78. Sayfa

4. Cüz

  • 4:12

    وَلَكُمْ نِصْفُ مَا تَرَكَ اَزْوَاجُكُمْ اِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُنَّ وَلَدٌۚ فَاِنْ كَانَ لَهُنَّ وَلَدٌ فَلَكُمُ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْنَ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوص۪ينَ بِهَٓا اَوْ دَيْنٍۜ وَلَهُنَّ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْتُمْ اِنْ لَمْ يَكُنْ لَكُمْ وَلَدٌۚ فَاِنْ كَانَ لَكُمْ وَلَدٌ فَلَهُنَّ الثُّمُنُ مِمَّا تَرَكْتُمْ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ تُوصُونَ بِهَٓا اَوْ دَيْنٍۜ وَاِنْ كَانَ رَجُلٌ يُورَثُ كَلَالَةً اَوِ امْرَاَةٌ وَلَهُٓ اَخٌ اَوْ اُخْتٌ فَلِكُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا السُّدُسُۚ فَاِنْ كَانُٓوا اَكْثَرَ مِنْ ذٰلِكَ فَهُمْ شُرَكَٓاءُ فِي الثُّلُثِ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصٰى بِهَٓا اَوْ دَيْنٍۙ غَيْرَ مُضَٓارٍّۚ وَصِيَّةً مِنَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَل۪يمٌۜ

    (Mal ve servet sahibi olan kadın) Eşlerinizin, eğer (önceki kocalarından) çocukları yoksa, (öldükten sonra) geride bıraktıklarının yarısı sizindir. Şayet çocukları varsa, -onunla yapacakları vasiyetten ya da (ayıracakları) borçtan sonra- bu durumda (kadınlarınızın miras) bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Eğer sizin çocuğunuz yokken (ölecek olursanız), geriye bıraktıklarınızdan dörtte biri onların (kadınlarınızın)dır. Şayet sizin çocuğunuz varsa; geriye bıraktıklarınızdan sekizde biri onların (kadınlarınızın)dır. (Yine bu hükümler) Edeceğiniz vasiyet veya (varsa) borcun düşülmesinden sonradır. Mirası aranan (paylaşılan) erkek ya da kadın, çocuğu ve babası olmayan bir kimse olup da, (sadece anadan bir) erkek veya kız kardeşi bulunursa, onlardan her biri için (mirastan) altıda bir (hisse) vardır. Eğer (anadan bir kardeşleri) bundan fazla iseler, bu durumda -kendisiyle yapılan vasiyetten ya da (varsa) borçtan sonra- (mirasın) üçte birinde zarara uğratılmaksızın onlara ortaktırlar. (Bu size) Allah'tan bir (farziyet) tavsiyesidir. Allah (her şeyi hakkıyla) Bilendir, (kullara) yumuşak davranandır. [Not: İslam’ın Miras Hukukunda, hisseler ile mükellefiyetler arasında bir denge gözetilmiştir. Böylece daha çok harcama ve sorumluluk yüklenecek olanlara mirastan daha fazla hisse verilmiştir.]

  • 4:13

    تِلْكَ حُدُودُ اللّٰهِۜ وَمَنْ يُطِعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ وَذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ

    İşte bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır. Kim Allah’a ve Resulüne itaat ederse, (Allah) onu (ağaçları) altından (ve zemin kısmından) ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Orada ebedi kalacaklardır. İşte asıl büyük başarı ve kurtuluş bu (olacaktır).

  • 4:14

    وَمَنْ يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَيَتَعَدَّ حُدُودَهُ يُدْخِلْهُ نَارًا خَالِدًا ف۪يهَاۖ وَلَهُ عَذَابٌ مُه۪ينٌ۟

    Kim de Allah'a ve Elçisine isyan eder ve O’nun sınırlarını aşarsa (kafasına göre; daha katı veya ılımlı din kuralları uydurur, dine ekleme ve çıkarma yaparsa; Allah), onu da içinde ebedi kalacağı ateşe sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır.