Ruh

  • 3:145

    وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ اَنْ تَمُوتَ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِ كِتَابًا مُؤَجَّلًاۜ وَمَنْ يُرِدْ ثَوَابَ الدُّنْيَا نُؤْتِه۪ مِنْهَاۚ وَمَنْ يُرِدْ ثَوَابَ الْاٰخِرَةِ نُؤْتِه۪ مِنْهَاۜ وَسَنَجْزِي الشَّاكِر۪ينَ

    Allah'ın izni olmaksızın hiçbir nefis için ölmek yoktur. O, süresi belirtilmiş (ve kararı kesinleşmiş) bir yazıdır. Kim dünyanın sevabını ve çıkarını ister (geçici menfaati maneviyata tercih eder)se ona ondan veririz; (ama cennetimizden mahrum ederiz,) kim de ahiret sevabını (ve ebedi hayatını) ister (Allah’ın rızasını ve İslam davasını önemseyip önceler)se, ona da ondan veririz. Biz (ahireti tercih edenlere, şirkten ve şikâyetten sakınıp) şükredenlere karşılığını ileride vereceğiz.

  • 3:185

    كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِۜ وَاِنَّمَا تُوَفَّوْنَ اُجُورَكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ فَمَنْ زُحْزِحَ عَنِ النَّارِ وَاُدْخِلَ الْجَنَّةَ فَقَدْ فَازَۜ وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ

    (Mutlaka) Her nefis ölümü tadıverecektir. Kıyamet günü ise elbette ecirleriniz eksiksizce ödenecektir. Kim ateşten uzaklaştırılır ve cennete sokulursa, artık o gerçekten kurtuluşa ermiştir. Yoksa, dünya hayatı (makam ve çıkar hırsı), aldatıcı meta’dan başka bir şey değildir.

  • 6:70

    وَذَرِ الَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا د۪ينَهُمْ لَعِبًا وَلَهْوًا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا وَذَكِّرْ بِه۪ٓ اَنْ تُبْسَلَ نَفْسٌ بِمَا كَسَبَتْۗ لَيْسَ لَهَا مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلِيٌّ وَلَا شَف۪يعٌۚ وَاِنْ تَعْدِلْ كُلَّ عَدْلٍ لَا يُؤْخَذْ مِنْهَاۜ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ اُبْسِلُوا بِمَا كَسَبُواۚ لَهُمْ شَرَابٌ مِنْ حَم۪يمٍ وَعَذَابٌ اَل۪يمٌ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ۟

    (Ey Resulüm! İslamiyet’in gereklerini ve gerçeklerini kendi basit zevklerine alet edip hafife alarak; yarı çıplak TV çekimleri, “Allah-Allah” nakaratlı şehvet türküleri, Ramazan festivalleri, Bayram tatilleri gibi) Dinlerini bir oyun ve eğlence (konusu) yapanları, (İslam’ı; yaşam imtihanının motoru ve esası değil, bir aksesuarı gibi kullanan) ve dünya hayatı kendilerini mağrur kılıp aldatanları (uyardığın halde Kur’an’a uymadıkları için, kapıldıkları gaflet içerisinde) bırak (oyalansınlar…) Onunla (bu Kur’an’la) hatırlat ki, bir kimse kendi kazandıklarıyla (işledikleri kötülük, zulüm ve günahları yüzünden şeytani bir gaflet ve cesaretle) helake düşmesin; (veya herkes çalışıp çabalayarak elde ettiği konuma erişsin. Artık böylesinin) Allah’tan başka (umut bağladığı ve kendisine yardımcı olacağını sandığı) ne bir velisi, ne de bir şefaatçisi bulunacaktır; (kurtulmak için) her türlü fidyeyi (rüşveti ve suç bedelini) verse de kabul olunmayacaktır. İşte bunlar kazandıkları (haksızlık ve hayâsızlıkları)nın eline teslim edilmiş (kendi kazdıkları tuzağa itilmiş) durumdadırlar. (Bunlar) İnkârcı olduklarından dolayı onlar için kaynar (irinli) bir içecek ve acı bir azap vardır.

  • 7:28

    وَاِذَا فَعَلُوا فَاحِشَةً قَالُوا وَجَدْنَا عَلَيْهَٓا اٰبَٓاءَنَا وَاللّٰهُ اَمَرَنَا بِهَاۜ قُلْ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَأْمُرُ بِالْفَحْشَٓاءِۜ اَتَقُولُونَ عَلَى اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ

    (İnkârcılar ve münafıklar) Onlar bir kötülük yaptıkları zaman: “Biz (atalarımızı) babalarımızı (ve büyük adamlarımızı) da böyle yaparken bulduk. (Atalarımız zamanında da kadınlar tesettürsüz dolaşırlardı!..) Zaten Allah'ın bize emri de bu doğrultudadır” derler. De ki: “(Hayır) Allah asla (çirkin ve hayâsız) kötülüğü emretmez. Allah'a karşı (gerçeğini) bilmediğiniz şeyleri (böyle cahil cesaretiyle) nasıl söylersiniz?”

  • 17:85

    وَيَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الرُّوحِۜ قُلِ الرُّوحُ مِنْ اَمْرِ رَبّ۪ي وَمَٓا اُو۫ت۪يتُمْ مِنَ الْعِلْمِ اِلَّا قَل۪يلًا

    (Ey Resulüm!) Sana Ruh'tan sorarlar; de ki: “Ruh, Rabbimin emrinden (hikmetli işinden, gizemli takdir ve tecellisinden)dir, size (ruhla ilgili) ilimden yalnızca az bir şey verilmiştir. (Böyle kapasitenizi aşan konulara dalmayın.)

  • 21:35

    كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِۜ وَنَبْلُوكُمْ بِالشَّرِّ وَالْخَيْرِ فِتْنَةًۜ وَاِلَيْنَا تُرْجَعُونَ

    Mutlaka her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz (sonunda) Bize döndürüleceksiniz (ve her türlü niyet ve gayretinizden hesaba çekileceksiniz. Sonunda mü’minler cennete, kâfirler ise cehenneme koyulacaklar).

  • 29:57

    كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِ ثُمَّ اِلَيْنَا تُرْجَعُونَ

    (Unutmayınız ki) Her nefis ölümü tadıcıdır (dünya hayatı gelip geçicidir); sonra da Bize döndürüleceksiniz.

  • 31:34

    اِنَّ اللّٰهَ عِنْدَهُ عِلْمُ السَّاعَةِۚ وَيُنَزِّلُ الْغَيْثَۚ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْاَرْحَامِۜ وَمَا تَدْر۪ي نَفْسٌ مَاذَا تَكْسِبُ غَدًاۜ وَمَا تَدْر۪ي نَفْسٌ بِاَيِّ اَرْضٍ تَمُوتُۜ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ خَب۪يرٌ

    Kıyamet saatinin bilgisi, şüphesiz Allah'ın katındadır. Yağmuru (nasıl) yağdıracağını ve rahimlerde olanı (bebeklerin ana karnında nasıl şekilleneceğini, hangi karakter ve kabiliyet özellikleriyle gelişeceğini) bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını (nelerle karşılaşacağını) bilmez. (İnsanlardan) Hiç kimse hangi yerde (ve ne şekilde) öleceğini de bilmez. Hiç şüphesiz Allah (her şeyi hakkıyla) Bilendir, (her kişiden ve gelişmeden bütünüyle) Haberdardır.

  • 32:9

    ثُمَّ سَوّٰيهُ وَنَفَخَ ف۪يهِ مِنْ رُوحِه۪ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَالْاَفْـِٔدَةَۜ قَل۪يلًا مَا تَشْكُرُونَ

    Sonra onu 'düzeltip bir biçime soktu' ve ona (insana, Kendi) Ruhundan (hayat ve şuur sırrından) üfledi (üflemektedir). Ve sizin için kulaklar, gözler ve gönüller var etti, (etmektedir. Buna rağmen) Pek az şükrediyorsunuz? (Ne nankör insanlarsınız!) [Not: “Ruh” ile “can” farklı kavramlardır. Ruh sadece insanlarda, can ise bitkilerde ve hayvanlarda da vardır.]

  • 69:8

    فَهَلْ تَرٰى لَهُمْ مِنْ بَاقِيَةٍ

    Şimdi hiç onlardan arta kalan (bir şey) görebilmekte misin?

  • 69:25

    وَاَمَّا مَنْ اُو۫تِيَ كِتَابَهُ بِشِمَالِه۪ فَيَقُولُ يَا لَيْتَن۪ي لَمْ اُو۫تَ كِتَابِيَهْۚ

    Kitabı sol eline verilen ise; o da: “Keşke kitabım bana hiç verilmeseydi” diye (hayıflanacaktır).

  • 69:27

    يَا لَيْتَهَا كَانَتِ الْقَاضِيَةَۚ

    “Keşke o (ölüm her şeyi) kesip bitirseydi (ve beni yokluğa atsaydı).”

  • 82:1

    اِذَا السَّمَٓاءُ انْفَطَرَتْۙ

    (Kıyamet koptuğunda) Gök çatlayıp-yarıldığı zaman,

  • 82:2

    وَاِذَا الْكَوَاكِبُ انْتَثَرَتْۙ

    Yıldızlar dağılıp-yayıldığı zaman,

  • 82:3

    وَاِذَا الْبِحَارُ فُجِّرَتْۙ

    Denizler fışkırtılıp-taşırıldığı zaman,

  • 82:4

    وَاِذَا الْقُبُورُ بُعْثِرَتْۙ

    Ve kabirlerin içi 'deşilip (bütün mevtalar) dışa atıldığı' zaman;

  • 82:5

    عَلِمَتْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ وَاَخَّرَتْۜ

    (Mahşerde artık her) Nefis önceden takdim ettiklerini ve ertelediklerini (iyiliklerini, kötülüklerini ve yerine getirmediği görevlerini) bilip anlayacaktır.

  • 91:1

    وَالشَّمْسِ وَضُحٰيهَاۙۖ

    Andolsun Güneş'e ve onun (huzur ve hayat verici) parıltısına (özellikle kuşluk vaktindeki aydınlığa, yaydığı ışık ve ısıya),

  • 91:2

    وَالْقَمَرِ اِذَا تَلٰيهَاۙۖ

    Onu izlediği zaman Ay'a,

  • 91:3

    وَالنَّهَارِ اِذَا جَلّٰيهَاۙۖ

    Onu (Güneş’i) açığa çıkardığı zaman gündüze,

  • 91:4

    وَالَّيْلِ اِذَا يَغْشٰيهَاۙۖ

    Onu sarıp-örttüğü (ve Dünya’yı karanlığa bürüdüğü) zaman geceye,

  • 91:5

    وَالسَّمَٓاءِ وَمَا بَنٰيهَاۙۖ

    Göğe ve onu (bu denli muhteşem ve mükemmel) bina edene,

  • 91:6

    وَالْاَرْضِ وَمَا طَحٰيهَاۙۖ

    Yeryüzüne ve onu (yaşam için bu denli elverişli) yayıp döşeyene,

  • 91:7

    وَنَفْسٍ وَمَا سَوّٰيهَاۙۖ

    (İnsan olarak yaratılan her) Nefse ve ona ‘bir düzen içinde biçim verene.’

  • 91:8

    فَاَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوٰيهَاۙۖ

    Sonra da (her nefse) fücurunu (imani ve ahlâki düşüklüklerini) ve takvasını (küfür ve kötülükten sakınma çarelerini) ilham edip (öğreten yüce Rabbe yemin olsun ki).

  • 91:9

    قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكّٰيهَاۙۖ

    Onu (nefsinin kötü arzu ve alışkanlıklarını) temizleyip terbiye eden felaha (huzura ve kurtuluşa) erişmiştir.

  • 91:10

    وَقَدْ خَابَ مَنْ دَسّٰيهَاۜ

    Ve onu (nefsini ve kötülüklerini) sarıp örten (kirli niyetini ve mel’ânetini gizleyip riyakârlık eden ve kendini günah kirlerine gömen) de yıkıma (fitneye ve felakete) sürüklenmiştir.