı ve saygılı biçimde) evlerinize bağlı kalın (zaruri ihtiyaçlar, çalışma durumları, alışveriş ve öğretim konuları dışında, kendi hanenizde kalıp, yuvalarınızı eğitim ve üretim merkezlerine çevirmeye çalışın). Evvelki cahiliye (devri kadınları) gibi süslenip saçılarak, (teşhircilik yapmak; güzel ve çekici yerlerinizi ve cilvelerinizi gösterip erkekleri kendinize baktırmak için) kırıtarak sokağa çıkmayın; namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, Allah'a ve Elçisine itaatli (dikkatli ve erdemli) davranın. Ey Ehl-i Beyt (Resulüllah’ın ailesi)! Gerçekten Allah, sizden kiri (günah ve çirkinliği) giderip arındırmayı ve sizi tertemiz kılmayı arzulamaktadır.

  • 33:72

    Gerçek şu ki, Biz emaneti (İslamiyet’i ve Allah’a Hilâfet görevini) göklere, yerküreye ve dağlara (ve bunlardaki mahlûkata) arz ve teklif ettik de; onlar bunun (sorumluluğunu) yüklenmekten çekindiler ve ondan (gereğini yapamadıklarında gelecek azaptan) korkuya kapılıp titrediler. (Ama) Onu (yeryüzünde Allah’a halifelik ve adaletle yöneticilik sorumluluğunu) insan yüklendi. Gerçekten o, pek zalim ve çok cahildir (ki Rabbinin emri ve isteği yerde kalmasın diye çok riskli bir cesaretle böyle bir mesuliyetin altına girmiş ve bir nevi çok tehlikeli kahramanlık göstermiştir).

  • 39:64

    De ki: “Ey cahiller! Bana Allah’tan başkasına tapınıp (yalvarmamı ve şeytani güç odaklarına yanaşıp yaranmamı) mı öneriyorsunuz? (Siz gafil ve kâfir insanlarsınız.)

  • 46:23

    (Hz. Hud: Onunla ilgili) "İlim ancak Allah katındadır. (Felaket ve kıyamet bilgisi Allah’ın yanındadır.) Ben sadece size gönderildiğim şeyi (imani ve ahlâki gerçekleri) tebliğ ediyorum; ancak sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum" demiş (ve o azgın kavminden uzaklaşmıştı).

  • 48:26

    (Hudeybiye’de Müslümanlarla barış imzalamaya mecbur kalan, ama bunun ezikliğini çok ağır şartlar koşarak gidermeye çalışan) Kâfirler, kalplerinde o (şeytani) hamiyet gururunu (kavmiyetçilik ve ataperestlik taassubunu) ve cahiliye damarını kabartıp kaynattıkları zaman, Allah (CC) Peygamberinin ve mü’minlerin üzerine sabır ve sükûnet indirip (onları rahatlattı). Ve onların takva kelimesi (Peygambere, Hakk dava ve devlet liderine Allah için biat ve itaat sözleri) üzerinde kararlılıkla durmalarını sağladı. Zaten onlar (sadık sahabiler ve mü’minler) buna oldukça layık ve ehil (insanlar konumundalar)dı. (Yani sadakat ve liyakat ehli başarıya ulaşırlardı.) Allah (CC) her şeyi (ve herkesi) hakkıyla Bilendir.

  • 49:6

    Ey iman edenler, eğer bir fasık, (harama ve yalana meyilli şahıslar, oluşumlar ve yayın organları) size (kızdırıp kışkırtıcı veya oyalayıp aldatıcı) bir haber getirip (verirse), onu 'etraflıca araştırın' (her anlatılana hemen inanıp kanmayın). Yoksa bilmeden (ve yanlış yönlendirme sonucu), bir kavme (ve kesime) kötülükle sataşıp (haklarına tecavüz etmiş duruma düşersiniz) de ardından bu işlediklerinize pişman oluverirsiniz.

  • 51:11

    Ki onlar, ‘(bilgiçlik kılıflı) derin bir gaflet kuşatması’ içinde, (gerçeklerden) habersiz (ve nasipsizdirler).

  • 58:22

    Allah’a ve ahiret gününe (gerçekten) iman eden hiçbir kavmi (kesimi ve kişileri); Allah’a ve Resulüne başkaldıran, (Ayet ve Hadislere ve bilimsel gerçeklere dayalı İslam düzenine ve Müslüman ülkelere düşman olup savaş açan) kimselerle destekleyici bir sevgi (ve işbirliği) içinde asla bulamazsın; velev ki, bu (zalim ve hain çevreler), isterse kendi babaları (olsun), ister çocukları (olsun), ister kardeşleri (veya tarikat-cemaat ihvanı olsun), isterse aşiretleri (partileri, müttefikleri) olsun, (yine de şuurlu mü’minler asla dini yozlaştıran işbirlikçi takımının başarısını arzulamaz, destek çıkmaz ve onlara saygı duymazlar. Çünkü, ülkede faizi, fuhşu, içki ve uyuşturucuyu, kumarı ve şans oyunlarını yürütenlere, Siyonist Yahudi ve Hristiyan merkezlerin güdümüne girenlere “meveddet”=benimseyip desteklemek ve sevgi göstermek imana ve insanlığa aykırıdır); işte bunlar (sadık ve sağlam Müslümanlar), öyle(sine samimi ve nasipli) kimselerdir ki, (Allah) kalplerine imanı yazıp (yerleştirmiş) ve onları Kendinden (İlahi izzet ve inayetinden) bir ruh (ve şuur) ile desteklemiştir. (Ahirette de) Onları altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacak ve orada süresiz kalacaklardır. Allah onlardan razıdır, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte bunlar, (Kur’an nizamına karşı çıkanlarla kalbi alâkalarını koparanlar) Allah’ın hizbi (partisi, takipçisi, ekibi ve taraftarları)dır. Dikkat edin (kesinlikle bilin ve bekleyin) ki; şüphesiz Allah’ın fırkası olanlar, felaha ulaşacak (dünyada zafer ve devlete, ahirette ise cennet ve saadete kavuşacak)lardır.

  • 66:12

    İmran’ın kızı Meryem’i de (Allah örnek vermektedir). Ki o kendi iffetini korumuş (ve Rabbine sığınmıştı). Böylece Biz de ona Ruhumuzdan üflemiştik. O da (ondan doğan Hz. İsa da) Rabbinin Kelimelerini ve Kitaplarını tasdik etmişti. O, (Rabbine) gönülden bağlı kimselerden ve itaat edenlerden olan birisiydi. (Meryem; ibadet ve iffet ehli demektir ve Kur’an’da yedi yerde ismi geçmektedir.)

  • 70:4

    Melekler ve Ruh O’na, süresi (sizin takviminizce) elli bin yıl olan bir günde (ancak) yükselip çıkabilmektedirler.

  • 78:38

    O gün Ruh ve melekler sıra sıra (huzura) duruvereceklerdir. Rahman’ın izin verdikleri dışında hiç kimse (tek kelime) konuşamaz. (İzin verilenler de ancak) Doğruyu söyleyeceklerdir. (Çünkü onlar dünyada iken de doğru sözlülerdir.)

  • 81:19

    Şüphesiz O (Kur'an), üstün kerem (ve şeref) sahibi bir elçinin (kesinlikle Allah'tan getirdiği Hakk) sözüdür (ve gerçektir.)

  • 81:21

    (Hz. Cebrail ki) Kendisine (hürmet ve) itaat edilendir, O, çok yüksek ve uzak makamlardaki; (olgunlaştırma ve haber ulaştırma görevlisidir ve) en güvenilir Zat’tır. [Not: Ayetteki “semme” kelimesinin “sümme=sonra” ile karıştırılması yanlıştır. “Semme” kelimesi; uzak ve yüksek makamdakiler, tamir ve tekâmülle görevliler anlamındadır. Bu ayette Efendimize, Ahir Zaman Elçisine de işaret buyrulmaktadır.]

  • 97:4

    Melekler ve Ruh onda (o gece boyunca) Rablerinin izniyle, her bir iş (ve her mü’min kişi) için sürekli inip duracaklardır.

  • 2:67

    وَاِذْ قَالَ مُوسٰى لِقَوْمِه۪ٓ اِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُكُمْ اَنْ تَذْبَحُوا بَقَرَةًۜ قَالُٓوا اَتَتَّخِذُنَا هُزُوًاۜ قَالَ اَعُوذُ بِاللّٰهِ اَنْ اَكُونَ مِنَ الْجَاهِل۪ينَ

    Hani Musa (aralarında gizlice öldürülen birisinin katilini bulsun diye, kendisine başvuran) kavmine: "Allah, (hakikat ortaya çıksın ve kimin katil olduğu anlaşılsın diye) muhakkak sizin bir sığır kesmenizi emrediyor" demişti. Onlar ise: (Ne alâkası var?) “Sen bizimle alay mı ediyorsun?” dediklerinde; (Musa Aleyhisselam: Böyle davranıp) "Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım" diye cevap vermişti.

  • 2:273

    لِلْفُقَرَٓاءِ الَّذ۪ينَ اُحْصِرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ لَا يَسْتَط۪يعُونَ ضَرْبًا فِي الْاَرْضِۘ يَحْسَبُهُمُ الْجَاهِلُ اَغْنِيَٓاءَ مِنَ التَّعَفُّفِۚ تَعْرِفُهُمْ بِس۪يمٰيهُمْۚ لَا يَسْـَٔلُونَ النَّاسَ اِلْحَافًاۜ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ خَيْرٍ فَاِنَّ اللّٰهَ بِه۪ عَل۪يمٌ۟

    (Sadakaların, hayır ve zekâtın bir kısmı da) Kendilerini Allah yolunda (cihada ve ilmi çalışmalara vakfedip) adayan (ve geçim için uğraşmaya fırsat bulamayan) fakirler içindir ki onlar, yeryüzünde (rızık için) dolaşmaya imkânları olmayanlardır. İffetlerinden (ve dilenmeye tenezzül etmediklerinden) dolayı, bilmeyen onları zengin sanır. (Ama) Sen onları simalarından (mahrumiyet ve mahcubiyet belirtilerinden) tanırsın. (Devlet yetkililerinin ihtiyaç sahiplerini tespit etmesi lazımdır. Bunlar iffetlerinden dolayı) Yüzsüzlük ederek insanlardan istemekten utanmaktadırlar. Hayırdan her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir (ve karşılığını verir).

  • 3:154

    ثُمَّ اَنْزَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ بَعْدِ الْغَمِّ اَمَنَةً نُعَاسًا يَغْشٰى طَٓائِفَةً مِنْكُمْۙ وَطَٓائِفَةٌ قَدْ اَهَمَّتْهُمْ اَنْفُسُهُمْ يَظُنُّونَ بِاللّٰهِ غَيْرَ الْحَقِّ ظَنَّ الْجَاهِلِيَّةِۜ يَقُولُونَ هَلْ لَنَا مِنَ الْاَمْرِ مِنْ شَيْءٍۜ قُلْ اِنَّ الْاَمْرَ كُلَّهُ لِلّٰهِۜ يُخْفُونَ ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ مَا لَا يُبْدُونَ لَكَۜ يَقُولُونَ لَوْ كَانَ لَنَا مِنَ الْاَمْرِ شَيْءٌ مَا قُتِلْنَا هٰهُنَاۜ قُلْ لَوْ كُنْتُمْ ف۪ي بُيُوتِكُمْ لَبَرَزَ الَّذ۪ينَ كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقَتْلُ اِلٰى مَضَاجِعِهِمْۚ وَلِيَبْتَلِيَ اللّٰهُ مَا ف۪ي صُدُورِكُمْ وَلِيُمَحِّصَ مَا ف۪ي قُلُوبِكُمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ

    Sonra (o yenilgi ve) kederin ardından (Allah) üzerinize bir güvenlik (duygusu) indirdi, (rahatlamak ve o şaşkınlığı atlatmak üzere tatlı) bir uyuklama ki, içinizden bir grubu sarıveriyordu. (Sizden kalpleri hastalıklı) Bir grubu da, nefisleri can derdine düşürmüştü; Allah'a karşı haksız yere cahiliye zannıyla (kötü) zanlara kapılarak: “Bu işten bize ne var ki? (Cihada katıldık da ne kazandık?)” diyorlardı. De ki: “Şüphesiz işin (takdirin) tümü Allah'ındır.” Onlar (münafıklar), Sana açıklamadıkları şeyi içlerinde gizli tutuyorlar, “Bu işten bize (hayırlı) bir şey olsaydı, biz burada öldürülmezdik” diye (sızlanıyorlardı). De ki: “Evlerinizde olsaydınız da üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar, yine devrilecekleri (ölüp mezarı boylayacakları) yerlere gidecekti. (Kimse ölümden kaçamazdı. Bunu) Allah, sizi deneyip sinelerinizdeki (nifak ve itirazı yoklayıp açığa çıkarmak) ve kalplerinizdeki (kötü duyguları) arındırmak için (yaptı). Allah, göğüslerin-gönüllerin özünde (saklı) olanı bilip durandır.”

  • 4:17

    اِنَّمَا التَّوْبَةُ عَلَى اللّٰهِ لِلَّذ۪ينَ يَعْمَلُونَ السُّٓوءَ بِجَهَالَةٍ ثُمَّ يَتُوبُونَ مِنْ قَر۪يبٍ فَاُو۬لٰٓئِكَ يَتُوبُ اللّٰهُ عَلَيْهِمْۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يمًا حَك۪يمًا

    Allah'ın (kabulünü) üzerine aldığı tevbe; ancak cehalet nedeniyle (bilmeden ve cahiliye düzeninin teşvikiyle) kötülük yapanların, sonra da yakın bir süreçte hemen ardından tevbe edenlerin(kidir). İşte Allah, böylelerinin tevbelerini kabul eder. Allah, Bilendir, Hüküm ve Hikmet sahibi olandır.

  • 5:50

    اَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَۜ وَمَنْ اَحْسَنُ مِنَ اللّٰهِ حُكْمًا لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ۟

    Onlar hâlâ cahiliye hükümlerini (Kur’an’ın tabii ve temel hukuk kurallarına, evrensel insan haklarına ve en güzel İslam ahlâkına aykırı düzenleri ve dönemleri) mi arıyorlar? Kesin bilgiye (yakine) dayanan sağlam inanca sahip bir topluluk için, hüküm ve hikmeti (kural ve prensipleri) Allah'tan daha güzel (ve mükemmel) olan kimdir?

  • 6:35

    وَاِنْ كَانَ كَبُرَ عَلَيْكَ اِعْرَاضُهُمْ فَاِنِ اسْتَطَعْتَ اَنْ تَبْتَغِيَ نَفَقًا فِي الْاَرْضِ اَوْ سُلَّمًا فِي السَّمَٓاءِ فَتَأْتِيَهُمْ بِاٰيَةٍۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَجَمَعَهُمْ عَلَى الْهُدٰى فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْجَاهِل۪ينَ

    Eğer onların yüz çevirmeleri Sana ağır geliyor (ve büyük sıkıntı veriyorsa; haydi) onlara bir ayet (mucize) getirmek için yerde bir tünel açmaya veya göğe bir merdiven dayamaya gücün yetiyorsa (yap! Halbuki) eğer Allah dileseydi, onların tümünü hidayet üzere toplardı. Öyleyse sakın cahillerden olma. (Çünkü hissi ve fevri davrananlar hakikate ulaşamayacaklardır.)

  • 6:54

    وَاِذَا جَٓاءَكَ الَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِاٰيَاتِنَا فَقُلْ سَلَامٌ عَلَيْكُمْ كَتَبَ رَبُّكُمْ عَلٰى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَۙ اَنَّهُ مَنْ عَمِلَ مِنْكُمْ سُٓوءًا بِجَهَالَةٍ ثُمَّ تَابَ مِنْ بَعْدِه۪ وَاَصْلَحَ فَاَنَّهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

    (Ey Resulüm!) Bizim ayetlerimize iman edenler Sana geldiklerinde, onlara: "Selam olsun size. Rabbiniz rahmeti Kendi üzerine yazdı (şart kıldı) ki, içinizden kim cehalet sonucu bir kötülük işler de sonra tevbe eder ve (kendini) ıslah ederse; (bilsin ki) şüphesiz O (Allah), Bağışlayandır, Esirgeyendir” diyerek (mü’min kullarımı ferahlandır ve umutlandır diye bu ayetleri Sana vahyediyoruz).

  • 6:111

    وَلَوْ اَنَّنَا نَزَّلْنَٓا اِلَيْهِمُ الْمَلٰٓئِكَةَ وَكَلَّمَهُمُ الْمَوْتٰى وَحَشَرْنَا عَلَيْهِمْ كُلَّ شَيْءٍ قُبُلًا مَا كَانُوا لِيُؤْمِنُٓوا اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ يَجْهَلُونَ

    Gerçek şu ki, velev Biz onlara (inkârcılara, Yahudi, Hristiyan ve münafıklara) melekler indirip (uyarsaydık), onlara ölüler (dirilip) konuşsaydı ve (dile gelip varlığımıza ve buyruklarımıza şahitlik yapmak üzere) her şeyi karşılarına toplasaydık, Allah’ın dilediği dışında (yine de) inanmayacaklardı. Çünkü onların çoğu ancak cahillik edip durmaktadırlar.

  • 7:138

    وَجَاوَزْنَا بِبَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ الْبَحْرَ فَاَتَوْا عَلٰى قَوْمٍ يَعْكُفُونَ عَلٰٓى اَصْنَامٍ لَهُمْۚ قَالُوا يَا مُوسَى اجْعَلْ لَنَٓا اِلٰهًا كَمَا لَهُمْ اٰلِهَةٌۜ قَالَ اِنَّكُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ

    (Ardından) İsrailoğullarını (Firavun zulmünden kurtarıp) denizden geçirdik. (Derken) Putları önünde bel büküp eğilmekte olan bir topluluğa rastladılar. (Bunu görünce peygamberlerine) Dediler ki: "Ey Musa, onların ilahları (putları var; onlarınki) gibi, sen de bize bir ilah yap." O ise: "Siz gerçekten cahillik etmekte olan bir kavimsiniz" diye (azarladı).

  • 7:199

    خُذِ الْعَفْوَ وَأْمُرْ بِالْعُرْفِ وَاَعْرِضْ عَنِ الْجَاهِل۪ينَ

    (Ey Elçim!) Sen (yine de) af (veya kolaylık) yolunu tutup benimse, (İslam'a ve insan fıtratına, hayırlı ve yararlı gelenek kurallarına) uygun olanı (örfü) emret ve cahillerden yüz çevir. (Onların kabalık ve kabahatlerine aldırış etme!)

  • 11:29

    وَيَا قَوْمِ لَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مَالًاۜ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلَى اللّٰهِ وَمَٓا اَنَا۬ بِطَارِدِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۜ اِنَّهُمْ مُلَاقُوا رَبِّهِمْ وَلٰكِنّ۪ٓي اَرٰيكُمْ قَوْمًا تَجْهَلُونَ

    (İyi düşünün) Ey kavmim! Ben bu (tebliğ ve tavsiyelerime) karşılık sizden bir mal (makam ve menfaat) istemiyorum. Benim ücretim (sevabım) yalnızca Allah’a aittir. (Siz hor görüyor ve hoşlanmıyorsunuz diye) Ben iman edenleri (yanımdan) kovacak da değilim. Onlar mutlaka Rablerine kavuşacak (niyet ve gayretlerinin karşılığına erişecekler)dir. Ne var ki, ben sizi gerçekten cahillik eden bir toplum (olarak) görmekteyim.” (Bu ayete göre, kamu görevi yapanların, ayrıca halktan ücret ve hediye talep etmeleri rüşvettir.)

  • 11:46

    قَالَ يَا نُوحُ اِنَّهُ لَيْسَ مِنْ اَهْلِكَۚ اِنَّهُ عَمَلٌ غَيْرُ صَالِحٍۗ فَلَا تَسْـَٔلْنِ مَا لَيْسَ لَكَ بِه۪ عِلْمٌۜ اِنّ۪ٓي اَعِظُكَ اَنْ تَكُونَ مِنَ الْجَاهِل۪ينَ

    (Allah) Buyurdu: “Ey Nuh, kesinlikle, o senin ailenden değildir... Çünkü o, salih olmayan bir iş (bâtıl ve bozuk amel sahibidir... Sadık ve salih olmayan bir kişidir… Tavrı ve tabiatı, amel-i gayr-ı salihtir). O nedenle, hakkında (kesin) bilgi sahibi olmadığın şeyi Benden isteme! Doğrusu, sen cahillerden olmayasın (evladın diye zalim ve kâfirlere sahip çıkmayasın) diye sana öğüt veriyorum!”

  • 12:33

    قَالَ رَبِّ السِّجْنُ اَحَبُّ اِلَيَّ مِمَّا يَدْعُونَن۪ٓي اِلَيْهِۚ وَاِلَّا تَصْرِفْ عَنّ۪ي كَيْدَهُنَّ اَصْبُ اِلَيْهِنَّ وَاَكُنْ مِنَ الْجَاهِل۪ينَ

    (Yusuf) Dedi ki: "Ey Rabbim! Zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden (zina çirkefinden) bana daha sevimlidir (zindan zinaya tercih edilir). Eğer kurdukları düzeni benden uzaklaştırmazsan, (korkarım) onlara eğilim gösterir, (böylece) cahillerden (ve hain mücrimlerden) olurum" (düşüncesiyle Rabbine iltica etmiş ve büyük bir iffet, fazilet ve metanet örneği sergilemişti).

  • 12:89

    قَالَ هَلْ عَلِمْتُمْ مَا فَعَلْتُمْ بِيُوسُفَ وَاَخ۪يهِ اِذْ اَنْتُمْ جَاهِلُونَ

    (Bunun üzerine Yusuf onlara:) "Sizler, cahillik (ve hainlik halinde) iken Yusuf'a ve kardeşine neler yaptığınızı biliyor (ve hatırlıyor) musunuz?" diye (sorunca irkilmişlerdi).

  • 16:119

    ثُمَّ اِنَّ رَبَّكَ لِلَّذ۪ينَ عَمِلُوا السُّٓوءَ بِجَهَالَةٍ ثُمَّ تَابُوا مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ وَاَصْلَحُٓواۙ اِنَّ رَبَّكَ مِنْ بَعْدِهَا لَغَفُورٌ رَح۪يمٌ۟

    Sonra (buna rağmen); şüphesiz Rabbin, (gerçekten) cehalet sonucu (bilmeden) kötülük işleyen, sonra tevbe eden ve bunun ardından ıslah olup kendini düzeltenleri (kabul edecektir.) Şüphesiz Rabbin bundan sonra Bağışlayandır, Esirgeyendir.

  • 23:54

    فَذَرْهُمْ ف۪ي غَمْرَتِهِمْ حَتّٰى ح۪ينٍ

    Şimdi Sen (cezalarının verileceği) bir süreye kadar, onları (daldıkları) gaflet ve cehaletleri içinde bırak. (Sonunda göreceklerdir.)

  • 23:63

    بَلْ قُلُوبُهُمْ ف۪ي غَمْرَةٍ مِنْ هٰذَا وَلَهُمْ اَعْمَالٌ مِنْ دُونِ ذٰلِكَ هُمْ لَهَا عَامِلُونَ

    Fakat onların (inkârcıların ve münafıkların) kalpleri bu hususta (Kur’an’dan ve ahiret hesabından yana) bir gaflet içindedir. (Allah’ın kelâmını okuyup anlama ve uygulama gayreti gösterilmemektedir.) Üstelik onların, bunun dışında yapmakta oldukları (birtakım kötü şeyler de) vardır ki; onlar bunların içinde (şuursuz ve sorumsuzca boşuna uğraşıp) çabalayıvermektedir.

  • 25:63

    وَعِبَادُ الرَّحْمٰنِ الَّذ۪ينَ يَمْشُونَ عَلَى الْاَرْضِ هَوْنًا وَاِذَا خَاطَبَهُمُ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَلَامًا

    Rahman’ın (akıllı, hayırlı ve has) kulları (onlardır ki;) gezip dolaştıkları (her) yerde, (münasip ve) mütevazı yürürler. Bilgisiz (ve görgüsüz) kimseler kendilerine sataştıklarında ise onlara: “Selametle (barış ve güvenlik içinde olun)!” derler (ve geçiştirirler, yersiz tartışma ve kapışmalara girişmezler. Ama kutsallarına sataşıldığında gerekli tepkiyi gösterirler).

  • 26:55

    وَاِنَّهُمْ لَنَا لَغَٓائِظُونَۙ

    “Ve bunlar elbette bize karşı da büyük bir kin ve öfke beslemektedirler. (Bu yüzden Musa’ya uyanların hepsi fesatlık peşindedirler.)

  • 28:55

    وَاِذَا سَمِعُوا اللَّغْوَ اَعْرَضُوا عَنْهُ وَقَالُوا لَنَٓا اَعْمَالُنَا وَلَكُمْ اَعْمَالُكُمْۘ سَلَامٌ عَلَيْكُمْۘ لَا نَبْتَغِي الْجَاهِل۪ينَ

    (Olgun Müslümanlar) ‘Boş ve yararsız olan sözü' işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve: “Bizim yapıp-ettiklerimiz bizim, sizin yapıp-ettikleriniz sizindir; size selam olsun, (sizinle barışık olduğumuzu bilin, sadece bâtılı reddederiz) biz cahilleri benimsemeyiz, onlardan (hayır) beklemeyiz (onların yanlışına düşmek istemeyiz)” derler. [Not: Bu ayet; İslami ve Adil bir Düzen ortamında, Hz. Peygamber Efendimizin MEDİNE SÖZLEŞMESİ’ni örnek alan doğru bir Laiklik anlayışıyla, farklı Dinlere mensup kesimlerin birlikte ve barış içinde yaşamaları gerektiğine de işarettir.]

  • 33:33

    وَقَرْنَ ف۪ي بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْاُو۫لٰى وَاَقِمْنَ الصَّلٰوةَ وَاٰت۪ينَ الزَّكٰوةَ وَاَطِعْنَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُۜ اِنَّمَا يُر۪يدُ اللّٰهُ لِيُذْهِبَ عَنْكُمُ الرِّجْسَ اَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْه۪يرًاۚ

    Hem vakarınızla (ağır başlı ve saygılı biçimde) evlerinize bağlı kalın (zaruri ihtiyaçlar, çalışma durumları, alışveriş ve öğretim konuları dışında, kendi hanenizde kalıp, yuvalarınızı eğitim ve üretim merkezlerine çevirmeye çalışın). Evvelki cahiliye (devri kadınları) gibi süslenip saçılarak, (teşhircilik yapmak; güzel ve çekici yerlerinizi ve cilvelerinizi gösterip erkekleri kendinize baktırmak için) kırıtarak sokağa çıkmayın; namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, Allah'a ve Elçisine itaatli (dikkatli ve erdemli) davranın. Ey Ehl-i Beyt (Resulüllah’ın ailesi)! Gerçekten Allah, sizden kiri (günah ve çirkinliği) giderip arındırmayı ve sizi tertemiz kılmayı arzulamaktadır.

  • 33:72

    اِنَّا عَرَضْنَا الْاَمَانَةَ عَلَى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَالْجِبَالِ فَاَبَيْنَ اَنْ يَحْمِلْنَهَا وَاَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْاِنْسَانُۜ اِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًاۙ

    Gerçek şu ki, Biz emaneti (İslamiyet’i ve Allah’a Hilâfet görevini) göklere, yerküreye ve dağlara (ve bunlardaki mahlûkata) arz ve teklif ettik de; onlar bunun (sorumluluğunu) yüklenmekten çekindiler ve ondan (gereğini yapamadıklarında gelecek azaptan) korkuya kapılıp titrediler. (Ama) Onu (yeryüzünde Allah’a halifelik ve adaletle yöneticilik sorumluluğunu) insan yüklendi. Gerçekten o, pek zalim ve çok cahildir (ki Rabbinin emri ve isteği yerde kalmasın diye çok riskli bir cesaretle böyle bir mesuliyetin altına girmiş ve bir nevi çok tehlikeli kahramanlık göstermiştir).

  • 39:64

    قُلْ اَفَغَيْرَ اللّٰهِ تَأْمُرُٓونّ۪ٓي اَعْبُدُ اَيُّهَا الْجَاهِلُونَ

    De ki: “Ey cahiller! Bana Allah’tan başkasına tapınıp (yalvarmamı ve şeytani güç odaklarına yanaşıp yaranmamı) mı öneriyorsunuz? (Siz gafil ve kâfir insanlarsınız.)

  • 46:23

    قَالَ اِنَّمَا الْعِلْمُ عِنْدَ اللّٰهِۘ وَاُبَلِّغُكُمْ مَٓا اُرْسِلْتُ بِه۪ وَلٰكِنّ۪ٓي اَرٰيكُمْ قَوْمًا تَجْهَلُونَ

    (Hz. Hud: Onunla ilgili) "İlim ancak Allah katındadır. (Felaket ve kıyamet bilgisi Allah’ın yanındadır.) Ben sadece size gönderildiğim şeyi (imani ve ahlâki gerçekleri) tebliğ ediyorum; ancak sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum" demiş (ve o azgın kavminden uzaklaşmıştı).

  • 48:26

    اِذْ جَعَلَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ف۪ي قُلُوبِهِمُ الْحَمِيَّةَ حَمِيَّةَ الْجَاهِلِيَّةِ فَاَنْزَلَ اللّٰهُ سَك۪ينَتَهُ عَلٰى رَسُولِه۪ وَعَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ وَاَلْزَمَهُمْ كَلِمَةَ التَّقْوٰى وَكَانُٓوا اَحَقَّ بِهَا وَاَهْلَهَاۜ وَكَانَ اللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمًا۟

    (Hudeybiye’de Müslümanlarla barış imzalamaya mecbur kalan, ama bunun ezikliğini çok ağır şartlar koşarak gidermeye çalışan) Kâfirler, kalplerinde o (şeytani) hamiyet gururunu (kavmiyetçilik ve ataperestlik taassubunu) ve cahiliye damarını kabartıp kaynattıkları zaman, Allah (CC) Peygamberinin ve mü’minlerin üzerine sabır ve sükûnet indirip (onları rahatlattı). Ve onların takva kelimesi (Peygambere, Hakk dava ve devlet liderine Allah için biat ve itaat sözleri) üzerinde kararlılıkla durmalarını sağladı. Zaten onlar (sadık sahabiler ve mü’minler) buna oldukça layık ve ehil (insanlar konumundalar)dı. (Yani sadakat ve liyakat ehli başarıya ulaşırlardı.) Allah (CC) her şeyi (ve herkesi) hakkıyla Bilendir.

  • 49:6

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ جَٓاءَكُمْ فَاسِقٌ بِنَبَاٍ فَتَبَيَّنُٓوا اَنْ تُص۪يبُوا قَوْمًا بِجَهَالَةٍ فَتُصْبِحُوا عَلٰى مَا فَعَلْتُمْ نَادِم۪ينَ

    Ey iman edenler, eğer bir fasık, (harama ve yalana meyilli şahıslar, oluşumlar ve yayın organları) size (kızdırıp kışkırtıcı veya oyalayıp aldatıcı) bir haber getirip (verirse), onu 'etraflıca araştırın' (her anlatılana hemen inanıp kanmayın). Yoksa bilmeden (ve yanlış yönlendirme sonucu), bir kavme (ve kesime) kötülükle sataşıp (haklarına tecavüz etmiş duruma düşersiniz) de ardından bu işlediklerinize pişman oluverirsiniz.

  • 51:11

    اَلَّذ۪ينَ هُمْ ف۪ي غَمْرَةٍ سَاهُونَۙ

    Ki onlar, ‘(bilgiçlik kılıflı) derin bir gaflet kuşatması’ içinde, (gerçeklerden) habersiz (ve nasipsizdirler).

  • 58:22

    لَا تَجِدُ قَوْمًا يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ يُوَٓادُّونَ مَنْ حَٓادَّ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَوْ كَانُٓوا اٰبَٓاءَهُمْ اَوْ اَبْنَٓاءَهُمْ اَوْ اِخْوَانَهُمْ اَوْ عَش۪يرَتَهُمْۜ اُو۬لٰٓئِكَ كَتَبَ ف۪ي قُلُوبِهِمُ الْا۪يمَانَ وَاَيَّدَهُمْ بِرُوحٍ مِنْهُۜ وَيُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ حِزْبُ اللّٰهِۜ اَلَٓا اِنَّ حِزْبَ اللّٰهِ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

    Allah’a ve ahiret gününe (gerçekten) iman eden hiçbir kavmi (kesimi ve kişileri); Allah’a ve Resulüne başkaldıran, (Ayet ve Hadislere ve bilimsel gerçeklere dayalı İslam düzenine ve Müslüman ülkelere düşman olup savaş açan) kimselerle destekleyici bir sevgi (ve işbirliği) içinde asla bulamazsın; velev ki, bu (zalim ve hain çevreler), isterse kendi babaları (olsun), ister çocukları (olsun), ister kardeşleri (veya tarikat-cemaat ihvanı olsun), isterse aşiretleri (partileri, müttefikleri) olsun, (yine de şuurlu mü’minler asla dini yozlaştıran işbirlikçi takımının başarısını arzulamaz, destek çıkmaz ve onlara saygı duymazlar. Çünkü, ülkede faizi, fuhşu, içki ve uyuşturucuyu, kumarı ve şans oyunlarını yürütenlere, Siyonist Yahudi ve Hristiyan merkezlerin güdümüne girenlere “meveddet”=benimseyip desteklemek ve sevgi göstermek imana ve insanlığa aykırıdır); işte bunlar (sadık ve sağlam Müslümanlar), öyle(sine samimi ve nasipli) kimselerdir ki, (Allah) kalplerine imanı yazıp (yerleştirmiş) ve onları Kendinden (İlahi izzet ve inayetinden) bir ruh (ve şuur) ile desteklemiştir. (Ahirette de) Onları altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacak ve orada süresiz kalacaklardır. Allah onlardan razıdır, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte bunlar, (Kur’an nizamına karşı çıkanlarla kalbi alâkalarını koparanlar) Allah’ın hizbi (partisi, takipçisi, ekibi ve taraftarları)dır. Dikkat edin (kesinlikle bilin ve bekleyin) ki; şüphesiz Allah’ın fırkası olanlar, felaha ulaşacak (dünyada zafer ve devlete, ahirette ise cennet ve saadete kavuşacak)lardır.

  • 66:12

    وَمَرْيَمَ ابْنَتَ عِمْرٰنَ الَّت۪ٓي اَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا ف۪يهِ مِنْ رُوحِنَا وَصَدَّقَتْ بِكَلِمَاتِ رَبِّهَا وَكُتُبِه۪ وَكَانَتْ مِنَ الْقَانِت۪ينَ

    İmran’ın kızı Meryem’i de (Allah örnek vermektedir). Ki o kendi iffetini korumuş (ve Rabbine sığınmıştı). Böylece Biz de ona Ruhumuzdan üflemiştik. O da (ondan doğan Hz. İsa da) Rabbinin Kelimelerini ve Kitaplarını tasdik etmişti. O, (Rabbine) gönülden bağlı kimselerden ve itaat edenlerden olan birisiydi. (Meryem; ibadet ve iffet ehli demektir ve Kur’an’da yedi yerde ismi geçmektedir.)

  • 70:4

    تَعْرُجُ الْمَلٰٓئِكَةُ وَالرُّوحُ اِلَيْهِ ف۪ي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْس۪ينَ اَلْفَ سَنَةٍۚ

    Melekler ve Ruh O’na, süresi (sizin takviminizce) elli bin yıl olan bir günde (ancak) yükselip çıkabilmektedirler.

  • 78:38

    يَوْمَ يَقُومُ الرُّوحُ وَالْمَلٰٓئِكَةُ صَفًّاۜ لَا يَتَكَلَّمُونَ اِلَّا مَنْ اَذِنَ لَهُ الرَّحْمٰنُ وَقَالَ صَوَابًا

    O gün Ruh ve melekler sıra sıra (huzura) duruvereceklerdir. Rahman’ın izin verdikleri dışında hiç kimse (tek kelime) konuşamaz. (İzin verilenler de ancak) Doğruyu söyleyeceklerdir. (Çünkü onlar dünyada iken de doğru sözlülerdir.)

  • 81:19

    اِنَّهُ لَقَوْلُ رَسُولٍ كَر۪يمٍۙ

    Şüphesiz O (Kur'an), üstün kerem (ve şeref) sahibi bir elçinin (kesinlikle Allah'tan getirdiği Hakk) sözüdür (ve gerçektir.)

  • 81:21

    مُطَاعٍ ثَمَّ اَم۪ينٍۜ

    (Hz. Cebrail ki) Kendisine (hürmet ve) itaat edilendir, O, çok yüksek ve uzak makamlardaki; (olgunlaştırma ve haber ulaştırma görevlisidir ve) en güvenilir Zat’tır. [Not: Ayetteki “semme” kelimesinin “sümme=sonra” ile karıştırılması yanlıştır. “Semme” kelimesi; uzak ve yüksek makamdakiler, tamir ve tekâmülle görevliler anlamındadır. Bu ayette Efendimize, Ahir Zaman Elçisine de işaret buyrulmaktadır.]

  • 97:4

    تَنَزَّلُ الْمَلٰٓئِكَةُ وَالرُّوحُ ف۪يهَا بِاِذْنِ رَبِّهِمْۚ مِنْ كُلِّ اَمْرٍۙۛ

    Melekler ve Ruh onda (o gece boyunca) Rablerinin izniyle, her bir iş (ve her mü’min kişi) için sürekli inip duracaklardır.