-
Kâri'a Suresi
-
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla
-
101:1
اَلْقَارِعَةُۙ
Kari’a= Dünya'nın bütün nimet ve ziynetlerini soyup-bozup dağıtarak yeryüzünü cascavlak bırakacak olan korkunç Kıyamet olayı! (Mutlaka ve umulmadık anda başa gelip çatacak ve insanları şok edip şaşkınlığa uğratacak o dehşetli sarsıntı!)
-
101:2
مَا الْقَارِعَةُۚ
(Ey Resulüm!) Nedir (bu) Kari’a? (Büyük felaket kapısı, Sana anlatayım.)
-
101:3
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا الْقَارِعَةُۜ
(Biz öğretmezsek) Sen o Kari’anın ne olduğunu nereden bileceksin (ve ümmetine nasıl anlatacaksın?)
-
101:4
يَوْمَ يَكُونُ النَّاسُ كَالْفَرَاشِ الْمَبْثُوثِۙ
(Öyle ki) O gün(ün dehşetinden) insanlar, (şaşkınlık ve perişanlıktan) 'çevreye dağılıp yayılmış' pervaneler (ışık kelebekleri) gibi olacaklardır,
-
101:5
وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ الْمَنْفُوشِۜ
Ve dağlar atılıp 'etrafa saçılmış' renkli yün ve pamuk yumaklarını andıracaktır,
-
101:6
فَاَمَّا مَنْ ثَقُلَتْ مَوَاز۪ينُهُۙ
(İşte o günden sonraki hesapta) Kimin (sevap) tartıları ağır basarsa (o ne bahtlıdır,)
-
101:7
فَهُوَ ف۪ي ع۪يشَةٍ رَاضِيَةٍۜ
Ki artık o, (ebedi olarak) memnun ve mutlu bir hayata (kavuşacaktır),
-
101:8
وَاَمَّا مَنْ خَفَّتْ مَوَاز۪ينُهُۙ
(Ama) Kimin de (günahları fazla, sevap) tartıları hafif kalırsa (o ne bahtsızdır),
-
101:9
فَاُمُّهُ هَاوِيَةٌۜ
Artık onun da anası-yuvası; (kucağına atılacağı, cehennemin) 'haviye' uçurumlarıdır,
-
101:10
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا هِيَهْۜ
O uçurumun (Haviye’nin) ne olduğunu bilir misin? (Anlatayım;)
-
101:11
نَارٌ حَامِيَةٌ
O (lav halindeki) kızgın ve dehşetli ateş (zindanıdır).
-
Tekâsür Suresi
-
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla
-
102:1
اَلْهٰيكُمُ التَّكَاثُرُۙ
(Servet, aşiret, parti ve şan şeref gibi konularda) Çoklukla (ve çoğunluğa sahip olmakla) övünüp avunmak, sizi (sürekli) oyalayıp gaflete sevk etmişti. (Kendinizden geçirmişti.)
-
102:2
حَتّٰى زُرْتُمُ الْمَقَابِرَۜ
Öyle ki (bu durum övünmek ve böbürlenmek için) mezarlarındaki (geçmişlerinizi) ziyaretinize (veya ölüp kabre gidişinize) kadar sürüvermişti.
-
102:3
كَلَّا سَوْفَ تَعْلَمُونَۙ
Hayır; ileride (ne boş şeylerle övünüp avunduğunuzu) bileceksiniz.
-
102:4
ثُمَّ كَلَّا سَوْفَ تَعْلَمُونَۜ
Yine hayır; ileride (elbette ve kesinlikle gerçeği görüp) bileceksiniz.
-
102:5
كَلَّا لَوْ تَعْلَمُونَ عِلْمَ الْيَق۪ينِۜ
Hayır; eğer siz kesin bir bilgiyle (ahireti ve akıbetinizi keşke) bilseydiniz!
-
102:6
لَتَرَوُنَّ الْجَح۪يمَۙ
Andolsun, (zalimler için hazırlanan) o çılgınca yanan ateşi de elbette (ön)görecektiniz.
-
102:7
ثُمَّ لَتَرَوُنَّهَا عَيْنَ الْيَق۪ينِۙ
Sonra onu, (zaten) gerçekten yakîn gözüyle (ayne'l yakîn) göreceksiniz.
-
102:8
ثُمَّ لَتُسْـَٔلُنَّ يَوْمَئِذٍ عَنِ النَّع۪يمِ
Sonra da o gün, (size verilen her) nimetten mutlaka sorguya çekileceksiniz.