Harun(A.S)

  • 4:163

    اِنَّٓا اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ كَمَٓا اَوْحَيْنَٓا اِلٰى نُوحٍ وَالنَّبِيّ۪نَ مِنْ بَعْدِه۪ۚ وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْمٰع۪يلَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ وَالْاَسْبَاطِ وَع۪يسٰى وَاَيُّوبَ وَيُونُسَ وَهٰرُونَ وَسُلَيْمٰنَۚ وَاٰتَيْنَا دَاوُ۫دَ زَبُورًاۚ

    (Ey Resulüm!) Gerçekten Biz Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi, Sana da (iman ve İslam esaslarını) vahyettik (Kur’an ayetlerini kalbine indirdik). İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyub'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a da (İlahi gerçekleri) vahyetmiştik. Davud'a da Zebur’u verdik.

  • 6:85

    وَزَكَرِيَّا وَيَحْيٰى وَع۪يسٰى وَاِلْيَاسَۜ كُلٌّ مِنَ الصَّالِح۪ينَۙ

    Zekeriya'yı, Yahya'yı, İsa'yı ve İlyas'ı da (hidayete eriştirdik ve peygamber olarak gönderdik). Onların hepsi salihlerdendir.

  • 7:121

    قَالُٓوا اٰمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ

    (Hepsi birden:) "Biz âlemlerin Rabbine iman ettik" diye (haykırmışlardı).

  • 7:142

    وَوٰعَدْنَا مُوسٰى ثَلٰث۪ينَ لَيْلَةً وَاَتْمَمْنَاهَا بِعَشْرٍ فَتَمَّ م۪يقَاتُ رَبِّه۪ٓ اَرْبَع۪ينَ لَيْلَةًۚ وَقَالَ مُوسٰى لِاَخ۪يهِ هٰرُونَ اخْلُفْن۪ي ف۪ي قَوْم۪ي وَاَصْلِحْ وَلَا تَتَّبِعْ سَب۪يلَ الْمُفْسِد۪ينَ

    Ve derken (huzurumda ibadet ve riyazetle vakit geçirmek üzere) Musa ile otuz gece için sözleştik ve ona bir on (gün) daha ekledik. Böylece Rabbinin belirlediği süre, kırk geceye tamamlandı. Musa, kardeşi Harun'a: “Kavmim içinde benim yerime geçip (halifem ol), onları ıslah et ve bozguncuların yoluna tâbi olma!” deyip (ayrıldı).

  • 7:143

    وَلَمَّا جَٓاءَ مُوسٰى لِم۪يقَاتِنَا وَكَلَّمَهُ رَبُّهُۙ قَالَ رَبِّ اَرِن۪ٓي اَنْظُرْ اِلَيْكَۜ قَالَ لَنْ تَرٰين۪ي وَلٰكِنِ انْظُرْ اِلَى الْجَبَلِ فَاِنِ اسْتَقَرَّ مَكَانَهُ فَسَوْفَ تَرٰين۪يۚ فَلَمَّا تَجَلّٰى رَبُّهُ لِلْجَبَلِ جَعَلَهُ دَكًّا وَخَرَّ مُوسٰى صَعِقًاۚ فَلَمَّٓا اَفَاقَ قَالَ سُبْحَانَكَ تُبْتُ اِلَيْكَ وَاَنَا۬ اَوَّلُ الْمُؤْمِن۪ينَ

    Musa, belirlediğimiz vakitte (Tûr'a) gelip de Rabbi onunla konuşunca; “Rabbim (ne olur), bana Kendini göster, Sana bakıp (göreyim)” dedi. (Cenab-ı Hakk ise:) “Beni (burada ve dünya gözüyle) asla göremezsin, ama şu dağa bak; eğer o yerinde (durup) karar kılabilirse, sen de Beni göreceksin.” Rabbi dağa tecelli edince, onu paramparça etti. Musa bayılarak yere düştü. Kendine geldiğinde: "Sen ne Yücesin (Rabbim! Dünya gözüyle Zatını görme isteğimden dolayı) Sana tevbe ettim ve ben (Yüce Zatının asla görülemeyeceği, ancak esma ve sıfatlarının tecellisinin seyredileceği gerçeğine) iman edenlerin ilkiyim" diye (yalvardı). [Not: Bu ayet, “Allah’ı görmenin imkânsızlığını” değil; bu yüce fazilet ve lezzete ancak çok çetin bir nefsi cihadla varılan manevi olgunluk sonucunda ve cennet ortamında ulaşılacağına işaret sayılmıştır.]

  • 7:144

    قَالَ يَا مُوسٰٓى اِنِّي اصْطَفَيْتُكَ عَلَى النَّاسِ بِرِسَالَات۪ي وَبِكَلَام۪يۘ فَخُذْ مَٓا اٰتَيْتُكَ وَكُنْ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ

    (Allah:) "Ey Musa" dedi. "Sana verdiğim risaletimle ve seninle konuşmam sayesinde, seni insanlar üzerinde seçkin kıldım. Sana verdiklerimi al ve şükredenlerden ol. (Gereksiz işlere ve isteklere kalkışma!” diye uyarıvermişti.)

  • 7:145

    وَكَتَبْنَا لَهُ فِي الْاَلْوَاحِ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ مَوْعِظَةً وَتَفْص۪يلًا لِكُلِّ شَيْءٍۚ فَخُذْهَا بِقُوَّةٍ وَأْمُرْ قَوْمَكَ يَأْخُذُوا بِاَحْسَنِهَاۜ سَاُر۪يكُمْ دَارَ الْفَاسِق۪ينَ

    Biz ona (ayet ve emirlerimin yer aldığı Tevrat yazılı) Levhalar'da her şeyden bir öğüt (verip yolunu aydınlattık) ve her şeyin yeterli bir açıklamasını yazdık. (Ve:) "Şimdi bunlara kuvvetle sarıl (emirlerime sağlam yapış; çünkü kuvvet ve hükümet olmadan, Hakk nizamı uygulamak imkânsızdır) ve kavmine de emret ki (hükümlerimi) en güzel şekilde tutup sarılsınlar. Size fasıkların yurdunu (acı ve alçaltıcı akıbetlerini) pek yakında göstereceğim" (dedik).

  • 7:146

    سَاَصْرِفُ عَنْ اٰيَاتِيَ الَّذ۪ينَ يَتَكَبَّرُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّۜ وَاِنْ يَرَوْا كُلَّ اٰيَةٍ لَا يُؤْمِنُوا بِهَاۚ وَاِنْ يَرَوْا سَب۪يلَ الرُّشْدِ لَا يَتَّخِذُوهُ سَب۪يلًاۚ وَاِنْ يَرَوْا سَب۪يلَ الْغَيِّ يَتَّخِذُوهُ سَب۪يلًاۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَكَانُوا عَنْهَا غَافِل۪ينَ

    Yeryüzünde, hakkı olmadan (ve haddini aşarak) büyüklük taslayanları (ise), ayetlerimden (Kur’ani gerçekleri anlamaktan ve kâinattaki ibretli ve hikmetli yaratılışların sahibini kavramaktan uzaklaştırıp) engelleyeceğim. (Öyle ki) Onlar artık her türlü ayeti (mucizeyi-yaratılış belgesini) görseler bile (asla) ona inanmazlar. Dosdoğru yolu da görseler (yine de, haklı ve hayırlı olan işte budur diyerek ve benimseyerek, hayat ve huzur) yolu tutmaz ve tâbi olmazlar. (Bunlar) Azgınlık ve sapkınlık yolunu gördüklerinde ise hemen onu (kendilerine hayat tarzı olarak kabullenip) yol edinirler. Bu, onların ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil olmaları yüzündendir.

  • 7:147

    وَالَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَلِقَٓاءِ الْاٰخِرَةِ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْۜ هَلْ يُجْزَوْنَ اِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ۟

    Halbuki ayetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayan kimseler var ya; işte onların bütün amelleri (ve gayretleri) boşa çıkmıştır. Onlar yaptıklarından başkasıyla mı cezalandırılacaklardı? (Hayır, herkes amellerinin ve niyetlerinin karşılığını görecektir.)

  • 7:148

    وَاتَّخَذَ قَوْمُ مُوسٰى مِنْ بَعْدِه۪ مِنْ حُلِيِّهِمْ عِجْلًا جَسَدًا لَهُ خُوَارٌۜ اَلَمْ يَرَوْا اَنَّهُ لَا يُكَلِّمُهُمْ وَلَا يَهْد۪يهِمْ سَب۪يلًاۢ اِتَّخَذُوهُ وَكَانُوا ظَالِم۪ينَ

    (Tûr’a gitmesinin) Ardından Musa’nın kavmi (topladıkları altın) süs eşyalarından, (ağzından arkasına kadar açılan borudan girip çıkan havanın çıkardığı sesle) böğürmesi olan bir buzağı heykelini (tapılacak ilah) edindiler. Onun kendileriyle konuşmadığını ve onları (herhangi) bir yola da yöneltip-iletmediğini (hidayete erdirmediğini akledip) görmediler mi? Onu (altın ve para putunu tanrı) edindiler de, zulmedenlerden olup gittiler.

  • 7:149

    وَلَمَّا سُقِطَ ف۪ٓي اَيْد۪يهِمْ وَرَاَوْا اَنَّهُمْ قَدْ ضَلُّواۙ قَالُوا لَئِنْ لَمْ يَرْحَمْنَا رَبُّنَا وَيَغْفِرْ لَنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ

    Ne zaman ki (yaptıklarından dolayı pişmanlık duyup, başları) elleri arasına düşürülüverince ve kendilerinin gerçekten şaşırıp-saptıklarını görüp (fark edince): “Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa kesin olarak hüsrana uğrayanlardan olacağız” deyip (yalvarmaya giriştiler).

  • 7:150

    وَلَمَّا رَجَعَ مُوسٰٓى اِلٰى قَوْمِه۪ غَضْبَانَ اَسِفًاۙ قَالَ بِئْسَمَا خَلَفْتُمُون۪ي مِنْ بَعْد۪يۚ اَعَجِلْتُمْ اَمْرَ رَبِّكُمْۚ وَاَلْقَى الْاَلْوَاحَ وَاَخَذَ بِرَأْسِ اَخ۪يهِ يَجُرُّهُٓ اِلَيْهِۜ قَالَ ابْنَ اُمَّ اِنَّ الْقَوْمَ اسْتَضْعَفُون۪ي وَكَادُوا يَقْتُلُونَن۪يۘ فَلَا تُشْمِتْ بِيَ الْاَعْدَٓاءَ وَلَا تَجْعَلْن۪ي مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ

    Vaktâki Musa oldukça kızgın ve üzgün olarak kavmine döndüğünde onlara: "Beni arkamdan, ne kötü temsil ettiniz (ne çirkin işler çevirdiniz)? Rabbinizin (azap) emrini çabuklaştıracak (sapkınlık ve taşkınlıklara yöneldiniz), öyle mi?" dedi. (Allah’ın emirleri yazılı) Levhaları bıraktı ve kardeşini başından (saçından) tutup kendisine doğru çekmeye başlayınca (Harun ona:) "Ey anamın oğlu, (fırsatçı ve fesatçı bir topluluk olan) bu kavim beni zayıf buldular (hırpalayıp çaresiz bıraktılar) ve neredeyse beni öldürmeye kalkıştılar. Bari sen düşmanları sevindirip bana güldürecek (ve kuru gürültüyle onların diline düşürecek) bir şey yapma ve beni bu zalimler topluluğuyla beraber kılma (onlarla bir tutma!)" diye (yalvardı).

  • 10:75

    ثُمَّ بَعَثْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ مُوسٰى وَهٰرُونَ اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ بِاٰيَاتِنَا فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا مُجْرِم۪ينَ

    Sonra bunların ardından Firavun'a ve onun önde gelen yakın adamlarına Musa'yı ve Harun'u ayetlerimizle gönderdik. Fakat onlar kibirlenip büyüklendiler. (Zaten) Onlar suçlu-günahkâr (facir ve zalim) bir kavimdi.

  • 19:53

    وَوَهَبْنَا لَهُ مِنْ رَحْمَتِنَٓا اَخَاهُ هٰرُونَ نَبِيًّا

    Ona rahmetimizden kardeşi Harun'u da bir peygamber olarak hibe ve hediye kılmış (yardımına göndermiştik).

  • 20:25

    قَالَ رَبِّ اشْرَحْ ل۪ي صَدْر۪يۙ

    (Hz. Musa:) “Rabbim, benim göğsümü aç (gönlüme genişlik ve ferahlık ulaştır).”

  • 20:26

    وَيَسِّرْ ل۪ٓي اَمْر۪يۙ

    (Risalet) İşimi bana kolaylaştır.”

  • 20:27

    وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِنْ لِسَان۪يۙ

    “Dilimin bağını çöz (konuşma kabiliyetimi ve ifade yeteneğimi arttır).”

  • 20:28

    يَفْقَهُوا قَوْل۪يۖ

    “Ki (insanlar) söyleyeceklerimi iyice anlayıp kavrasınlar.”

  • 20:29

    وَاجْعَلْ ل۪ي وَز۪يرًا مِنْ اَهْل۪يۙ

    “Ailemden de bana bir vezir-yardımcı kıl.”

  • 20:30

    هٰرُونَ اَخ۪يۚ

    “Kardeşim Harun’u” (ki bana katılsın).

  • 20:31

    اُشْدُدْ بِه۪ٓ اَزْر۪يۙ

    “Onunla arkamı kuvvetlendirip (bana destek çık).”

  • 20:32

    وَاَشْرِكْهُ ف۪ٓي اَمْر۪يۙ

    “Onu (peygamberlik) işimde (bana) ortak kıl (ki görevim kolaylaşsın).”

  • 20:33

    كَيْ نُسَبِّحَكَ كَث۪يرًاۙ

    “Böylece Seni (birlikte) çokça tesbih edelim.” (Dinini tebliğ edip şanını yüceltelim.)

  • 20:34

    وَنَذْكُرَكَ كَث۪يرًاۜ

    “Ve Seni çokça zikredelim, (emrini ve hükümlerini yerine getirip şükredelim.)

  • 20:35

    اِنَّكَ كُنْتَ بِنَا بَص۪يرًا

    “Şüphesiz Sen bizi (her an) görmektesin.”

  • 20:64

    فَاَجْمِعُوا كَيْدَكُمْ ثُمَّ ائْتُوا صَفًّاۚ وَقَدْ اَفْلَحَ الْيَوْمَ مَنِ اسْتَعْلٰى

    (Sihirbazlar birbirine:) "Bundan ötürü (bütün sihir, hilekârlık ve) tuzaklarınızı bir araya getirin, sonra gruplar (yardımlaşan saflar) halinde gelin; (ve olanca gayretinizi gösterin ki) bugün üstünlük sağlayanlar, gerçekten kurtuluşa ve başarıya ulaşmış (sayılırlar)."

  • 20:70

    فَاُلْقِيَ السَّحَرَةُ سُجَّدًا قَالُٓوا اٰمَنَّا بِرَبِّ هٰرُونَ وَمُوسٰى

    (Artık gerçek anlaşılmış, böylece onların bütün yaptığı numara ve hileler boşa çıkmıştı. İşte orada sihirbazlar -ve dolayısıyla Firavun- yenilgiye uğramışlardı ve küçülüp mağlup şekilde çekilmek zorunda kalmışlardı.) Bunun üzerine (gerçeği öğrenen) sihirbazlar hep birden secdeye kapanmışlar; “Biz Harun’un ve Musa’nın Rabbine iman ettik” diyerek (herkesi şaşırtmışlardı).

  • 20:90

    وَلَقَدْ قَالَ لَهُمْ هٰرُونُ مِنْ قَبْلُ يَا قَوْمِ اِنَّمَا فُتِنْتُمْ بِه۪ۚ وَاِنَّ رَبَّكُمُ الرَّحْمٰنُ فَاتَّبِعُون۪ي وَاَط۪يعُٓوا اَمْر۪ي

    Andolsun, Harun daha önceden onlara: “Ey kavmim, gerçekten siz bununla fitneye düşürüldünüz (imtihana çekildiniz). Sizin asıl Rabbiniz Rahman (olan Allah)dır; şu halde bana uyun ve emrime itaat edin” diye (uyarmıştı).

  • 21:48

    وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسٰى وَهٰرُونَ الْفُرْقَانَ وَضِيَٓاءً وَذِكْرًا لِلْمُتَّق۪ينَۙ

    Andolsun, Biz Musa'ya ve Harun'a, takva sahipleri için bir aydınlık ve bir öğüt (zikir) olarak, (Hakk ile Bâtıl’ı birbirinden ayıran) Furkan’ı (Tevrat’ın aslını) verdik.

  • 23:45

    ثُمَّ اَرْسَلْنَا مُوسٰى وَاَخَاهُ هٰرُونَ بِاٰيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُب۪ينٍۙ

    Sonra Musa ve kardeşi Harun'u ayetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik.

  • 25:35

    وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَجَعَلْنَا مَعَهُٓ اَخَاهُ هٰرُونَ وَز۪يرًاۚ

    Andolsun, Biz Musa'ya da kitabı verdik ve beraberinde kardeşi Harun'u da ona yardımcı kıldık.

  • 26:14

    وَلَهُمْ عَلَيَّ ذَنْبٌ فَاَخَافُ اَنْ يَقْتُلُونِۚ

    (Ayrıca: “Ya Rabbi) Onlara (Firavun kavmine) karşı (istemeden sebebiyet verdiğim bir kişiyi öldürme) suçum var. Bundan dolayı beni (tutup) katletmelerinden korkuyorum” (diye özür belirtmişti.)

  • 26:47

    قَالُٓوا اٰمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ

    “Biz âlemlerin Rabbine iman ettik, demişlerdi.

  • 37:113

    وَبَارَكْنَا عَلَيْهِ وَعَلٰٓى اِسْحٰقَۜ وَمِنْ ذُرِّيَّتِهِمَا مُحْسِنٌ وَظَالِمٌ لِنَفْسِه۪ مُب۪ينٌ۟

    Ona ve İshak'a bereketler verdik (kendilerini mübarek kıldık). İkisinin soyundan, ihsanda bulunan (muhsin olan iman ve iyilik ehli) de vardır, (ama) açıkça kendi nefsine zulmeden (küfür ve kötülüğe düşenler) de (vardır).

  • 37:119

    وَتَرَكْنَا عَلَيْهِمَا فِي الْاٰخِر۪ينَ

    Sonradan gelenler arasında da ikisine (hayırlı ve şerefli bir ün) bıraktık.