Kur’an

  • 2:185

    Ramazan ayı (niye böylesine mübarek ve muhteremdir? Çünkü) insanlar için hidayet rehberi olan (ve doğru yolu tanıtan) Kur'an bu ayda indirilmiştir. (O Kur’an ki) Furkan olan (Hakk ile Bâtıl’ı birbirinden ayıran) apaçık belgeleri (kapsayan ve gerçekleri açıklayan Kitaptır.) Öyleyse sizden kim bu aya yetişip şahit olursa artık onu (orucunu) tutsun. Kim hasta ya da yolculukta olursa, tutmadığı günler sayısınca diğer günlerde (tutsun). Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. (Bu kolaylık ve ikram) Sayıyı tamamlamanız (orucunuzu tutup bayrama ulaşmanız) ve sizi doğru yola (hidayete) ulaştırmasına karşılık Allah'ı en büyük tanımanız (kalbinizdeki sahte putları kırmanız ve sadece Allah’ın rızasını arayıp O’na tapınmanız) içindir. Umulur ki (bu nimetlerin kıymetini fark edip) şükredersiniz (diye oruç size farz kılınmıştır).

  • 2:228

    Boşanmış kadınlar (tekrar evlilik kararı almaları için) kendi kendilerine üç 'ay hali ve temizlenme süresi' beklerler. Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorlarsa, Allah'ın rahimlerinde yarattığını (hamile olduklarını) saklamaları onlara helâl olmaz. Kocaları, bu süre içinde barışmak isterlerse (kadınlar da rıza gösterirse), onları geri almada (başkalarından) daha çok hak sahibidirler. Kadınların da erkekler üzerinde aynı şekilde (örf ve geleneklere ve hukuki prensiplere uygun) denk (ma’ruf ve meşru) hakları vardır. Sadece erkekler için (aile sorumlulukları ölçüsünde) onlar üzerinde bir derece (tercih payı) bulunmaktadır. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir.

  • 5:101

    Ey iman edenler! Size açıklandığında, sizi üzecek (kötü ve çekilmez gelecek) şeyleri (gereksiz yere) sorup durmayın; Kur'an indirildiği (ve bugün meali okunuverdiği) zaman sorarsanız, size (gereken) açıklama yapılır. (Halbuki siz gereksiz şeyleri sormasaydınız) Allah onu affedip (bırakmıştı). Allah Bağışlayandır, (kullara) yumuşak olan (Halîm)dir.

  • 6:19

    (Müşriklere sorup) De ki: "Şahitlik bakımından hangi şey (geçerli ve güvenilir olarak) daha büyüktür?" (Ve yine cevap verip) De ki: “(Elbette) Allah(tır! O) Benimle sizin aranızda şahittir. Sizi -ve kime ulaşırsa herkesi- kendisiyle uyarmam için Bana şu Kur'an vahyedildi. Gerçekten Allah'la beraber başka ilahların da bulunduğu (yalanına) siz mi şahitlik (iddia) ediyorsunuz?" De ki: "Ben (asla bu iftiraya) şehadet (ve kabul) etmem." De ki: "O, ancak bir tek olan İlahtır ve gerçekten Ben, sizin şirk koşmakta olduklarınızdan uzağım."

  • 7:204

    Kur’an okunduğu zaman, hemen (dikkatle ve anlama gayretiyle) onu dinleyin ve susup (saygıyla takip edin. Evlerinizde de, bu ayetlerin mealini okuyup öğrenin). Umulur ki esirgenmiş olur (İlahi rahmet ve merhamete erişirsiniz).

  • 9:111

    Hiç şüphesiz Allah, -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- mü’minlerden, canlarını ve mallarını satın almıştır. Ki onlar Allah yolunda çalışıp-çarpışırlar, (gerektiğinde) öldürürler ve öldürülürler; (bu) Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da O'nun üzerine gerçek olan bir va’addir. Allah'tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde (ey mücahit mü’minler) yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinip-müjdeleşiniz. İşte 'büyük kurtuluş ve mutluluk' budur. (Çünkü mücahit mü’minler ebedi cennete erişeceklerdir.)

  • 10:15

    Onlara (münafıklara ve inkârcılara); apaçık belgeler olan ayetlerimiz okunduğu zaman, (günahları ve din tahribatları nedeniyle) Bizimle karşılaşmayı (ve huzurumuza çıkmayı ummayan ve) arzulamayanlar: “(Bu hükümler ve haberler bize ağır geliyor) Bundan başka bir Kur’an getir, veya (nefsimizin hoşuna gidecek şekilde) Onu değiştir” derler. (Ey Resulüm!) Onlara de ki: “Onu (Kur’an’ın apaçık hüküm ve haberlerini) kendi nefsi tahmin ve tedbirimle değiştirmem asla olacak şey değildir. Ben sadece Bana vahyedilene tâbiyim. Eğer Rabbime isyan ederek (Kur’ani haber ve hükümleri değiştirir ve yanlış mana verirsem) gerçekten büyük bir günün azabından korkup çekinirim.”

  • 10:37

    Bu Kur’an, Allah’tan (Hakk olarak gelen hüküm ve hikmetlerdir; hâşâ O’ndan) başkası tarafından yalan olarak uydurulmuş değildir. Ancak bu (Kur’an), önündekileri (önceden indirilen İlahi kaynakları) doğrulayan ve (bundan sonraki sorunlarla ilgili soruları da yanıtlayan ve insanlara her konuda çözüm yollarına ulaştıracak temel kurallar koyan) kitabı (Allah’ın muradını ve maksadını) ayrıntılı olarak açıklayandır. Bunda hiç şüphe yoktur (ki Kur’an), âlemlerin Rabbindendir. (O’nun kelâmıdır.)

  • 10:61

    (Ey Nebim!) Senin içinde bulunduğun herhangi bir durumda (olsun), bir konu hakkında Kur’an'dan herhangi bir şey okuduğunda (olsun, velhasıl) sizin işlediğiniz herhangi bir iş ve meşguliyet yoktur ki, ona (iyice) daldığınızda, Biz sizin üzerinizde (gözetleyen ve kaydettiren) şahitler (olarak) durmuş olmayalım. Yerde ve gökte (ezelden ebede) zerre ağırlığınca (her atom parçacığına kadar) hiçbir şey Rabbinden saklı kalmaz. Bunun daha küçücüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (kader programında) kayıtlı olmasın. (Her şey tayin, taksim ve tanzim edilmiştir.)

  • 12:2

    Kesinlikle Biz Onu, akıl erdirip anlayasınız diye, (vahye ve tebliğe muhatap olan ilk kavmin anadili olan) Arapça bir Kur’an olarak indirdik.

  • 12:3

    Biz bu Kur'an'ı vahyetmekle Sana kıssaların (ibretli ve hikmetli tarihi olayların) en güzelini aktarıyoruz; oysa daha önce Sen bundan haberdar değildin.

  • 13:31

    (Bu Kitap) Eğer kendisiyle dağların yürütülüp (temelinden koparıldığı), yerin parçalandığı veya ölülerin (dirilip) konuşturulmaya başlandığı bir Kur'an olsaydı (o yine bu Kur'an olurdu ve yine inanmazlardı). Hayır, emrin (işlerin, hükümlerin ve takdirin) tümü Allah'ındır. İman edenler hâlâ anlamadılar mı ki, eğer Allah dilemiş olsaydı, insanların tümünü hidayete erdirmiş olurdu. (Ama imtihan gereği serbest bıraktı.) İnkâr edenler(in) ise, Allah'ın va'adi gelinceye kadar, yaptıkları dolayısıyla, ya başlarına çetin bir bela çatacak veya (felaketler) yurtlarının yakınına kadar ulaşacaktır. Şüphesiz Allah, verdiği sözünden caymayan (veya miadını=va’ad ettiği zamanı şaşırmayan)dır.

  • 15:1

    Elif, Lam, Ra. İşte bunlar, Kitabın (bağlayıcı hüküm ve haberleri) ve apaçık olan Kur'an'ın ayetleridir.

  • 15:87

    (Ey Resulüm ve ümmeti!) Andolsun, Sana (huzur ve şuurla) tekrarlanan yediyi (namazların her rekâtında tekraren okunan ve Kur’an’ın özeti sayılan Fatiha-i Şerifi) ve Yüce Kur'an-ı Azim’i verdik.

  • 15:91

    Onlar ki Kur’an’ı parça parça edip bölümlere ayırmışlar (işlerine gelen kısmını alıp, diğer hükümlerini önemsiz ve gereksiz saymışlar, böylece sapıtıp azıtmışlar)dı.

  • 16:98

    Kur’an’ı okumak (onu anlamak ve hükmünü uygulamak) istediğin(iz) zaman, lanetlenmiş şeytan(lar)ın (bâtıl zihniyetlerin ve zalim şahsiyetlerin) şerrinden Allah’a sığın(ın, Rabbinize güvenip dayanın; Kur’an’a euzü besmele ile başlayın!)

  • 17:9

    Şüphesiz bu Kur'an, en doğru yola iletir ve salih amellerde bulunan mü'minlere, onlar için gerçekten büyük bir ecir olduğunu müjdeleyip (kendilerini umutlandırır).

  • 17:41

    Hakikaten (insanlar) öğüt alıp-düşünsünler diye Biz bu Kur’an’da çeşitli açıklamalar yaptık; oysa bu bile, onların (Hakk’tan ve hayırdan) nefret edip uzaklaşmalarını arttırmıştır.

  • 17:45

    Sen Kur’an okuduğun (mana ve mesajını duyurduğun) zaman, Seninle ahirete inanmayan (ve Allah’ın rızasını öne almayan) kimseler arasında görünmez bir perde kılmışızdır.

  • 17:46

    Ve onların kalpleri üzerine, Onu (Kur’an’ı) kavrayıp anlamalarını engelleyen kabuklar, kulaklarına da bir ağırlık bırakmışızdır. Sen Kur'an'da Rabbini "bir ve tek" (İlah olarak) andığın (tapınılacak, sığınılacak ve sadece O’nun hükümleri esas alınacak yegâne ZAT şeklinde inanıp açıkladığın) zaman, (münafıklar ve kalbi marazlılar) 'nefretle uzaklaşır vaziyette' arkalarını dönüp gerisin geriye kaçıp kaytarmaktadırlar.

  • 17:60

    Hani o vakit Biz Sana: "Muhakkak Rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır" demiştik. Sana gösterdiğimiz o rüyayı (Mi’raç’taki muhteşem temaşaları) da, Kur'an'da (bildirilen ve Allah’ın kudretiyle cehennem alevleri içinde yetişen) lanetlenmiş ağacı (zakkum cezasını) da insanları (eğitmek ve) denemek için yaptık. Biz onları (böylece) korkutup (uyarıyoruz). Fakat (bu) onlarda sadece büyük bir azgınlığı ziyadeleştirmektedir.

  • 17:78

    Güneş’in (gün ortasından batıya doğru kayıp) sarkmasından (öğle ve ikindiden), gecenin kararmasına kadar(ki akşam ve yatsı vakitlerinde ve Cebrail’in öğrettiği şekilde) namazı kıl, fecr vakti (namazda okunan) Kur'an'ı (sesli ve dikkatli tilavet et), çünkü kesinlikle o fecr (sabah namazı meleklerce) şahit olunan (makbul bir ibadet anı)dır.

  • 17:82

    Biz Kur'an'dan mü'minler için şifa ve rahmet (vesilesi) olan şeyleri (gerekli hüküm ve haberleri) indiriyoruz. Oysa O (Kur’an; sadece istismar için okuyan ama hükmünü uygulamayan) zalimlerin ise ancak zararını (hüsran ve hırçınlığını) artırır.

  • 17:88

    De ki: “Eğer bütün ins ve cinn (toplulukları), bu Kur’an'ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar, -onların bir kısmı bir kısmına destekçi bile olsalar- (yine de) onun bir benzerini getiremezler (bu imkânsızdır).” (Ve zaten 14 asrı aşkındır bunu yapamamışlardır!..)

  • 17:89

    Yemin olsun ki Biz bu Kur’an’da insanlar için (gerekli olan) her çeşit misali (ve manayı) beyan edip tekrarladık. Fakat insanların çoğu bu gerçekleri (anlamak ve araştırmaktan yüz çevirip ayak direterek ve dikkatle bir Meal-i Kerim okumaya bile tenezzül etmeyerek, nankörlük ve) küfürde ısrarcı davranmışlar (ve cehalette kalmışlar)dır.

  • 17:106

    Biz Onu bir Kur’an olarak, insanlara (anlamaları ve uyum sağlamaları için) dura dura ve belli aralıklarla okuyasın diye (bölüm bölüm, surelere ve ayetlere) ayırdık ve onu safha safha bir indirme ile (yirmi üç senede) indirdik.

  • 18:54

    Andolsun, Biz bu Kur’an'da insanlar için (ders alınmak üzere) her örnekten çeşitli (misaller anlatıp) açıklamalarda bulunduk. (Ama) İnsanoğlu çoğunlukla (haklı haksız) her konuda (ve boşuna) tartışmaya pek meraklıdır (gerçeği ve görevini bırakıp alâkasız işlerin peşine düşmektedir).

  • 20:2

    Biz Bu Kur’an'ı Sana meşakkat (güçlük) çekesin (ağır külfet ve zahmetlere düşesin) diye indirmedik;

  • 20:113

    Böylece Biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik ve Onda korkulması ve sakınılması gereken şeyleri türlü şekillerde izah ettik; umulur ki (Kur’an’la) takvaya erişeceklerdir, ya da onlar için (Kur’an) düşünme (tezekkür ve tefekkür yeteneğini geliştirip) ortaya çıkarıverecektir.

  • 20:114

    Hakk olan, Tek ve Mutlak hükümdar olan Allah ne kadar Yücedir. (Ey Nebim!) O’nun (Allah’ın) vahyi Sana gelip-tamamlanmadan evvel, (telaşlanıp) Kur’an’ı (ezberlemede) acele etme. (Sana düşen) “Rabbim ilmimi (ve anlayışımı) artır”, diye (dua etmektir).

  • 25:30

    (Kıyamet günü Allah’ın gönderdiği) Resul de şöyle diyecektir: “Ya Rabbi; gerçekten kavmim, bu Kur’an’ı terk edilmiş bıraktılar. (Lafzını okuyup durdular, manasını ve mealini anlayıp uygulamaya yanaşmadılar, hikmetini ve hükmünü araştırıp uygulamak üzere Onu temel başvuru kaynağı yapmadılar” diye şikâyet edecektir.)

  • 25:32

    (Yine bir bahane olarak) İnkâr edenler: “Kur’an Ona bir defada toptan indirilseydi ya!” dediler. Oysa Biz Onu (Kur’an’ı), Senin kalbine yerleştirip sabitleştirmek için, tane tane (ayet ayet vahyedip) okutuverdik (ve Onu böyle kısım kısım indirdik).

  • 27:1

    Ta, Sin. (Dikkatle okuyun ve dinleyin. Çünkü şimdi size aktarılanlar) Bunlar Kur'an'ın ve Mübin (hüküm ve haberleri apaçık ve açıklayıcı olan) Kitabın (Allah’ın Ezeli ve Ebedi takdir kaydının) ayetleridir.

  • 27:6

    Hiç şüphesiz bu Kur'an Sana, Hüküm ve Hikmet sahibi olan, (ve her şeyi ayrıntılarıyla) bilen (Allah'ın) katından ilka edilmekte (kalbine indirilip yerleştirilmekte)dir.

  • 27:76

    Gerçek şu ki bu Kur'an; İsrailoğullarına, (onların) hakkında ayrılığa düştükleri şeylerin birçoğunu aktarıp anlatmakta (ve açıklamakta)dır.

  • 27:92

    “Ve Ben Kur'an'ı (dikkatle ve sürekli) okumakla (anlamak ve uygulamakla) da (emrolundum).” Artık her kim hidayete gelirse, kendi nefsi için hidayete (İslami istikamete) gelmiştir; kim de sapacak olursa, de ki: “Ben sadece uyarıcılardan biriyim.”

  • 28:85

    (Ey Resulüm!) Kur’an’ı(n ahkâmını ve ahlâkını uygulamayı) Senin üzerine farz kılan (Allah), elbette Seni dönüş yerine iade edecek ve (Medine’den Mekke’ye, veya dünyadan ahirete ve cennete, ya da ümmetin liderliğine tekrar) geri gönderecektir. De ki: “Rabbim, kimin hidayetle (Hakk ve doğru yol rehberliği ile) geldiğini de, kimin açıkça bir sapkınlık içine girdiğini de çok iyi bilmektedir.”

  • 30:58

    Yemin olsun ki Biz bu Kur’an’da insanlara (gerekli olan) her çeşit meseleden (ve problemden kurtuluş çarelerini) temsiller verip anlattık. (Kıssalar içinde de çeşitli hisseler ve hükümler aktardık. Ama buna rağmen) Eğer Sen onlara bir ayet getirdiğin zaman (gafil ve cahil takımı hemen itiraz ve isyana kalkışmaktadır.) Ve o kâfirler (hiç düşünmeden): “Siz (geleneklerimizi ve mevcut düzenimizi) iptal edenlerden (ve yeni şeyler uyduruverenlerden) başkası değilsiniz” demeye (başlamaktadır).

  • 34:31

    (Gerçekten) İnkâr eden ve küfre giren kimseler (şunlardır ki) onlar şöyle derler: “(İşimize gelmediği ve sıkıntıya sevk ettiği için) Biz (kesinlikle ve hiçbir şekilde) bu Kur’an’a da, ondan önce gelen kitaplara da inanmayacağız. (Çünkü biz gerçeği değil, keyfimizi ve dünyamıza gerekeni aramaktayız.” Bu şeytani inatları ve bozuk fıtratları yüzünden akılları yattığı halde, bile bile Kur’an’ın adalet hükümlerini ve ahlâki prensiplerini inkâr ve itiraz eden) Zalimleri, Sen Rableri huzurunda (yaptıklarının hesabını vermek üzere) tutuklanmış vaziyette (iken) eğer bir görsen (ki o zalimler: a- İmkân ve iktidarlarıyla kibirlenip büyüklük taslayan yönetici tabakası, b- Ezilen, sömürülen ve sindirilerek zayıf ve çaresiz bırakılan, ama gaflet ve cehaletle yine de zalim yöneticilerin peşine takılan halk tabakası olarak iki kısımdır.) Bunlar birbirlerini (suçlayıp) karşılıklı söz döndürüp laf dalaşı yaparak; müstaz’af zalimler, müstekbir zalimlere derler ki; “Eğer siz (başımızda) olmasaydınız (iktidar konumunda iken adil ve ahlâki esaslara göre davransaydınız,) herhalde bizler de (Hakka inanan ve hayra uyan) mü’min kimseler olacaktık. (Hain güçlerden ve şeytani çevrelerden de destek alarak; faiz ve sömürüye dayanan ekonomik sisteminizle… Ahlâki ve manevi değerlerden yoksun eğitim düzeninizle… Baskıcı ve barbar yönetim ve yöntemlerinizle bizleri yoldan çıkardınız. Ey Rabbimiz, asıl suçlu ve sorumlu olan bu gaddar ve hilekâr idarecilerimizdir!” deyip kurtulmaya çalışacaklardır.)

  • 36:2

    Andolsun hikmetli Kur'an'a (muhkem ayetler ve hikmetli örnekler içeren bu Kitaba ki Ey Nebim!),

  • 36:69

    (Aslında) "Biz Ona (Resulüllah’a) şiir (ve uydurma dizeler) öğretmedik. (Boş ve bâtıl sözler zaten) Ona yakışmaz da. O(na vahyedilen) sadece gerçek bir öğüt ve apaçık bir Kur’an-ı Kerim’dir.”

  • 38:1

    SÂD. (Bu iman, ahlâk, huzur ve adalet prensipleri içeren) Zikir (ibret ve hikmet) dolu (şerefli) Kur'an'a andolsun ki;

  • 39:27

    Andolsun Biz bu Kur’an’da, belki öğüt alıp-düşünürler diye, insanlar için (çeşitli problemlerin çözümüne dair) her bir örnekten vermiş (huzur ve kurtuluş çarelerini göstermişiz)dir. (Gerçekleri ve başlarına gelecekleri en uygun misallerle izah etmişizdir. Ki Kur’an’daki misaller, ilerideki sorunların çözümüne örnek teşkil edecektir.)

  • 39:28

    (Bu Kitap, asla) Eğrilik ve çarpıklığı (ayetler arasında ihtilafı) olmayan Arapça bir Kur'an'dır. Umulur ki (okuyup, anlayıp uygularlar, küfür ve kötülükten) sakınırlar (diye Allah katından indirilmiştir).

  • 41:3

    (Gerçeği düşünüp gören ve) Bilen bir kavim için, ayetleri (çeşitli biçimlerde, birer birer) 'fasıllar (bölümler ve belgeler) halinde açıklanmış' Arapça Kur'an (ve her konuda başvurulup okunan) Kitap (olarak gelmiştir ve);

  • 41:26

    Kâfirler (müşrikler ve münafık kesimler) birbirlerine: "Bu Kur'an'ı dinlemeyin ve Ona (karşı; ayetleri okunurken ve açıklanırken) yaygaralar koparın. (Siz Allah’ın emirlerini Kur’an’dan öğrenmeye çalışmayın; Onu en iyi anlayıp açıkladıkları sanılan bel’am kılıklı Siyonist kuklalarına ve başka kitap ve yayınlara kulak kabartın.) Umulur ki, böylece (belki) üstün gelirsiniz” (diyerek aldatmışlardı).

  • 41:44

    Eğer Biz Onu, A’cemi (Arapça dışında bir dilde) olan bir Kur'an kılsaydık, herhalde (ve haklı olarak): “Onun ayetleri (anlayacağımız biçimde ve kendi dilimizle) açıklanmalı değil miydi?” diyeceklerdi. “Arap olana, A’cemi (Arapça olmayan bir dil) mi?” (diyerek karşı geleceklerdi.) [Not: Bu ayetler Kur’an’ın farklı dillere tercüme edilmesi gereğine de işarettir.] De ki: “O, iman edenler için bir hidayet ve bir şifa (vesilesidir). İman etmeyenlerin ise kulaklarında bir ağırlık (ve sağırlık) varmış (gibi) O (Kur'an) onlara karşı bir körlüktür (ve hiç anlaşılmaz sözler gibi gelir). İşte onlara (sanki) uzak bir yerden seslenilir(miş ve kendilerini hiç ilgilendirmezmiş şeklinde bir tavır sergilenir).”

  • 42:7

    (Ey Resulüm!) İşte Biz Sana böyle Arapça bir Kur’an vahyettik; şehirlerin anası (olan Mekke halkı)nı ve çevresinde olanları (tüm insanlığı) uyarman ve kendisinde şüphe olmayan (mahşerde) toplanma gününü (haber verip onları) korkutman için de (Seni gönderdik. O gün onların) bir bölümü cennette, bir bölümü çılgınca yanan ateşin içerisindelerdir.

  • 43:3

    Gerçekten Biz Onu, olur ki aklınızı kullanır (anlamaya ve uygulamaya çalışır)sınız diye (indirdiğimiz kavmin diliyle) Arapça bir Kur’an kılıverdik.

  • 43:31

    (Başka bahane bulamayan müşrikler) “Bu Kur’an (Hz. Muhammed yerine) iki şehirden birinin (beylerine ve) büyüklerine (Mekke ve Taif’ten servet ve riyaset yönünden önde gelen bir kişiye) indirilmeli değil miydi?” diyorlardı.

  • 46:29

    Hani Biz, o vakit (ey Nebim, taşlandığın Taif tebliğinden dönerken) cinnlerden birkaçını, Kur'an dinlemek üzere Sana yöneltip yollamıştık. Böylece Onun huzuruna geldikleri zaman (birbirlerine): "Kulak verin (önemli ve hakikatli şeyler anlatıyor)" demişler; sonra (bu dinleme faslı) bitirilince kendi kavimlerine uyarıcılar olarak dönmüş (ve gördüklerini anlatmışlardı).

  • 47:24

    (Acaba,) Onlar Kur'an'ı (hükümlerini anlamak ve uygulamak üzere hiç dikkatle okuyup) iyice düşünmüyorlar mıydı? (Niye hâlâ ihtiyaç duymuyor, Kur'an üzerinde ciddiyetle kafa yormuyor ve sırt çeviriyorlardı?) Yoksa birtakım kalplerin üzerine kilitler mi vurulmuş(tu ki, Kur’ani haber ve hakikatlere karşı böylesine ilgisiz ve isteksiz davranılmaktaydı? Veya bu bir hidayet kararması mıydı?)

  • 50:1

    KAF!.. 'Şerefli ve üstün' Kur'an'a andolsun ki;

  • 50:45

    (Ey Nebim!) Biz onların (Senin ve Dinim hakkında) neler söylediklerini daha iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorlayıcı değilsin; şu halde, Benim kesin tehdidimden korkanlara Kur'an ile öğüt ver. (Gerisini Bize bırak ve seyret ki sonları nasıl olacaktır?)

  • 54:17

    Andolsun, Biz Kur’an’ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. Ama düşünüp öğüt alan var mı?

  • 54:22

    Andolsun Biz Kur'an'ı zikir (öğüt alıp düşünmek ve ayetlerimizle sorunlarını çözmek) için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı?

  • 54:32

    Andolsun Biz Kur'an'ı zikir (öğüt alıp düşünmek ve her türlü sorunlarınıza çare üretmek) için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı?

  • 54:40

    Yemin olsun ki Kur’an, öğüt almak ve gerçeği bulmak için kolaylaştırılmıştır, fakat öğüt alıp düşünen var mı?

  • 55:2

    Ki Kur’an’ı (gönderip, eğitimde tedricen talim ve terbiye yöntemiyle öğretip) belletti.

  • 56:77

    Elbette ve kesinlikle bu (Kitap; gerçekleri ve görevlerinizi bildiren, değerli ve dengeli) bir Kur’an-ı Kerim'dir.

  • 59:21

    Şayet Biz bu Kur’an'ı bir dağın üzerine indirmiş (ve sorumluluklarını iletmiş) olsaydık, andolsun onun Allah korkusundan saygıyla boyun büküp parçalandığını görecektin. İşte Biz, belki düşünürler diye, insanlara böyle örnekler veririz.

  • 72:1

    (Ey Resulüm!) De ki: Gerçekten Bana vahyolundu(ğuna göre; Hicretten 3 yıl öncesinde ve sıkıntılı Taif ziyareti dönüşünde) cinnlerden bir grubun (gelip Benden) işiterek: “Doğrusu biz, (büyük) hayranlık uyandıran bir Kur'an dinledik” dedikleri (bildirildi.)

  • 73:4

    Yahut (durumuna göre) bunu biraz artır ve Kur’an’ı da tertil üzere (ağır, sakin ve anlayarak) oku(yup içine sindir ve ölçü edin!)

  • 73:20

    Gerçekten Rabbin, Senin gecenin üçte ikisinden biraz noksanında, (bazen) yarısında ve üçte biri kadarında (namaz için) kalktığını bilmektedir; Seninle birlikte olanlardan bir topluluğun da (böyle yaptığını bilir). Geceyi ve gündüzü Allah takdir etmektedir. Sizin bunu sayamayacağınızı (vakitleri ayarlamakta zorlanacağınızı) bildiği için, böylece tevbenizi (O'na dönüşünüzü) kabul etmiştir. Şu halde (namazlarınızda) Kur'an'dan (size) kolay geleni (en iyi ezberlenen bölümleri) okuyuverin. Allah sizden hastalar bulunacağını, bazılarının Allah'ın fazlından (rızıklarını) aramak için yeryüzünde gezip dolaşacaklarını ve diğer bir kısmının da Allah yolunda (cihad için yola çıkıp) çarpışacaklarını bilmektedir de, işte bu yüzden (cemaatle kılınan namazları fazla uzatmayıp Kur'an'dan) kolay geleni okuyun diye izin vermektedir. Artık namazı dosdoğru eda edin, zekâtı ödeyin ve Allah'a güzel bir borç verin, ki hayır olarak kendi nefisleriniz için önceden takdim ettiğiniz şeyleri daha hayırlı ve daha büyük bir ecir (karşılık) olarak Allah katında bulacaksınız. Allah'tan mağfiret dileyin. Şüphesiz Allah, çok Bağışlayandır, çok Esirgeyendir (sonsuz merhametli olandır).

  • 75:17

    Çünkü şüphesiz, Onu (Kur’an’ı kalbinde) toplamak ve Onu (Sana) okutmak Bize ait (bir iş)tir.

  • 75:18

    Şu halde, Biz Onu (doğrudan veya Cebrail vasıtasıyla vahyedip) okuduğumuz zaman, Sen de (önce) Onun (Sana vahyolunup) okunuşunu (dikkatle) izle.

  • 76:23

    (Ey Nebim!) Gerçek şu ki, Kur'an'ı Senin üzerine 'belirli aralıklarla ve parça parça (tenzil yoluyla)' indiren Biziz, Biz.

  • 84:21

    Kendilerine Kur'an okunduğunda (hürmet ve itaatle) secdeye kapanmıyorlar! (Dikkatle ve sürekli Meal-i Kerim üzerinde yoğunlaşıp, Kur’an’ın manasını ve mesajını anlayıp uygulamaya çalışmıyorlar.)

  • 85:21

    Evet, doğrusu bu (Kitap); 'şerefli-üstün' olan bir Kur'an'dır;

  • 2:185

    شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذ۪ٓي اُنْزِلَ ف۪يهِ الْقُرْاٰنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدٰى وَالْفُرْقَانِۚ فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُۜ وَمَنْ كَانَ مَر۪يضًا اَوْ عَلٰى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ اَيَّامٍ اُخَرَۜ يُر۪يدُ اللّٰهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلَا يُر۪يدُ بِكُمُ الْعُسْرَۘ وَلِتُكْمِلُوا الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُوا اللّٰهَ عَلٰى مَا هَدٰيكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

    Ramazan ayı (niye böylesine mübarek ve muhteremdir? Çünkü) insanlar için hidayet rehberi olan (ve doğru yolu tanıtan) Kur'an bu ayda indirilmiştir. (O Kur’an ki) Furkan olan (Hakk ile Bâtıl’ı birbirinden ayıran) apaçık belgeleri (kapsayan ve gerçekleri açıklayan Kitaptır.) Öyleyse sizden kim bu aya yetişip şahit olursa artık onu (orucunu) tutsun. Kim hasta ya da yolculukta olursa, tutmadığı günler sayısınca diğer günlerde (tutsun). Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. (Bu kolaylık ve ikram) Sayıyı tamamlamanız (orucunuzu tutup bayrama ulaşmanız) ve sizi doğru yola (hidayete) ulaştırmasına karşılık Allah'ı en büyük tanımanız (kalbinizdeki sahte putları kırmanız ve sadece Allah’ın rızasını arayıp O’na tapınmanız) içindir. Umulur ki (bu nimetlerin kıymetini fark edip) şükredersiniz (diye oruç size farz kılınmıştır).

  • 2:228

    وَالْمُطَلَّقَاتُ يَتَرَبَّصْنَ بِاَنْفُسِهِنَّ ثَلٰثَةَ قُرُٓوءٍۜ وَلَا يَحِلُّ لَهُنَّ اَنْ يَكْتُمْنَ مَا خَلَقَ اللّٰهُ ف۪ٓي اَرْحَامِهِنَّ اِنْ كُنَّ يُؤْمِنَّ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ وَبُعُولَتُهُنَّ اَحَقُّ بِرَدِّهِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ اِنْ اَرَادُٓوا اِصْلَاحًاۜ وَلَهُنَّ مِثْلُ الَّذ۪ي عَلَيْهِنَّ بِالْمَعْرُوفِۖ وَلِلرِّجَالِ عَلَيْهِنَّ دَرَجَةٌۜ وَاللّٰهُ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ۟

    Boşanmış kadınlar (tekrar evlilik kararı almaları için) kendi kendilerine üç 'ay hali ve temizlenme süresi' beklerler. Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorlarsa, Allah'ın rahimlerinde yarattığını (hamile olduklarını) saklamaları onlara helâl olmaz. Kocaları, bu süre içinde barışmak isterlerse (kadınlar da rıza gösterirse), onları geri almada (başkalarından) daha çok hak sahibidirler. Kadınların da erkekler üzerinde aynı şekilde (örf ve geleneklere ve hukuki prensiplere uygun) denk (ma’ruf ve meşru) hakları vardır. Sadece erkekler için (aile sorumlulukları ölçüsünde) onlar üzerinde bir derece (tercih payı) bulunmaktadır. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir.

  • 5:101

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَسْـَٔلُوا عَنْ اَشْيَٓاءَ اِنْ تُبْدَ لَكُمْ تَسُؤْكُمْۚ وَاِنْ تَسْـَٔلُوا عَنْهَا ح۪ينَ يُنَزَّلُ الْقُرْاٰنُ تُبْدَ لَكُمْۜ عَفَا اللّٰهُ عَنْهَاۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ حَل۪يمٌ

    Ey iman edenler! Size açıklandığında, sizi üzecek (kötü ve çekilmez gelecek) şeyleri (gereksiz yere) sorup durmayın; Kur'an indirildiği (ve bugün meali okunuverdiği) zaman sorarsanız, size (gereken) açıklama yapılır. (Halbuki siz gereksiz şeyleri sormasaydınız) Allah onu affedip (bırakmıştı). Allah Bağışlayandır, (kullara) yumuşak olan (Halîm)dir.

  • 6:19

    قُلْ اَيُّ شَيْءٍ اَكْبَرُ شَهَادَةًۜ قُلِ اللّٰهُ شَه۪يدٌ بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْ وَاُو۫حِيَ اِلَيَّ هٰذَا الْقُرْاٰنُ لِاُنْذِرَكُمْ بِه۪ وَمَنْ بَلَغَۜ اَئِنَّكُمْ لَتَشْهَدُونَ اَنَّ مَعَ اللّٰهِ اٰلِهَةً اُخْرٰىۜ قُلْ لَٓا اَشْهَدُۚ قُلْ اِنَّمَا هُوَ اِلٰهٌ وَاحِدٌ وَاِنَّن۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَۢ

    (Müşriklere sorup) De ki: "Şahitlik bakımından hangi şey (geçerli ve güvenilir olarak) daha büyüktür?" (Ve yine cevap verip) De ki: “(Elbette) Allah(tır! O) Benimle sizin aranızda şahittir. Sizi -ve kime ulaşırsa herkesi- kendisiyle uyarmam için Bana şu Kur'an vahyedildi. Gerçekten Allah'la beraber başka ilahların da bulunduğu (yalanına) siz mi şahitlik (iddia) ediyorsunuz?" De ki: "Ben (asla bu iftiraya) şehadet (ve kabul) etmem." De ki: "O, ancak bir tek olan İlahtır ve gerçekten Ben, sizin şirk koşmakta olduklarınızdan uzağım."

  • 7:204

    وَاِذَا قُرِئَ الْقُرْاٰنُ فَاسْتَمِعُوا لَهُ وَاَنْصِتُوا لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

    Kur’an okunduğu zaman, hemen (dikkatle ve anlama gayretiyle) onu dinleyin ve susup (saygıyla takip edin. Evlerinizde de, bu ayetlerin mealini okuyup öğrenin). Umulur ki esirgenmiş olur (İlahi rahmet ve merhamete erişirsiniz).

  • 9:111

    اِنَّ اللّٰهَ اشْتَرٰى مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ اَنْفُسَهُمْ وَاَمْوَالَهُمْ بِاَنَّ لَهُمُ الْجَنَّةَۜ يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ فَيَقْتُلُونَ وَيُقْتَلُونَ وَعْدًا عَلَيْهِ حَقًّا فِي التَّوْرٰيةِ وَالْاِنْج۪يلِ وَالْقُرْاٰنِۜ وَمَنْ اَوْفٰى بِعَهْدِه۪ مِنَ اللّٰهِ فَاسْتَبْشِرُوا بِبَيْعِكُمُ الَّذ۪ي بَايَعْتُمْ بِه۪ۜ وَذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ

    Hiç şüphesiz Allah, -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- mü’minlerden, canlarını ve mallarını satın almıştır. Ki onlar Allah yolunda çalışıp-çarpışırlar, (gerektiğinde) öldürürler ve öldürülürler; (bu) Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da O'nun üzerine gerçek olan bir va’addir. Allah'tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde (ey mücahit mü’minler) yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinip-müjdeleşiniz. İşte 'büyük kurtuluş ve mutluluk' budur. (Çünkü mücahit mü’minler ebedi cennete erişeceklerdir.)

  • 10:15

    وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا بَيِّنَاتٍۙ قَالَ الَّذ۪ينَ لَا يَرْجُونَ لِقَٓاءَنَا ائْتِ بِقُرْاٰنٍ غَيْرِ هٰذَٓا اَوْ بَدِّلْهُۜ قُلْ مَا يَكُونُ ل۪ٓي اَنْ اُبَدِّلَهُ مِنْ تِلْقَٓائِ۬ نَفْس۪يۚ اِنْ اَتَّبِعُ اِلَّا مَا يُوحٰٓى اِلَيَّۚ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اِنْ عَصَيْتُ رَبّ۪ي عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ

    Onlara (münafıklara ve inkârcılara); apaçık belgeler olan ayetlerimiz okunduğu zaman, (günahları ve din tahribatları nedeniyle) Bizimle karşılaşmayı (ve huzurumuza çıkmayı ummayan ve) arzulamayanlar: “(Bu hükümler ve haberler bize ağır geliyor) Bundan başka bir Kur’an getir, veya (nefsimizin hoşuna gidecek şekilde) Onu değiştir” derler. (Ey Resulüm!) Onlara de ki: “Onu (Kur’an’ın apaçık hüküm ve haberlerini) kendi nefsi tahmin ve tedbirimle değiştirmem asla olacak şey değildir. Ben sadece Bana vahyedilene tâbiyim. Eğer Rabbime isyan ederek (Kur’ani haber ve hükümleri değiştirir ve yanlış mana verirsem) gerçekten büyük bir günün azabından korkup çekinirim.”

  • 10:37

    وَمَا كَانَ هٰذَا الْقُرْاٰنُ اَنْ يُفْتَرٰى مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلٰكِنْ تَصْد۪يقَ الَّذ۪ي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْص۪يلَ الْكِتَابِ لَا رَيْبَ ف۪يهِ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ۠

    Bu Kur’an, Allah’tan (Hakk olarak gelen hüküm ve hikmetlerdir; hâşâ O’ndan) başkası tarafından yalan olarak uydurulmuş değildir. Ancak bu (Kur’an), önündekileri (önceden indirilen İlahi kaynakları) doğrulayan ve (bundan sonraki sorunlarla ilgili soruları da yanıtlayan ve insanlara her konuda çözüm yollarına ulaştıracak temel kurallar koyan) kitabı (Allah’ın muradını ve maksadını) ayrıntılı olarak açıklayandır. Bunda hiç şüphe yoktur (ki Kur’an), âlemlerin Rabbindendir. (O’nun kelâmıdır.)

  • 10:61

    وَمَا تَكُونُ ف۪ي شَأْنٍ وَمَا تَتْلُوا مِنْهُ مِنْ قُرْاٰنٍ وَلَا تَعْمَلُونَ مِنْ عَمَلٍ اِلَّا كُنَّا عَلَيْكُمْ شُهُودًا اِذْ تُف۪يضُونَ ف۪يهِۜ وَمَا يَعْزُبُ عَنْ رَبِّكَ مِنْ مِثْقَالِ ذَرَّةٍ فِي الْاَرْضِ وَلَا فِي السَّمَٓاءِ وَلَٓا اَصْغَرَ مِنْ ذٰلِكَ وَلَٓا اَكْبَرَ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍ مُب۪ينٍ

    (Ey Nebim!) Senin içinde bulunduğun herhangi bir durumda (olsun), bir konu hakkında Kur’an'dan herhangi bir şey okuduğunda (olsun, velhasıl) sizin işlediğiniz herhangi bir iş ve meşguliyet yoktur ki, ona (iyice) daldığınızda, Biz sizin üzerinizde (gözetleyen ve kaydettiren) şahitler (olarak) durmuş olmayalım. Yerde ve gökte (ezelden ebede) zerre ağırlığınca (her atom parçacığına kadar) hiçbir şey Rabbinden saklı kalmaz. Bunun daha küçücüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (kader programında) kayıtlı olmasın. (Her şey tayin, taksim ve tanzim edilmiştir.)

  • 12:2

    اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ قُرْءٰنًا عَرَبِيًّا لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ

    Kesinlikle Biz Onu, akıl erdirip anlayasınız diye, (vahye ve tebliğe muhatap olan ilk kavmin anadili olan) Arapça bir Kur’an olarak indirdik.

  • 12:3

    نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ اَحْسَنَ الْقَصَصِ بِمَٓا اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ هٰذَا الْقُرْاٰنَۗ وَاِنْ كُنْتَ مِنْ قَبْلِه۪ لَمِنَ الْغَافِل۪ينَ

    Biz bu Kur'an'ı vahyetmekle Sana kıssaların (ibretli ve hikmetli tarihi olayların) en güzelini aktarıyoruz; oysa daha önce Sen bundan haberdar değildin.

  • 13:31

    وَلَوْ اَنَّ قُرْاٰنًا سُيِّرَتْ بِهِ الْجِبَالُ اَوْ قُطِّعَتْ بِهِ الْاَرْضُ اَوْ كُلِّمَ بِهِ الْمَوْتٰىۜ بَلْ لِلّٰهِ الْاَمْرُ جَم۪يعًاۜ اَفَلَمْ يَا۬يْـَٔسِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنْ لَوْ يَشَٓاءُ اللّٰهُ لَهَدَى النَّاسَ جَم۪يعًاۜ وَلَا يَزَالُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا تُص۪يبُهُمْ بِمَا صَنَعُوا قَارِعَةٌ اَوْ تَحُلُّ قَر۪يبًا مِنْ دَارِهِمْ حَتّٰى يَأْتِيَ وَعْدُ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُخْلِفُ الْم۪يعَادَ۟

    (Bu Kitap) Eğer kendisiyle dağların yürütülüp (temelinden koparıldığı), yerin parçalandığı veya ölülerin (dirilip) konuşturulmaya başlandığı bir Kur'an olsaydı (o yine bu Kur'an olurdu ve yine inanmazlardı). Hayır, emrin (işlerin, hükümlerin ve takdirin) tümü Allah'ındır. İman edenler hâlâ anlamadılar mı ki, eğer Allah dilemiş olsaydı, insanların tümünü hidayete erdirmiş olurdu. (Ama imtihan gereği serbest bıraktı.) İnkâr edenler(in) ise, Allah'ın va'adi gelinceye kadar, yaptıkları dolayısıyla, ya başlarına çetin bir bela çatacak veya (felaketler) yurtlarının yakınına kadar ulaşacaktır. Şüphesiz Allah, verdiği sözünden caymayan (veya miadını=va’ad ettiği zamanı şaşırmayan)dır.

  • 15:1

    الٓرٰ۠ تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ وَقُرْاٰنٍ مُب۪ينٍ

    Elif, Lam, Ra. İşte bunlar, Kitabın (bağlayıcı hüküm ve haberleri) ve apaçık olan Kur'an'ın ayetleridir.

  • 15:87

    وَلَقَدْ اٰتَيْنَاكَ سَبْعًا مِنَ الْمَثَان۪ي وَالْقُرْاٰنَ الْعَظ۪يمَ

    (Ey Resulüm ve ümmeti!) Andolsun, Sana (huzur ve şuurla) tekrarlanan yediyi (namazların her rekâtında tekraren okunan ve Kur’an’ın özeti sayılan Fatiha-i Şerifi) ve Yüce Kur'an-ı Azim’i verdik.

  • 15:91

    اَلَّذ۪ينَ جَعَلُوا الْقُرْاٰنَ عِض۪ينَ

    Onlar ki Kur’an’ı parça parça edip bölümlere ayırmışlar (işlerine gelen kısmını alıp, diğer hükümlerini önemsiz ve gereksiz saymışlar, böylece sapıtıp azıtmışlar)dı.

  • 16:98

    فَاِذَا قَرَأْتَ الْقُرْاٰنَ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ

    Kur’an’ı okumak (onu anlamak ve hükmünü uygulamak) istediğin(iz) zaman, lanetlenmiş şeytan(lar)ın (bâtıl zihniyetlerin ve zalim şahsiyetlerin) şerrinden Allah’a sığın(ın, Rabbinize güvenip dayanın; Kur’an’a euzü besmele ile başlayın!)

  • 17:9

    اِنَّ هٰذَا الْقُرْاٰنَ يَهْد۪ي لِلَّت۪ي هِيَ اَقْوَمُ وَيُبَشِّرُ الْمُؤْمِن۪ينَ الَّذ۪ينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ اَنَّ لَهُمْ اَجْرًا كَب۪يرًاۙ

    Şüphesiz bu Kur'an, en doğru yola iletir ve salih amellerde bulunan mü'minlere, onlar için gerçekten büyük bir ecir olduğunu müjdeleyip (kendilerini umutlandırır).

  • 17:41

    وَلَقَدْ صَرَّفْنَا ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ لِيَذَّكَّرُواۜ وَمَا يَز۪يدُهُمْ اِلَّا نُفُورًا

    Hakikaten (insanlar) öğüt alıp-düşünsünler diye Biz bu Kur’an’da çeşitli açıklamalar yaptık; oysa bu bile, onların (Hakk’tan ve hayırdan) nefret edip uzaklaşmalarını arttırmıştır.

  • 17:45

    وَاِذَا قَرَأْتَ الْقُرْاٰنَ جَعَلْنَا بَيْنَكَ وَبَيْنَ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ حِجَابًا مَسْتُورًاۙ

    Sen Kur’an okuduğun (mana ve mesajını duyurduğun) zaman, Seninle ahirete inanmayan (ve Allah’ın rızasını öne almayan) kimseler arasında görünmez bir perde kılmışızdır.

  • 17:46

    وَجَعَلْنَا عَلٰى قُلُوبِهِمْ اَكِنَّةً اَنْ يَفْقَهُوهُ وَف۪ٓي اٰذَانِهِمْ وَقْرًاۜ وَاِذَا ذَكَرْتَ رَبَّكَ فِي الْقُرْاٰنِ وَحْدَهُ وَلَّوْا عَلٰٓى اَدْبَارِهِمْ نُفُورًا

    Ve onların kalpleri üzerine, Onu (Kur’an’ı) kavrayıp anlamalarını engelleyen kabuklar, kulaklarına da bir ağırlık bırakmışızdır. Sen Kur'an'da Rabbini "bir ve tek" (İlah olarak) andığın (tapınılacak, sığınılacak ve sadece O’nun hükümleri esas alınacak yegâne ZAT şeklinde inanıp açıkladığın) zaman, (münafıklar ve kalbi marazlılar) 'nefretle uzaklaşır vaziyette' arkalarını dönüp gerisin geriye kaçıp kaytarmaktadırlar.

  • 17:60

    وَاِذْ قُلْنَا لَكَ اِنَّ رَبَّكَ اَحَاطَ بِالنَّاسِۜ وَمَا جَعَلْنَا الرُّءْيَا الَّت۪ٓي اَرَيْنَاكَ اِلَّا فِتْنَةً لِلنَّاسِ وَالشَّجَرَةَ الْمَلْعُونَةَ فِي الْقُرْاٰنِۜ وَنُخَوِّفُهُمْۙ فَمَا يَز۪يدُهُمْ اِلَّا طُغْيَانًا كَب۪يرًا۟

    Hani o vakit Biz Sana: "Muhakkak Rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır" demiştik. Sana gösterdiğimiz o rüyayı (Mi’raç’taki muhteşem temaşaları) da, Kur'an'da (bildirilen ve Allah’ın kudretiyle cehennem alevleri içinde yetişen) lanetlenmiş ağacı (zakkum cezasını) da insanları (eğitmek ve) denemek için yaptık. Biz onları (böylece) korkutup (uyarıyoruz). Fakat (bu) onlarda sadece büyük bir azgınlığı ziyadeleştirmektedir.

  • 17:78

    اَقِمِ الصَّلٰوةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ اِلٰى غَسَقِ الَّيْلِ وَقُرْاٰنَ الْفَجْرِۜ اِنَّ قُرْاٰنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُودًا

    Güneş’in (gün ortasından batıya doğru kayıp) sarkmasından (öğle ve ikindiden), gecenin kararmasına kadar(ki akşam ve yatsı vakitlerinde ve Cebrail’in öğrettiği şekilde) namazı kıl, fecr vakti (namazda okunan) Kur'an'ı (sesli ve dikkatli tilavet et), çünkü kesinlikle o fecr (sabah namazı meleklerce) şahit olunan (makbul bir ibadet anı)dır.

  • 17:82

    وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْاٰنِ مَا هُوَ شِفَٓاءٌ وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِن۪ينَۙ وَلَا يَز۪يدُ الظَّالِم۪ينَ اِلَّا خَسَارًا

    Biz Kur'an'dan mü'minler için şifa ve rahmet (vesilesi) olan şeyleri (gerekli hüküm ve haberleri) indiriyoruz. Oysa O (Kur’an; sadece istismar için okuyan ama hükmünü uygulamayan) zalimlerin ise ancak zararını (hüsran ve hırçınlığını) artırır.

  • 17:88

    قُلْ لَئِنِ اجْتَمَعَتِ الْاِنْسُ وَالْجِنُّ عَلٰٓى اَنْ يَأْتُوا بِمِثْلِ هٰذَا الْقُرْاٰنِ لَا يَأْتُونَ بِمِثْلِه۪ وَلَوْ كَانَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ ظَه۪يرًا

    De ki: “Eğer bütün ins ve cinn (toplulukları), bu Kur’an'ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar, -onların bir kısmı bir kısmına destekçi bile olsalar- (yine de) onun bir benzerini getiremezler (bu imkânsızdır).” (Ve zaten 14 asrı aşkındır bunu yapamamışlardır!..)

  • 17:89

    وَلَقَدْ صَرَّفْنَا لِلنَّاسِ ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍۘ فَاَبٰٓى اَكْثَرُ النَّاسِ اِلَّا كُفُورًا

    Yemin olsun ki Biz bu Kur’an’da insanlar için (gerekli olan) her çeşit misali (ve manayı) beyan edip tekrarladık. Fakat insanların çoğu bu gerçekleri (anlamak ve araştırmaktan yüz çevirip ayak direterek ve dikkatle bir Meal-i Kerim okumaya bile tenezzül etmeyerek, nankörlük ve) küfürde ısrarcı davranmışlar (ve cehalette kalmışlar)dır.

  • 17:106

    وَقُرْاٰنًا فَرَقْنَاهُ لِتَقْرَاَهُ۫ عَلَى النَّاسِ عَلٰى مُكْثٍ وَنَزَّلْنَاهُ تَنْز۪يلًا

    Biz Onu bir Kur’an olarak, insanlara (anlamaları ve uyum sağlamaları için) dura dura ve belli aralıklarla okuyasın diye (bölüm bölüm, surelere ve ayetlere) ayırdık ve onu safha safha bir indirme ile (yirmi üç senede) indirdik.

  • 18:54

    وَلَقَدْ صَرَّفْنَا ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ لِلنَّاسِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍۜ وَكَانَ الْاِنْسَانُ اَكْثَرَ شَيْءٍ جَدَلًا

    Andolsun, Biz bu Kur’an'da insanlar için (ders alınmak üzere) her örnekten çeşitli (misaller anlatıp) açıklamalarda bulunduk. (Ama) İnsanoğlu çoğunlukla (haklı haksız) her konuda (ve boşuna) tartışmaya pek meraklıdır (gerçeği ve görevini bırakıp alâkasız işlerin peşine düşmektedir).

  • 20:2

    مَٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْاٰنَ لِتَشْقٰىۙ

    Biz Bu Kur’an'ı Sana meşakkat (güçlük) çekesin (ağır külfet ve zahmetlere düşesin) diye indirmedik;

  • 20:113

    وَكَذٰلِكَ اَنْزَلْنَاهُ قُرْاٰنًا عَرَبِيًّا وَصَرَّفْنَا ف۪يهِ مِنَ الْوَع۪يدِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ اَوْ يُحْدِثُ لَهُمْ ذِكْرًا

    Böylece Biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik ve Onda korkulması ve sakınılması gereken şeyleri türlü şekillerde izah ettik; umulur ki (Kur’an’la) takvaya erişeceklerdir, ya da onlar için (Kur’an) düşünme (tezekkür ve tefekkür yeteneğini geliştirip) ortaya çıkarıverecektir.

  • 20:114

    فَتَعَالَى اللّٰهُ الْمَلِكُ الْحَقُّۚ وَلَا تَعْجَلْ بِالْقُرْاٰنِ مِنْ قَبْلِ اَنْ يُقْضٰٓى اِلَيْكَ وَحْيُهُۘ وَقُلْ رَبِّ زِدْن۪ي عِلْمًا

    Hakk olan, Tek ve Mutlak hükümdar olan Allah ne kadar Yücedir. (Ey Nebim!) O’nun (Allah’ın) vahyi Sana gelip-tamamlanmadan evvel, (telaşlanıp) Kur’an’ı (ezberlemede) acele etme. (Sana düşen) “Rabbim ilmimi (ve anlayışımı) artır”, diye (dua etmektir).

  • 25:30

    وَقَالَ الرَّسُولُ يَا رَبِّ اِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هٰذَا الْقُرْاٰنَ مَهْجُورًا

    (Kıyamet günü Allah’ın gönderdiği) Resul de şöyle diyecektir: “Ya Rabbi; gerçekten kavmim, bu Kur’an’ı terk edilmiş bıraktılar. (Lafzını okuyup durdular, manasını ve mealini anlayıp uygulamaya yanaşmadılar, hikmetini ve hükmünü araştırıp uygulamak üzere Onu temel başvuru kaynağı yapmadılar” diye şikâyet edecektir.)

  • 25:32

    وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ الْقُرْاٰنُ جُمْلَةً وَاحِدَةًۚ كَذٰلِكَ لِنُثَبِّتَ بِه۪ فُؤٰادَكَ وَرَتَّلْنَاهُ تَرْت۪يلًا

    (Yine bir bahane olarak) İnkâr edenler: “Kur’an Ona bir defada toptan indirilseydi ya!” dediler. Oysa Biz Onu (Kur’an’ı), Senin kalbine yerleştirip sabitleştirmek için, tane tane (ayet ayet vahyedip) okutuverdik (ve Onu böyle kısım kısım indirdik).

  • 27:1

    طٰسٓ۠ تِلْكَ اٰيَاتُ الْقُرْاٰنِ وَكِتَابٍ مُب۪ينٍۙ

    Ta, Sin. (Dikkatle okuyun ve dinleyin. Çünkü şimdi size aktarılanlar) Bunlar Kur'an'ın ve Mübin (hüküm ve haberleri apaçık ve açıklayıcı olan) Kitabın (Allah’ın Ezeli ve Ebedi takdir kaydının) ayetleridir.

  • 27:6

    وَاِنَّكَ لَتُلَقَّى الْقُرْاٰنَ مِنْ لَدُنْ حَك۪يمٍ عَل۪يمٍ

    Hiç şüphesiz bu Kur'an Sana, Hüküm ve Hikmet sahibi olan, (ve her şeyi ayrıntılarıyla) bilen (Allah'ın) katından ilka edilmekte (kalbine indirilip yerleştirilmekte)dir.

  • 27:76

    اِنَّ هٰذَا الْقُرْاٰنَ يَقُصُّ عَلٰى بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ اَكْثَرَ الَّذ۪ي هُمْ ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ

    Gerçek şu ki bu Kur'an; İsrailoğullarına, (onların) hakkında ayrılığa düştükleri şeylerin birçoğunu aktarıp anlatmakta (ve açıklamakta)dır.

  • 27:92

    وَاَنْ اَتْلُوَ۬ا الْقُرْاٰنَۚ فَمَنِ اهْتَدٰى فَاِنَّمَا يَهْتَد۪ي لِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ ضَلَّ فَقُلْ اِنَّمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُنْذِر۪ينَ

    “Ve Ben Kur'an'ı (dikkatle ve sürekli) okumakla (anlamak ve uygulamakla) da (emrolundum).” Artık her kim hidayete gelirse, kendi nefsi için hidayete (İslami istikamete) gelmiştir; kim de sapacak olursa, de ki: “Ben sadece uyarıcılardan biriyim.”

  • 28:85

    اِنَّ الَّذ۪ي فَرَضَ عَلَيْكَ الْقُرْاٰنَ لَرَٓادُّكَ اِلٰى مَعَادٍۜ قُلْ رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ مَنْ جَٓاءَ بِالْهُدٰى وَمَنْ هُوَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ

    (Ey Resulüm!) Kur’an’ı(n ahkâmını ve ahlâkını uygulamayı) Senin üzerine farz kılan (Allah), elbette Seni dönüş yerine iade edecek ve (Medine’den Mekke’ye, veya dünyadan ahirete ve cennete, ya da ümmetin liderliğine tekrar) geri gönderecektir. De ki: “Rabbim, kimin hidayetle (Hakk ve doğru yol rehberliği ile) geldiğini de, kimin açıkça bir sapkınlık içine girdiğini de çok iyi bilmektedir.”

  • 30:58

    وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍۜ وَلَئِنْ جِئْتَهُمْ بِاٰيَةٍ لَيَقُولَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا مُبْطِلُونَ

    Yemin olsun ki Biz bu Kur’an’da insanlara (gerekli olan) her çeşit meseleden (ve problemden kurtuluş çarelerini) temsiller verip anlattık. (Kıssalar içinde de çeşitli hisseler ve hükümler aktardık. Ama buna rağmen) Eğer Sen onlara bir ayet getirdiğin zaman (gafil ve cahil takımı hemen itiraz ve isyana kalkışmaktadır.) Ve o kâfirler (hiç düşünmeden): “Siz (geleneklerimizi ve mevcut düzenimizi) iptal edenlerden (ve yeni şeyler uyduruverenlerden) başkası değilsiniz” demeye (başlamaktadır).

  • 34:31

    وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَنْ نُؤْمِنَ بِهٰذَا الْقُرْاٰنِ وَلَا بِالَّذ۪ي بَيْنَ يَدَيْهِۜ وَلَوْ تَرٰٓى اِذِ الظَّالِمُونَ مَوْقُوفُونَ عِنْدَ رَبِّهِمْۚ يَرْجِعُ بَعْضُهُمْ اِلٰى بَعْضٍۨ الْقَوْلَۚ يَقُولُ الَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُوا لِلَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُوا لَوْلَٓا اَنْتُمْ لَكُنَّا مُؤْمِن۪ينَ

    (Gerçekten) İnkâr eden ve küfre giren kimseler (şunlardır ki) onlar şöyle derler: “(İşimize gelmediği ve sıkıntıya sevk ettiği için) Biz (kesinlikle ve hiçbir şekilde) bu Kur’an’a da, ondan önce gelen kitaplara da inanmayacağız. (Çünkü biz gerçeği değil, keyfimizi ve dünyamıza gerekeni aramaktayız.” Bu şeytani inatları ve bozuk fıtratları yüzünden akılları yattığı halde, bile bile Kur’an’ın adalet hükümlerini ve ahlâki prensiplerini inkâr ve itiraz eden) Zalimleri, Sen Rableri huzurunda (yaptıklarının hesabını vermek üzere) tutuklanmış vaziyette (iken) eğer bir görsen (ki o zalimler: a- İmkân ve iktidarlarıyla kibirlenip büyüklük taslayan yönetici tabakası, b- Ezilen, sömürülen ve sindirilerek zayıf ve çaresiz bırakılan, ama gaflet ve cehaletle yine de zalim yöneticilerin peşine takılan halk tabakası olarak iki kısımdır.) Bunlar birbirlerini (suçlayıp) karşılıklı söz döndürüp laf dalaşı yaparak; müstaz’af zalimler, müstekbir zalimlere derler ki; “Eğer siz (başımızda) olmasaydınız (iktidar konumunda iken adil ve ahlâki esaslara göre davransaydınız,) herhalde bizler de (Hakka inanan ve hayra uyan) mü’min kimseler olacaktık. (Hain güçlerden ve şeytani çevrelerden de destek alarak; faiz ve sömürüye dayanan ekonomik sisteminizle… Ahlâki ve manevi değerlerden yoksun eğitim düzeninizle… Baskıcı ve barbar yönetim ve yöntemlerinizle bizleri yoldan çıkardınız. Ey Rabbimiz, asıl suçlu ve sorumlu olan bu gaddar ve hilekâr idarecilerimizdir!” deyip kurtulmaya çalışacaklardır.)

  • 36:2

    وَالْقُرْاٰنِ الْحَك۪يمِۙ

    Andolsun hikmetli Kur'an'a (muhkem ayetler ve hikmetli örnekler içeren bu Kitaba ki Ey Nebim!),

  • 36:69

    وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنْبَغ۪ي لَهُۜ اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ وَقُرْاٰنٌ مُب۪ينٌۙ

    (Aslında) "Biz Ona (Resulüllah’a) şiir (ve uydurma dizeler) öğretmedik. (Boş ve bâtıl sözler zaten) Ona yakışmaz da. O(na vahyedilen) sadece gerçek bir öğüt ve apaçık bir Kur’an-ı Kerim’dir.”

  • 38:1

    صٓ وَالْقُرْاٰنِ ذِي الذِّكْرِۜ

    SÂD. (Bu iman, ahlâk, huzur ve adalet prensipleri içeren) Zikir (ibret ve hikmet) dolu (şerefli) Kur'an'a andolsun ki;

  • 39:27

    وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَۚ

    Andolsun Biz bu Kur’an’da, belki öğüt alıp-düşünürler diye, insanlar için (çeşitli problemlerin çözümüne dair) her bir örnekten vermiş (huzur ve kurtuluş çarelerini göstermişiz)dir. (Gerçekleri ve başlarına gelecekleri en uygun misallerle izah etmişizdir. Ki Kur’an’daki misaller, ilerideki sorunların çözümüne örnek teşkil edecektir.)

  • 39:28

    قُرْاٰنًا عَرَبِيًّا غَيْرَ ذ۪ي عِوَجٍ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ

    (Bu Kitap, asla) Eğrilik ve çarpıklığı (ayetler arasında ihtilafı) olmayan Arapça bir Kur'an'dır. Umulur ki (okuyup, anlayıp uygularlar, küfür ve kötülükten) sakınırlar (diye Allah katından indirilmiştir).

  • 41:3

    كِتَابٌ فُصِّلَتْ اٰيَاتُهُ قُرْاٰنًا عَرَبِيًّا لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَۙ

    (Gerçeği düşünüp gören ve) Bilen bir kavim için, ayetleri (çeşitli biçimlerde, birer birer) 'fasıllar (bölümler ve belgeler) halinde açıklanmış' Arapça Kur'an (ve her konuda başvurulup okunan) Kitap (olarak gelmiştir ve);

  • 41:26

    وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَا تَسْمَعُوا لِهٰذَا الْقُرْاٰنِ وَالْغَوْا ف۪يهِ لَعَلَّكُمْ تَغْلِبُونَ

    Kâfirler (müşrikler ve münafık kesimler) birbirlerine: "Bu Kur'an'ı dinlemeyin ve Ona (karşı; ayetleri okunurken ve açıklanırken) yaygaralar koparın. (Siz Allah’ın emirlerini Kur’an’dan öğrenmeye çalışmayın; Onu en iyi anlayıp açıkladıkları sanılan bel’am kılıklı Siyonist kuklalarına ve başka kitap ve yayınlara kulak kabartın.) Umulur ki, böylece (belki) üstün gelirsiniz” (diyerek aldatmışlardı).

  • 41:44

    وَلَوْ جَعَلْنَاهُ قُرْاٰنًا اَعْجَمِيًّا لَقَالُوا لَوْلَا فُصِّلَتْ اٰيَاتُهُۜ ءَاَۭۘعْجَمِيٌّ وَعَرَبِيٌّۜ قُلْ هُوَ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا هُدًى وَشِفَٓاءٌۜ وَالَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ ف۪ٓي اٰذَانِهِمْ وَقْرٌ وَهُوَ عَلَيْهِمْ عَمًىۜ اُو۬لٰٓئِكَ يُنَادَوْنَ مِنْ مَكَانٍ بَع۪يدٍ۟

    Eğer Biz Onu, A’cemi (Arapça dışında bir dilde) olan bir Kur'an kılsaydık, herhalde (ve haklı olarak): “Onun ayetleri (anlayacağımız biçimde ve kendi dilimizle) açıklanmalı değil miydi?” diyeceklerdi. “Arap olana, A’cemi (Arapça olmayan bir dil) mi?” (diyerek karşı geleceklerdi.) [Not: Bu ayetler Kur’an’ın farklı dillere tercüme edilmesi gereğine de işarettir.] De ki: “O, iman edenler için bir hidayet ve bir şifa (vesilesidir). İman etmeyenlerin ise kulaklarında bir ağırlık (ve sağırlık) varmış (gibi) O (Kur'an) onlara karşı bir körlüktür (ve hiç anlaşılmaz sözler gibi gelir). İşte onlara (sanki) uzak bir yerden seslenilir(miş ve kendilerini hiç ilgilendirmezmiş şeklinde bir tavır sergilenir).”

  • 42:7

    وَكَذٰلِكَ اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ قُرْاٰنًا عَرَبِيًّا لِتُنْذِرَ اُمَّ الْقُرٰى وَمَنْ حَوْلَهَا وَتُنْذِرَ يَوْمَ الْجَمْعِ لَا رَيْبَ ف۪يهِۜ فَر۪يقٌ فِي الْجَنَّةِ وَفَر۪يقٌ فِي السَّع۪يرِ

    (Ey Resulüm!) İşte Biz Sana böyle Arapça bir Kur’an vahyettik; şehirlerin anası (olan Mekke halkı)nı ve çevresinde olanları (tüm insanlığı) uyarman ve kendisinde şüphe olmayan (mahşerde) toplanma gününü (haber verip onları) korkutman için de (Seni gönderdik. O gün onların) bir bölümü cennette, bir bölümü çılgınca yanan ateşin içerisindelerdir.

  • 43:3

    اِنَّا جَعَلْنَاهُ قُرْءٰنًا عَرَبِيًّا لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَۚ

    Gerçekten Biz Onu, olur ki aklınızı kullanır (anlamaya ve uygulamaya çalışır)sınız diye (indirdiğimiz kavmin diliyle) Arapça bir Kur’an kılıverdik.

  • 43:31

    وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ هٰذَا الْقُرْاٰنُ عَلٰى رَجُلٍ مِنَ الْقَرْيَتَيْنِ عَظ۪يمٍ

    (Başka bahane bulamayan müşrikler) “Bu Kur’an (Hz. Muhammed yerine) iki şehirden birinin (beylerine ve) büyüklerine (Mekke ve Taif’ten servet ve riyaset yönünden önde gelen bir kişiye) indirilmeli değil miydi?” diyorlardı.

  • 46:29

    وَاِذْ صَرَفْنَٓا اِلَيْكَ نَفَرًا مِنَ الْجِنِّ يَسْتَمِعُونَ الْقُرْاٰنَۚ فَلَمَّا حَضَرُوهُ قَالُٓوا اَنْصِتُواۚ فَلَمَّا قُضِيَ وَلَّوْا اِلٰى قَوْمِهِمْ مُنْذِر۪ينَ

    Hani Biz, o vakit (ey Nebim, taşlandığın Taif tebliğinden dönerken) cinnlerden birkaçını, Kur'an dinlemek üzere Sana yöneltip yollamıştık. Böylece Onun huzuruna geldikleri zaman (birbirlerine): "Kulak verin (önemli ve hakikatli şeyler anlatıyor)" demişler; sonra (bu dinleme faslı) bitirilince kendi kavimlerine uyarıcılar olarak dönmüş (ve gördüklerini anlatmışlardı).

  • 47:24

    اَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْاٰنَ اَمْ عَلٰى قُلُوبٍ اَقْفَالُهَا

    (Acaba,) Onlar Kur'an'ı (hükümlerini anlamak ve uygulamak üzere hiç dikkatle okuyup) iyice düşünmüyorlar mıydı? (Niye hâlâ ihtiyaç duymuyor, Kur'an üzerinde ciddiyetle kafa yormuyor ve sırt çeviriyorlardı?) Yoksa birtakım kalplerin üzerine kilitler mi vurulmuş(tu ki, Kur’ani haber ve hakikatlere karşı böylesine ilgisiz ve isteksiz davranılmaktaydı? Veya bu bir hidayet kararması mıydı?)

  • 50:1

    قٓ۠ وَالْقُرْاٰنِ الْمَج۪يدِۚ

    KAF!.. 'Şerefli ve üstün' Kur'an'a andolsun ki;

  • 50:45

    نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ وَمَٓا اَنْتَ عَلَيْهِمْ بِجَبَّارٍ فَذَكِّرْ بِالْقُرْاٰنِ مَنْ يَخَافُ وَع۪يدِ

    (Ey Nebim!) Biz onların (Senin ve Dinim hakkında) neler söylediklerini daha iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorlayıcı değilsin; şu halde, Benim kesin tehdidimden korkanlara Kur'an ile öğüt ver. (Gerisini Bize bırak ve seyret ki sonları nasıl olacaktır?)

  • 54:17

    وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ

    Andolsun, Biz Kur’an’ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. Ama düşünüp öğüt alan var mı?

  • 54:22

    وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ۟

    Andolsun Biz Kur'an'ı zikir (öğüt alıp düşünmek ve ayetlerimizle sorunlarını çözmek) için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı?

  • 54:32

    وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ

    Andolsun Biz Kur'an'ı zikir (öğüt alıp düşünmek ve her türlü sorunlarınıza çare üretmek) için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı?

  • 54:40

    وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ۟

    Yemin olsun ki Kur’an, öğüt almak ve gerçeği bulmak için kolaylaştırılmıştır, fakat öğüt alıp düşünen var mı?

  • 55:2

    عَلَّمَ الْقُرْاٰنَۜ

    Ki Kur’an’ı (gönderip, eğitimde tedricen talim ve terbiye yöntemiyle öğretip) belletti.

  • 56:77

    اِنَّهُ لَقُرْاٰنٌ كَر۪يمٌۙ

    Elbette ve kesinlikle bu (Kitap; gerçekleri ve görevlerinizi bildiren, değerli ve dengeli) bir Kur’an-ı Kerim'dir.

  • 59:21

    لَوْ اَنْزَلْنَا هٰذَا الْقُرْاٰنَ عَلٰى جَبَلٍ لَرَاَيْتَهُ خَاشِعًا مُتَصَدِّعًا مِنْ خَشْيَةِ اللّٰهِۜ وَتِلْكَ الْاَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ

    Şayet Biz bu Kur’an'ı bir dağın üzerine indirmiş (ve sorumluluklarını iletmiş) olsaydık, andolsun onun Allah korkusundan saygıyla boyun büküp parçalandığını görecektin. İşte Biz, belki düşünürler diye, insanlara böyle örnekler veririz.

  • 72:1

    قُلْ اُو۫حِيَ اِلَيَّ اَنَّهُ اسْتَمَعَ نَفَرٌ مِنَ الْجِنِّ فَقَالُٓوا اِنَّا سَمِعْنَا قُرْاٰنًا عَجَبًاۙ

    (Ey Resulüm!) De ki: Gerçekten Bana vahyolundu(ğuna göre; Hicretten 3 yıl öncesinde ve sıkıntılı Taif ziyareti dönüşünde) cinnlerden bir grubun (gelip Benden) işiterek: “Doğrusu biz, (büyük) hayranlık uyandıran bir Kur'an dinledik” dedikleri (bildirildi.)

  • 73:4

    اَوْ زِدْ عَلَيْهِ وَرَتِّلِ الْقُرْاٰنَ تَرْت۪يلًاۜ

    Yahut (durumuna göre) bunu biraz artır ve Kur’an’ı da tertil üzere (ağır, sakin ve anlayarak) oku(yup içine sindir ve ölçü edin!)

  • 73:20

    اِنَّ رَبَّكَ يَعْلَمُ اَنَّكَ تَقُومُ اَدْنٰى مِنْ ثُلُثَيِ الَّيْلِ وَنِصْفَهُ وَثُلُثَهُ وَطَٓائِفَةٌ مِنَ الَّذ۪ينَ مَعَكَۜ وَاللّٰهُ يُقَدِّرُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَۜ عَلِمَ اَنْ لَنْ تُحْصُوهُ فَتَابَ عَلَيْكُمْ فَاقْرَؤُ۫ا مَا تَيَسَّرَ مِنَ الْقُرْاٰنِۜ عَلِمَ اَنْ سَيَكُونُ مِنْكُمْ مَرْضٰىۙ وَاٰخَرُونَ يَضْرِبُونَ فِي الْاَرْضِ يَبْتَغُونَ مِنْ فَضْلِ اللّٰهِۙ وَاٰخَرُونَ يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۘ فَاقْرَؤُ۫ا مَا تَيَسَّرَ مِنْهُۙ وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ وَاَقْرِضُوا اللّٰهَ قَرْضًا حَسَنًاۜ وَمَا تُقَدِّمُوا لِاَنْفُسِكُمْ مِنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِنْدَ اللّٰهِ هُوَ خَيْرًا وَاَعْظَمَ اَجْرًاۜ وَاسْتَغْفِرُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

    Gerçekten Rabbin, Senin gecenin üçte ikisinden biraz noksanında, (bazen) yarısında ve üçte biri kadarında (namaz için) kalktığını bilmektedir; Seninle birlikte olanlardan bir topluluğun da (böyle yaptığını bilir). Geceyi ve gündüzü Allah takdir etmektedir. Sizin bunu sayamayacağınızı (vakitleri ayarlamakta zorlanacağınızı) bildiği için, böylece tevbenizi (O'na dönüşünüzü) kabul etmiştir. Şu halde (namazlarınızda) Kur'an'dan (size) kolay geleni (en iyi ezberlenen bölümleri) okuyuverin. Allah sizden hastalar bulunacağını, bazılarının Allah'ın fazlından (rızıklarını) aramak için yeryüzünde gezip dolaşacaklarını ve diğer bir kısmının da Allah yolunda (cihad için yola çıkıp) çarpışacaklarını bilmektedir de, işte bu yüzden (cemaatle kılınan namazları fazla uzatmayıp Kur'an'dan) kolay geleni okuyun diye izin vermektedir. Artık namazı dosdoğru eda edin, zekâtı ödeyin ve Allah'a güzel bir borç verin, ki hayır olarak kendi nefisleriniz için önceden takdim ettiğiniz şeyleri daha hayırlı ve daha büyük bir ecir (karşılık) olarak Allah katında bulacaksınız. Allah'tan mağfiret dileyin. Şüphesiz Allah, çok Bağışlayandır, çok Esirgeyendir (sonsuz merhametli olandır).

  • 75:17

    اِنَّ عَلَيْنَا جَمْعَهُ وَقُرْاٰنَهُۚ

    Çünkü şüphesiz, Onu (Kur’an’ı kalbinde) toplamak ve Onu (Sana) okutmak Bize ait (bir iş)tir.

  • 75:18

    فَاِذَا قَرَأْنَاهُ فَاتَّبِعْ قُرْاٰنَهُۚ

    Şu halde, Biz Onu (doğrudan veya Cebrail vasıtasıyla vahyedip) okuduğumuz zaman, Sen de (önce) Onun (Sana vahyolunup) okunuşunu (dikkatle) izle.

  • 76:23

    اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْاٰنَ تَنْز۪يلًاۚ

    (Ey Nebim!) Gerçek şu ki, Kur'an'ı Senin üzerine 'belirli aralıklarla ve parça parça (tenzil yoluyla)' indiren Biziz, Biz.

  • 84:21

    وَاِذَا قُرِئَ عَلَيْهِمُ الْقُرْاٰنُ لَا يَسْجُدُونَۜ

    Kendilerine Kur'an okunduğunda (hürmet ve itaatle) secdeye kapanmıyorlar! (Dikkatle ve sürekli Meal-i Kerim üzerinde yoğunlaşıp, Kur’an’ın manasını ve mesajını anlayıp uygulamaya çalışmıyorlar.)

  • 85:21

    بَلْ هُوَ قُرْاٰنٌ مَج۪يدٌۙ

    Evet, doğrusu bu (Kitap); 'şerefli-üstün' olan bir Kur'an'dır;