110. Sayfa

6. Cüz

  • 5:18

    وَقَالَتِ الْيَهُودُ وَالنَّصَارٰى نَحْنُ اَبْنَٓاءُ اللّٰهِ وَاَحِبَّٓاؤُ۬هُۜ قُلْ فَلِمَ يُعَذِّبُكُمْ بِذُنُوبِكُمْۜ بَلْ اَنْتُمْ بَشَرٌ مِمَّنْ خَلَقَۜ يَغْفِرُ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَلِلّٰهِ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۘ وَاِلَيْهِ الْمَص۪يرُ

    Yahudi ve Hristiyanlar: (Hâşâ) "Biz Allah'ın çocuklarıyız ve O’nun sevdiği (kullarıyız)" demektedirler. De ki: "Peki (öyle ise), ne diye sizi günahlarınızdan dolayı azaplandırıyor? Hayır, siz (sadece) O'nun yarattığından birer beşersiniz. O, dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırıp (cezalandırır). Göklerin, yerin ve bunların arasındakilerin tümünün mülkü Allah'ındır. Son varış O'nadır. (Bütün hayat ve kâinat; Allah’ın yaratıp donattığı ve bunlarla bize sıfatlarını ve sanatını tanıttığı harika eserleridir. Herkes ve her şey Allah’ın nuruna ve huzuruna geri dönecektir.)"

  • 5:19

    يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ قَدْ جَٓاءَكُمْ رَسُولُنَا يُبَيِّنُ لَكُمْ عَلٰى فَتْرَةٍ مِنَ الرُّسُلِ اَنْ تَقُولُوا مَا جَٓاءَنَا مِنْ بَش۪يرٍ وَلَا نَذ۪يرٍۘ فَقَدْ جَٓاءَكُمْ بَش۪يرٌ وَنَذ۪يرٌۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ۟

    Ey Kitap Ehli! Resullerin arasının kesildiği süreçte (peygamber gelmediği fetret döneminde) size elçimiz ve davetçimiz olan (Hz. Muhammed SAV) geldi (ve gerçekleri) bildirdi ki; "Bize bir müjdeleyici ve uyarıcı gönderilmedi" diye (özür beyan etmeyesiniz). Böylece müjdeci de, uyarıcı da artık gelmiştir (hiçbir bahaneniz geçerli değildir). Allah her şeye güç yetirendir.

  • 5:20

    وَاِذْ قَالَ مُوسٰى لِقَوْمِه۪ يَا قَوْمِ اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ اِذْ جَعَلَ ف۪يكُمْ اَنْبِيَٓاءَ وَجَعَلَكُمْ مُلُوكًاۗ وَاٰتٰيكُمْ مَا لَمْ يُؤْتِ اَحَدًا مِنَ الْعَالَم۪ينَ

    Hani o vakit Musa kavmine (şöyle) demişti: "Ey kavmim, Allah'ın üzerinizdeki nimetini anın; (ki) içinizden peygamberler çıkardığı, sizden (bazılarını topluma) yöneticiler kıldığı ve âlemlerden hiç kimseye vermediğini size verip (çeşitli imkânlar sağladığı zamandaki durumunuzu hatırlayıverin)."

  • 5:21

    يَا قَوْمِ ادْخُلُوا الْاَرْضَ الْمُقَدَّسَةَ الَّت۪ي كَتَبَ اللّٰهُ لَكُمْ وَلَا تَرْتَدُّوا عَلٰٓى اَدْبَارِكُمْ فَتَنْقَلِبُوا خَاسِر۪ينَ

    (Hz. Musa devamında halkına şöyle seslenmişti:) “Ey kavmim, Allah’ın sizin için yazdığı (imtihan aracı ve hürriyet diyarı olarak saptadığı) kutsal topraklara (Kudüs ve civarına) girin ve sakın gerisin geri arkanıza dönüp (davanızdan ve kutlu yolunuzdan vazgeçmeyin), yoksa hüsrana uğrayanlar olarak (Hakk’tan ve hayırdan) çevrilip gidersiniz.”

  • 5:22

    قَالُوا يَا مُوسٰٓى اِنَّ ف۪يهَا قَوْمًا جَبَّار۪ينَۗ وَاِنَّا لَنْ نَدْخُلَهَا حَتّٰى يَخْرُجُوا مِنْهَاۚ فَاِنْ يَخْرُجُوا مِنْهَا فَاِنَّا دَاخِلُونَ

    (Beni İsrail) Dediler ki: “Ey Musa, orada (o topraklarda) gerçekten cebbar (güçlü ve zorba) bir topluluk vardır. (Onlarla mücadele etmemiz ve yenmemiz imkânsızdır.) Onlar (Filistin topraklarından) çıkmadıkça (oradan uzaklaştırılmadıkça) biz kesinlikle oraya girmeye (yeltenmeyeceğiz), şayet onlar (bir şekilde oradan çıkıp) boşaltırlarsa, biz (o takdirde) elbette girip (yerleşeceğiz).”

  • 5:23

    قَالَ رَجُلَانِ مِنَ الَّذ۪ينَ يَخَافُونَ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِمَا ادْخُلُوا عَلَيْهِمُ الْبَابَۚ فَاِذَا دَخَلْتُمُوهُ فَاِنَّكُمْ غَالِبُونَ وَعَلَى اللّٰهِ فَتَوَكَّلُٓوا اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ

    (Bunun üzerine) Bu korkaklar (ve kolaycı kaypaklar) arasında bulunup da, Allah’ın kendilerine nimet (fazilet ve gayret) verdiği iki kişi, (İsrailoğullarına dönüp şunları) söylemişti: “(Korkaklığa ve kahpelik yapmaya yönelmeyiniz, gevşeklik göstermeyiniz. Kutsal vatanınızı işgal eden zalim ve zorba topluluğun) Üzerine kapıdan (cepheden ve cesaretle hücum edip) giriniz. Böyle (bir gayret ve hareketle) girerseniz, şüphesiz siz galip geleceksiniz. Eğer (sahte değil samimi) mü’minlerseniz, sadece Allah’a tevekkül ediniz (şeytani kuşku ve kuruntularınızın peşinden gitmeyiniz!)