-
4:163
اِنَّٓا اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ كَمَٓا اَوْحَيْنَٓا اِلٰى نُوحٍ وَالنَّبِيّ۪نَ مِنْ بَعْدِه۪ۚ وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْمٰع۪يلَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ وَالْاَسْبَاطِ وَع۪يسٰى وَاَيُّوبَ وَيُونُسَ وَهٰرُونَ وَسُلَيْمٰنَۚ وَاٰتَيْنَا دَاوُ۫دَ زَبُورًاۚ
(Ey Resulüm!) Gerçekten Biz Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi, Sana da (iman ve İslam esaslarını) vahyettik (Kur’an ayetlerini kalbine indirdik). İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyub'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a da (İlahi gerçekleri) vahyetmiştik. Davud'a da Zebur’u verdik.
-
4:164
وَرُسُلًا قَدْ قَصَصْنَاهُمْ عَلَيْكَ مِنْ قَبْلُ وَرُسُلًا لَمْ نَقْصُصْهُمْ عَلَيْكَۜ وَكَلَّمَ اللّٰهُ مُوسٰى تَكْل۪يمًاۚ
Ve kesinlikle daha önceden Sana, (gerçek hayat) hikâyelerini (ve Tevhid mücadelelerini) anlattığımız elçilere de, hiç anlatmadığımız (daha nice) elçilere de (vahyettik). Allah, Musa ile de ona hitap edip konuşuverdi.
-
4:165
رُسُلًا مُبَشِّر۪ينَ وَمُنْذِر۪ينَ لِئَلَّا يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَى اللّٰهِ حُجَّةٌ بَعْدَ الرُّسُلِۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَز۪يزًا حَك۪يمًا
(Bütün) Elçiler; müjdeciler ve uyarıcılar olarak (gönderildiler), öyle ki (bu) elçilerden sonra (inkârcı ve isyancı) insanların Allah'a karşı (savunacak) delilleri olmasın (“uyarılmadık, gafil ve cahil bırakıldık” gibi özür olarak ileri sürecekleri bir bahaneleri kalmasın). Allah, Üstün ve Güçlü olandır, Hikmet ve Hüküm sahibidir.
-
4:166
لٰكِنِ اللّٰهُ يَشْهَدُ بِمَٓا اَنْزَلَ اِلَيْكَ اَنْزَلَهُ بِعِلْمِه۪ۚ وَالْمَلٰٓئِكَةُ يَشْهَدُونَۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يدًا
Fakat (özellikle) Allah, (ey Nebim) Sana indirdiğiyle (Kur’an-ı Kerim’le) şahitlik eder ki; O, bunu (bizzat) Kendi ilmiyle indirmiştir. Melekler de buna şahittirler. (Ve zaten) Şahit olarak Allah yeterlidir.
-
4:167
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ قَدْ ضَلُّوا ضَلَالًا بَع۪يدًا
Şüphesiz, (Kur’an’ın haber ve hükümlerini ve Resulüllah’ın sünnetini ve öğretilerini) inkâr edip kâfir olanlar ve (insanları) Allah yolundan (kandırıp-caydırıp) alıkoyanlar, gerçekten (Hakk’tan ve hayırdan) uzak bir sapkınlıkla sapıtıvermişlerdir.
-
4:168
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَظَلَمُوا لَمْ يَكُنِ اللّٰهُ لِيَغْفِرَ لَهُمْ وَلَا لِيَهْدِيَهُمْ طَر۪يقًاۙ
O (Kur’ani hüküm ve haberleri) inkâr eden ve (İslam’ı yaşamak isteyenlere) zulmeden kimseler var ya, Allah onlara asla mağfiret etmeyecek ve (Hakk) tarikine (İslam ve istikamet caddesine) de iletmeyecektir.
-
4:169
اِلَّا طَر۪يقَ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ وَكَانَ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرًا
(Onları) Sadece cehennem tarikine (şeytanın peşine ve zulüm düzenlerine terk edecek) ve orada ebedi kalacaklardır. Bu da Allah'a pek kolay bir şeydir. [Not: Bu ayetlerde; Kur’ani hüküm ve hedeflere aykırı davranan, bâtıl iddialarda bulunan ve fasık iktidarlara arka çıkan TARİKAT’lerin, kendi mensuplarını CEHENNEME sürüklediğine işaret edilmektedir.]
-
4:170
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَٓاءَكُمُ الرَّسُولُ بِالْحَقِّ مِنْ رَبِّكُمْ فَاٰمِنُوا خَيْرًا لَكُمْۜ وَاِنْ تَكْفُرُوا فَاِنَّ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يمًا حَك۪يمًا
Ey insanlar! Şüphesiz Elçi size Rabbinizden HAKK ile geldi (ve Kur’an gerçeğini ve ölçülerini getirdi). Öyleyse (Kur’an’a ve Resulüllah’a gerçekten ve bütünüyle) iman edin, (ki bu) sizin için daha hayırlıdır. Eğer inkâra saparsanız, şüphesiz göklerde olanların ve yerde olanların tümü Allah'ındır. (Allah sizin iman ve ibadetlerinize ihtiyaç duymayandır; O’na hiçbir şekilde kâr veya zarar ulaştıramazsınız!) Allah Bilendir, Hüküm ve Hikmet sahibidir.