Şeytanlar

  • 2:102

    وَاتَّبَعُوا مَا تَتْلُوا الشَّيَاط۪ينُ عَلٰى مُلْكِ سُلَيْمٰنَۚ وَمَا كَفَرَ سُلَيْمٰنُ وَلٰكِنَّ الشَّيَاط۪ينَ كَفَرُوا يُعَلِّمُونَ النَّاسَ السِّحْرَۗ وَمَٓا اُنْزِلَ عَلَى الْمَلَكَيْنِ بِبَابِلَ هَارُوتَ وَمَارُوتَۜ وَمَا يُعَلِّمَانِ مِنْ اَحَدٍ حَتّٰى يَقُولَٓا اِنَّمَا نَحْنُ فِتْنَةٌ فَلَا تَكْفُرْۜ فَيَتَعَلَّمُونَ مِنْهُمَا مَا يُفَرِّقُونَ بِه۪ بَيْنَ الْمَرْءِ وَزَوْجِه۪ۜ وَمَا هُمْ بِضَٓارّ۪ينَ بِه۪ مِنْ اَحَدٍ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَيَتَعَلَّمُونَ مَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنْفَعُهُمْۜ وَلَقَدْ عَلِمُوا لَمَنِ اشْتَرٰيهُ مَا لَهُ فِي الْاٰخِرَةِ مِنْ خَلَاقٍ۠ وَلَبِئْسَ مَا شَرَوْا بِه۪ٓ اَنْفُسَهُمْۜ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ

    Ve onlar, Süleyman'ın mülkü (devleti ve nübüvveti) hakkında şeytanların anlattıklarına uymuşlardı. (Oysa) Süleyman asla inkâra sapmamış, ama şeytanlar kâfir olmuşlardı. Onlar, insanlara sihri ve Babil'deki iki meleğe; Harut'a ve Marut'a (sihrin şerrinden korunma çarelerini bildirmek üzere) indirileni öğretiyorlardı. Oysa o ikisi: "Biz, yalnızca bir fitneyiz (imtihan vesilesiyiz); sakın inkâr etme (bu sihir ilmiyle küfre ve kötülüğe yönelme ve bu yüzden cehenneme girme!)" demedikçe hiç kimseye (bir şey) öğretmiyorlardı. Fakat (bazı fasıklar) onlardan erkekle karısının arasını açan şeyi (haram tılsımları) öğreniyorlardı. Ne var ki, onunla Allah'ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar ulaştıramazlardı. Buna rağmen kendilerini zarara uğratacak ve yarar sağlamayacak şeyi öğreniyorlardı. Andolsun onlar, bunu (büyücülük sırlarını) satın alanın, ahiretten hiçbir payı olmadığını biliyorlardı; karşılığında kendi nefislerini (ve ahiret güzelliklerini) sattıkları şeyin ne kötü olduğunu bir bilselerdi (böyle davranmayacaklardı).

  • 4:118

    لَعَنَهُ اللّٰهُۢ وَقَالَ لَاَتَّخِذَنَّ مِنْ عِبَادِكَ نَص۪يبًا مَفْرُوضًاۙ

    Allah onu (şeytanı ve şeytanlaşmış insanları) lanetleyip (rahmetinden uzaklaştırmıştır). O da (şeytan ise:) “Andolsun, Senin kullarından belli bir kısmını (kendime uşak) tutacağım (onlardan belirli bir pay alacağım, haksızlığa ve ahlâksızlığa hizmetçi yapacağım.)” diyerek (küstahlaşmıştı).

  • 4:119

    وَلَاُضِلَّنَّهُمْ وَلَاُمَنِّيَنَّهُمْ وَلَاٰمُرَنَّهُمْ فَلَيُبَتِّكُنَّ اٰذَانَ الْاَنْعَامِ وَلَاٰمُرَنَّهُمْ فَلَيُغَيِّرُنَّ خَلْقَ اللّٰهِۜ وَمَنْ يَتَّخِذِ الشَّيْطَانَ وَلِيًّا مِنْ دُونِ اللّٰهِ فَقَدْ خَسِرَ خُسْرَانًا مُب۪ينًاۜ

    (Ardından şeytan şunları anlatmıştı:) “Onları muhakkak saptıracağım ve onları (Haçlı-Siyonist güdümlü iktidarlar eliyle) boş kuruntulara ve hayallere kaptırıp (günahlara sokacağım), onlara emredeceğim; hayvanların kulaklarını yaracaklar (böylesi bâtıl inançlara ve davranışlara sapacaklar) ve yine emredip (fısıldayacağım), Allah’ın yaratışını değiştirip (bozacaklar. Kadınlar erkekleşecek, erkekler kadınlaşacak; şehvet sapkınlığıyla cinsiyetleri karıştıracaklar... İnsan tabiatına ve fıtrat dini olan İslam’a uymayan düşünce ve düzenlere kapılacaklar. Haramları helâl, helâlleri haram sayacaklar.)” Artık kim, Allah’ın (Hakk Dinini) bırakıp, şeytanı (ve uşaklarını) dost edinip (bâtıl düzenine) uyarsa muhakkak o apaçık bir ziyana uğramıştır.

  • 4:120

    يَعِدُهُمْ وَيُمَنّ۪يهِمْۜ وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ اِلَّا غُرُورًا

    (Kâfir şeytan) Onlara (sadece kuru kuruya) va’ad ediyor, onları en olmadık kuruntulara düşürüyor. Oysa şeytan, onlara bir aldanıştan başka bir şey va'ad etmez (boşuna umutlandırır).

  • 7:12

    قَالَ مَا مَنَعَكَ اَلَّا تَسْجُدَ اِذْ اَمَرْتُكَۜ قَالَ اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْهُۚ خَلَقْتَن۪ي مِنْ نَارٍ وَخَلَقْتَهُ مِنْ ط۪ينٍ

    (Allah ona) Dedi: "Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?" (İblis) Dedi ki: "Ben ondan hayırlıyım. (Çünkü) Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın” (“üstünlük benim hakkımdır” demeye yeltendi). [Not: Şeytan bu kıyasında da yanılıvermişti. Çünkü toprak, her bakımdan ateşten daha yararlı ve hayırlı bir nesneydi.]

  • 7:13

    قَالَ فَاهْبِطْ مِنْهَا فَمَا يَكُونُ لَكَ اَنْ تَتَكَبَّرَ ف۪يهَا فَاخْرُجْ اِنَّكَ مِنَ الصَّاغِر۪ينَ

    (Allah:) "Öyleyse oradan (cennetten defolup aşağı) in, orada büyüklenmen senin (hakkın) olamaz. Hemen (huzurumdan ve nimet ortamımdan) çık. Gerçekten sen, küçük (basit ve değersiz) düşenlerdensin (artık zelil ve hakirsin)" dedi.

  • 7:14

    قَالَ اَنْظِرْن۪ٓي اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ

    O da: "(İnsanların öldükten sonra) Dirilecekleri güne kadar beni gözle(yip ertele)" diye (mühlet istedi).

  • 7:15

    قَالَ اِنَّكَ مِنَ الْمُنْظَر۪ينَ

    (Cenab-ı Hakk bu isteğini kabul etmiş ve) “Haydi sen kendisine mühlet (ve fırsat) verilenlerdensin” demişti.

  • 7:16

    قَالَ فَبِمَٓا اَغْوَيْتَن۪ي لَاَقْعُدَنَّ لَهُمْ صِرَاطَكَ الْمُسْتَق۪يمَۙ

    (Şeytan) Dedi ki: "Madem öyle, (Hz. Adem’e secde etmek gibi nefsime ağır gelen bir imtihana tâbi tutmakla) beni azdırmana karşılık; ben de onları (Ademoğullarını saptırmak için) Senin (İslamiyet ve) istikamet yolunun üzerinde oturup (tuzak kuracağım. Her dönemdeki en haklı ve hayırlı davanın ortasında pusu kurup duracağım).

  • 7:17

    ثُمَّ لَاٰتِيَنَّهُمْ مِنْ بَيْنِ اَيْد۪يهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ وَعَنْ اَيْمَانِهِمْ وَعَنْ شَمَٓائِلِهِمْۜ وَلَا تَجِدُ اَكْثَرَهُمْ شَاكِر۪ينَ

    Sonra; ön taraflarından, arkalarından, sağlarından ve sollarından muhakkak (kullarına) sokulup (saptıracağım). Ki onların çoğunu (artık dinin ve nimetlerin sayesinde eriştikleri lezzet ve faziletlere) şükredici bulmayacaksın. (Çünkü onlara nankörlük ve hıyanet yaptıracağım!?)"

  • 7:18

    قَالَ اخْرُجْ مِنْهَا مَذْؤُ۫مًا مَدْحُورًاۜ لَمَنْ تَبِعَكَ مِنْهُمْ لَاَمْلَـَٔنَّ جَهَنَّمَ مِنْكُمْ اَجْمَع۪ينَ

    (Cenab-ı Hakk da: “Haydi defol!) Aşağılanmış ve kovulmuş olarak çık oradan! Yemin olsun (insanlardan) onlardan kim sana uyarsa, sizin hepinizi cehenneme dolduracağım” buyuruvermişti.

  • 15:15

    لَقَالُٓوا اِنَّمَا سُكِّرَتْ اَبْصَارُنَا بَلْ نَحْنُ قَوْمٌ مَسْحُورُونَ۟

    "Herhalde gözlerimiz döndürüldü, belki biz büyülenmiş bir topluluğuz" diyeceklerdir.

  • 15:16

    وَلَقَدْ جَعَلْنَا فِي السَّمَٓاءِ بُرُوجًا وَزَيَّنَّاهَا لِلنَّاظِر۪ينَۙ

    Andolsun, gökte bazı burçlar (büyük yıldız durakları) kıldık ve onu gözleyenler (dikkatle izleyenler) için süsledik (cezbedici yorumlara müsait hale getirdik).

  • 15:17

    وَحَفِظْنَاهَا مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ رَج۪يمٍۙ

    Ve onu kovulan her şeytandan koruyuverdik. (Kulak hırsızlığı yapmak ve kader programının günlük taksimindeki bazı sırları kapmak üzere şeytanların burçlara çıkmasını engelledik.)

  • 15:18

    اِلَّا مَنِ اسْتَرَقَ السَّمْعَ فَاَتْبَعَهُ شِهَابٌ مُب۪ينٌ

    Ancak (buna rağmen) kulak hırsızlığı yapan olursa, onu da (kovalamak üzere) açık ve parlak bir ateş sütunu izlemektedir. (Yıldız kayması böyle meydana gelmektedir.)

  • 16:98

    فَاِذَا قَرَأْتَ الْقُرْاٰنَ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ

    Kur’an’ı okumak (onu anlamak ve hükmünü uygulamak) istediğin(iz) zaman, lanetlenmiş şeytan(lar)ın (bâtıl zihniyetlerin ve zalim şahsiyetlerin) şerrinden Allah’a sığın(ın, Rabbinize güvenip dayanın; Kur’an’a euzü besmele ile başlayın!)

  • 16:99

    اِنَّهُ لَيْسَ لَهُ سُلْطَانٌ عَلَى الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ

    Gerçek şu ki, iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) hiçbir zorlayıcı gücü yoktur (bunu unutmayın ve gaflete kapılmayın).

  • 16:100

    اِنَّمَا سُلْطَانُهُ عَلَى الَّذ۪ينَ يَتَوَلَّوْنَهُ وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِه۪ مُشْرِكُونَ۟

    Şeytanın sultası (tesir ve tahribatı), sadece onu veli edinip kendisine uyanlar ve onu (şeytanı) Allah’a ortak koşanlar üzerinde geçerlidir.

  • 17:27

    اِنَّ الْمُبَذِّر۪ينَ كَانُٓوا اِخْوَانَ الشَّيَاط۪ينِۜ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِرَبِّه۪ كَفُورًا

    Çünkü saçıp-savuranlar, şeytanların (imkân ve fırsatlarını haram ve haksız yolda ve boşa harcayanların) kardeşleri oluvermişlerdir; şeytan ise Rabbine karşı nankörlüğe yönelmiştir. [Not: Hakk ve hayır yolunda Allah için yapılan harcama israf değildir. Lüks ve gösteriş için yapılan israftan ise hayır görülmeyecektir.]

  • 17:53

    وَقُلْ لِعِبَاد۪ي يَقُولُوا الَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُۜ اِنَّ الشَّيْطَانَ يَنْزَغُ بَيْنَهُمْۜ اِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلْاِنْسَانِ عَدُوًّا مُب۪ينًا

    (Ey Nebim!) Kullarıma, (herkese karşı) sözün en güzel olanını konuşmalarını söyle. Çünkü şeytan (katı ve kötü sözlerle) aralarını açıp bozmak ister. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır. (Onun kışkırtmalarına dikkat etmelidir.)

  • 18:50

    وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ كَانَ مِنَ الْجِنِّ فَفَسَقَ عَنْ اَمْرِ رَبِّه۪ۜ اَفَتَتَّخِذُونَهُ وَذُرِّيَّتَهُٓ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُون۪ي وَهُمْ لَكُمْ عَدُوٌّۜ بِئْسَ لِلظَّالِم۪ينَ بَدَلًا

    Hani meleklere: “Adem’e secde edin” demiştik de, İblis’in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O (ise) cinnlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkıp (isyana yönelmişti). Bu durumda (hâlâ) Beni bırakıp onu ve soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (İnsi ve cinni şeytanların peşine takılmak) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercihtir ve Allah’ın himayesini şeytanın vesvesesiyle) değiştirmedir.

  • 18:51

    مَٓا اَشْهَدْتُهُمْ خَلْقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَلَا خَلْقَ اَنْفُسِهِمْۖ وَمَا كُنْتُ مُتَّخِذَ الْمُضِلّ۪ينَ عَضُدًا

    Göklerin ve yerin yaratılışında da, (insan neslinin) kendi nefislerinin yaratılışında da Ben onları (melekleri, cinnleri, şeytanileri ve hiç kimseyi) şahit tutmadım (ve yardım almadım). Ben, (güç ve kudret sahibi sandığınız o) saptırıcıları (şeytani odakları, kendilerine dayanıp) destek sağlayıcı takviye güç edinmeye de (asla ihtiyaç duymayanımdır).

  • 19:68

    فَوَرَبِّكَ لَنَحْشُرَنَّهُمْ وَالشَّيَاط۪ينَ ثُمَّ لَنُحْضِرَنَّهُمْ حَوْلَ جَهَنَّمَ جِثِيًّاۚ

    Andolsun Rabbine, Biz onları da, (kendilerini şaşırtan) şeytanları da mutlaka (ahirette diriltip) haşredecek ve bir araya toplayacağız, sonra onları cehennemin çevresinde diz üstü çökmüş olarak hazır bulunduracağız.

  • 19:69

    ثُمَّ لَنَنْزِعَنَّ مِنْ كُلِّ ش۪يعَةٍ اَيُّهُمْ اَشَدُّ عَلَى الرَّحْمٰنِ عِتِيًّاۚ

    Sonra, her bir gruptan ve taraftarlarından Rahman (olan Allah)a (ve Kur'an nizamına) karşı azgınlık (ve düşmanlık) göstermek bakımından en şiddetli olan (Hakkı inkâr ve isyana öncülük yapan)ları kimler ise (intikam almak için) onları (ortaya çıkarıp) çekip ayıracağız.

  • 19:70

    ثُمَّ لَنَحْنُ اَعْلَمُ بِالَّذ۪ينَ هُمْ اَوْلٰى بِهَا صِلِيًّا

    Sonra Biz ona (cehenneme) girmeye kimlerin en çok uygun olduğunu daha iyi bildiğimizden (onları tutup ateşe fırlatacağız).

  • 19:71

    وَاِنْ مِنْكُمْ اِلَّا وَارِدُهَاۚ كَانَ عَلٰى رَبِّكَ حَتْمًا مَقْضِيًّاۚ

    Sizden onu (cehennemi) görmeyecek (sırattan geçmeyecek) hiç kimse yoktur (herkes oraya uğrayacaktır). Bu, Rabbinin kesin olarak üzerine aldığı bir karardır (ki elbette uygulayacağız).

  • 19:72

    ثُمَّ نُنَجِّي الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا وَنَذَرُ الظَّالِم۪ينَ ف۪يهَا جِثِيًّا

    Sonra, takva sahiplerini (sırattan geçirip) kurtarırız ve zulmedenleri ise diz üstü çökmüş olarak (cehennemde) bırakırız.

  • 25:29

    لَقَدْ اَضَلَّن۪ي عَنِ الذِّكْرِ بَعْدَ اِذْ جَٓاءَن۪يۜ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِلْاِنْسَانِ خَذُولًا

    “Çünkü o, gerçekten bana (Rabbimden) gelen Zikir’den (Kur'an-ı Kerim’den) sonra, (dünyalık hırsı ve Din istismarıyla) beni (aldatıp) saptırmış oldu. (Ve zaten) Şeytan da insanı ‘yapayalnız ve yardımsız’ bırakandır” (diye pişmanlık göstereceklerdir).

  • 35:6

    اِنَّ الشَّيْطَانَ لَكُمْ عَدُوٌّ فَاتَّخِذُوهُ عَدُوًّاۜ اِنَّمَا يَدْعُوا حِزْبَهُ لِيَكُونُوا مِنْ اَصْحَابِ السَّع۪يرِۜ

    Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu düşman sayın (fısıltı ve fırıldaklarına kanmayın!) O, kendi hizbini (partisini, taifesini ve tâbilerini), ancak çılgınca yanan (cehennemî) ateşin ehlinden olmaları için (küfre ve kötülüklere) çağırıp durmaktadır.

  • 36:60

    اَلَمْ اَعْهَدْ اِلَيْكُمْ يَا بَن۪ٓي اٰدَمَ اَنْ لَا تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَۚ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُب۪ينٌۙ

    “Ey Ademoğulları, Ben sizi (uyarıp): ‘Sakın şeytana kulluk yapmayın, (kötü ve çirkin işlere bulaşmayın,) çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır;’ diye (hatırlatıp sizden) ahit almamış mıydım?”

  • 36:62

    وَلَقَدْ اَضَلَّ مِنْكُمْ جِبِلًّا كَث۪يرًاۜ اَفَلَمْ تَكُونُوا تَعْقِلُونَ

    Andolsun o (şeytan taifesi), sizden birçok insan-neslini saptırmış (ve yoldan çıkarıp belaya bulaştırmış olduğu halde) yine de aklınızı kullanıp (ibret almamıştınız).

  • 37:6

    اِنَّا زَيَّنَّا السَّمَٓاءَ الدُّنْيَا بِز۪ينَةٍۨ الْكَوَاكِبِۙ

    Hakikaten Biz dünya göğünü 'çekici güzellik takılarını' (andıran, yerden bakınca parlak ziynet gibi görünüp duran) yıldızlarla süsleyip-donattık.

  • 37:7

    وَحِفْظًا مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ مَارِدٍۚ

    Ve onu (gökyüzünü) itaatten çıkmış her azgın şeytandan (ve cinn topluluğundan) koruduk; (yıldız kayması sandığınız olayla, gök taşlarını fırlatıp hırsız şeytanları kovaladık.)

  • 37:8

    لَا يَسَّمَّعُونَ اِلَى الْمَلَاِ الْاَعْلٰى وَيُقْذَفُونَ مِنْ كُلِّ جَانِبٍۗ

    Ki onlar (şeytanlar, artık) Mele'i A’lâ’ya (en yüce makamdakilerin görev taksim toplantısına) kulak verip dinleyemezler, her yandan (fırlatılan ateş toplarıyla) sürülüp atılmaktadırlar;

  • 37:9

    دُحُورًا وَلَهُمْ عَذَابٌ وَاصِبٌۙ

    (Böylece manevi iklimlerden ve kader projelerine ait bazı bilgileri çalıvermekten) Kovulup uzaklaştırılırlar. Onları (yüce makamlardan uzak tutmaya yönelik) kesintisiz bir azap (ve kovalamaca) vardır.

  • 37:10

    اِلَّا مَنْ خَطِفَ الْخَطْفَةَ فَاَتْبَعَهُ شِهَابٌ ثَاقِبٌ

    Ancak (yüce makamlarda konuşulan sözün ve kader bölüşümünün bir kısmını hırsızlama) çalıp-kapan olursa, artık onu da delip geçen 'yakıcı bir alev' izleyip (uzaklaştırmaktadır).

  • 41:25

    وَقَيَّضْنَا لَهُمْ قُرَنَٓاءَ فَزَيَّنُوا لَهُمْ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَحَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ ف۪ٓي اُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِۚ اِنَّهُمْ كَانُوا خَاسِر۪ينَ۟

    Biz (inançsız ve ahlâksız tavırları yüzünden) onlara birtakım yakın-arkadaşları (şeytanı ve şeytanileşmiş insanları musallat edip) 'kabuk gibi üzerlerine kaplattık,' onlar da, önlerinde ve arkalarında olanları (önceki hatalarını ve gelecekteki yanlışlarını) kendilerine süslü gösterip (bunları aldatmışlardı. Sonunda) cinnlerden ve insanlardan kendilerinden önce gelip-geçmiş ümmetler için de (yürürlükte tutulan azap) sözü, onların üzerine de hak olmuştu. Artık onlar, hüsrana uğrayanlar olup çıkmışlardı.

  • 43:37

    وَاِنَّهُمْ لَيَصُدُّونَهُمْ عَنِ السَّب۪يلِ وَيَحْسَبُونَ اَنَّهُمْ مُهْتَدُونَ

    Gerçekten bunlar (şeytanlaşmış insanlar), onları (kandırıp saptırdıkları insanları, Hakk) yoldan alıkoyup (bâtılın ve barbarlığın peşine takmaktadırlar). Bunlara (aldananlar) ise, (hâlâ) kendilerinin, gerçekten hidayete erdiklerini (en doğru ve hayırlı yönde yürüdüklerini) sanmaktadırlar.

  • 43:38

    حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَنَا قَالَ يَا لَيْتَ بَيْن۪ي وَبَيْنَكَ بُعْدَ الْمَشْرِقَيْنِ فَبِئْسَ الْقَر۪ينُ

    Sonunda o (şeytanlara ve şarlatanlara aldanan kişi, ahirette) Bize geldiği zaman (kendilerini kandırıp kullananlara): "Keşke benimle senin aranda iki Doğu (Doğu ile Batı) uzaklığı olsaydı. Meğer ne kötü yakın-dost(muşsun sen)" deyip (suçlayacak ve pişmanlık duyacaklardır).

  • 43:39

    وَلَنْ يَنْفَعَكُمُ الْيَوْمَ اِذْ ظَلَمْتُمْ اَنَّكُمْ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ

    (Cenab-ı Hakk onlara: Bu söylenmeleriniz) Bugün size kesin olarak bir yarar sağlamayacaktır. Çünkü (bile bile) zulme saptınız (şeytani odakların peşine takıldınız). Şüphesiz (artık) azapta da ortaksınız!

  • 58:10

    اِنَّمَا النَّجْوٰى مِنَ الشَّيْطَانِ لِيَحْزُنَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَلَيْسَ بِضَٓارِّهِمْ شَيْـًٔا اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ

    Şüphesiz 'gizli toplantıların fısıldaşmaları' (kötü niyetli kulis konuşmaları), iman edenleri üzüntüye düşürmek için ancak şeytan(i davranışlar)dandır. Gerçi, Allah'ın izni olmaksızın o (şeytan), onlara hiçbir şeyle (ve hiçbir şekilde) zararlı olamayacaktır. Şu halde mü'minler, sadece Allah'a tevekkül edip dayanmalıdır.

  • 59:15

    كَمَثَلِ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ قَر۪يبًا ذَاقُوا وَبَالَ اَمْرِهِمْۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌۚ

    (Bu Yahudilerin durumu ve sonu;) Kendilerinden yakın zaman önce, işlerinin vebalini tatmış (küfür ve zulümlerinin akıbetine uğramış) olan, (ve şimdi ahirette de) kendileri için acı bir azap bulunan kimselerin (Bedir’de cezalarını bulan putperestlerin) durumu gibidir.

  • 59:16

    كَمَثَلِ الشَّيْطَانِ اِذْ قَالَ لِلْاِنْسَانِ اكْفُرْۚ فَلَمَّا كَفَرَ قَالَ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِنْكَ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اللّٰهَ رَبَّ الْعَالَم۪ينَ

    (Yahudileri kandıran münafıkların durumu da) Tıpkı şeytanın durumuna benzer ki; (önce) insana: "İnkâr et" deyip (onu kandırıvermiştir), onlar inkâr edince de: "Ben senden uzağım; ben âlemlerin Rabbi (olan) Allah'tan korkarım!" demişti.

  • 67:5

    وَلَقَدْ زَيَّنَّا السَّمَٓاءَ الدُّنْيَا بِمَصَاب۪يحَ وَجَعَلْنَاهَا رُجُومًا لِلشَّيَاط۪ينِ وَاَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابَ السَّع۪يرِ

    Andolsun, Biz en yakın olan semayı (dünya göğünü) kandil (misali yıldızlar ve gezegenlerle) süsleyip-donattık ve bunları(n bir kısmını), şeytanlar için taşlama araçları (rücum) kıldık. (Her gün görevli meleklere dağıtılan kader programından kulak hırsızlığı yapıp, gaybı biliyor havası atarak insanları saptırmak isteyen kötü cinnleri kovalayıp uzaklaştırmak üzere “yıldız kayması” denilen meteor taşlarını kullandık.) Ve onlar için çılgınca yanan alevli ateş azabını hazırladık.