Müşrikler(puta tapanlar)

  • 2:217

    Sana haram ayı ve onda savaşmayı-çarpışmayı sorarlar. De ki: “(Haksız yere ve hayırsız bir niyetle) O ayda savaşmak büyük (bir vebal almaktır). Ancak, (mü’minleri) Allah’ın yolundan (Kur’ani hükümleri uygulayıp yaşamaktan) alıkoymak, Onu (Hz. Peygamberi ve İslam düzenini) inkâra kalkışmak, Mescid-i Haram’a (Hacc ve Umre yolculuğuna ve diğer İslami şiarın canlı tutulmasına) engel olmak ve halkını oradan çıkarmak, (Hz. Peygamber Aleyhisselam'ı ve Ashab-ı Kiramı, Mekke’den hicrete zorlamak ve kıyamete kadar Müslümanları bulundukları ülkelerin yönetiminden ve adil bir düzen kurma yetkisinden uzaklaştırmak ise) daha büyük (bir günah ve haksızlıktır. Çünkü) Fitne (çıkarmak, şeytani düşüncelerle planlar hazırlamak) savaşıp çarpışmaktan (ve hatta adam öldürmekten) daha büyük (bir fesatlıktır.” Unutmayınız ki o fitne odakları ve anarşist uşakları) Eğer güçleri yeterse (ve fırsat düşerse) sizi dininizden (İslami düşünce ve düzeninizden) geri çevirinceye (sizi zalim ve kâfirlere karşı ılımlı ve uyumlu köleler haline getirinceye) kadar, sizinle savaşmaktan geri durmayacaklardır. (Artık) Sizden kim dininden geri döner ve kâfir olarak ölürse, işte onların bütün işledikleri (amelleri) dünyada da, ahirette de boşa çıkmıştır ve onlar ateşin halkıdır, onda süresiz kalacak (ve azap çekeceklerdir).

  • 4:50

    Bak hele, Allah’a karşı nasıl da yalan ve iftira uyduruyorlar! (Hâşâ, Allah’ı suçlamaya ve sorumlu tutmaya çalışıyorlar, O’nun hükümlerini değiştirmeye uğraşıyorlar!) Apaçık bir günah olarak bu onlara yeterlidir.

  • 4:51

    Kendilerine kitaptan bir pay verilenleri (ama bu bilgi ve becerilerini nefsi hevesler ve dünyevi hedefler için istismar edenleri ve halk arasında âlim ve fazıl bilinen münafık tipleri) görmez misin? Onlar tağut’a (şeytani rejimlere ve zalim güçlere) ve cibt’e (hain ve işbirlikçi liderlere) inanıp (peşlerine takılıyorlar) ve (saldırgan) kâfirler için: “Bunlar, mü’minlerden daha doğru bir yoldadır!?” diyorlar. (Hakk nizam kurulsun diye çalışanları fitne-fesat çıkarmakla suçluyorlar. Oysa asıl kendileri fasık ve münafık kişilerdir.)

  • 4:52

    İşte bunlar, (kâfir zihniyetleri ve münafık istismarcı tipleri, İslami düzen isteyenlerden üstün tutanlar) Allah'ın lanet ettiği kimselerdir. Her kim de Allah'ın lanetine uğrarsa, artık Sen ona hiçbir yardımcı bulamazsın. (Onlar helak olmayı hak etmişlerdir.)

  • 4:117

    (Müşrikler) Onlar, O'nu (Allah’ı) bırakıp da (birtakım) dişilere (ve kadın ismi taktıkları heykellere ve şehvetlerine) tapınmaktadırlar. Onlar aslında o her türlü hayırla ilişkisi kesilmiş inatçı şeytana kulluk yapmakta (ona yalvarıp durmakta)dırlar.

  • 5:60

    Onlara de ki: “Allah katında, sizin için kesinleşmiş bir ceza olarak (bu huysuzluk ve huzursuzluğunuzdan) daha şerlisini (ve beterini) haber vereyim mi? (Böyleleri) Allah’ın lanet ettiği kimselerdir. Allah’ın onlara gazaplandığı ve kahrına uğrattığı kişilerdir. Ki onları maymunlara ve domuzlara çevirmiştir.” (Maymunlar gibi Haçlı Batı’yı ve bâtılı taklit etme, onların hizmet ve himayesine girme aşağılığına düşmüşlerdir. Domuzlar gibi milli namus ve onurlarını kıskanmayan ve zalim güçlere kâhyalık yapan bir bayağılığa dönmüşlerdir.) Ve (onlar) tağuta tapanlar (haline getirilmiş, zalim ve kâfir düzenlerin işbirlikçisi durumuna itilmişlerdir.) İşte bunların mevkii (konumu) çok daha şerli (ve değersiz)dir ve Hakk yoldan daha çok sapıtıp gitmişlerdir.

  • 6:71

    De ki: “Allah’ın dışında bize yararı ve zararı olmayan başka şeylere mi yalvarıp tapalım? Allah bizi hidayete erdirdikten sonra, şeytanların ayartarak yeryüzünde şaşkınca bıraktıkları, (mü'min ve müstakim) arkadaşlarının da: 'Doğru yola, bize gel' diye kendisini çağırdığı (ama lafını duyuramadığı) kimse gibi, topuklarımız üzerinde gerisin geri (bâtıla) mı döndürülüp (sapıtalım)?” De ki: “Hiç şüphesiz Allah'ın yolu, asıl yoldur. (Gerçek hidayet O'nun hidayetidir.) Ve biz âlemlerin Rabbine (kendimizi) teslim etmekle emrolunduk.” (Kurtuluş İslam’dadır.)

  • 6:136

    (Müşrikler) O'nun (Cenab-ı Hakkın) üretip-türettiği ekin ve hayvanlardan, (güya) Allah için de bir pay ayırdılar, sonra kendi zanlarınca: "Bu Allah'ındır, bu da şirk koştuklarımızın (putlarımızın ve canlı tağutlarımızın hakkı)dır" dediler. Kendi ortakları için olan (pay), Allah tarafına geçmezdi, ama Allah'a ait olan kendi ortaklarının tarafına (payına) geçerdi. (Yani sözde Allah’a ayırdıkları hisseleri çalıp tağutlarına verirlerdi.) Ne kötü hüküm verip (küfre düşerlerdi).

  • 6:137

    Yine bunun gibi onların ortakları (şeytanları), müşriklerden çoğuna (kendi masum) çocuklarını öldürmeyi (ve nüfus planlaması diye nesillerinin kökünü kesmeyi) süslü gösterdiler. Hem onları helake uğratmak, hem kendi aleyhlerinde dinlerini karmakarışık kılmak için (bunları teşvik ederler. Ama) Allah (önlemek) dileseydi bunu yapmazlardı; o halde Sen onları ve düzmekte oldukları iftiraları (boş ver ve) bırak. (Senin görevin tebliğdir.)

  • 6:138

    Ve (müşrikler) kendi (bâtıl zanlarınca) dediler ki: "Şu şu hayvanlar ve ekinler dokunulmazdır (yasaktır). Onları bizim izin verdiklerimiz dışında başkası yiyemez. (Şu) Hayvanların da (sadece) sırtları haram kılınmıştır. (Yani onlara binilmesi yasaktır." Ve yine ayırdıkları) Öyle (bazı) hayvanlar da vardır ki, (keserken) üzerlerine Allah'ın ismini anmazlar. (Bütün bunları da O’nun adına yaptıklarını söyleyip) Allah’a iftira atarlar (ve her çağda, din adına böyle saçmalıklar uydururlar). Yalan yere iftira düzmekte olduklarından dolayı O (Allah), bunların cezalarını verecektir.

  • 6:139

    Bir de (iftiracı ve din tahrifatçısı kimseler kendi kafalarından) dediler ki: "Bu (kesilen) hayvanların karınlarında olan (yavruları), yalnızca bizim erkeklerimize aittir, eşlerimize ise haramdır. Eğer o, ölü doğarsa onlar (hanımları) da bunda ortaktırlar." (Allah, bu asılsız ve akılsız) düzmecelerinin cezasını (her halde) verecektir. Şüphesiz O, Hüküm sahibi olandır, (her şeyi hakkıyla bilen) Alîm’dir.

  • 7:189

    O, (Allah ki;) sizi tek bir nefisten (Hz. Adem’den ve aynı cinsten) yaratıvermiş ve kendisiyle durulup-yatışması (sükûnet ve huzur bulması) için ondan da (bedeni ve ruhi yoldaşı olsun diye) eşini var etmiştir. (Yani erkek ve kadın eşitlikten de öte, bir tek bedenin iki bütünleyici parçaları gibidir.) Onu (eşini) örtüp-bürüyünce, (birleşince) o da hafif bir yük yüklendi de bununla (bir süre) gezindi. Nitekim (Havva’nın gebeliği) ağırlaşınca, ikisi Rableri olan Allah'a: "Eğer bize salih (bir çocuk) verirsen, andolsun şükredenlerden olacağız" diye dua edip yakarıvermişlerdi.

  • 9:1

    (Bu ültimatom) Müşriklerden kendileriyle antlaşma imzaladıklarınıza, Allah'tan ve Resulü’nden kesin bir uyarı yerindedir!

  • 9:2

    Bundan böyle yeryüzünde (size tanınmış bir süre olarak) dört ay (daha) dolaşın. Ve bilin ki Allah'ı aciz bırakacak değilsiniz. Gerçekten Allah, inkâr edenleri hor ve aşağılık hale getirecektir.

  • 9:3

    (Hacc-ı Ekber) En büyük Hacc gününde (ve Kurban Bayramı sürecinde bu gerçek) Allah ve Resulü’nden (bütün) insanlara ilan edilip duyurulacaktır ki: Allah ve Resulü kesinlikle müşriklerden ve (bâtıl sistemlerinden) uzaktır ve (zulüm düzenleri yıkılacaktır). Eğer (küfürden ve hıyanetten) tevbe ederseniz (ve İslam’a dönerseniz) bu sizin için daha hayırlıdır; yok eğer yüz çevirirseniz, bilin ki Allah'ı elbette aciz bırakacak değilsiniz. İnkâr edenleri acı bir azapla müjdele.

  • 9:4

    Ancak müşriklerden kendileriyle antlaşma imzaladıklarınızdan (bu şartlardan hiç)bir şeyi eksiltmeyenler (verdikleri söze sadakat gösterenler) ve size karşı hiç kimseye (düşman kesimlere gizli-açık) yardım etmeyenler başka; artık (bunların) antlaşmalarını, süresi bitene kadar tamamlayın. Şüphesiz, Allah müttaki olanları (küfür ve kötülükten sakınanları) sever.

  • 9:5

    (İçinde savaşılması) Haram aylar (süre tanınmış dört ay) geçip-bitince, (hâlâ “Silm”e-barışa yanaşmayan ve fesat çıkarmaya çalışan) müşrikleri, bulduğunuz yerde öldürüp (etkisiz bırakın veya) onları yakalayıp tutuklayın, (ya da ablukaya alıp) kuşatın ve onların bütün geçit yerlerini kesip-tutun (ve gözetlemeye alın)… Eğer tevbe edip (fesatlıktan vazgeçerek Müslüman olarak) namaz kılarlarsa ve zekâtı verirlerse (onları serbest bırakın ve) yollarını açıverin. Gerçekten Allah, Bağışlayandır, Esirgeyendir.

  • 9:113

    Ne peygamber ve ne de mü’minler; gerçekten onların, çılgın ateşin ashabı (ve cehennemin yakıtları) oldukları kendilerine açıklandıktan sonra -velev ki yakınları dahi olsa- artık müşrikler için bağışlanma dilemeleri olacak şey değildir.

  • 9:114

    İbrahim'in babası için bağışlanma dilemesi (ise); sadece ona verdiği bir söz (va’ad) dolayısıyla idi. Fakat, onun gerçekten Allah'a düşman olduğu kendisine belli olup açıklanınca (artık) ondan uzaklaşıp (vazgeçti). Doğrusu İbrahim; içtenlikle Allah’a yakaran çok duygulu, yumuşak huylu birisiydi. (Sorumluluk taşıyan bir duyarlılık Rahmanidir; ama yardıma yanaşmayan riyakâr bir duygusallık ise Şeytanidir.)

  • 10:17

    (Acaba) Allah'a karşı yalan atıp iftira uydurandan ve O'nun ayetlerini yalanlayandan (ve yamultandan) daha zalim kim olabilir? Şüphesiz O, suçlu-günahkârları (mücrim ve münafık kulları) asla kurtuluşa erdirmeyecektir.

  • 12:106

    (Gafil ve cahil insanların) Onların çoğu ancak ortak koşarak (ve bir yönden mutlaka şirk katarak) Allah’a iman etmektedirler.

  • 12:107

    Bunlar, kendilerini çepeçevre kuşatıp (kahrolmalarını sağlayacak) Allah'ın azabından (kapsamlı bir felaketin) gelivermesinden, veya hiç haberleri yokken kıyametin onlara apansız yetişip (kahretmesinden) kendilerini güvende mi hissetmektedirler?

  • 12:108

    (Ey Resulüm!) De ki: “Bu, Benim yolum (ve yöntemimdir) ki, bir basiret üzere Allah'a davet ederim; Ben de ve Bana uyanlar da (böyle hareket ederiz). Ve Allah'ı tenzih ederim, Ben müşriklerden değilim.”

  • 14:28

    Allah'ın bu nimetini inkârla değiştirenleri (ve Hakk dine ve harekete nankörlük edenleri) ve (yine) kendi topluluk (ve taraftar)larını, helaket diyarına (dünyada haksızlık ve ahlâksızlık nizamına, ahirette ise cehennem ortamına) taşıyıp konduranları görmedin mi?

  • 14:29

    (Ki bu kötü yurt ve sonuç) Ona atılıp-yaslanıp yanacakları cehennem (olacaktır.) O ne kötü ve ürkütücü bir karar (mecburi barınma ve katlanma yeridir).

  • 14:30

    (Bunlar insanları) O'nun yolundan saptırmak için Allah'a eşler koştular (Kur’an’ın hükmünü değiştirip dejenere edenleri, sahte şefaatçileri ve din istismarcısı kişileri O’na denk tuttular). De ki: “(Dünyada bir müddet) Yararlanın (bakalım). Çünkü elbette sizin varacağınız yer (cehennem) ateşidir.”

  • 16:56

    (Cahiller) Kendilerine rızık olarak verdiklerimizden, (aslında) hiçbir şey bilmeyenlere (uyduruk şefaatçilere) paylar ayırıyorlar (ve böylece Allah’ın elinden kurtulacaklarını sanıyorlar). Andolsun, Allah'a iftira ettiklerinizden dolayı mutlaka sorguya çekileceksiniz.

  • 16:75

    Allah (düşünesiniz diye şöyle) misal getirdi; gücü hiçbir şeye yeterli-başarılı olamayan ve başkalarının mülkünde (ve güdümünde) bulunan (birisi) ile; kendisine tarafımızdan güzel bir rızık (çeşitli ve etkili nimet ve fazilet) verdiğimiz, böylece ondan gizli ve açık infak eden (toplum kendisinden fayda gören) kimseyi (karşılaştırın diye örnek gösterdi; şimdi) bunlar hiç eşit olur (ve aynı tutulur) mu? (Oysa Allah Adildir ve herkese hak ettiğini verecektir.) Hamd (övgü ve teşekkür) Allah’a mahsustur, fakat onların çoğu bunu bilmez (cahillerdir.)

  • 16:76

    Allah (yine) şu örneği de verdi: İki kişi (düşünün ki); bunlardan birisi dilsiz (gerekeni ve gerçekleri konuşmaktan aciz), hiçbir işe (kendi inisiyatifiyle) güç yetiremeyen (cesaret ve gayret göstermeyen çaresiz ve beceriksiz) ve her yönüyle efendisinin üzerine sadece bir yüktür ki, onu hangi yöne (ve göreve) gönderse (kendi başına) bir hayır (ve yararlı hizmet üretip) getiremez! Şimdi bu (kişi, eline imkân ve iktidar geçince) adaletle emreden (işlerini Hakka, hayra ve halka uygun yürüten) ve dosdoğru bir yol üzerinde (Adil bir Düzen istikametinde) hareket edenle, eşit olabilir mi? [Not: Ayette geçen “Mevlâsı üzerinde ‘KELL’dir” ifadesi; Kur’an dışı bâtıl ve bozuk yönetimlerde güdükleşen bürokratların yararlı ve başarılı hizmetler üretemeyeceğine işarettir.]

  • 16:85

    O zulmedenler azabı gördüklerinde, artık onlara ne (azap) hafifletilecek, ne de kendilerine (biraz rahatlamak üzere) süre (mühlet) verilecektir.

  • 16:86

    O şirk koşanlar (ahirette) şirk koştukları (şeyleri ve kişileri) gördükleri zaman: “Rabbimiz, Seni bırakıp da tapındığımız ve yalvardığımız ortaklarımız işte bunlardır” diyecek (sorumluluktan ve cezadan sıyrılmaya yeltenecek)lerdir. (Onlar da bunlara:) “Siz gerçekten yalan söyleyenlersiniz. (Çünkü bizi kayırarak değil, kendi çıkarlarınızı kollayarak bize geldiniz)” diye bu sözü kendilerine (geri çevirip suçu onların) üzerlerine atıvereceklerdir.

  • 16:87

    O gün (artık mecburen herkes) Allah'a teslimiyet göstereceklerdir ve uydurdukları (yalancı ilahlar ve sahte kurtarıcılar) da onlardan çekilip-uzaklaşıverecektir.

  • 16:88

    (Kendileri) İnkâr edip de (insanları) Allah'ın yolundan saptırıp alıkoyanlar (var ya); Biz, yapmakta oldukları fesatçılığa karşılık, onlara azap üstüne azabı arttırıp (mahvedeceğiz).

  • 17:56

    (Müşriklere ve münafıklara) De ki: "O'nun dışında (ilah olarak) öne sürdüklerinizi (Allah'la aranızda şefaatçi olacaklarını zannettiklerinizi boşuna) çağırıp yalvarın (bakalım, göreceksiniz ki), onlar sizden ne zararı uzaklaştırabilirler, ne de (onu yararınıza) dönüştürebilirler."

  • 17:57

    Onların yalvardıkları (ve aşırı yüceltip Allah’a şirk koştukları, veli ve âlim insanlardan, müttaki ve müstakim olanlar) da, (aslında) -hangisi (Allah’ın rızasına) daha yakın olacaktır diye- Rablerine (yaklaşmak için) bir vesile aramaktadırlar. (Yani aciz bir kul olduklarının ve Allah’a ihtiyaçlarının farkındadırlar.) O'nun rahmetini ummakta ve azabından korkmaktadırlar. Şüphesiz Senin Rabbinin azabı korkunçtur (ve dayanılmazdır).

  • 18:102

    O (gafiller ve) kâfirler, Beni bırakıp (dinimi dejenere eden ve çevresinde kurtarıcı geçinen bazı) kullarımı veliler (mürşitler ve mehdiler) edindiklerini mi zannetmişlerdi? Gerçekten Biz cehennemi (böylesi) kâfirler için bir (azap) durağı olarak hazır etmişizdir.

  • 22:12

    (Böylesi gafiller) Allah’tan başka, (bir de) kendilerine ne zararı ne de yararı dokunmayacak şeylere (kendileri gibi aciz ve çaresiz kimselere) yalvarıp dua etmektedirler. İşte bu, çok derin (ve çirkin) bir sapkınlık (halidir.)

  • 22:13

    Veya (tutup) zararı, faydasından daha yakın olana (dahi) tapınıp yakarıverirler. (Halbuki güvendiği ve medet beklediği o kimse) Ne kötü bir yardım edici ve ne kötü bir sahiptir!.. (Ki kendisine bağladığı insanları Allah’ın yolundan ve davasından etmektedir.)

  • 22:73

    Ey insanlar, (size şöyle) bir misal-örnek verilmektedir; şimdi onu (can kulağıyla) dinleyin. Sizin, Allah'ın dışında tapmakta olduklarınız -hepsi bunun için bir araya gelseler dahi- kesinlikle bir sinek bile yaratamazlar. (Hatta) Eğer sinek onlardan bir şey kapıp kaçacak olsa; (bir sinek ilahlaştırdığınız şahıslardan bir damlacık kan ısırıp uçsa,) bunu bile ondan geri alamazlar. (Yani, Allah’ın gayrısından nimet ve inayet) İsteyen de güçsüz ve çaresizdir, kendisinden (nimet ve destek) istenen (canlı-cansız her şey) de (acizdir).

  • 25:3

    (Ancak müşrikler Allah’ı bırakıp) O'ndan başka; (aslında) hiçbir şeyi yaratamayan, üstelik kendileri yaratılmış (ve başkalarınca yapılmış) olan, kendi nefislerine bile ne zarar ne yarar sağlayamayan; öldürmeye, yaşatmaya ve yeniden diriltip-yaymaya güçleri bulunmayan birtakım ilahlar edinmişlerdir.

  • 29:25

    (İbrahim) Dedi ki: “Siz gerçekten, Allah'ı bırakıp; dünya hayatında aranızda (geçici ve değersiz) bir sevgi-bağı(na ve çıkar ittifakına vesile) olarak putları (ve tabulaştırdığınız şahısları ilahlar) edindiniz. Sonra kıyamet günü, sizler kiminiz kiminizi inkâr edip-tanımayacak ve birbirinize lanet okuyacaksınız! Sizin barınma yeriniz ateştir ve hiçbir yardımcınız bulunmayacaktır.”

  • 29:68

    Allah hakkında yalan uydurup iftira edenlerden (ayet ve hadisleri keyfine göre eğip bükenlerden) veya kendisine Hakk geldiği zaman onu yalan sayıp (Kur’ani hükümlerden yüz çevirenden) daha zalim kim (vardır? Yoksa) Kâfirler için cehennemde, oraya varıp-atılıp kalacakları yer mi yok? (Elbette yakında kâfirler belasını bulacaklardır.)

  • 34:21

    Oysa onun (şeytanın), kendilerine karşı hiçbir zorlayıcı gücü (sultası) yoktu; ancak Biz ahirete (hesap vermeye ve işlediklerinin karşılığını görmeye) yakinen iman edenlerle, ondan (ölüm ötesinden) şüphe içinde olanları bilip belirlemek (ve birbirinden ayırt etmek) üzere (şeytana bu imkânı verdik). Senin Rabbin, her şeyin üzerinde Gözetici-Koruyucudur.

  • 35:13

    (Allah) Geceyi gündüze bağlayıp-katmakta, gündüzü de geceye bağlayıp-katmaktadır, (Dünya’nın dönüşünü şaşmaz bir düzene bağlamıştır;) Güneş’i ve Ay’ı emre âmade kılmıştır, her biri adı konulmuş bir süreye kadar (böyle uzayda) akıp durmaktadır. İşte bunları (yaratıp düzene koyan) Allah sizin Rabbinizdir; mülk O'nundur. O'ndan başka taptıklarınız ise, 'bir çekirdeğin incecik zarına' bile malik olmayan (zavallılardır). [Not: İnsan beyninin yapısı, her biri ayrı bir beyin gibi çalışan 100 milyarlarca NÖRON’un kendi aralarındaki irtibatı, yaşanan ve öğrenilmiş olan her şeyi kayıt altına alması; aynen uzaydaki 100 milyarlarca yıldız arasındaki insicamı (intizam ve intisabı) andırmaktadır. İşte bu ayet-i kerime, muhteşem kâinat düzeniyle, insan beyni arasındaki benzerliğe işaret buyurmaktadır. Böylece aydınlıkla karanlıklar (ilim ve bilimle bağnazlıklar), yıldızlarla uydular, olgularla duygular bağlamına dikkat çekilmiş olmaktadır.]

  • 35:14

    (Putlara ve tağutlara) Onlara (boşuna) dua etmeyin (yalvarıp güvenmeyin)! Çünkü sizin duanızı ve çağrınızı işitmezler... İşitseler bile cevap veremezler! Kıyamet gününde de (onları Allah’a) ortak koşmanızı reddedecekler (ve sizi terk edecekler. Bunu her şeyden) Haberi olan (Allah) gibi sana (hiç kimse gerçekleri ve başınıza gelecekleri) haber veremez. (O, kullarına acıyıp sizi uyarmaktadır.)

  • 35:40

    De ki: "Siz, (aklınızı başınıza alıp) Allah'ın dışında taptığınız ortaklarınıza (hiç) bakmıyor musunuz? (Haydi söyleyin ve) Bana (görüş ve düşüncelerinizi belirtin); bunlar yerden neyi yaratmışlardır? Ya da onların göklerde bir ortaklığı mı vardır? Gösterin bakalım!.. Yoksa Biz onlara (Kur’an dışında özel ve gizli) bir kitap vermişiz de, onlar bundan (dolayı) apaçık bir belge üzerinde mi (sanılmaktadırlar)?” Hayır, zulmedenler birbirlerini aldatmaktan (boş gurur ve kuruntulardan) başka bir va’adde bulunmuyorlar. (Bunu da yakında anlayacaklardır.)

  • 36:74

    (Güya onlardan) Yardım görürler diye Allah’tan gayrı ilahlar edinip (süper güç sanılan tanrılara, zalim tağutlara ve işbirlikçi iktidarlara) tutunuverdiler.

  • 36:75

    Ne var ki onların (o sahte ilahların), kendilerine (gerçek anlamda) yardım etmeye güçleri yetmez; (tam aksine) kendileri onlar için hazır bulundurulmuş (zalim odaklarca basit görülüp hor tutulmuş hizmetçi) askerlerdir. [Not: Olur ki yardım görürler, makam ve menfaate erişirler umuduyla, zalim ve kâfir merkezlerin; AB, ABD ve NATO gibi hain güçlerin güdümüne girenlerin, bunların açık ve yaygın zulümlerine alet ve ortak olmamaları için dikkat edilmelidir.]

  • 53:19

    (Şimdi ey müşrikler, siz hiç) Gördünüz mü söyleyin; Lat ve Uzza'yı? (Bunlar ne işe yaramaktaydı?)

  • 53:20

    Ve üçüncü (put) olan Menat'ı(n böyle yüce irtibatları var mıydı?)

  • 53:21

    (Ey gafil ve cahil sürüleri!) Erkek (evlat) sizin de, dişi O'nun (hâşâ Allah’ın) mıydı?

  • 53:22

    Eğer böyleyse, o vakit bu ne çarpık ve insafsız bir paylaşmaydı!?

  • 53:24

    Yoksa insan 'her umduğu ve arzu edip dilekte bulunduğu' şeylere (ille de sahip) mi olacaktır?

  • 53:25

    Halbuki son da, ilk de (ahiret ve dünya) Allah'ındır.

  • 2:217

    يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الشَّهْرِ الْحَرَامِ قِتَالٍ ف۪يهِۜ قُلْ قِتَالٌ ف۪يهِ كَب۪يرٌۜ وَصَدٌّ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَكُفْرٌ بِه۪ وَالْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَاِخْرَاجُ اَهْلِه۪ مِنْهُ اَكْبَرُ عِنْدَ اللّٰهِۚ وَالْفِتْنَةُ اَكْبَرُ مِنَ الْقَتْلِۜ وَلَا يَزَالُونَ يُقَاتِلُونَكُمْ حَتّٰى يَرُدُّوكُمْ عَنْ د۪ينِكُمْ اِنِ اسْتَطَاعُواۜ وَمَنْ يَرْتَدِدْ مِنْكُمْ عَنْ د۪ينِه۪ فَيَمُتْ وَهُوَ كَافِرٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۚ وَاُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ

    Sana haram ayı ve onda savaşmayı-çarpışmayı sorarlar. De ki: “(Haksız yere ve hayırsız bir niyetle) O ayda savaşmak büyük (bir vebal almaktır). Ancak, (mü’minleri) Allah’ın yolundan (Kur’ani hükümleri uygulayıp yaşamaktan) alıkoymak, Onu (Hz. Peygamberi ve İslam düzenini) inkâra kalkışmak, Mescid-i Haram’a (Hacc ve Umre yolculuğuna ve diğer İslami şiarın canlı tutulmasına) engel olmak ve halkını oradan çıkarmak, (Hz. Peygamber Aleyhisselam'ı ve Ashab-ı Kiramı, Mekke’den hicrete zorlamak ve kıyamete kadar Müslümanları bulundukları ülkelerin yönetiminden ve adil bir düzen kurma yetkisinden uzaklaştırmak ise) daha büyük (bir günah ve haksızlıktır. Çünkü) Fitne (çıkarmak, şeytani düşüncelerle planlar hazırlamak) savaşıp çarpışmaktan (ve hatta adam öldürmekten) daha büyük (bir fesatlıktır.” Unutmayınız ki o fitne odakları ve anarşist uşakları) Eğer güçleri yeterse (ve fırsat düşerse) sizi dininizden (İslami düşünce ve düzeninizden) geri çevirinceye (sizi zalim ve kâfirlere karşı ılımlı ve uyumlu köleler haline getirinceye) kadar, sizinle savaşmaktan geri durmayacaklardır. (Artık) Sizden kim dininden geri döner ve kâfir olarak ölürse, işte onların bütün işledikleri (amelleri) dünyada da, ahirette de boşa çıkmıştır ve onlar ateşin halkıdır, onda süresiz kalacak (ve azap çekeceklerdir).

  • 4:50

    اُنْظُرْ كَيْفَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَۜ وَكَفٰى بِه۪ٓ اِثْمًا مُب۪ينًا۟

    Bak hele, Allah’a karşı nasıl da yalan ve iftira uyduruyorlar! (Hâşâ, Allah’ı suçlamaya ve sorumlu tutmaya çalışıyorlar, O’nun hükümlerini değiştirmeye uğraşıyorlar!) Apaçık bir günah olarak bu onlara yeterlidir.

  • 4:51

    اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا نَص۪يبًا مِنَ الْكِتَابِ يُؤْمِنُونَ بِالْجِبْتِ وَالطَّاغُوتِ وَيَقُولُونَ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اَهْدٰى مِنَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا سَب۪يلًا

    Kendilerine kitaptan bir pay verilenleri (ama bu bilgi ve becerilerini nefsi hevesler ve dünyevi hedefler için istismar edenleri ve halk arasında âlim ve fazıl bilinen münafık tipleri) görmez misin? Onlar tağut’a (şeytani rejimlere ve zalim güçlere) ve cibt’e (hain ve işbirlikçi liderlere) inanıp (peşlerine takılıyorlar) ve (saldırgan) kâfirler için: “Bunlar, mü’minlerden daha doğru bir yoldadır!?” diyorlar. (Hakk nizam kurulsun diye çalışanları fitne-fesat çıkarmakla suçluyorlar. Oysa asıl kendileri fasık ve münafık kişilerdir.)

  • 4:52

    اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ لَعَنَهُمُ اللّٰهُۜ وَمَنْ يَلْعَنِ اللّٰهُ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ نَص۪يرًاۜ

    İşte bunlar, (kâfir zihniyetleri ve münafık istismarcı tipleri, İslami düzen isteyenlerden üstün tutanlar) Allah'ın lanet ettiği kimselerdir. Her kim de Allah'ın lanetine uğrarsa, artık Sen ona hiçbir yardımcı bulamazsın. (Onlar helak olmayı hak etmişlerdir.)

  • 4:117

    اِنْ يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ٓ اِلَّٓا اِنَاثًاۚ وَاِنْ يَدْعُونَ اِلَّا شَيْطَانًا مَر۪يدًاۙ

    (Müşrikler) Onlar, O'nu (Allah’ı) bırakıp da (birtakım) dişilere (ve kadın ismi taktıkları heykellere ve şehvetlerine) tapınmaktadırlar. Onlar aslında o her türlü hayırla ilişkisi kesilmiş inatçı şeytana kulluk yapmakta (ona yalvarıp durmakta)dırlar.

  • 5:60

    قُلْ هَلْ اُنَبِّئُكُمْ بِشَرٍّ مِنْ ذٰلِكَ مَثُوبَةً عِنْدَ اللّٰهِۜ مَنْ لَعَنَهُ اللّٰهُ وَغَضِبَ عَلَيْهِ وَجَعَلَ مِنْهُمُ الْقِرَدَةَ وَالْخَنَاز۪يرَ وَعَبَدَ الطَّاغُوتَۜ اُو۬لٰٓئِكَ شَرٌّ مَكَانًا وَاَضَلُّ عَنْ سَوَٓاءِ السَّب۪يلِ

    Onlara de ki: “Allah katında, sizin için kesinleşmiş bir ceza olarak (bu huysuzluk ve huzursuzluğunuzdan) daha şerlisini (ve beterini) haber vereyim mi? (Böyleleri) Allah’ın lanet ettiği kimselerdir. Allah’ın onlara gazaplandığı ve kahrına uğrattığı kişilerdir. Ki onları maymunlara ve domuzlara çevirmiştir.” (Maymunlar gibi Haçlı Batı’yı ve bâtılı taklit etme, onların hizmet ve himayesine girme aşağılığına düşmüşlerdir. Domuzlar gibi milli namus ve onurlarını kıskanmayan ve zalim güçlere kâhyalık yapan bir bayağılığa dönmüşlerdir.) Ve (onlar) tağuta tapanlar (haline getirilmiş, zalim ve kâfir düzenlerin işbirlikçisi durumuna itilmişlerdir.) İşte bunların mevkii (konumu) çok daha şerli (ve değersiz)dir ve Hakk yoldan daha çok sapıtıp gitmişlerdir.

  • 6:71

    قُلْ اَنَدْعُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَنْفَعُنَا وَلَا يَضُرُّنَا وَنُرَدُّ عَلٰٓى اَعْقَابِنَا بَعْدَ اِذْ هَدٰينَا اللّٰهُ كَالَّذِي اسْتَهْوَتْهُ الشَّيَاط۪ينُ فِي الْاَرْضِ حَيْرَانَۖ لَهُٓ اَصْحَابٌ يَدْعُونَهُٓ اِلَى الْهُدَى ائْتِنَاۜ قُلْ اِنَّ هُدَى اللّٰهِ هُوَ الْهُدٰىۜ وَاُمِرْنَا لِنُسْلِمَ لِرَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ

    De ki: “Allah’ın dışında bize yararı ve zararı olmayan başka şeylere mi yalvarıp tapalım? Allah bizi hidayete erdirdikten sonra, şeytanların ayartarak yeryüzünde şaşkınca bıraktıkları, (mü'min ve müstakim) arkadaşlarının da: 'Doğru yola, bize gel' diye kendisini çağırdığı (ama lafını duyuramadığı) kimse gibi, topuklarımız üzerinde gerisin geri (bâtıla) mı döndürülüp (sapıtalım)?” De ki: “Hiç şüphesiz Allah'ın yolu, asıl yoldur. (Gerçek hidayet O'nun hidayetidir.) Ve biz âlemlerin Rabbine (kendimizi) teslim etmekle emrolunduk.” (Kurtuluş İslam’dadır.)

  • 6:136

    وَجَعَلُوا لِلّٰهِ مِمَّا ذَرَاَ مِنَ الْحَرْثِ وَالْاَنْعَامِ نَص۪يبًا فَقَالُوا هٰذَا لِلّٰهِ بِزَعْمِهِمْ وَهٰذَا لِشُرَكَٓائِنَاۚ فَمَا كَانَ لِشُرَكَٓائِهِمْ فَلَا يَصِلُ اِلَى اللّٰهِۚ وَمَا كَانَ لِلّٰهِ فَهُوَ يَصِلُ اِلٰى شُرَكَٓائِهِمْۜ سَٓاءَ مَا يَحْكُمُونَ

    (Müşrikler) O'nun (Cenab-ı Hakkın) üretip-türettiği ekin ve hayvanlardan, (güya) Allah için de bir pay ayırdılar, sonra kendi zanlarınca: "Bu Allah'ındır, bu da şirk koştuklarımızın (putlarımızın ve canlı tağutlarımızın hakkı)dır" dediler. Kendi ortakları için olan (pay), Allah tarafına geçmezdi, ama Allah'a ait olan kendi ortaklarının tarafına (payına) geçerdi. (Yani sözde Allah’a ayırdıkları hisseleri çalıp tağutlarına verirlerdi.) Ne kötü hüküm verip (küfre düşerlerdi).

  • 6:137

    وَكَذٰلِكَ زَيَّنَ لِكَث۪يرٍ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ قَتْلَ اَوْلَادِهِمْ شُرَكَٓاؤُ۬هُمْ لِيُرْدُوهُمْ وَلِيَلْبِسُوا عَلَيْهِمْ د۪ينَهُمْۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَا فَعَلُوهُ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ

    Yine bunun gibi onların ortakları (şeytanları), müşriklerden çoğuna (kendi masum) çocuklarını öldürmeyi (ve nüfus planlaması diye nesillerinin kökünü kesmeyi) süslü gösterdiler. Hem onları helake uğratmak, hem kendi aleyhlerinde dinlerini karmakarışık kılmak için (bunları teşvik ederler. Ama) Allah (önlemek) dileseydi bunu yapmazlardı; o halde Sen onları ve düzmekte oldukları iftiraları (boş ver ve) bırak. (Senin görevin tebliğdir.)

  • 6:138

    وَقَالُوا هٰذِه۪ٓ اَنْعَامٌ وَحَرْثٌ حِجْرٌۘ لَا يَطْعَمُهَٓا اِلَّا مَنْ نَشَٓاءُ بِزَعْمِهِمْ وَاَنْعَامٌ حُرِّمَتْ ظُهُورُهَا وَاَنْعَامٌ لَا يَذْكُرُونَ اسْمَ اللّٰهِ عَلَيْهَا افْتِرَٓاءً عَلَيْهِۜ سَيَجْز۪يهِمْ بِمَا كَانُوا يَفْتَرُونَ

    Ve (müşrikler) kendi (bâtıl zanlarınca) dediler ki: "Şu şu hayvanlar ve ekinler dokunulmazdır (yasaktır). Onları bizim izin verdiklerimiz dışında başkası yiyemez. (Şu) Hayvanların da (sadece) sırtları haram kılınmıştır. (Yani onlara binilmesi yasaktır." Ve yine ayırdıkları) Öyle (bazı) hayvanlar da vardır ki, (keserken) üzerlerine Allah'ın ismini anmazlar. (Bütün bunları da O’nun adına yaptıklarını söyleyip) Allah’a iftira atarlar (ve her çağda, din adına böyle saçmalıklar uydururlar). Yalan yere iftira düzmekte olduklarından dolayı O (Allah), bunların cezalarını verecektir.

  • 6:139

    وَقَالُوا مَا ف۪ي بُطُونِ هٰذِهِ الْاَنْعَامِ خَالِصَةٌ لِذُكُورِنَا وَمُحَرَّمٌ عَلٰٓى اَزْوَاجِنَاۚ وَاِنْ يَكُنْ مَيْتَةً فَهُمْ ف۪يهِ شُرَكَٓاءُۜ سَيَجْز۪يهِمْ وَصْفَهُمْۜ اِنَّهُ حَك۪يمٌ عَل۪يمٌ

    Bir de (iftiracı ve din tahrifatçısı kimseler kendi kafalarından) dediler ki: "Bu (kesilen) hayvanların karınlarında olan (yavruları), yalnızca bizim erkeklerimize aittir, eşlerimize ise haramdır. Eğer o, ölü doğarsa onlar (hanımları) da bunda ortaktırlar." (Allah, bu asılsız ve akılsız) düzmecelerinin cezasını (her halde) verecektir. Şüphesiz O, Hüküm sahibi olandır, (her şeyi hakkıyla bilen) Alîm’dir.

  • 7:189

    هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَجَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا لِيَسْكُنَ اِلَيْهَاۚ فَلَمَّا تَغَشّٰيهَا حَمَلَتْ حَمْلًا خَف۪يفًا فَمَرَّتْ بِه۪ۚ فَلَمَّٓا اَثْقَلَتْ دَعَوَا اللّٰهَ رَبَّهُمَا لَئِنْ اٰتَيْتَنَا صَالِحًا لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ

    O, (Allah ki;) sizi tek bir nefisten (Hz. Adem’den ve aynı cinsten) yaratıvermiş ve kendisiyle durulup-yatışması (sükûnet ve huzur bulması) için ondan da (bedeni ve ruhi yoldaşı olsun diye) eşini var etmiştir. (Yani erkek ve kadın eşitlikten de öte, bir tek bedenin iki bütünleyici parçaları gibidir.) Onu (eşini) örtüp-bürüyünce, (birleşince) o da hafif bir yük yüklendi de bununla (bir süre) gezindi. Nitekim (Havva’nın gebeliği) ağırlaşınca, ikisi Rableri olan Allah'a: "Eğer bize salih (bir çocuk) verirsen, andolsun şükredenlerden olacağız" diye dua edip yakarıvermişlerdi.

  • 9:1

    بَرَٓاءَةٌ مِنَ اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ٓ اِلَى الَّذ۪ينَ عَاهَدْتُمْ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۜ

    (Bu ültimatom) Müşriklerden kendileriyle antlaşma imzaladıklarınıza, Allah'tan ve Resulü’nden kesin bir uyarı yerindedir!

  • 9:2

    فَس۪يحُوا فِي الْاَرْضِ اَرْبَعَةَ اَشْهُرٍ وَاعْلَمُٓوا اَنَّكُمْ غَيْرُ مُعْجِزِي اللّٰهِۙ وَاَنَّ اللّٰهَ مُخْزِي الْكَافِر۪ينَ

    Bundan böyle yeryüzünde (size tanınmış bir süre olarak) dört ay (daha) dolaşın. Ve bilin ki Allah'ı aciz bırakacak değilsiniz. Gerçekten Allah, inkâr edenleri hor ve aşağılık hale getirecektir.

  • 9:3

    وَاَذَانٌ مِنَ اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ٓ اِلَى النَّاسِ يَوْمَ الْحَجِّ الْاَكْبَرِ اَنَّ اللّٰهَ بَر۪ٓيءٌ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۙ وَرَسُولُهُۜ فَاِنْ تُبْتُمْ فَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْۚ وَاِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَاعْلَمُٓوا اَنَّكُمْ غَيْرُ مُعْجِزِي اللّٰهِۜ وَبَشِّرِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِعَذَابٍ اَل۪يمٍۙ

    (Hacc-ı Ekber) En büyük Hacc gününde (ve Kurban Bayramı sürecinde bu gerçek) Allah ve Resulü’nden (bütün) insanlara ilan edilip duyurulacaktır ki: Allah ve Resulü kesinlikle müşriklerden ve (bâtıl sistemlerinden) uzaktır ve (zulüm düzenleri yıkılacaktır). Eğer (küfürden ve hıyanetten) tevbe ederseniz (ve İslam’a dönerseniz) bu sizin için daha hayırlıdır; yok eğer yüz çevirirseniz, bilin ki Allah'ı elbette aciz bırakacak değilsiniz. İnkâr edenleri acı bir azapla müjdele.

  • 9:4

    اِلَّا الَّذ۪ينَ عَاهَدْتُمْ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ ثُمَّ لَمْ يَنْقُصُوكُمْ شَيْـًٔا وَلَمْ يُظَاهِرُوا عَلَيْكُمْ اَحَدًا فَاَتِمُّٓوا اِلَيْهِمْ عَهْدَهُمْ اِلٰى مُدَّتِهِمْۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَّق۪ينَ

    Ancak müşriklerden kendileriyle antlaşma imzaladıklarınızdan (bu şartlardan hiç)bir şeyi eksiltmeyenler (verdikleri söze sadakat gösterenler) ve size karşı hiç kimseye (düşman kesimlere gizli-açık) yardım etmeyenler başka; artık (bunların) antlaşmalarını, süresi bitene kadar tamamlayın. Şüphesiz, Allah müttaki olanları (küfür ve kötülükten sakınanları) sever.

  • 9:5

    فَاِذَا انْسَلَخَ الْاَشْهُرُ الْحُرُمُ فَاقْتُلُوا الْمُشْرِك۪ينَ حَيْثُ وَجَدْتُمُوهُمْ وَخُذُوهُمْ وَاحْصُرُوهُمْ وَاقْعُدُوا لَهُمْ كُلَّ مَرْصَدٍۚ فَاِنْ تَابُوا وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتَوُا الزَّكٰوةَ فَخَلُّوا سَب۪يلَهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

    (İçinde savaşılması) Haram aylar (süre tanınmış dört ay) geçip-bitince, (hâlâ “Silm”e-barışa yanaşmayan ve fesat çıkarmaya çalışan) müşrikleri, bulduğunuz yerde öldürüp (etkisiz bırakın veya) onları yakalayıp tutuklayın, (ya da ablukaya alıp) kuşatın ve onların bütün geçit yerlerini kesip-tutun (ve gözetlemeye alın)… Eğer tevbe edip (fesatlıktan vazgeçerek Müslüman olarak) namaz kılarlarsa ve zekâtı verirlerse (onları serbest bırakın ve) yollarını açıverin. Gerçekten Allah, Bağışlayandır, Esirgeyendir.

  • 9:113

    مَا كَانَ لِلنَّبِيِّ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنْ يَسْتَغْفِرُوا لِلْمُشْرِك۪ينَ وَلَوْ كَانُٓوا اُو۬ل۪ي قُرْبٰى مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمْ اَنَّهُمْ اَصْحَابُ الْجَح۪يمِ

    Ne peygamber ve ne de mü’minler; gerçekten onların, çılgın ateşin ashabı (ve cehennemin yakıtları) oldukları kendilerine açıklandıktan sonra -velev ki yakınları dahi olsa- artık müşrikler için bağışlanma dilemeleri olacak şey değildir.

  • 9:114

    وَمَا كَانَ اسْتِغْفَارُ اِبْرٰه۪يمَ لِاَب۪يهِ اِلَّا عَنْ مَوْعِدَةٍ وَعَدَهَٓا اِيَّاهُۚ فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُٓ اَنَّهُ عَدُوٌّ لِلّٰهِ تَبَرَّاَ مِنْهُۜ اِنَّ اِبْرٰه۪يمَ لَاَوَّاهٌ حَل۪يمٌ

    İbrahim'in babası için bağışlanma dilemesi (ise); sadece ona verdiği bir söz (va’ad) dolayısıyla idi. Fakat, onun gerçekten Allah'a düşman olduğu kendisine belli olup açıklanınca (artık) ondan uzaklaşıp (vazgeçti). Doğrusu İbrahim; içtenlikle Allah’a yakaran çok duygulu, yumuşak huylu birisiydi. (Sorumluluk taşıyan bir duyarlılık Rahmanidir; ama yardıma yanaşmayan riyakâr bir duygusallık ise Şeytanidir.)

  • 10:17

    فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِبًا اَوْ كَذَّبَ بِاٰيَاتِه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْمُجْرِمُونَ

    (Acaba) Allah'a karşı yalan atıp iftira uydurandan ve O'nun ayetlerini yalanlayandan (ve yamultandan) daha zalim kim olabilir? Şüphesiz O, suçlu-günahkârları (mücrim ve münafık kulları) asla kurtuluşa erdirmeyecektir.

  • 12:106

    وَمَا يُؤْمِنُ اَكْثَرُهُمْ بِاللّٰهِ اِلَّا وَهُمْ مُشْرِكُونَ

    (Gafil ve cahil insanların) Onların çoğu ancak ortak koşarak (ve bir yönden mutlaka şirk katarak) Allah’a iman etmektedirler.

  • 12:107

    اَفَاَمِنُٓوا اَنْ تَأْتِيَهُمْ غَاشِيَةٌ مِنْ عَذَابِ اللّٰهِ اَوْ تَأْتِيَهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ

    Bunlar, kendilerini çepeçevre kuşatıp (kahrolmalarını sağlayacak) Allah'ın azabından (kapsamlı bir felaketin) gelivermesinden, veya hiç haberleri yokken kıyametin onlara apansız yetişip (kahretmesinden) kendilerini güvende mi hissetmektedirler?

  • 12:108

    قُلْ هٰذِه۪ سَب۪يل۪ٓي اَدْعُٓوا اِلَى اللّٰهِ عَلٰى بَص۪يرَةٍ اَنَا۬ وَمَنِ اتَّبَعَن۪يۜ وَسُبْحَانَ اللّٰهِ وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ

    (Ey Resulüm!) De ki: “Bu, Benim yolum (ve yöntemimdir) ki, bir basiret üzere Allah'a davet ederim; Ben de ve Bana uyanlar da (böyle hareket ederiz). Ve Allah'ı tenzih ederim, Ben müşriklerden değilim.”

  • 14:28

    اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ بَدَّلُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ كُفْرًا وَاَحَلُّوا قَوْمَهُمْ دَارَ الْبَوَارِۙ

    Allah'ın bu nimetini inkârla değiştirenleri (ve Hakk dine ve harekete nankörlük edenleri) ve (yine) kendi topluluk (ve taraftar)larını, helaket diyarına (dünyada haksızlık ve ahlâksızlık nizamına, ahirette ise cehennem ortamına) taşıyıp konduranları görmedin mi?

  • 14:29

    جَهَنَّمَۚ يَصْلَوْنَهَاۜ وَبِئْسَ الْقَرَارُ

    (Ki bu kötü yurt ve sonuç) Ona atılıp-yaslanıp yanacakları cehennem (olacaktır.) O ne kötü ve ürkütücü bir karar (mecburi barınma ve katlanma yeridir).

  • 14:30

    وَجَعَلُوا لِلّٰهِ اَنْدَادًا لِيُضِلُّوا عَنْ سَب۪يلِه۪ۜ قُلْ تَمَتَّعُوا فَاِنَّ مَص۪يرَكُمْ اِلَى النَّارِ

    (Bunlar insanları) O'nun yolundan saptırmak için Allah'a eşler koştular (Kur’an’ın hükmünü değiştirip dejenere edenleri, sahte şefaatçileri ve din istismarcısı kişileri O’na denk tuttular). De ki: “(Dünyada bir müddet) Yararlanın (bakalım). Çünkü elbette sizin varacağınız yer (cehennem) ateşidir.”

  • 16:56

    وَيَجْعَلُونَ لِمَا لَا يَعْلَمُونَ نَص۪يبًا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْۜ تَاللّٰهِ لَتُسْـَٔلُنَّ عَمَّا كُنْتُمْ تَفْتَرُونَ

    (Cahiller) Kendilerine rızık olarak verdiklerimizden, (aslında) hiçbir şey bilmeyenlere (uyduruk şefaatçilere) paylar ayırıyorlar (ve böylece Allah’ın elinden kurtulacaklarını sanıyorlar). Andolsun, Allah'a iftira ettiklerinizden dolayı mutlaka sorguya çekileceksiniz.

  • 16:75

    ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلًا عَبْدًا مَمْلُوكًا لَا يَقْدِرُ عَلٰى شَيْءٍ وَمَنْ رَزَقْنَاهُ مِنَّا رِزْقًا حَسَنًا فَهُوَ يُنْفِقُ مِنْهُ سِرًّا وَجَهْرًاۜ هَلْ يَسْتَوُ۫نَۜ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِۜ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ

    Allah (düşünesiniz diye şöyle) misal getirdi; gücü hiçbir şeye yeterli-başarılı olamayan ve başkalarının mülkünde (ve güdümünde) bulunan (birisi) ile; kendisine tarafımızdan güzel bir rızık (çeşitli ve etkili nimet ve fazilet) verdiğimiz, böylece ondan gizli ve açık infak eden (toplum kendisinden fayda gören) kimseyi (karşılaştırın diye örnek gösterdi; şimdi) bunlar hiç eşit olur (ve aynı tutulur) mu? (Oysa Allah Adildir ve herkese hak ettiğini verecektir.) Hamd (övgü ve teşekkür) Allah’a mahsustur, fakat onların çoğu bunu bilmez (cahillerdir.)

  • 16:76

    وَضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلًا رَجُلَيْنِ اَحَدُهُمَٓا اَبْكَمُ لَا يَقْدِرُ عَلٰى شَيْءٍ وَهُوَ كَلٌّ عَلٰى مَوْلٰيهُۙ اَيْنَمَا يُوَجِّهْهُ لَا يَأْتِ بِخَيْرٍۜ هَلْ يَسْتَو۪ي هُوَۙ وَمَنْ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِۙ وَهُوَ عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ۟

    Allah (yine) şu örneği de verdi: İki kişi (düşünün ki); bunlardan birisi dilsiz (gerekeni ve gerçekleri konuşmaktan aciz), hiçbir işe (kendi inisiyatifiyle) güç yetiremeyen (cesaret ve gayret göstermeyen çaresiz ve beceriksiz) ve her yönüyle efendisinin üzerine sadece bir yüktür ki, onu hangi yöne (ve göreve) gönderse (kendi başına) bir hayır (ve yararlı hizmet üretip) getiremez! Şimdi bu (kişi, eline imkân ve iktidar geçince) adaletle emreden (işlerini Hakka, hayra ve halka uygun yürüten) ve dosdoğru bir yol üzerinde (Adil bir Düzen istikametinde) hareket edenle, eşit olabilir mi? [Not: Ayette geçen “Mevlâsı üzerinde ‘KELL’dir” ifadesi; Kur’an dışı bâtıl ve bozuk yönetimlerde güdükleşen bürokratların yararlı ve başarılı hizmetler üretemeyeceğine işarettir.]

  • 16:85

    وَاِذَا رَاَ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا الْعَذَابَ فَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُمْ وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ

    O zulmedenler azabı gördüklerinde, artık onlara ne (azap) hafifletilecek, ne de kendilerine (biraz rahatlamak üzere) süre (mühlet) verilecektir.

  • 16:86

    وَاِذَا رَاَ الَّذ۪ينَ اَشْرَكُوا شُرَكَٓاءَهُمْ قَالُوا رَبَّنَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ شُرَكَٓاؤُ۬نَا الَّذ۪ينَ كُنَّا نَدْعُوا مِنْ دُونِكَۚ فَاَلْقَوْا اِلَيْهِمُ الْقَوْلَ اِنَّكُمْ لَكَاذِبُونَۚ

    O şirk koşanlar (ahirette) şirk koştukları (şeyleri ve kişileri) gördükleri zaman: “Rabbimiz, Seni bırakıp da tapındığımız ve yalvardığımız ortaklarımız işte bunlardır” diyecek (sorumluluktan ve cezadan sıyrılmaya yeltenecek)lerdir. (Onlar da bunlara:) “Siz gerçekten yalan söyleyenlersiniz. (Çünkü bizi kayırarak değil, kendi çıkarlarınızı kollayarak bize geldiniz)” diye bu sözü kendilerine (geri çevirip suçu onların) üzerlerine atıvereceklerdir.

  • 16:87

    وَاَلْقَوْا اِلَى اللّٰهِ يَوْمَئِذٍۨ السَّلَمَ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ

    O gün (artık mecburen herkes) Allah'a teslimiyet göstereceklerdir ve uydurdukları (yalancı ilahlar ve sahte kurtarıcılar) da onlardan çekilip-uzaklaşıverecektir.

  • 16:88

    اَلَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ زِدْنَاهُمْ عَذَابًا فَوْقَ الْعَذَابِ بِمَا كَانُوا يُفْسِدُونَ

    (Kendileri) İnkâr edip de (insanları) Allah'ın yolundan saptırıp alıkoyanlar (var ya); Biz, yapmakta oldukları fesatçılığa karşılık, onlara azap üstüne azabı arttırıp (mahvedeceğiz).

  • 17:56

    قُلِ ادْعُوا الَّذ۪ينَ زَعَمْتُمْ مِنْ دُونِه۪ فَلَا يَمْلِكُونَ كَشْفَ الضُّرِّ عَنْكُمْ وَلَا تَحْو۪يلًا

    (Müşriklere ve münafıklara) De ki: "O'nun dışında (ilah olarak) öne sürdüklerinizi (Allah'la aranızda şefaatçi olacaklarını zannettiklerinizi boşuna) çağırıp yalvarın (bakalım, göreceksiniz ki), onlar sizden ne zararı uzaklaştırabilirler, ne de (onu yararınıza) dönüştürebilirler."

  • 17:57

    اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ يَدْعُونَ يَبْتَغُونَ اِلٰى رَبِّهِمُ الْوَس۪يلَةَ اَيُّهُمْ اَقْرَبُ وَيَرْجُونَ رَحْمَتَهُ وَيَخَافُونَ عَذَابَهُۜ اِنَّ عَذَابَ رَبِّكَ كَانَ مَحْذُورًا

    Onların yalvardıkları (ve aşırı yüceltip Allah’a şirk koştukları, veli ve âlim insanlardan, müttaki ve müstakim olanlar) da, (aslında) -hangisi (Allah’ın rızasına) daha yakın olacaktır diye- Rablerine (yaklaşmak için) bir vesile aramaktadırlar. (Yani aciz bir kul olduklarının ve Allah’a ihtiyaçlarının farkındadırlar.) O'nun rahmetini ummakta ve azabından korkmaktadırlar. Şüphesiz Senin Rabbinin azabı korkunçtur (ve dayanılmazdır).

  • 18:102

    اَفَحَسِبَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَنْ يَتَّخِذُوا عِبَاد۪ي مِنْ دُون۪ٓي اَوْلِيَٓاءَۜ اِنَّٓا اَعْتَدْنَا جَهَنَّمَ لِلْكَافِر۪ينَ نُزُلًا

    O (gafiller ve) kâfirler, Beni bırakıp (dinimi dejenere eden ve çevresinde kurtarıcı geçinen bazı) kullarımı veliler (mürşitler ve mehdiler) edindiklerini mi zannetmişlerdi? Gerçekten Biz cehennemi (böylesi) kâfirler için bir (azap) durağı olarak hazır etmişizdir.

  • 22:12

    يَدْعُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَضُرُّهُ وَمَا لَا يَنْفَعُهُۜ ذٰلِكَ هُوَ الضَّلَالُ الْبَع۪يدُ

    (Böylesi gafiller) Allah’tan başka, (bir de) kendilerine ne zararı ne de yararı dokunmayacak şeylere (kendileri gibi aciz ve çaresiz kimselere) yalvarıp dua etmektedirler. İşte bu, çok derin (ve çirkin) bir sapkınlık (halidir.)

  • 22:13

    يَدْعُوا لَمَنْ ضَرُّهُٓ اَقْرَبُ مِنْ نَفْعِه۪ۜ لَبِئْسَ الْمَوْلٰى وَلَبِئْسَ الْعَش۪يرُ

    Veya (tutup) zararı, faydasından daha yakın olana (dahi) tapınıp yakarıverirler. (Halbuki güvendiği ve medet beklediği o kimse) Ne kötü bir yardım edici ve ne kötü bir sahiptir!.. (Ki kendisine bağladığı insanları Allah’ın yolundan ve davasından etmektedir.)

  • 22:73

    يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ ضُرِبَ مَثَلٌ فَاسْتَمِعُوا لَهُۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَنْ يَخْلُقُوا ذُبَابًا وَلَوِ اجْتَمَعُوا لَهُۜ وَاِنْ يَسْلُبْهُمُ الذُّبَابُ شَيْـًٔا لَا يَسْتَنْقِذُوهُ مِنْهُۜ ضَعُفَ الطَّالِبُ وَالْمَطْلُوبُ

    Ey insanlar, (size şöyle) bir misal-örnek verilmektedir; şimdi onu (can kulağıyla) dinleyin. Sizin, Allah'ın dışında tapmakta olduklarınız -hepsi bunun için bir araya gelseler dahi- kesinlikle bir sinek bile yaratamazlar. (Hatta) Eğer sinek onlardan bir şey kapıp kaçacak olsa; (bir sinek ilahlaştırdığınız şahıslardan bir damlacık kan ısırıp uçsa,) bunu bile ondan geri alamazlar. (Yani, Allah’ın gayrısından nimet ve inayet) İsteyen de güçsüz ve çaresizdir, kendisinden (nimet ve destek) istenen (canlı-cansız her şey) de (acizdir).

  • 25:3

    وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اٰلِهَةً لَا يَخْلُقُونَ شَيْـًٔا وَهُمْ يُخْلَقُونَ وَلَا يَمْلِكُونَ لِاَنْفُسِهِمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا وَلَا يَمْلِكُونَ مَوْتًا وَلَا حَيٰوةً وَلَا نُشُورًا

    (Ancak müşrikler Allah’ı bırakıp) O'ndan başka; (aslında) hiçbir şeyi yaratamayan, üstelik kendileri yaratılmış (ve başkalarınca yapılmış) olan, kendi nefislerine bile ne zarar ne yarar sağlayamayan; öldürmeye, yaşatmaya ve yeniden diriltip-yaymaya güçleri bulunmayan birtakım ilahlar edinmişlerdir.

  • 29:25

    وَقَالَ اِنَّمَا اتَّخَذْتُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْثَانًاۙ مَوَدَّةَ بَيْنِكُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ ثُمَّ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ يَكْفُرُ بَعْضُكُمْ بِبَعْضٍ وَيَلْعَنُ بَعْضُكُمْ بَعْضًاۘ وَمَأْوٰيكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَۗ

    (İbrahim) Dedi ki: “Siz gerçekten, Allah'ı bırakıp; dünya hayatında aranızda (geçici ve değersiz) bir sevgi-bağı(na ve çıkar ittifakına vesile) olarak putları (ve tabulaştırdığınız şahısları ilahlar) edindiniz. Sonra kıyamet günü, sizler kiminiz kiminizi inkâr edip-tanımayacak ve birbirinize lanet okuyacaksınız! Sizin barınma yeriniz ateştir ve hiçbir yardımcınız bulunmayacaktır.”

  • 29:68

    وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِبًا اَوْ كَذَّبَ بِالْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَهُۜ اَلَيْسَ ف۪ي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْكَافِر۪ينَ

    Allah hakkında yalan uydurup iftira edenlerden (ayet ve hadisleri keyfine göre eğip bükenlerden) veya kendisine Hakk geldiği zaman onu yalan sayıp (Kur’ani hükümlerden yüz çevirenden) daha zalim kim (vardır? Yoksa) Kâfirler için cehennemde, oraya varıp-atılıp kalacakları yer mi yok? (Elbette yakında kâfirler belasını bulacaklardır.)

  • 34:21

    وَمَا كَانَ لَهُ عَلَيْهِمْ مِنْ سُلْطَانٍ اِلَّا لِنَعْلَمَ مَنْ يُؤْمِنُ بِالْاٰخِرَةِ مِمَّنْ هُوَ مِنْهَا ف۪ي شَكٍّۜ وَرَبُّكَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ حَف۪يظٌ۟

    Oysa onun (şeytanın), kendilerine karşı hiçbir zorlayıcı gücü (sultası) yoktu; ancak Biz ahirete (hesap vermeye ve işlediklerinin karşılığını görmeye) yakinen iman edenlerle, ondan (ölüm ötesinden) şüphe içinde olanları bilip belirlemek (ve birbirinden ayırt etmek) üzere (şeytana bu imkânı verdik). Senin Rabbin, her şeyin üzerinde Gözetici-Koruyucudur.

  • 35:13

    يُولِجُ الَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي الَّيْلِۙ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَۘ كُلٌّ يَجْر۪ي لِاَجَلٍ مُسَمًّىۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْ لَهُ الْمُلْكُۜ وَالَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ مَا يَمْلِكُونَ مِنْ قِطْم۪يرٍۜ

    (Allah) Geceyi gündüze bağlayıp-katmakta, gündüzü de geceye bağlayıp-katmaktadır, (Dünya’nın dönüşünü şaşmaz bir düzene bağlamıştır;) Güneş’i ve Ay’ı emre âmade kılmıştır, her biri adı konulmuş bir süreye kadar (böyle uzayda) akıp durmaktadır. İşte bunları (yaratıp düzene koyan) Allah sizin Rabbinizdir; mülk O'nundur. O'ndan başka taptıklarınız ise, 'bir çekirdeğin incecik zarına' bile malik olmayan (zavallılardır). [Not: İnsan beyninin yapısı, her biri ayrı bir beyin gibi çalışan 100 milyarlarca NÖRON’un kendi aralarındaki irtibatı, yaşanan ve öğrenilmiş olan her şeyi kayıt altına alması; aynen uzaydaki 100 milyarlarca yıldız arasındaki insicamı (intizam ve intisabı) andırmaktadır. İşte bu ayet-i kerime, muhteşem kâinat düzeniyle, insan beyni arasındaki benzerliğe işaret buyurmaktadır. Böylece aydınlıkla karanlıklar (ilim ve bilimle bağnazlıklar), yıldızlarla uydular, olgularla duygular bağlamına dikkat çekilmiş olmaktadır.]

  • 35:14

    اِنْ تَدْعُوهُمْ لَا يَسْمَعُوا دُعَٓاءَكُمْۚ وَلَوْ سَمِعُوا مَا اسْتَجَابُوا لَكُمْۜ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ يَكْفُرُونَ بِشِرْكِكُمْۜ وَلَا يُنَبِّئُكَ مِثْلُ خَب۪يرٍ۟

    (Putlara ve tağutlara) Onlara (boşuna) dua etmeyin (yalvarıp güvenmeyin)! Çünkü sizin duanızı ve çağrınızı işitmezler... İşitseler bile cevap veremezler! Kıyamet gününde de (onları Allah’a) ortak koşmanızı reddedecekler (ve sizi terk edecekler. Bunu her şeyden) Haberi olan (Allah) gibi sana (hiç kimse gerçekleri ve başınıza gelecekleri) haber veremez. (O, kullarına acıyıp sizi uyarmaktadır.)

  • 35:40

    قُلْ اَرَاَيْتُمْ شُرَكَٓاءَكُمُ الَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ اَرُون۪ي مَاذَا خَلَقُوا مِنَ الْاَرْضِ اَمْ لَهُمْ شِرْكٌ فِي السَّمٰوَاتِۚ اَمْ اٰتَيْنَاهُمْ كِتَابًا فَهُمْ عَلٰى بَيِّنَتٍ مِنْهُۚ بَلْ اِنْ يَعِدُ الظَّالِمُونَ بَعْضُهُمْ بَعْضًا اِلَّا غُرُورًا

    De ki: "Siz, (aklınızı başınıza alıp) Allah'ın dışında taptığınız ortaklarınıza (hiç) bakmıyor musunuz? (Haydi söyleyin ve) Bana (görüş ve düşüncelerinizi belirtin); bunlar yerden neyi yaratmışlardır? Ya da onların göklerde bir ortaklığı mı vardır? Gösterin bakalım!.. Yoksa Biz onlara (Kur’an dışında özel ve gizli) bir kitap vermişiz de, onlar bundan (dolayı) apaçık bir belge üzerinde mi (sanılmaktadırlar)?” Hayır, zulmedenler birbirlerini aldatmaktan (boş gurur ve kuruntulardan) başka bir va’adde bulunmuyorlar. (Bunu da yakında anlayacaklardır.)

  • 36:74

    وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اٰلِهَةً لَعَلَّهُمْ يُنْصَرُونَۜ

    (Güya onlardan) Yardım görürler diye Allah’tan gayrı ilahlar edinip (süper güç sanılan tanrılara, zalim tağutlara ve işbirlikçi iktidarlara) tutunuverdiler.

  • 36:75

    لَا يَسْتَط۪يعُونَ نَصْرَهُمْۙ وَهُمْ لَهُمْ جُنْدٌ مُحْضَرُونَ

    Ne var ki onların (o sahte ilahların), kendilerine (gerçek anlamda) yardım etmeye güçleri yetmez; (tam aksine) kendileri onlar için hazır bulundurulmuş (zalim odaklarca basit görülüp hor tutulmuş hizmetçi) askerlerdir. [Not: Olur ki yardım görürler, makam ve menfaate erişirler umuduyla, zalim ve kâfir merkezlerin; AB, ABD ve NATO gibi hain güçlerin güdümüne girenlerin, bunların açık ve yaygın zulümlerine alet ve ortak olmamaları için dikkat edilmelidir.]

  • 53:19

    اَفَرَاَيْتُمُ اللَّاتَ وَالْعُزّٰىۙ

    (Şimdi ey müşrikler, siz hiç) Gördünüz mü söyleyin; Lat ve Uzza'yı? (Bunlar ne işe yaramaktaydı?)

  • 53:20

    وَمَنٰوةَ الثَّالِثَةَ الْاُخْرٰى

    Ve üçüncü (put) olan Menat'ı(n böyle yüce irtibatları var mıydı?)

  • 53:21

    اَلَكُمُ الذَّكَرُ وَلَهُ الْاُنْثٰى

    (Ey gafil ve cahil sürüleri!) Erkek (evlat) sizin de, dişi O'nun (hâşâ Allah’ın) mıydı?

  • 53:22

    تِلْكَ اِذًا قِسْمَةٌ ض۪يزٰى

    Eğer böyleyse, o vakit bu ne çarpık ve insafsız bir paylaşmaydı!?

  • 53:24

    اَمْ لِلْاِنْسَانِ مَا تَمَنّٰىۘ

    Yoksa insan 'her umduğu ve arzu edip dilekte bulunduğu' şeylere (ille de sahip) mi olacaktır?

  • 53:25

    فَلِلّٰهِ الْاٰخِرَةُ وَالْاُو۫لٰى۟

    Halbuki son da, ilk de (ahiret ve dünya) Allah'ındır.