Vahy

  • 2:2

    ذٰلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَۚۛ ف۪يهِۚۛ هُدًى لِلْمُتَّق۪ينَۙ

    Bu (Kur’an), kendisinde asla şüphe (çarpıklık, karışıklık ve yanlışlık) bulunmayan, (ahirete inanan, ona hazırlık yapan, her türlü küfür ve kötülükten sakınıp Allah’ın rızasını arayan) müttakiler için yol gösterici olan bir Kitaptır (ki, mü’minlere hayat ve huzur rehberidir ve Allah’la kulları arasında bir sözleşmedir).

  • 2:4

    وَالَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَۚ وَبِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَۜ

    (Ey Resulüm!) Onlar, Sana indirilene (Kur’an-ı Kerim’e), Senden önce indirilenlere (Tevrat ve İncil’in orijinaline) iman edenlerdir ve ahirete de kesin bir bilgiyle inanıp (hazırlık görenlerdir. Ki gerçek ahiret inancı, hesaptan ve azaptan kurtulma amacı taşımayanlar müttaki mü’minlerden değildir.)

  • 2:87

    وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَقَفَّيْنَا مِنْ بَعْدِه۪ بِالرُّسُلِ وَاٰتَيْنَا ع۪يسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَاَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِۜ اَفَكُلَّمَا جَٓاءَكُمْ رَسُولٌ بِمَا لَا تَهْوٰٓى اَنْفُسُكُمُ اسْتَكْبَرْتُمْۚ فَفَر۪يقًا كَذَّبْتُمْۘ وَفَر۪يقًا تَقْتُلُونَ

    Andolsun, Biz Musa'ya kitabı verdik ve ardından peş peşe elçiler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da apaçık belgeler verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs'le teyid ettik (Cebrail’le destekledik). Demek size ne zaman bir elçi; nefsinizin hoşlanmayacağı bir şeyle gelse, büyüklük taslayarak; bir kısmınız onu yalanlayacak, bir kısmınız da onu öldüreceksiniz, öyle mi?

  • 2:118

    وَقَالَ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ لَوْلَا يُكَلِّمُنَا اللّٰهُ اَوْ تَأْت۪ينَٓا اٰيَةٌۜ كَذٰلِكَ قَالَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ مِثْلَ قَوْلِهِمْۜ تَشَابَهَتْ قُلُوبُهُمْۜ قَدْ بَيَّنَّا الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ

    Bilgisizler (cahil ve gafil kimseler): "Allah bizimle konuşuverse ya!..” veya “Bize de (peygamberler gibi) bir ayet (mucize) gelse ya!.." demektedirler. Onlardan öncekiler de onların bu söylediklerinin benzerini söylemişlerdi. Bunların kalpleri (nasıl da sapkınlıkta) birbirine benzedi. (Oysa) Biz, kesin bilgiyle inanan bir topluluğa ayetleri apaçık gösterdik. (Tabiattaki ve kâinattaki her şey zaten Cenab-ı Hakkın yaratılış mucizesi ve harika sanat eserleridir.)

  • 2:213

    كَانَ النَّاسُ اُمَّةً وَاحِدَةً فَبَعَثَ اللّٰهُ النَّبِيّ۪نَ مُبَشِّر۪ينَ وَمُنْذِر۪ينَۖ وَاَنْزَلَ مَعَهُمُ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِيَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ ف۪يمَا اخْتَلَفُوا ف۪يهِۜ وَمَا اخْتَلَفَ ف۪يهِ اِلَّا الَّذ۪ينَ اُو۫تُوهُ مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ بَغْيًا بَيْنَهُمْۚ فَهَدَى اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لِمَا اخْتَلَفُوا ف۪يهِ مِنَ الْحَقِّ بِاِذْنِه۪ۜ وَاللّٰهُ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ

    İnsanlar bir tek ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında (adaletle) hüküm vermek üzere Hakkı içeren kitaplar indirdi. Oysa kendilerine apaçık ayetler geldikten sonra, birbirlerine karşı olan 'azgınlık ve kıskançlıkları' yüzünden anlaşmazlığa düşenler, işte o (kitap) verilenlerden başkası değildir. Böylece Allah, iman edenleri, hakkında ayrılığa düştükleri (konularda hidayet edip) Kendi izni (ve iradesiyle) gerçeğe eriştirdi. Allah, kimi dilerse onu doğru yola yöneltir.

  • 4:163

    اِنَّٓا اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ كَمَٓا اَوْحَيْنَٓا اِلٰى نُوحٍ وَالنَّبِيّ۪نَ مِنْ بَعْدِه۪ۚ وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْمٰع۪يلَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ وَالْاَسْبَاطِ وَع۪يسٰى وَاَيُّوبَ وَيُونُسَ وَهٰرُونَ وَسُلَيْمٰنَۚ وَاٰتَيْنَا دَاوُ۫دَ زَبُورًاۚ

    (Ey Resulüm!) Gerçekten Biz Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi, Sana da (iman ve İslam esaslarını) vahyettik (Kur’an ayetlerini kalbine indirdik). İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyub'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a da (İlahi gerçekleri) vahyetmiştik. Davud'a da Zebur’u verdik.

  • 4:165

    رُسُلًا مُبَشِّر۪ينَ وَمُنْذِر۪ينَ لِئَلَّا يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَى اللّٰهِ حُجَّةٌ بَعْدَ الرُّسُلِۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَز۪يزًا حَك۪يمًا

    (Bütün) Elçiler; müjdeciler ve uyarıcılar olarak (gönderildiler), öyle ki (bu) elçilerden sonra (inkârcı ve isyancı) insanların Allah'a karşı (savunacak) delilleri olmasın (“uyarılmadık, gafil ve cahil bırakıldık” gibi özür olarak ileri sürecekleri bir bahaneleri kalmasın). Allah, Üstün ve Güçlü olandır, Hikmet ve Hüküm sahibidir.

  • 6:7

    وَلَوْ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ كِتَابًا ف۪ي قِرْطَاسٍ فَلَمَسُوهُ بِاَيْد۪يهِمْ لَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُب۪ينٌ

    Biz Kitabı, (bu Kur’an’ı gökten) üzerine yazılı bir kâğıtta Sana göndermiş olsaydık ve onlar elleriyle bizzat dokunsalardı, yine de inkâr edenler kesinlikle: "Bu apaçık bir büyüden başkası değildir" deyip (çıkarlardı).

  • 6:8

    وَقَالُوا لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْهِ مَلَكٌۜ وَلَوْ اَنْزَلْنَا مَلَكًا لَقُضِيَ الْاَمْرُ ثُمَّ لَا يُنْظَرُونَ

    (Ve O gerçekten Peygamberse) “Ona bir melek indirilmeli değil miydi?" deyip (asılsız iddialarda bulunmuşlardı. Evet, Allah buna Kâdir’di. Ama) şayet (tarafımızdan onlara) bir melek indirseydik, (onlar da inkâr ve isyana yeltenseydi) elbette iş bitirilmiş (ve helak edilmiş) olurlardı da sonra kendilerine asla göz açtırılmazdı.

  • 6:9

    وَلَوْ جَعَلْنَاهُ مَلَكًا لَجَعَلْنَاهُ رَجُلًا وَلَلَبَسْنَا عَلَيْهِمْ مَا يَلْبِسُونَ

    (Kaldı ki Biz) Onu (Hz. Peygamber Aleyhisselam’ı) eğer bir melek kılsaydık, (yine) elbette erkek insan (suretinde bir melek) yapardık ve mutlaka (kâfirlerin) duymuş oldukları (şüpheleri) yine katardık. (Herkesi inanmaya mecbur bırakacak netlikte bir imtihan yapmazdık.)

  • 9:91

    لَيْسَ عَلَى الضُّعَفَٓاءِ وَلَا عَلَى الْمَرْضٰى وَلَا عَلَى الَّذ۪ينَ لَا يَجِدُونَ مَا يُنْفِقُونَ حَرَجٌ اِذَا نَصَحُوا لِلّٰهِ وَرَسُولِه۪ۜ مَا عَلَى الْمُحْسِن۪ينَ مِنْ سَب۪يلٍۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌۙ

    (Cihada ve Milli Savunmaya katılamayanlardan) Allah ve Elçisi için nasihatte bulundukları (Dine ve davaya sadık kalıp insanları Kur’an’a ve Sünnete bağlı kalmaya çağırdıkları) sürece; güçsüz-zayıflara, hastalara ve infak etmek için bir şey bulamayanlara bir günah yoktur, (böyleleri) sorumlu tutulmayacaklardır. Muhsinlerin (iyilik sahibi, ibadet ve hizmetlerinde dikkatli ve samimi kimselerin) aleyhinde de bir yol yoktur. Allah Bağışlayandır, Esirgeyip Koruyandır.

  • 9:93

    اِنَّمَا السَّب۪يلُ عَلَى الَّذ۪ينَ يَسْتَأْذِنُونَكَ وَهُمْ اَغْنِيَٓاءُۚ رَضُوا بِاَنْ يَكُونُوا مَعَ الْخَوَالِفِۙ وَطَبَعَ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِهِمْ فَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ

    Ancak yol (suç ve sorumluluk), kesinlikle o kimseler aleyhinedir ki; zengin (ve sağlıklı) oldukları halde (cihada katılmamak ve kaytarmak için) Senden izin isteyip (bahane uydururlar) ve bunlar (riskten ve zahmetten kaçıp) geride kalanlar (kadınlar ve sakatlar)la birlikte bulunmaya razı olurlar. Allah, onların kalplerine mühür basmıştır, bundan dolayı da artık onlar bilmeyen (ve akıl erdirmeyen kimseler olup kalmışlardır).

  • 10:47

    وَلِكُلِّ اُمَّةٍ رَسُولٌۚ فَاِذَا جَٓاءَ رَسُولُهُمْ قُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ

    Her ümmetin bir Resulü (Hakka ve hayra davet edicisi mutlaka) vardır. Onlara Resulleri geldiği (ve İlahi gerçekleri tebliğ ettiği) zaman, (artık ondan sonra) aralarında adaletle hüküm verilir ve onlara asla zulmedilmeyecektir. (Herkes hak ettiğine erişecektir.)

  • 12:109

    وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ اِلَّا رِجَالًا نُوح۪ٓي اِلَيْهِمْ مِنْ اَهْلِ الْقُرٰىۜ اَفَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ وَلَدَارُ الْاٰخِرَةِ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ اتَّقَوْاۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ

    Biz Senden önce de, (karyeler) ülkeler halkına kendilerine vahyettiğimiz erkek kişiler dışında (başkalarını elçi olarak) göndermedik. Hiç yeryüzünde dolaşmıyorlar mı, ki kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görmüş olsunlar? (İnanıp Allah’tan) Korkan (ve hazırlık yapanlar) için ahiret yurdu elbette daha hayırlıdır. Siz yine de akıl erdirmeyecek misiniz?

  • 13:7

    وَيَقُولُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْهِ اٰيَةٌ مِنْ رَبِّه۪ۜ اِنَّمَٓا اَنْتَ مُنْذِرٌ وَلِكُلِّ قَوْمٍ هَادٍ۟

    Kâfirler derler ki: "Ona Rabbinden bir ayet (mucize) indirilseydi ya." (Oysa) Sen, yalnızca bir uyarıcısın ve bütün toplumlar için bir hidayet önderi makamındasın (veya; her kavmin İslam’ı öğretecek ve yol gösterecek kendi "hâdi"leri ve Mehdileri vardır).

  • 13:38

    وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا رُسُلًا مِنْ قَبْلِكَ وَجَعَلْنَا لَهُمْ اَزْوَاجًا وَذُرِّيَّةًۜ وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ اَنْ يَأْتِيَ بِاٰيَةٍ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِۜ لِكُلِّ اَجَلٍ كِتَابٌ

    Kesinlikle, Senden önce de elçiler gönderdik, onlara da eşler ve çocuklar verdik. (Zaten) Allah'ın izni olmaksızın (hiç)bir elçiye herhangi bir ayeti (mucizeyi) getirmesi olacak iş değildir. Her ecel (her varlığın hayat serüveni ve belirlenmiş süresi) için bir kitap (yazılmış ve karar kılınmış bir kader kaydı) vardır.

  • 17:2

    وَاٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَجَعَلْنَاهُ هُدًى لِبَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ اَلَّا تَتَّخِذُوا مِنْ دُون۪ي وَك۪يلًاۜ

    Biz Musa'ya da kitap verip (aydınlatmıştık) ve (insanlara: Rabbiniz olan) "Benden başka vekil edinmeyin!" (buyruğumu ulaştırmak veya peygamberiniz olarak benden başkasına güvenip itaat etmeyin) diye (uyarmak üzere), onu (Hz. Musa’yı ve Tevrat’ı) İsrailoğullarına hidayet rehberi kılmıştık.

  • 17:21

    اُنْظُرْ كَيْفَ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍۜ وَلَلْاٰخِرَةُ اَكْبَرُ دَرَجَاتٍ وَاَكْبَرُ تَفْض۪يلًا

    (İnsanlardan) Onlardan kimini kimine (kabiliyet ve servet yönünden) nasıl üstün tuttuğumuza bak ki (bu imtihan sırrıyla gerekli görülmüştür.) Muhakkak ahiret (bu imtihanı kazananlar için) dereceler bakımından daha büyüktür, üstünlük bakımından da daha büyüktür (ve hayırlıdır).

  • 17:95

    قُلْ لَوْ كَانَ فِي الْاَرْضِ مَلٰٓئِكَةٌ يَمْشُونَ مُطْمَئِنّ۪ينَ لَنَزَّلْنَا عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَٓاءِ مَلَكًا رَسُولًا

    De ki: "Eğer yeryüzünde (insanlar değil de) yürüyen ve huzura-sükûna erişen melekler (imtihan için yaratılmış) olsaydı, Biz de onlara gökten elçi olarak (insan yerine) elbette melek gönderirdik."

  • 31:27

    وَلَوْ اَنَّ مَا فِي الْاَرْضِ مِنْ شَجَرَةٍ اَقْلَامٌ وَالْبَحْرُ يَمُدُّهُ مِنْ بَعْدِه۪ سَبْعَةُ اَبْحُرٍ مَا نَفِدَتْ كَلِمَاتُ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ

    Yeryüzündeki (bütün) ağaçlar kalem olsaydı, deniz(ler) ise (mürekkep olsaydı) ve yedi deniz daha (bunlara) katılsa da (yazılsaydı), yine de Allah'ın kelimeleri (sonsuz bilgi hazinesi, harika yaratılış hikmetleri ve kudret eserleri) bitmezdi. (Kur’an’ın hikmet ve hakikatleri tükenmezdi.) Şüphesiz Allah, Üstün ve Güçlüdür, Hüküm ve Hikmet sahibidir.

  • 40:70

    اَلَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِالْكِتَابِ وَبِمَٓا اَرْسَلْنَا بِه۪ رُسُلَنَا۠ۛ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَۙ

    Ki onlar, Kitab'ı ve elçilerimizle gönderdiğimiz şeyleri (inatla ve akılsızca) yalanladılar. Artık yakında (anlayıp) bileceklerdir. (Ama iş işten geçecektir.)

  • 42:51

    وَمَا كَانَ لِبَشَرٍ اَنْ يُكَلِّمَهُ اللّٰهُ اِلَّا وَحْيًا اَوْ مِنْ وَرَٓائِ۬ حِجَابٍ اَوْ يُرْسِلَ رَسُولًا فَيُوحِيَ بِاِذْنِه۪ مَا يَشَٓاءُۜ اِنَّهُ عَلِيٌّ حَك۪يمٌ

    Allah'ın bir insanla (karşılıklı) konuşması olacak şey değildir. Ancak vahiyle (kalbine ilham ederek), veya perde arkasından (sinema perdesindeki veya ekrandaki görüntü misali tecelli suretinde seslenerek), veya bir resul gönderip (ona) Kendi izniyle dilediğini vahyederek (olabilir). Gerçekten O Yücedir, Hüküm ve Hikmet sahibidir. (Kasas Suresi 30. ayetinde de bu durum haber verilmektedir.)

  • 92:14

    فَاَنْذَرْتُكُمْ نَارًا تَلَظّٰىۚ

    Artık Ben sizi, 'alevleri kabardıkça kabaran' bir ateşle uyardım.

  • 92:15

    لَا يَصْلٰيهَٓا اِلَّا الْاَشْقٰىۙ

    Ki oraya, ancak inatçı ve isyancı azgından başkası yollanıp atılmayacaktır.

  • 92:16

    اَلَّذ۪ي كَذَّبَ وَتَوَلّٰىۜ

    O kimse ki, (Kur’an’ı ve Resulüllah’ı) yalanlamış ve sırtını dönüp (gururlanmıştı ve elbette belasını bulacaktır).