Erkekler

  • 2:28

    كَيْفَ تَكْفُرُونَ بِاللّٰهِ وَكُنْتُمْ اَمْوَاتًا فَاَحْيَاكُمْۚ ثُمَّ يُم۪يتُكُمْ ثُمَّ يُحْي۪يكُمْ ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

    Allah'ı nasıl inkâr ve nankörlük edersiniz ki, ölü idiniz sizleri diriltti. (Hiç yoktan var etti.) Sonra sizleri yine öldürecek, sonra yine diriltecek, sonra da (hepiniz) döndürülüp O’na götürüleceksiniz.

  • 2:29

    هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ لَكُمْ مَا فِي الْاَرْضِ جَم۪يعًا ثُمَّ اسْتَوٰٓى اِلَى السَّمَٓاءِ فَسَوّٰيهُنَّ سَبْعَ سَمٰوَاتٍۜ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ۟

    (Ey insanlar, düşünün!) Sizin için yerde olanların (ihtiyaçlarınızı karşılamak üzere, canlı ve cansız varlıkların) tümünü yaratan O’dur. Sonra (üstün sanat ve hikmetiyle) göğe istiva edip (kudretiyle kuşatıverip) de onları yedi (tabaka) gökler olarak düzenleyen de O’dur. Ve O, her şeyi (bütün detayları ve donanımıyla) Bilendir.

  • 2:30

    وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ي جَاعِلٌ فِي الْاَرْضِ خَل۪يفَةًۜ قَالُٓوا اَتَجْعَلُ ف۪يهَا مَنْ يُفْسِدُ ف۪يهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَٓاءَۚ وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَۜ قَالَ اِنّ۪ٓي اَعْلَمُ مَا لَا تَعْلَمُونَ

    (Kullarıma hatırlat!) Hani bir zamanlar, Rabbin meleklere: "Ben gerçekten yeryüzünde (Hakkın ve hayrın temsilcisi ve takipçisi olacak, hükümlerimi uygulayacak, ilim, imkân ve istidadı sürekli gelişip artacak) bir halife (var edip görevli) kılacağım (Ademoğlunu adil bir düzen ve devlet disiplini kurmakla sorumlu ve yetkili yaparak dünyaya yollayacağım)" demişti. (Melekler de) O'na: "Orada fesat çıkaracak ve kan akıtacak birini mi yaratacaksın? Oysa biz Seni överek tesbih ve takdis ediyoruz. (Saygıyla kutsayıp emrine âmade bulunuyoruz. Eğer ibadet ve hizmet içinse, biz Sana zaten bunları yapıyoruz.)” yanıtını vermişlerdi. (Rabbin ise) "Ben sizin bilmediklerinizi de bilirim" deyip (onları uyarıvermişti).

  • 2:31

    وَعَلَّمَ اٰدَمَ الْاَسْمَٓاءَ كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلٰٓئِكَةِ فَقَالَ اَنْبِؤُ۫ن۪ي بِاَسْمَٓاءِ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ

    (Bunun arkasından Allah CC) Adem’e isimlerin tümünü talim etti. (Varlıkların ne olduklarını, nasıl yaratıldıklarını, nasıl kullanılacaklarını, hepsinin yararlı ve şifalı yanlarını ona öğretti.) Sonra onları meleklere sorup: “(Haydi bakalım, şayet teklifinizde haklı olup yanılmıyorsanız ve) Eğer doğru söylüyorsanız şunların isimlerini (bütün varlıkların gayelerini ve görevlerini) Bana haber verin (de görelim)!” diye emretti.

  • 2:32

    قَالُوا سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَٓا اِلَّا مَا عَلَّمْتَنَاۜ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ

    (Melekler ise mahcup olarak: "Ya Rabbi) Seni her türlü yanlışlıktan ve noksanlıktan tenzih ve tesbih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz, Sen her şeyi hakkıyla Bilensin, Hüküm ve Hikmet sahibisin” demişler (ve özür dilemişlerdi).

  • 2:33

    قَالَ يَٓا اٰدَمُ اَنْبِئْهُمْ بِاَسْمَٓائِهِمْۚ فَلَمَّٓا اَنْبَاَهُمْ بِاَسْمَٓائِهِمْۙ قَالَ اَلَمْ اَقُلْ لَكُمْ اِنّ۪ٓي اَعْلَمُ غَيْبَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا كُنْتُمْ تَكْتُمُونَ

    (Ardından Cenab-ı Hakk, insanın üstünlüğünü meleklere fiilen göstermek üzere) "Ey Adem, (haydi) bunları (tüm varlıkları) onlara isimleriyle haber ver!" dedi. O da, (bütün) bunları onlara isimleriyle (mahiyet ve marifetleriyle) haber verince de (Allah) buyurdu ki: "Size demedim mi, göklerin ve yerin gaybını gerçekten (tümüyle ancak) Ben bilirim, gizli tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı da Ben bilirim."

  • 2:213

    كَانَ النَّاسُ اُمَّةً وَاحِدَةً فَبَعَثَ اللّٰهُ النَّبِيّ۪نَ مُبَشِّر۪ينَ وَمُنْذِر۪ينَۖ وَاَنْزَلَ مَعَهُمُ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِيَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ ف۪يمَا اخْتَلَفُوا ف۪يهِۜ وَمَا اخْتَلَفَ ف۪يهِ اِلَّا الَّذ۪ينَ اُو۫تُوهُ مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ بَغْيًا بَيْنَهُمْۚ فَهَدَى اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لِمَا اخْتَلَفُوا ف۪يهِ مِنَ الْحَقِّ بِاِذْنِه۪ۜ وَاللّٰهُ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ

    İnsanlar bir tek ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında (adaletle) hüküm vermek üzere Hakkı içeren kitaplar indirdi. Oysa kendilerine apaçık ayetler geldikten sonra, birbirlerine karşı olan 'azgınlık ve kıskançlıkları' yüzünden anlaşmazlığa düşenler, işte o (kitap) verilenlerden başkası değildir. Böylece Allah, iman edenleri, hakkında ayrılığa düştükleri (konularda hidayet edip) Kendi izni (ve iradesiyle) gerçeğe eriştirdi. Allah, kimi dilerse onu doğru yola yöneltir.

  • 4:1

    يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالًا كَث۪يرًا وَنِسَٓاءًۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَ الَّذ۪ي تَسَٓاءَلُونَ بِه۪ وَالْاَرْحَامَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَق۪يبًا

    Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten (Hz. Adem’den) yaratan, ondan (onun vücudundan ve onu tamamlayan olarak) da eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkekler ve kadınlar türetip-yayan Rabbinizden korkup (küfür, zulüm ve kötülükten) sakının. Ve (yine) Kendi (adı hürmetine), birbirinizle (ihtiyaçlarınızı) isteyip dilekleştiğiniz (Allah'tan) ve akrabalık (bağlarını koparmak)tan sakının. Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde gözetleyicidir.

  • 4:28

    يُر۪يدُ اللّٰهُ اَنْ يُخَفِّفَ عَنْكُمْۚ وَخُلِقَ الْاِنْسَانُ ضَع۪يفًا

    Allah (ağır yükleri ve zor hükümleri) sizden hafifletmek ister; (çünkü) insan (fıtratı ve tabiatı, dayanıklılığı az ve) zayıf olarak halk edilmiştir. (Ve zaten İslam sıkıntı değil kolaylık dinidir.)

  • 6:98

    وَهُوَ الَّذ۪ٓي اَنْشَاَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ فَمُسْتَقَرٌّ وَمُسْتَوْدَعٌۜ قَدْ فَصَّلْنَا الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَفْقَهُونَ

    O, sizi tek bir nefisten (Hz. Adem’den) yaratan (ve çoğaltan)dır. (Sizin için) Bir karar (sürekli kalış yeri, ahiret) ve emanet (geçici olarak bekletilip imtihan edildiği) yeri (dünya) vardır. Kesinlikle (aklını kullanıp araştıran ve gerçeği anlayıp) kavrayabilen bir topluluk için Biz ayetleri (ilgili ve gerekli) detaylarıyla açıkladık.

  • 7:29

    قُلْ اَمَرَ رَبّ۪ي بِالْقِسْطِ۠ وَاَق۪يمُوا وُجُوهَكُمْ عِنْدَ كُلِّ مَسْجِدٍ وَادْعُوهُ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَۜ كَمَا بَدَاَكُمْ تَعُودُونَۜ

    De ki: "Rabbim (her konuda) adaletle davranmayı emretti. Her mescitte yüzlerinizi (ve gönüllerinizi) O’na çevirin ve dini Allah’a has kılarak (her hususta O’nun hükümlerini esas alarak ve O’nun rızasını amaçlayarak) Allah’a yalvarıp (dua edin). Ki ‘ilk başta sizi (hiç yoktan) yarattığı’ gibi (tekrar O’na) döneceksiniz."

  • 7:189

    هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَجَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا لِيَسْكُنَ اِلَيْهَاۚ فَلَمَّا تَغَشّٰيهَا حَمَلَتْ حَمْلًا خَف۪يفًا فَمَرَّتْ بِه۪ۚ فَلَمَّٓا اَثْقَلَتْ دَعَوَا اللّٰهَ رَبَّهُمَا لَئِنْ اٰتَيْتَنَا صَالِحًا لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ

    O, (Allah ki;) sizi tek bir nefisten (Hz. Adem’den ve aynı cinsten) yaratıvermiş ve kendisiyle durulup-yatışması (sükûnet ve huzur bulması) için ondan da (bedeni ve ruhi yoldaşı olsun diye) eşini var etmiştir. (Yani erkek ve kadın eşitlikten de öte, bir tek bedenin iki bütünleyici parçaları gibidir.) Onu (eşini) örtüp-bürüyünce, (birleşince) o da hafif bir yük yüklendi de bununla (bir süre) gezindi. Nitekim (Havva’nın gebeliği) ağırlaşınca, ikisi Rableri olan Allah'a: "Eğer bize salih (bir çocuk) verirsen, andolsun şükredenlerden olacağız" diye dua edip yakarıvermişlerdi.

  • 10:19

    وَمَا كَانَ النَّاسُ اِلَّٓا اُمَّةً وَاحِدَةً فَاخْتَلَفُواۜ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ ف۪يمَا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ

    (Aslında) İnsanlar, tek bir ümmetten başkası değildi; sonra (aralarında ihtilaf edip) anlaşmazlığa düştüler. Eğer Rabbinden geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, anlaşmazlığa düştükleri şey konusunda mutlaka aralarında (hemen) hüküm verilmiş (ve işleri bitirilmiş) olup giderdi.

  • 15:21

    وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا عِنْدَنَا خَزَٓائِنُهُۘ وَمَا نُنَزِّلُهُٓ اِلَّا بِقَدَرٍ مَعْلُومٍ

    (Canlı-cansız, atom zerrelerinden galaksilere) Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri (temel malzemesi ve projesi) Bizim katımızda olmasın; ancak onu (her varlığa) belirlenmiş bir miktar (çok hassas ölçüler ve bileşimler) olarak indiririz.

  • 15:26

    وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَإٍ مَسْنُونٍۚ

    Andolsun Biz insanı balçıktan, şekil verilip (pişirilmiş) öz çamurdan yarattık. (Topraktan süzülen gıdalardan oluşan meniyi insan vücudunun tohumu kıldık.)

  • 15:27

    وَالْجَٓانَّ خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ مِنْ نَارِ السَّمُومِ

    Ve Cann'ı (cinn halkını) da, daha önce 'nüfuz edici (madenlerden ve bedenden geçici) kavurucu' ateşten (elektrik cinsi bir enerjiden) yaratmıştık.

  • 15:29

    فَاِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ ف۪يهِ مِنْ رُوح۪ي فَقَعُوا لَهُ سَاجِد۪ينَ

    “Ben, onun yaratılışını tamamladığım ve ona Ruhumdan (hayat ve şuur sırrımdan) üflediğim zaman, siz hemen onun (halifelik makamına hürmet) için secdeye varın!”

  • 15:30

    فَسَجَدَ الْمَلٰٓئِكَةُ كُلُّهُمْ اَجْمَعُونَۙ

    Böylece meleklerin tümü, topluca (Adem'e) secde etmiş, (ibadet değil hürmet kastıyla Hz. Adem’in önünde yere kapanmışlardı.)

  • 15:31

    اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اَبٰٓى اَنْ يَكُونَ مَعَ السَّاجِد۪ينَ

    Ancak İblis, secde edenlerle birlikte olmaktan kaçınıp-dayatmıştı. (Hz. Adem’e tâbi olmayı içine sindiremeyip isyana kalkışmıştı.)

  • 15:32

    قَالَ يَٓا اِبْل۪يسُ مَا لَكَ اَلَّا تَكُونَ مَعَ السَّاجِد۪ينَ

    (Rabbimiz buyurup) Dedi ki: "Ey İblis, sana ne oluyor ki, (Adem’e hürmeten) secde edenlerle birlikte olmaktan (çekindin?)"

  • 15:33

    قَالَ لَمْ اَكُنْ لِاَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَإٍ مَسْنُونٍ

    (İblis:) "Ben, kuru bir çamurdan (hazırlayıp), şekillenmiş bir balçıktan yarattığın (şu) insana secde etmek için var olmuş değilim" dedi. (Kendini üstün zannetti ve kibirlendi.)

  • 15:34

    قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَاِنَّكَ رَج۪يمٌ

    (Allah) Dedi ki: "Öyleyse (bu kibir ve itaatsizliğin nedeniyle) ondan (cennetten) çık, çünkü sen kovulmuş birisin."

  • 15:35

    وَاِنَّ عَلَيْكَ اللَّعْنَةَ اِلٰى يَوْمِ الدّ۪ينِ

    “Ve şüphesiz, din gününe (kıyamete) kadar lanet senin üzerinedir.”

  • 16:4

    خَلَقَ الْاِنْسَانَ مِنْ نُطْفَةٍ فَاِذَا هُوَ خَص۪يمٌ مُب۪ينٌ

    (Allah) İnsanı bir damla meniden yaratmıştır, buna rağmen (bir de bakarsın ki) o (Rabbine) açık bir hasım kesilmiştir.

  • 16:5

    وَالْاَنْعَامَ خَلَقَهَاۚ لَكُمْ ف۪يهَا دِفْءٌ وَمَنَافِعُ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۖ

    Ve (deve, sığır, koyun ve keçi gibi) hayvanları da yarattı; sizin için onlarda ısınma (giyecek ve yakacak olarak kullanma ve daha başka) yararlar vardır ve onlardan (ürünlerinden) yemektesiniz.

  • 16:6

    وَلَكُمْ ف۪يهَا جَمَالٌ ح۪ينَ تُر۪يحُونَ وَح۪ينَ تَسْرَحُونَۖ

    Onları (hayvanları otlatmak için meralara) akşamları getirip, sabahları götürmeniz de, sizin için (ayrı) bir güzelliktir (ferahlık vesilesidir).

  • 16:7

    وَتَحْمِلُ اَثْقَالَكُمْ اِلٰى بَلَدٍ لَمْ تَكُونُوا بَالِغ۪يهِ اِلَّا بِشِقِّ الْاَنْفُسِۜ اِنَّ رَبَّكُمْ لَرَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌۙ

    (Yolculukta) Kendisine ulaşmaya (çalıştığınız yerlere varmak konusunda, bedenlerinizin) nefislerinizin fazla meşakkat (büyük zorluklar) çekeceği şehirlere (giderken), onlar (binek hayvanları) sizin ağırlıklarınızı taşımaktadırlar. Şüphesiz sizin Rabbiniz şefkatli ve merhametlidir.

  • 16:8

    وَالْخَيْلَ وَالْبِغَالَ وَالْحَم۪يرَ لِتَرْكَبُوهَا وَز۪ينَةًۜ وَيَخْلُقُ مَا لَا تَعْلَمُونَ

    Onlara binmeniz (yüklerinizi taşıyabilmeniz) ve süs(lenip sevinmeniz) için atları, katırları ve merkepleri (yarattı). Ve daha sizlerin bilmediğiniz neleri yaratacaktır. (Bu ayet; arabaları, uçakları, uzay araçlarını vb. haber vermektedir.)

  • 16:9

    وَعَلَى اللّٰهِ قَصْدُ السَّب۪يلِ وَمِنْهَا جَٓائِرٌۜ وَلَوْ شَٓاءَ لَهَدٰيكُمْ اَجْمَع۪ينَ۟

    Yolu doğrultmak (dini kurallar ve adaletli nizam koymak) Allah'a aittir, (ama) O’ndan ayrılan (kimi yollar) ise eğridir. (Böylece bazıları sapıtıp gitmektedir.) Eğer O dileseydi, sizin tümünüzü elbette hidayete erdirirdi. (Ama imtihan gereği tercih hakkını size vermiştir.)

  • 16:10

    هُوَ الَّذ۪ٓي اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً لَكُمْ مِنْهُ شَرَابٌ وَمِنْهُ شَجَرٌ ف۪يهِ تُس۪يمُونَ

    Sizin için gökten (yağmur ve kar şeklinde) su indiren O'dur; içecek(leriniz) ondan (çıkmakta), ağaç(lar) ondan (sulanmakta)dır (ki) hayvanlarınızı da onda (o suyla yeşeren meralarda) otlatmaktasınız. (Bunların hepsi Allah’ın nimetleridir.)

  • 16:11

    يُنْبِتُ لَكُمْ بِهِ الزَّرْعَ وَالزَّيْتُونَ وَالنَّخ۪يلَ وَالْاَعْنَابَ وَمِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ

    Onunla (indirdiğimiz yağmur ve kar suyuyla) sizin için ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve meyvelerin her türlüsünden (Allah) bitirir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir topluluk için ayetler vardır. (Artık gafletten uyanmanız ve ibret almanız gerekir.)

  • 16:12

    وَسَخَّرَ لَكُمُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَۙ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَۜ وَالنُّجُومُ مُسَخَّرَاتٌ بِاَمْرِه۪ۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَۙ

    Geceyi, gündüzü, Güneş’i ve Ay’ı (yaşamanızı sağlayacak ve ihtiyaçlarınızı karşılayacak şekilde) sizin hizmetinize verdi; yıldızlar da O'nun emriyle istifadenize hazır haldedir. (Bu müjdeler, ileride gerçekleşecek uzay yolculuklarıyla, hayret verici nimet ve neticelere erişileceğine de işarettir.) Şüphesiz bütün bunlarda, aklını kullanabilen bir topluluk için nice ayetler ve ibretler (gizlidir.)

  • 16:13

    وَمَا ذَرَاَ لَكُمْ فِي الْاَرْضِ مُخْتَلِفًا اَلْوَانُهُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَ

    Yeryüzünde sizin için üretip-türettiği çeşitli renklerdekileri (bitki ve hayvan türlerini) de (faydanıza verdi). Şüphesiz bunlar, öğüt alıp düşünen bir topluluk için ayetler (ve hikmetler) içermektedir.

  • 16:14

    وَهُوَ الَّذ۪ي سَخَّرَ الْبَحْرَ لِتَأْكُلُوا مِنْهُ لَحْمًا طَرِيًّا وَتَسْتَخْرِجُوا مِنْهُ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَاۚ وَتَرَى الْفُلْكَ مَوَاخِرَ ف۪يهِ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

    Denizi de sizin istifadenize-emrinize veren O'dur, ondan (çıkardığınız balıklarla) taze et yemektesiniz ve ondan giyiminizde (yararlandığınız) süs-eşyaları (takılar) çıkarmaktasınız. Gemilerin onda, (suları) yara yara akıp gittiğini görürsünüz (de hayran kalırsınız. Bütün bunlar) O'nun fazlından aramanız ve şükretmeniz içindir.

  • 16:15

    وَاَلْقٰى فِي الْاَرْضِ رَوَاسِيَ اَنْ تَم۪يدَ بِكُمْ وَاَنْهَارًا وَسُبُلًا لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَۙ

    (Dünya kendi etrafında saatte 1670 km; Güneş’in etrafında ise saatte 108 bin km hızla dönerken) Sizi sarsıntıya uğratmasın diye, yer(küre)de (balans -ağırlık kurşunu- gibi) sağlam dağlar bıraktı; (ayrıca ulaşımda yararlanmanız için) ırmaklar ve yollar da (kıldı). Umulur ki hidayet olunur (yolunuzu bulur)sunuz diye (bunları meydana getirmiştir).

  • 16:16

    وَعَلَامَاتٍۜ وَبِالنَّجْمِ هُمْ يَهْتَدُونَ

    Ve (Allah daha başka) alâmet ve işaretler de (var etmiştir ki örneğin;) onlar “Necmi” ile (Din Yıldızı veya Resulüllah’ın izah ettiği Kur’an kuralları ile) hidayeti (Hakk Dini ve adalet düzenini) bulabileceklerdir. [Not: Bu ayette hem kutup yıldızı ile geceleri okyanuslarda ve çöl sahralarında yön tayinine dikkat çekilmekte, hem de Hz. Peygamber Efendimize ve Mehdiyet rehberliğine işaret edilmektedir.]

  • 16:17

    اَفَمَنْ يَخْلُقُ كَمَنْ لَا يَخْلُقُۜ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ

    (Her şeyi böyle yoktan) Yaratan, hiç(bir şey) yaratamayan gibi midir? Artık öğüt alıp-düşünmez misiniz?

  • 16:18

    وَاِنْ تَعُدُّوا نِعْمَةَ اللّٰهِ لَا تُحْصُوهَاۜ اِنَّ اللّٰهَ لَغَفُورٌ رَح۪يمٌ

    Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız, onu (bir genelleme yaparak bile kavrayıp) sayamazsınız (ama yine de nankörlüğe kalkışırsınız!); gerçekten Allah, (bunca günahınıza rağmen) çok Bağışlayandır, pek Esirgeyendir.

  • 16:65

    وَاللّٰهُ اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَحْيَا بِهِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ۟

    (İbretle bakıp görmez misin?) Allah gökten su indirdi de, (her kış, bir nevi) ölümünden sonra (baharda tekrar) yeri onunla diriltti; (yararlı ve gönül okşayıcı yeşillik ve ekinleri bitirdi.) Hakikaten söz dinleyen (ve gerçeğe kulak veren) bir topluluk için bunlar elbette nice ayet (ibret ve hikmet) içermektedir.

  • 16:66

    وَاِنَّ لَكُمْ فِي الْاَنْعَامِ لَعِبْرَةًۜ نُسْق۪يكُمْ مِمَّا ف۪ي بُطُونِه۪ مِنْ بَيْنِ فَرْثٍ وَدَمٍ لَبَنًا خَالِصًا سَٓائِغًا لِلشَّارِب۪ينَ

    (Kuşkusuz) Sizin için (evcil) hayvanlarda da elbette ibretler vardır ki, size onların karınlarındaki fers (yarı sindirilmiş gıdalar) ile kan arasından, içenlerin boğazından kolaylıkla kayan dupduru ve halis bir süt içirmekteyiz.

  • 16:67

    وَمِنْ ثَمَرَاتِ النَّخ۪يلِ وَالْاَعْنَابِ تَتَّخِذُونَ مِنْهُ سَكَرًا وَرِزْقًا حَسَنًاۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ

    Hurmalıkların ve üzümlüklerin meyvelerinden de; hem (haram kıldığımız halde) sarhoşluk verici içki, hem güzel bir rızık edinmektesiniz. Şüphesiz aklını kullanabilen bir topluluk için, kesinlikle bunlar birer ayet (Allah'ın kudret ve inayetine bir delil ve işaret)tir. [Not: Bu ayet içki yasaklanmadan önce gelmiştir ve güzel-iyi rızıktan ayrı ve farklı zikredilmiştir.]

  • 16:78

    وَاللّٰهُ اَخْرَجَكُمْ مِنْ بُطُونِ اُمَّهَاتِكُمْ لَا تَعْلَمُونَ شَيْـًٔاۙ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَالْاَفْـِٔدَةَۙ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

    Allah, sizi annelerinizin karnından hiçbir şey bilmezken çıkardı ve umulur ki şükredersiniz diye işitme, görme (yetenekleri) ve (idrak etmek için) gönüller verdi.

  • 16:80

    وَاللّٰهُ جَعَلَ لَكُمْ مِنْ بُيُوتِكُمْ سَكَنًا وَجَعَلَ لَكُمْ مِنْ جُلُودِ الْاَنْعَامِ بُيُوتًا تَسْتَخِفُّونَهَا يَوْمَ ظَعْنِكُمْ وَيَوْمَ اِقَامَتِكُمْۙ وَمِنْ اَصْوَافِهَا وَاَوْبَارِهَا وَاَشْعَارِهَٓا اَثَاثًا وَمَتَاعًا اِلٰى ح۪ينٍ

    Allah size evlerinizi; (içinde) "güvenlik ve huzur bulacağınız (sükûnet ve saadet) yerleri" kıldı ve size hayvan derilerinden; hem göç gününde (yolculuk halinde), hem yerleşme gününde kolaylıkla taşıyabileceğiniz (çadır) evler (yapmanızı sağladı); yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından da bir zamana kadar giyimlikler-döşemelikler ve (alışveriş için) bir meta (ve ticaret malı) yaptı.

  • 16:81

    وَاللّٰهُ جَعَلَ لَكُمْ مِمَّا خَلَقَ ظِلَالًا وَجَعَلَ لَكُمْ مِنَ الْجِبَالِ اَكْنَانًا وَجَعَلَ لَكُمْ سَرَاب۪يلَ تَق۪يكُمُ الْحَرَّ وَسَرَاب۪يلَ تَق۪يكُمْ بَأْسَكُمْۜ كَذٰلِكَ يُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تُسْلِمُونَ

    Allah, sizin için yarattığı şeylerden (ağaçlardan ve çadırlardan) gölgelikler hazırladı. Dağlarda da sizin için barınaklar-siperler yaptı; sizi sıcaktan koruyacak elbiseler, sizi savaşınızda (zorluklara karşı) koruyacak (zırhlı) giyimlikler de var edip sağladı. İşte O, üzerinizdeki nimetini böyle tamamlamaktadır, umulur ki (Allah’ın dinine) teslim olursunuz (ve Müslümanca yaşarsınız diye bütün bunları yarattı).

  • 18:54

    وَلَقَدْ صَرَّفْنَا ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ لِلنَّاسِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍۜ وَكَانَ الْاِنْسَانُ اَكْثَرَ شَيْءٍ جَدَلًا

    Andolsun, Biz bu Kur’an'da insanlar için (ders alınmak üzere) her örnekten çeşitli (misaller anlatıp) açıklamalarda bulunduk. (Ama) İnsanoğlu çoğunlukla (haklı haksız) her konuda (ve boşuna) tartışmaya pek meraklıdır (gerçeği ve görevini bırakıp alâkasız işlerin peşine düşmektedir).

  • 20:123

    قَالَ اهْبِطَا مِنْهَا جَم۪يعًا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّۚ فَاِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ مِنّ۪ي هُدًى فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشْقٰى

    (Cenab-ı Hakk) Dedi ki: “Haydi, kiminiz kiminize (Hz. Havva ile birbirinize) düşman(lık yapmış) olarak, hepiniz oradan inin. Artık size Benden bir yol gösterici (Hakka ve hayra rehberlik edici) geldiğinde; kim Benim hidayetime uyarsa, artık o şaşırıp sapmaz ve mutsuz olmazdı.”

  • 22:5

    يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنْ كُنْتُمْ ف۪ي رَيْبٍ مِنَ الْبَعْثِ فَاِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمَّ مِنْ مُضْغَةٍ مُخَلَّقَةٍ وَغَيْرِ مُخَلَّقَةٍ لِنُبَيِّنَ لَكُمْۜ وَنُقِرُّ فِي الْاَرْحَامِ مَا نَشَٓاءُ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّى ثُمَّ نُخْرِجُكُمْ طِفْلًا ثُمَّ لِتَبْلُغُٓوا اَشُدَّكُمْۚ وَمِنْكُمْ مَنْ يُتَوَفّٰى وَمِنْكُمْ مَنْ يُرَدُّ اِلٰٓى اَرْذَلِ الْعُمُرِ لِكَيْلَا يَعْلَمَ مِنْ بَعْدِ عِلْمٍ شَيْـًٔاۜ وَتَرَى الْاَرْضَ هَامِدَةً فَاِذَٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْهَا الْمَٓاءَ اهْتَزَّتْ وَرَبَتْ وَاَنْبَتَتْ مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَه۪يجٍ

    Ey insanlar, eğer tekrar diriltileceğinizden bir şüpheniz varsa; (şunları tefekkür edin:) muhakkak Biz sizi topraktan yarattık, sonra spermden, sonra embriyodan, sonra da yaratılışı belli belirsiz bir çiğnem etten yarattık. Bunu size (hangi aşamalardan bu duruma geldiğinizi hatırlatmak için) beyan ederiz. Dilediğimizi adı konmuş bir süreye kadar rahimlerde tutar ve ardından sizi bebek olarak (dünyaya) çıkartıveririz. Sonra siz yetişip, erginlik çağına gelirsiniz. Kiminizin (erkenden) canı alınır, kiminiz de bildiği şeyleri unutacak derecede ömrünün en düşük (ihtiyarlık) dönemine ulaştırılır. (Ve yine) Yeryüzünü kupkuru vaziyette (ölmüş gibi) görürsün, fakat Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman (nasıl) titreşir, kabarır ve her güzel çiftten (ürünler) bitiririz (ya, işte ahirette insanları da aynen böyle diriltiriz).

  • 22:11

    وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَعْبُدُ اللّٰهَ عَلٰى حَرْفٍۚ فَاِنْ اَصَابَهُ خَيْرٌۨ اطْمَاَنَّ بِه۪ۚ وَاِنْ اَصَابَتْهُ فِتْنَةٌۨ انْقَلَبَ عَلٰى وَجْهِه۪۠ خَسِرَ الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةَۜ ذٰلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُب۪ينُ

    İnsanlardan kimi de (Dinin tamamına sahip çıkmayıp, rahatına ve menfaatine uygun tarafından ve) bir ucundan (tutarak ve tam inanmayarak) Allah’a ibadet etmektedir. Eğer, (Allah’ın takdir ve taksiminden ve Kur’an’ın hükümlerinden) kendisine hayır(lı ve yararlı gördüğü bir şey) dokunursa, bununla tatmin (ve razı) olup (teslimiyet gösterir). Yok eğer kendisine (sıkıntı verecek ve sorumluluk yükleyecek) bir fitne (kaza, bela ve hastalık) isabet ederse, (zor ve zahmetli bir emir gelse ve imtihandan geçirilse, hemen) yüzüstü dönmektedir. (Allah’ın emrini ve kaderini bilmezlikten gelir. Nefsi bahanelerle hizmet ve mesuliyetten kaçıverir. Bu gibileri,) Dünyayı da ahireti de kaybetmiştir. İşte bu, (en büyük) ziyan ve en açık hüsran (demektir).

  • 23:12

    وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ سُلَالَةٍ مِنْ ط۪ينٍۚ

    Andolsun, Biz insanı, süzme bir çamurdan yarattık.

  • 23:13

    ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً ف۪ي قَرَارٍ مَك۪ينٍۖ

    Sonra onu bir su damlası olarak, savunması sağlam bir karar yerine (ana rahmine) yerleştirip (bıraktık).

  • 23:14

    ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَامًا فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْمًاۗ ثُمَّ اَنْشَأْنَاهُ خَلْقًا اٰخَرَۜ فَتَبَارَكَ اللّٰهُ اَحْسَنُ الْخَالِق۪ينَۜ

    Sonra o su damlasını bir alak (embriyo) olarak yarattık; ardından o alak'ı (hücre topluluğunu) bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirip (donattık); sonra bir başka yaratışla onu (tastamam) inşa edip (hayata çıkardık). Yaratıcıların en güzeli ve en mükemmeli olan Allah ne Yücedir (anlamaya çalışınız).

  • 27:62

    اَمَّنْ يُج۪يبُ الْمُضْطَرَّ اِذَا دَعَاهُ وَيَكْشِفُ السُّٓوءَ وَيَجْعَلُكُمْ خُلَفَٓاءَ الْاَرْضِۜ ءَاِلٰهٌ مَعَ اللّٰهِۜ قَل۪يلًا مَا تَذَكَّرُونَۜ

    Ya da sıkıntı ve ihtiyaç içinde olana, Kendisine (Rabbine) dua ettiği zaman ona icabet ederek (imdadına koşan), kötülüğü açıp (ortadan) kaldıran ve sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı (daha hayırlıdır?) Buna rağmen, Allah ile beraber başka bir ilah mı? (Bu nasıl bir akılsızlıktır!) Ne az öğüt-alıp düşünüyorsunuz. (Bunlar her belaya müstahaktır.)

  • 30:36

    وَاِذَٓا اَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً فَرِحُوا بِهَاۜ وَاِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْ اِذَا هُمْ يَقْنَطُونَ

    Biz insanlara bir rahmet tattırdığımız (bir nimet ve fazilete ulaştırdığımız) zaman, onunla sevinip ferahlanırlar; şayet kendi ellerinin takdim ettiği (günahlar) dolayısıyla onlara bir kötülük isabet ettiğinde ise, hemen (hepsi) umutsuzluğa kapılmaktadırlar.

  • 30:41

    ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ اَيْدِي النَّاسِ لِيُذ۪يقَهُمْ بَعْضَ الَّذ۪ي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ

    İnsanların kendi ellerinin kazandığı (tahribat ve talanlarının yol açmasıyla, doğal ve sosyal yapıyı bozmaları) dolayısıyla, karada ve denizde (nice) fesat (bozulma) ortaya çıktı (çıkacaktır). Umulur ki, (fesatlık ve fırsatçılık yapıp doğayı tahribattan) dönerler diye (Allah) onlara yaptıklarının bir kısmını (felaket ve musibet olarak) kendilerine tattırmaktadır. [Not: Bu yüzden deprem ve sel gibi çeşitli afetler ve felaketler yaşanmaktadır. Faiz ve rant ekonomisi de emek ve üretime dayalı doğal ve doğru iktisadi hayatı temelinden bozmakta ve hayatı yozlaştırmaktadır.]

  • 30:54

    اَللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ ضَعْفٍ ثُمَّ جَعَلَ مِنْ بَعْدِ ضَعْفٍ قُوَّةً ثُمَّ جَعَلَ مِنْ بَعْدِ قُوَّةٍ ضَعْفًا وَشَيْبَةًۜ يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُۚ وَهُوَ الْعَل۪يمُ الْقَد۪يرُ

    Allah sizi bir zayıflıktan (meni, cenin ve emzirme dönemlerindeki aciz ve çaresiz durumlardan) yarattı. Sonra (bu) zaafın ardından sizde bir kuvvet kıldı (insana güç ve yetenek kazandırdı); sonra bu kuvvetin (ergenlik, gençlik ve yetişkinlikteki dinçliğin) ardından da (yine) bir zayıflık ve yaşlılık (dönemine) ulaştırdı. (Allah) Dilediğini yaratır. O (sonsuz) İlim ve Kudret sahibi olandır.

  • 31:20

    اَلَمْ تَرَوْا اَنَّ اللّٰهَ سَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِ وَاَسْبَغَ عَلَيْكُمْ نِعَمَهُ ظَاهِرَةً وَبَاطِنَةًۜ وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللّٰهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَلَا هُدًى وَلَا كِتَابٍ مُن۪يرٍ

    (Hâlâ) Görmüyor musunuz ki, gerçekten Allah, göklerde ve yerde olanları emrinize âmade kılmış, açık ve gizli (bedeni ve ruhi olarak) sizin üzerinizdeki nimetlerini genişletip-tamamlamıştır. (Buna rağmen) İnsanlardan öyleleri vardır ki, hiçbir ilme dayanmadan, (doğru) yol gösterici ve aydınlatıcı bir kitap da olmadan, Allah hakkında mücadele edip durmaktadır (kendi kurgularını Kur’an’ın yerine koymaktadır).

  • 31:29

    اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ يُولِجُ الَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي الَّيْلِ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَۘ كُلٌّ يَجْر۪ٓي اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّى وَاَنَّ اللّٰهَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ

    Görmüyor (ve anlamıyor) musun ki, gerçekten Allah geceyi gündüze bağlayıp-katmakta, gündüzü de geceye bağlayıp-katmaktadır. (Galaksileri ve Güneş sistemini böyle mükemmel ayarlamıştır.) Güneş ile Ay’ı emre âmade kılmıştır. Her biri, adı konulmuş bir süreye kadar (kendi yörüngelerinde) akıp gitmektedir ve Allah, (bütün) yaptıklarınızdan Habir’dir (ayrıntılarıyla bilmektedir).

  • 32:7

    اَلَّذ۪ٓي اَحْسَنَ كُلَّ شَيْءٍ خَلَقَهُ وَبَدَاَ خَلْقَ الْاِنْسَانِ مِنْ ط۪ينٍۚ

    O, yarattığı her şeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya (süzme ve özlü) bir çamurdan (maddi bir hamurdan ve mayadan) başlayandır.

  • 32:8

    ثُمَّ جَعَلَ نَسْلَهُ مِنْ سُلَالَةٍ مِنْ مَٓاءٍ مَه۪ينٍۚ

    Sonra onun (insanoğlunun) neslini bir özden (sülaleden), hakir (görülen) bir sudan (meniden üretip) yapmıştır, (yapmaktadır.)

  • 32:9

    ثُمَّ سَوّٰيهُ وَنَفَخَ ف۪يهِ مِنْ رُوحِه۪ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَالْاَفْـِٔدَةَۜ قَل۪يلًا مَا تَشْكُرُونَ

    Sonra onu 'düzeltip bir biçime soktu' ve ona (insana, Kendi) Ruhundan (hayat ve şuur sırrından) üfledi (üflemektedir). Ve sizin için kulaklar, gözler ve gönüller var etti, (etmektedir. Buna rağmen) Pek az şükrediyorsunuz? (Ne nankör insanlarsınız!) [Not: “Ruh” ile “can” farklı kavramlardır. Ruh sadece insanlarda, can ise bitkilerde ve hayvanlarda da vardır.]

  • 33:72

    اِنَّا عَرَضْنَا الْاَمَانَةَ عَلَى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَالْجِبَالِ فَاَبَيْنَ اَنْ يَحْمِلْنَهَا وَاَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْاِنْسَانُۜ اِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًاۙ

    Gerçek şu ki, Biz emaneti (İslamiyet’i ve Allah’a Hilâfet görevini) göklere, yerküreye ve dağlara (ve bunlardaki mahlûkata) arz ve teklif ettik de; onlar bunun (sorumluluğunu) yüklenmekten çekindiler ve ondan (gereğini yapamadıklarında gelecek azaptan) korkuya kapılıp titrediler. (Ama) Onu (yeryüzünde Allah’a halifelik ve adaletle yöneticilik sorumluluğunu) insan yüklendi. Gerçekten o, pek zalim ve çok cahildir (ki Rabbinin emri ve isteği yerde kalmasın diye çok riskli bir cesaretle böyle bir mesuliyetin altına girmiş ve bir nevi çok tehlikeli kahramanlık göstermiştir).

  • 35:11

    وَاللّٰهُ خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ جَعَلَكُمْ اَزْوَاجًاۜ وَمَا تَحْمِلُ مِنْ اُنْثٰى وَلَا تَضَعُ اِلَّا بِعِلْمِه۪ۜ وَمَا يُعَمَّرُ مِنْ مُعَمَّرٍ وَلَا يُنْقَصُ مِنْ عُمُرِه۪ٓ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍۜ اِنَّ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرٌ

    Allah sizi (babanız Hz. Adem’i) topraktan yarattı, sonra (hepinizi topraktan beslenen hayvani ve nebati gıdalardan hâsıl olan) bir damla sudan (yapıp varlığa çıkardı). Sonra da sizi (evli) çiftler kıldı. O'nun bilgisi olmaksızın, hiçbir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz da. Ömür süren (varlığın) ömrünün uzatılması veya ömründen kısaltılması da mutlaka bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da yazılı)dır. Ve kuşkusuz bu (karmaşık plan ve program) Allah’a kolaydır.

  • 35:12

    وَمَا يَسْتَوِي الْبَحْرَانِۗ هٰذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ سَٓائِغٌ شَرَابُهُ وَهٰذَا مِلْحٌ اُجَاجٌۜ وَمِنْ كُلٍّ تَأْكُلُونَ لَحْمًا طَرِيًّا وَتَسْتَخْرِجُونَ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَاۚ وَتَرَى الْفُلْكَ ف۪يهِ مَوَاخِرَ لِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

    (Hâlâ bakıp ibret almaz mısınız ki?) İki deniz (veya büyük göl, birbirine yakındır, ama) aynı değildir. Şu tatlıdır, susuzluğu keser ve içimi kolaydır; şu da tuzlu ve acıdır. Ancak her birinden taze et (balık tutup) yersiniz ve takınmakta olduğunuz (inci-mercan gibi birtakım) süs eşyalarını çıkarırsınız. O'nun fazlından (nasibinizi) aramanız ve umulur ki şükretmeniz için gemilerin de onda (denizde) suları yara yara akıp gittiğini görürsün. (Düşünün, sizin iyiliğiniz ve istifadeniz için Allah neler ve hangi dengeler yaratmıştır?)

  • 35:13

    يُولِجُ الَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي الَّيْلِۙ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَۘ كُلٌّ يَجْر۪ي لِاَجَلٍ مُسَمًّىۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْ لَهُ الْمُلْكُۜ وَالَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ مَا يَمْلِكُونَ مِنْ قِطْم۪يرٍۜ

    (Allah) Geceyi gündüze bağlayıp-katmakta, gündüzü de geceye bağlayıp-katmaktadır, (Dünya’nın dönüşünü şaşmaz bir düzene bağlamıştır;) Güneş’i ve Ay’ı emre âmade kılmıştır, her biri adı konulmuş bir süreye kadar (böyle uzayda) akıp durmaktadır. İşte bunları (yaratıp düzene koyan) Allah sizin Rabbinizdir; mülk O'nundur. O'ndan başka taptıklarınız ise, 'bir çekirdeğin incecik zarına' bile malik olmayan (zavallılardır). [Not: İnsan beyninin yapısı, her biri ayrı bir beyin gibi çalışan 100 milyarlarca NÖRON’un kendi aralarındaki irtibatı, yaşanan ve öğrenilmiş olan her şeyi kayıt altına alması; aynen uzaydaki 100 milyarlarca yıldız arasındaki insicamı (intizam ve intisabı) andırmaktadır. İşte bu ayet-i kerime, muhteşem kâinat düzeniyle, insan beyni arasındaki benzerliğe işaret buyurmaktadır. Böylece aydınlıkla karanlıklar (ilim ve bilimle bağnazlıklar), yıldızlarla uydular, olgularla duygular bağlamına dikkat çekilmiş olmaktadır.]

  • 35:15

    يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اَنْتُمُ الْفُقَرَٓاءُ اِلَى اللّٰهِۚ وَاللّٰهُ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَم۪يدُ

    Ey insanlar, siz Allah'a (karşı fakir olan) muhtaçlarsınız; Allah ise Ğaniy (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan)dır, Hamîd (övülmeye layık)tır. (İnsanların, Allah’ın halifesi ve temsilcisi olacak adil bir devlet himayesine ihtiyaçları vardır, aksi halde ezilmekten ve esaretten kurtulamayacaklardır.)

  • 35:27

    اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءًۚ فَاَخْرَجْنَا بِه۪ ثَمَرَاتٍ مُخْتَلِفًا اَلْوَانُهَاۜ وَمِنَ الْجِبَالِ جُدَدٌ ب۪يضٌ وَحُمْرٌ مُخْتَلِفٌ اَلْوَانُهَا وَغَرَاب۪يبُ سُودٌ

    Görmez misin, Allah'ın gökyüzünden (nasıl) su indirdiğini (ve toprağı nasıl dirilttiğini)? Böylece Biz onunla, renkleri (ve lezzetleri) değişik olan meyveler çıkardık. Dağlardan da (geçitler, tüneller ve hendekler kazdırıp) beyazlı, kırmızılı, renkleri farklı ve (kömür gibi) simsiyah (çeşitli madenlere ulaşan) yollar ve katmanlar (kılmışızdır).

  • 35:28

    وَمِنَ النَّاسِ وَالدَّوَٓابِّ وَالْاَنْعَامِ مُخْتَلِفٌ اَلْوَانُهُ كَذٰلِكَۜ اِنَّمَا يَخْشَى اللّٰهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمٰٓؤُ۬اۜ اِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ غَفُورٌ

    İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da renkleri (ve şekilleri) böyle değişik olanlar vardır. (O’nun) Kulları içinde ise, Allah'tan ancak âlim olanlar (yaratılış sırlarını ve sorumluluklarını çok iyi kavrayanlar) “içleri titreyerek hakkıyla ve hürmetle korkup bağlanırlar.” Şüphesiz Allah, Üstün ve Güçlü olandır, Bağışlayandır.

  • 36:77

    اَوَلَمْ يَرَ الْاِنْسَانُ اَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ نُطْفَةٍ فَاِذَا هُوَ خَص۪يمٌ مُب۪ينٌ

    (İbretle bakıp) Görmez (ve düşünmez) mi o (edepsiz) insan ki; Biz onu bir (damla meni) nutfeden yarattık (ve biraz dünyalık imkân ve fırsatlarla donattık) da, şimdi (Bize karşı çenesi düşük bir çekişmeci ve) açık bir rakip kesilmiştir.

  • 38:71

    اِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ي خَالِقٌ بَشَرًا مِنْ ط۪ينٍ

    Hani Rabbin meleklere şöyle buyurmuşlardı: "Gerçekten Ben, (süzme-özeme) çamurdan bir beşer yaratacağım."

  • 38:72

    فَاِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ ف۪يهِ مِنْ رُوح۪ي فَقَعُوا لَهُ سَاجِد۪ينَ

    "Onu tesviye edip düzelttiğimde (insan şekline getirdiğimde) ve Ruhumdan ona üflediğimde (ise); derhal ona secdeye kapanın."

  • 38:73

    فَسَجَدَ الْمَلٰٓئِكَةُ كُلُّهُمْ اَجْمَعُونَۙ

    (Talimatım üzerine) Meleklerin hepsi (hürmeten Hz. Adem'e) topluca secdeye varmıştı;

  • 38:74

    اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اِسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ

    Yalnız İblis hariç; o büyüklük taslamış ve kâfirlerden olup çıkmıştı.

  • 39:6

    خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ ثُمَّ جَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَاَنْزَلَ لَكُمْ مِنَ الْاَنْعَامِ ثَمَانِيَةَ اَزْوَاجٍۜ يَخْلُقُكُمْ ف۪ي بُطُونِ اُمَّهَاتِكُمْ خَلْقًا مِنْ بَعْدِ خَلْقٍ ف۪ي ظُلُمَاتٍ ثَلٰثٍۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْ لَهُ الْمُلْكُۜ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ فَاَنّٰى تُصْرَفُونَ

    O (Allah CC) Sizi tek bir nefisten (Hz. Adem’den) yarattı, sonra ondan kendi eşini (Havva’yı) varlığa çıkardı (ve çocuklarını çoğaltıp yaydı) ve sizin için davarlardan (deve, manda, inek, koyun, keçi, at, eşek ve tavuk gibi evcil hayvanlardan) sekiz çift indirip (hizmetinize âmade kılmıştır). Sizi annelerinizin karınlarında; üç karanlık (rahimdeki üç farklı gelişme aşaması) içinde bir yaratılıştan sonra (bir başka) yaratılışa (dönüştürüp) yaratmaktadır. İşte Rabbiniz olan Allah budur; mülk O’nundur. O’ndan başka ilah yoktur. Buna rağmen nasıl (ve niçin Hakk’tan) çevriliyorsunuz? (Bu yaptığınız tam bir akılsızlık ve sapkınlıktır.)

  • 39:49

    فَاِذَا مَسَّ الْاِنْسَانَ ضُرٌّ دَعَانَاۘ ثُمَّ اِذَا خَوَّلْنَاهُ نِعْمَةً مِنَّاۙ قَالَ اِنَّمَٓا اُو۫ت۪يتُهُ عَلٰى عِلْمٍۜ بَلْ هِيَ فِتْنَةٌ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ

    İnsana bir zarar dokunduğu (ve çaresiz kaldığı zaman, hemen fıtri bir yönelişle) Bize yalvarır. Sonra (sıkıntılarını giderip) ona katımızdan bir nimet verdik mi; “Bu bana (kendi) bilgim (ve becerim) sayesinde verilmiştir” (diyerek nankörlüğe kaymaktadır). Doğrusu bu (nimetler de musibetler de insanı denemek için bir) imtihandır; fakat çokları (gerçeği) bilmediklerinden (ve İslami şuur eksikliğinden gaflete dalınmaktadır).

  • 40:64

    اَللّٰهُ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ قَرَارًا وَالسَّمَٓاءَ بِنَٓاءً وَصَوَّرَكُمْ فَاَحْسَنَ صُوَرَكُمْ وَرَزَقَكُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْۚ فَتَبَارَكَ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَ

    Allah, yeryüzünü sizin için bir karar (yaşam ve yerleşim alanı), gökyüzünü (kubbemsi) bir bina kıldı; sizi (mükemmelce) şekillendirip (donattı), suretinizi de en güzel (bir şekil ve özellikte) yaptı ve size güzel-temiz (ve leziz) şeylerden rızık verip (yararlandırdı). İşte sizin Rabbiniz bu (Kâdir ve Kerim olan) Allah’tır. Âlemlerin Rabbi Allah ne Mübarektir (ve Şanı çok Yüce olandır).

  • 40:67

    هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمَّ يُخْرِجُكُمْ طِفْلًا ثُمَّ لِتَبْلُغُٓوا اَشُدَّكُمْ ثُمَّ لِتَكُونُوا شُيُوخًاۚ وَمِنْكُمْ مَنْ يُتَوَفّٰى مِنْ قَبْلُ وَلِتَبْلُغُٓوا اَجَلًا مُسَمًّى وَلَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ

    (Gerçek sahibiniz ve tek Rabbiniz) O'dur ki, sizi topraktan, sonra bir damla sudan, sonra bir alak'tan (embriyodan, döllenmiş yumurtadan) yarattı; sonra sizi bir bebek olarak çıkarmakta, sonra güçlü (erginlik) çağınıza erişip (olgunlaşmanız), sonra da yaşlanmanız için size (belli bir ömür takdir buyurmaktadır). Sizden kiminin hayatına daha önce son verilmekte (vefat ettirilmekte)dir; adı konulmuş bir ecele erişmeniz ve umulur ki aklınızı kullanıp (hayra yönelmeniz) için (Allah size böyle davranmaktadır).

  • 42:48

    فَاِنْ اَعْرَضُوا فَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَف۪يظًاۜ اِنْ عَلَيْكَ اِلَّا الْبَلَاغُۜ وَاِنَّٓا اِذَٓا اَذَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنَّا رَحْمَةً فَرِحَ بِهَاۜ وَاِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْ فَاِنَّ الْاِنْسَانَ كَفُورٌ

    (Ey Nebim!) Şayet onlar Senden ayrılıp sırt çevirecek olurlarsa (aldırma), artık Biz Seni onların üzerine bir muhafız, (bekçi ve zorla hidayete getirici) olarak göndermiş değiliz. Sana düşen, yalnızca tebliğdir. Gerçek şu ki, Biz insana tarafımızdan bir rahmet tattırdığımız zaman, ona sevinir. Eğer onlara kendi ellerinin takdim ettikleri dolayısıyla bir kötülük isabet ederse, bu durumda insan bir nankör kesiliverir.

  • 45:12

    اَللّٰهُ الَّذ۪ي سَخَّرَ لَكُمُ الْبَحْرَ لِتَجْرِيَ الْفُلْكُ ف۪يهِ بِاَمْرِه۪ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَۚ

    Kendi emriyle (yüz binlerce ton yük taşıyan) gemiler akıp (menziline) ulaşsın ve O'nun lütfundan (rızkınızı) arayasınız diye, sizin için denize boyun eğdiren (hizmetinize müsait hale getiren) Allah’tır. Umulur ki şükredersiniz (diye bunlar size hatırlatılmaktadır).

  • 45:13

    وَسَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِ جَم۪يعًا مِنْهُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ

    Kendinden (bir nimet olarak), göklerde ve yerde olanların tümüne (Allah) sizin için boyun eğdirdi. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten (sayısız) ayetler (ve alâmetler bulunmaktadır).

  • 49:13

    يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ ذَكَرٍ وَاُنْثٰى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَٓائِلَ لِتَعَارَفُواۜ اِنَّ اَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللّٰهِ اَتْقٰيكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ خَب۪يرٌ

    Ey insanlar, gerçekten Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık (Hz. Adem’le Hz. Havva’dan türetip çoğalttık). Ve birbirinizle (kolaylıkla) tanışmanız (ve farklı yetenek ve faziletlerinizden yararlanmanız) için sizi (değişik) kavimler ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün olanınız (kerim ve değerli sayılanınız, ırk ya da soyca değil) takvaca (kötülükten sakınma, iyilikte yarışma konusunda) en ileride bulunanlarınızdır. Şüphesiz Allah (her şeyi hakkıyla) Bilendir, Habir’dir.

  • 70:19

    اِنَّ الْاِنْسَانَ خُلِقَ هَلُوعًاۙ

    Çünkü hakikaten insan çok hırslı, sabırsız (huysuz ve doyumsuz) bir yaratılıştadır.

  • 70:20

    اِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ جَزُوعًاۙ

    Kendisine şer (ve keder) dokunursa, o zaman hemen feryada başlayıp sızlanır.

  • 70:21

    وَاِذَا مَسَّهُ الْخَيْرُ مَنُوعًاۙ

    Ama ona bir iyilik dokunur (ve hayır sahibi kılınırsa) o zaman da (başkalarıyla paylaşmayı meneder) ve kıskanırlar.

  • 71:11

    يُرْسِلِ السَّمَٓاءَ عَلَيْكُمْ مِدْرَارًاۙ

    (Öyle davranın ve Rabbinize sığının ki) Üzerinize gökten sağanak (bol miktarda ve faydalı oranda yağmur) göndersin.”

  • 76:1

    هَلْ اَتٰى عَلَى الْاِنْسَانِ ح۪ينٌ مِنَ الدَّهْرِ لَمْ يَكُنْ شَيْـًٔا مَذْكُورًا

    Hakikat şu ki, insan; daha henüz kendisi hiç anılmayan ve tanınmayan bir şeyken (yaratılmamışken; üzerinden binlerce asırlık çok) uzun zamanlardan (“dehr”den) bir süre (hin) gelip geçmedi mi?

  • 76:2

    اِنَّا خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ نُطْفَةٍ اَمْشَاجٍۗ نَبْتَل۪يهِ فَجَعَلْنَاهُ سَم۪يعًا بَص۪يرًا

    Şüphesiz Biz insanı, (içeriği çok harika bir karışım olan) karmaşık bir damla sudan (nutfeden) halk ettik. Onu deneyip imtihan etmekteyiz. Bundan dolayı onu işitir ve görür hale getirdik.

  • 76:3

    اِنَّا هَدَيْنَاهُ السَّب۪يلَ اِمَّا شَاكِرًا وَاِمَّا كَفُورًا

    Biz ona (akıl ve kitapla doğru) yolu gösterdik; (artık o) ya şükredici olur ya da nankör (kendi tercihidir).

  • 76:4

    اِنَّٓا اَعْتَدْنَا لِلْكَافِر۪ينَ سَلَاسِلَا۬ وَاَغْلَالًا وَسَع۪يرًا

    Çünkü elbette Biz kâfirlere zincirler, demir halkalar ve çılgınca yanan bir ateş hazırlayıvermişizdir.

  • 78:8

    وَخَلَقْنَاكُمْ اَزْوَاجًاۙ

    (Dikkatle bakıp anlayın!) Sizleri çift çift (dişi-erkek eşler halinde) yarattık.

  • 79:27

    ءَاَنْتُمْ اَشَدُّ خَلْقًا اَمِ السَّمَٓاءُۜ بَنٰيهَا۠

    (Ey kâfirler, müşrikler, dinsizler ve Darwinistler, söyleyin!) Yaratılmak bakımından siz mi daha çetin ve zorsunuz, yoksa (hayretle bakıp durduğunuz) gök(yüzü) mü? (Bakınız, Allah) Onu bina edip (böyle mükemmel ve muhteşem yapmıştır).

  • 79:28

    رَفَعَ سَمْكَهَا فَسَوّٰيهَاۙ

    (Göklerin) Boyunu (tavanını) yükseltmiş, ona belli bir düzen verip (Güneş Sistemini ayarlamıştır).

  • 79:29

    وَاَغْطَشَ لَيْلَهَا وَاَخْرَجَ ضُحٰيهَاۖ

    (Böylece kendi ekseni ve Güneş’in etrafında dönen Dünya’nın) Gecesini karartmış, kuşluğunu ağartıp açığa-çıkarmıştır.

  • 79:30

    وَالْاَرْضَ بَعْدَ ذٰلِكَ دَحٰيهَاۜ

    Ardından (bunun yanında) yeryüzünü serip döşeyerek (yaşama uygun şartları hazırlamıştır).

  • 79:31

    اَخْرَجَ مِنْهَا مَٓاءَهَا وَمَرْعٰيهَاۖ

    Ardından da (yeryüzünü yuvarlayıp yaymış ve Dünya’nın gerekli) suyunu ve otlağını çıkarmıştır.

  • 79:32

    وَالْجِبَالَ اَرْسٰيهَاۙ

    (Dünya’nın üzerine) Dağlarını dikip-oturtarak (dönerken sizi sarsmamak için harika tedbirler almıştır).

  • 79:33

    مَتَاعًا لَكُمْ وَلِاَنْعَامِكُمْۜ

    Size ve hayvanlarınıza bir yarar (meta) olmak üzere (her şeyi Allah yaratmaktadır).

  • 80:17

    قُتِلَ الْاِنْسَانُ مَٓا اَكْفَرَهُۜ

    Kahrolası insan, ne kadar da inkârcıdır (ve nankör davranmaktadır)!

  • 80:18

    مِنْ اَيِّ شَيْءٍ خَلَقَهُۜ

    (Oysa düşünmüyor ki Allah) Onu hangi şeyden yaratmıştır?

  • 80:19

    مِنْ نُطْفَةٍۜ خَلَقَهُ فَقَدَّرَهُۙ

    (İnsanı) Bir damla sudan yaratmış da, onu 'bir ölçüyle biçime sokup (tamamlamıştır.)'

  • 80:20

    ثُمَّ السَّب۪يلَ يَسَّرَهُۙ

    Sonra ona (hayat) yolu(nu; doğumunu, ihtiyaçlarına rahat ulaşma durumunu, doğaya ve yaşam şartlarına uyumu, mutluluğu, onurlu ve huzurlu duruşu, kutlu oluşu ve kurtuluşu) kolaylaştırmıştır.

  • 80:21

    ثُمَّ اَمَاتَهُ فَاَقْبَرَهُۙ

    Sonra onu öldürüp, böylece kabre sokacak, (mahşere kadar orada tutacaktır.)

  • 80:22

    ثُمَّ اِذَا شَٓاءَ اَنْشَرَهُ

    Sonra dilediği zaman onu diriltip kaldıracak, (huzuruna ve hesaba çağıracaktır.)

  • 86:5

    فَلْيَنْظُرِ الْاِنْسَانُ مِمَّ خُلِقَۜ

    (Hele) İnsan (dikkatle ve ibretle) bir baksın, hangi şeyden yaratılmıştır?

  • 86:6

    خُلِقَ مِنْ مَٓاءٍ دَافِقٍۙ

    (O) Dökülüp atılan bir sudan (meni tohumundan) yaratılmıştır.

  • 86:7

    يَخْرُجُ مِنْ بَيْنِ الصُّلْبِ وَالتَّرَٓائِبِۜ

    (Bu döl suyu) Bel kemiği ile kaburgalar arasında(ki organlarda)n çıkmaktadır.

  • 86:8

    اِنَّهُ عَلٰى رَجْعِه۪ لَقَادِرٌۜ

    Şüphesiz (Allah), onu (öldükten sonra insanı) yeniden (diriltip, eski haline) döndürmeye Kâdir olandır.

  • 86:9

    يَوْمَ تُبْلَى السَّرَٓائِرُۙ

    (Artık bütün) Sırların orta yere çıkarılacağı gün (yakındır);

  • 86:10

    فَمَا لَهُ مِنْ قُوَّةٍ وَلَا نَاصِرٍۜ

    Orada onun (insanoğlunun) ne (kaçıp kurtulacak) gücü vardır, ne yardımcısı (bulunacaktır).

  • 89:15

    فَاَمَّا الْاِنْسَانُ اِذَا مَا ابْتَلٰيهُ رَبُّهُ فَاَكْرَمَهُ وَنَعَّمَهُ فَيَقُولُ رَبّ۪ٓي اَكْرَمَنِۜ

    Fakat (maalesef) insan böyledir; ne zaman Rabbi kendisini bir denemeden geçirmek üzere ona (mal, makam, sağlık ve saygınlık gibi) ikramda bulunsa ve nimet (fazilet) ihsan buyursa “Rabbim bana ikram etti” diyerek (sevinip ferahlanır).

  • 89:16

    وَاَمَّٓا اِذَا مَا ابْتَلٰيهُ فَقَدَرَ عَلَيْهِ رِزْقَهُ فَيَقُولُ رَبّ۪ٓي اَهَانَنِۚ

    Ama ne zamanki onu sınamak (üzere, biraz) rızkını (ve rahatını) kısıverse, hemen “Rabbim bana hainlik ve haksızlık etti (bak beni alçaltıp böyle hakir ve fakir hale getirdi)” diyerek (itiraz ve isyana kalkışır).

  • 89:29

    فَادْخُل۪ي ف۪ي عِبَاد۪يۙ

    (Sadık ve makbul) Kullarımın arasına katıl!

  • 90:1

    لَٓا اُقْسِمُ بِهٰذَا الْبَلَدِۙ

    Yoo hayır! (Asla bu Kur’an’ın yalanı ve yanlışı yoktur!) Bu şehre (Mekke’ye) yemin ederim (ki müşrikler azıtıyor ve hadlerini aşıyorlar).

  • 90:2

    وَاَنْتَ حِلٌّ بِهٰذَا الْبَلَدِۙ

    Ki (ey Resulüm; özellikle) Sen, bu şehirde oturmak meşru hakkın iken, (onlar Seni öldürmeyi mübah sayıyorlar.)

  • 90:3

    وَوَالِدٍ وَمَا وَلَدَۙ

    Her doğurtucu (baba)ya, (doğuran anaya) ve doğan (evlada) da (yemin ederim ki kâfirler aldanıyorlar).

  • 90:4

    لَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ ف۪ي كَبَدٍۜ

    Gerçekten Biz insanı sıkıntı ve zorluklar içinde (yetişen çok harika bir sanat eseri ve mükemmel bir fabrika biçiminde) yaratmışızdır. (Hâlâ çoğu akledip anlamıyorlar.)

  • 90:5

    اَيَحْسَبُ اَنْ لَنْ يَقْدِرَ عَلَيْهِ اَحَدٌۢ

    O (gafil ve cahil insan), hiç kimsenin kendisine asla güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?

  • 90:6

    يَقُولُ اَهْلَكْتُ مَالًا لُبَدًاۜ

    O: "Yığınla mal (harcayarak) tüketip-yok ettim" diye (hava atıp böbürleniyor).

  • 90:7

    اَيَحْسَبُ اَنْ لَمْ يَرَهُٓ اَحَدٌۜ

    Kendisini hiç kimsenin görmediğini (ve hesaba çekmeyeceğini) mi zannedip (şımarıyor)?

  • 90:8

    اَلَمْ نَجْعَلْ لَهُ عَيْنَيْنِۙ

    Biz ona (insana) iki göz (takdir kılıp) vermedik mi? (Ki onunla görebiliyor.)

  • 90:9

    وَلِسَانًا وَشَفَتَيْنِۙ

    (Ve yine) Bir dil ve iki dudak (vermedik mi, onlarla konuşup yiyebiliyor)?

  • 90:10

    وَهَدَيْنَاهُ النَّجْدَيْنِۚ

    Biz ona (insana, imtihan edilmek üzere Hakk ve bâtıl) 'iki yol-iki amaç' gösterdik (ve bunların arasında tercihinde serbest bıraktık).

  • 90:11

    فَلَا اقْتَحَمَ الْعَقَبَةَۘ

    Ancak o, sarp yokuşa göğüs geremedi ve aşamadı. (Kolaycı ve sabırsız insan çetin işe katlanamadı; kolaycılığa ve ucuz kahramanlığa kapıldı.)

  • 95:1

    وَالتّ۪ينِ وَالزَّيْتُونِۙ

    Andolsun İncir ve Zeytin (gibi yaratılış harikası lezzetli yiyecek ve vitamin depolarına)

  • 95:2

    وَطُورِ س۪ين۪ينَۙ

    (Hz. Musa’yı, kutsal davasını ve Yüce Rabbiyle irtibatını hatırlatan) Sina Dağı'na…

  • 95:3

    وَهٰذَا الْبَلَدِ الْاَم۪ينِۙ

    Ve şu emin beldeye (güvenli kent Mekke’ye ve mübarek civarına)

  • 95:4

    لَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ ف۪ٓي اَحْسَنِ تَقْو۪يمٍۘ

    (Ki kesinlikle) Biz, insanı (en mükemmel olmaya müsait kabiliyetlerle donattık ve) en güzel biçimde yarattık. (Ahseni takvim içinde cennetlerde ve yüksek mevkilerde ebedi yaşamaya müsait vaziyette varlığa çıkardık.)

  • 95:5

    ثُمَّ رَدَدْنَاهُ اَسْفَلَ سَافِل۪ينَۙ

    Sonra onu (kendi kıymetini bilmediği ve kabiliyetlerini körletip kirlettiği için) aşağıların aşağısına çevirip-itip bıraktık. (Veya, insanoğlunu) “esfeles safiline” (eğitilmek, yetiştirilmek ve imtihan edilmek üzere; evrenin en aşağı tabakası olan yeryüzüne geri gönderip olgunlaşma fırsatı tanıdık.)

  • 95:6

    اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَلَهُمْ اَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍۜ

    Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka; onlar için kesintisi-tükenmesi olmayan bir ecir (dünyada şuur, ahirette huzur) vardır.

  • 95:7

    فَمَا يُكَذِّبُكَ بَعْدُ بِالدّ۪ينِۜ

    Öyleyse (ey insan ve ey Müslüman!) Bu dinden sonra, seni (şeriat ve ahiret gerçeğini) yalanlamaya (iten sebep) nedir? (Artık bütün bahanelerin bâtıldır ve bunlar seni imandan ve İslam’dan uzaklaştırır!)

  • 95:8

    اَلَيْسَ اللّٰهُ بِاَحْكَمِ الْحَاكِم۪ينَ

    Allah, hâkimlerin Hâkimi (en hikmetli ve hakikatli kararların sahibi) değil midir (ki hâlâ O’nun tayin, takdir, taksim ve tanziminde kusur aranmakta ve itiraza kalkışılmaktadır)?

  • 100:6

    اِنَّ الْاِنْسَانَ لِرَبِّه۪ لَكَنُودٌۚ

    Ki kesinlikle (gafil ve kâfir) insan, Rabbine karşı oldukça nankör (nimetlerine teşekkür etmekte duyarsız ve kulluk görevlerinde isteksiz ve tutarsız) davranmaktadır.

  • 100:7

    وَاِنَّهُ عَلٰى ذٰلِكَ لَشَه۪يدٌۚ

    Ve gerçekten (insan), kendisi de buna (nankörlük tavırlarına bizzat) şahittir. (Küfrünün ve nankörlüğünün farkındadır.)