-
67:27
فَلَمَّا رَاَوْهُ زُلْفَةً س۪ٓيـَٔتْ وُجُوهُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَق۪يلَ هٰذَا الَّذ۪ي كُنْتُمْ بِه۪ تَدَّعُونَ
Derken (o şüphe ettikleri ve hiç beklemedikleri; Hakkın ve mazlumların galibiyetini, inkârcıların ve münafıkların ise acı akıbetini) çok yakından gördüklerinde, o (inkâr ve nankörlükle) küfre düşen (hain ve zalim kimse)lerin yüzleri kötüleşip (pişmanlık ve perişanlık içinde) karardı (ve kararacaktır) ve onlara: “İşte bu, sizlerin (hiç olmayacak diye savunduğunuz) ve davet edilip durduğunuz şeydir” denildi (ve denilecek. Böylece, akılsızlık, haksızlık ve ahlâksızlıkları yüzlerine vurulacaktır).
-
67:28
قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ اَهْلَكَنِيَ اللّٰهُ وَمَنْ مَعِيَ اَوْ رَحِمَنَاۙ فَمَنْ يُج۪يرُ الْكَافِر۪ينَ مِنْ عَذَابٍ اَل۪يمٍ
(İslam’ın hâkimiyetini ve sadık mü’minlerin müjde ve davetini yalan sayıp alay konusu yapanlara) De ki: “(Gerçekleri) Görme (yeteneğinizi kullanıp biraz düşünerek) söyleyin bakalım: Şayet Allah Beni ve Benimle birlikte (Hakk davada sebatla hizmet) edenleri (ecelimiz dolduğundan, zafer günlerini görmeden öldürüp) helak etse, veya bize merhamet edip esirgese (ve zafere erdirse, ki her halükârda biz kazançlıyız); bu (her iki) durumda da kâfirleri acı ve alçaltıcı azaptan kim kurtaracaktır?”
-
67:29
قُلْ هُوَ الرَّحْمٰنُ اٰمَنَّا بِه۪ وَعَلَيْهِ تَوَكَّلْنَاۚ فَسَتَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ
De ki: “(Bizim inandığımız ve sığındığımız) O Rahman’dır. İşte O’na iman (ve itaat) etmekte ve O’na tevekkül ve teslimiyet göstermekteyiz. Artık kimin açık ve kesin bir sapkınlık içinde olduğunu pek yakında (görüp) bileceksiniz!”
-
67:30
قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ اَصْبَحَ مَٓاؤُ۬كُمْ غَوْرًا فَمَنْ يَأْت۪يكُمْ بِمَٓاءٍ مَع۪ينٍ
(Bütün kâfirlere, münafıklık edenlere, nankörlük yapan döneklere ve Allah’ı bırakıp, şer güçlere güvenenlere) De ki: “Hâlâ (gerçeği) görmez misiniz? Düşünüp haber verin bakalım: Bir sabah (kalktığınızda), eğer (içme ve ekin) suyunuz, (çekilip yerin dibine) batıverecek olsa, bu durumda, kim size bir akarsu getirebilir? (Biraz olsun akıl edip insafa ve İslam’a gelmez misiniz?)” [Not: Nil Nehri’nin yatağında akan bir saniyelik suyu dondursanız, çıktığı Sudan’daki dağdan daha büyük tepeler oluşur. Peki, yüz binlerce senedir bu küçük dağdan çıkıp akan ve milyonlarca insana hayat kaynağı olan bu nehirlerin ve tüm nimetlerin asıl sahibinin Yüce Allah olduğunu, zahiri sebepleri bırakıp, hakiki müsebbip olan Yaratıcımıza şükür ve kulluk borcumuzu, ne zaman hatıra getireceksiniz?]
-
Kalem Suresi
-
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla
-
68:1
نٓ وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَۙ
Nun. Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun ki;
-
68:2
مَٓا اَنْتَ بِنِعْمَةِ رَبِّكَ بِمَجْنُونٍۚ
Sen, Rabbinin nimetiyle (O’nun hidayet ve inayeti sayesinde) bir mecnun (cinnlenmiş ve şeytani çevrelerin güdümüne girmiş birisi) değilsin.
-
68:3
وَاِنَّ لَكَ لَاَجْرًا غَيْرَ مَمْنُونٍۚ
Gerçekten Senin için (asla tükenmeyen ve hiç) kesintisi olmayan (temenni ve memnuniyetin çok ötesinde şerefli ve izzetli) bir ecir verilecektir. [Not: “Bugün onların ağızlarını mühürleriz; -iman ve iyilikten, küfür ve kötülükten yana- bütün yapıp kazandıklarını, elleri bize söylemekte, ayakları (işlediklerine) şahitlik etmektedir” (Yasin: 65) ayetinin haber verdiği gibi, “Hayat; iman ve cihaddır” şuuru ve imtihan-kulluk sorumluluğuyla, Hakkı tebliğ ve tavsiye yolunda, bugün bile hâlâ kalemle ve satır satır gerçekleri yazan, her türlü sıkıntı ve saldırıya rağmen davasından ve Rabbinin rızasından caymayan mü’minler için, tuttuğu kalemlerin, yazdığı sahifelerin, harflerin, kelimelerin ve cümlelerin bir gün dile gelip şahitlik ve şefaatçilik edeceklerine dair İlahi mesaj ve müjdeler içermektedir.]
-
68:4
وَاِنَّكَ لَعَلٰى خُلُقٍ عَظ۪يمٍ
(Ey Resulüm!) Gerçekten Sen, pek büyük bir ahlâk üzerindesin. [Not: Bu cümlede iki anlam vardır. Birincisi; insanları hidayete yönlendirmek için Aleyhisselatüvesselam Efendimizin katlandığı bütün bu zahmet ve eziyetler, O’nun çok yüksek ve örnek bir ahlâk üzere olduğunun en açık belgesidir. Aksi takdirde, zayıf ahlâklı ve sabırsız olan bir insanın bunlara tahammül etmesi mümkün değildir. İkincisi; Kur'an'ın terbiyesiyle Peygamberimizin, bu yüksek ve temiz ahlâkı, kâfirlerin O’na delilik ithamlarına karşı en açık bir yanıt gibidir.]
-
68:5
فَسَتُبْصِرُ وَيُبْصِرُونَۙ
(Ey Nebim, sabırla bekle ve görevine devam et.) Artık yakında Sen de göreceksin ve onlar da göreceklerdir.
-
68:6
بِاَيِّكُمُ الْمَفْتُونُ
Sizden, hanginizin fitneye tutulup çıldırdığını (kimin meftun ve mecnun halini aldığını ve kimleri gizli güçlerin kullandığını Allah ortaya dökecektir).
-
68:7
اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ۖ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَد۪ينَ
Elbette Senin Rabbin, kimin Kendi yolundan şaşırıp-saptığını daha iyi Bilendir; ve kimin hidayete erdiğini de daha iyi Bilendir.
-
68:8
فَلَا تُطِعِ الْمُكَذِّب۪ينَ
Şu halde (Seni ve tebliğ ettiklerini) yalanlayanlara itaat (ve itibar) etme. (Haklı olman ve Cenab-ı Hakkın himayesinde bulunman yeterlidir.)
-
68:9
وَدُّوا لَوْ تُدْهِنُ فَيُدْهِنُونَ
Onlar, Senin kendilerine yaranmanı (yağcılık yapıp uzlaşmanı) arzu etmişlerdi; o zaman onlar da Sana (karşı) yumuşayıp (yaklaşıvereceklerdi). [Not: Yani, onlar Senden İslami gerçekleri, bütün halinde ve çok net biçimde tebliğde biraz gevşeklik göstermeni ve onların keyfine göre biraz eğip bükmeni istemektedir. Karşılığında da Sana karşı muhalefetlerini hafifleteceklerdir. Oysa onların sapkınlıklarına uyarak Allah’ın dininden taviz verirsen, sonunda onlar da Seninle uzlaşmış görünecek, Seni de kendilerine benzeteceklerdir.]
-
68:10
وَلَا تُطِعْ كُلَّ حَلَّافٍ مَه۪ينٍۙ
(Ey Nebim!) Şunların hiçbirine itaat etme (yüz verme): Yemin edip duran, aşağılık (tiplere), [Not: Metinde, "mehîn" kelimesi geçmektedir. Bu hakir, zelil ve alçak insanlar için kullanılan bir kelimedir. Burada ise her sözün sonunda çokça yemin eden insanlar içindir. Bu kimse, herkesin onu yalancı bildiğini ve yemin etmeden söylediklerine önem verilmeyeceğini zannetmektedir. Bu yüzden bu kişi hem kendi nazarında zelildir ve hem de toplum içerisinde değer verilmeyen bir kişidir.]
-
68:11
هَمَّازٍ مَشَّٓاءٍ بِنَم۪يمٍۙ
Alabildiğine (herkesi) ayıplayıp kötüleyen, söz getirip götüren(lere de güvenme ve değer verme).
-
68:12
مَنَّاعٍ لِلْخَيْرِ مُعْتَدٍ اَث۪يمٍۙ
Hayrı engellemeyi sürdüren saldırgan ve olabildiğince günahkâr (kişilere de iltifat etme). [Not: Ayette "Mennain-lil-hayr" geçmektedir. Hayr: Arap dilinde hem mal için ve hem de iyilik için kullanılır. Burada mal için kullanıldığını farz edersek o zaman bunun manası şöyle olur: "O çok cimri, bencil, menfaatçi ve beleşçi bir kişidir, zerre kadar kimseye bir hayırda bulunmaz" demektir. Eğer iyilik anlamında kullanıldığını düşünürsek o zaman: "Aslında çok hayırlı ve Hakk bir harekete sızan bir münafık-casus olduğu halde müttaki-mücahit rolü oynayan bu kişi her iyi ve verimli işlere, sadık ve başarılı kimselere sürekli karşı çıkar ve diğer insanların Hakk davaya girmelerini önlemek ve teşkilatı köreltip kösteklemek için tüm çabasını sarf eder" anlamına gelir. Bu tıynetsiz tipler, sinsi ve siyasi hedeflerle katıldıkları İslami hareketleri, şahsi kaprisleri ve şeytani hevesleri doğrultusunda kullanmaktan ve kendilerinin asıl mahiyetini sezen sadıklara hakaret ve iftiradan asla sakınmayan ve camianın alın terini ve birikimini, liderlik rolüyle kendi hizmetine sokmaya çalışan hainlerdir.]
-
68:13
عُتُلٍّ بَعْدَ ذٰلِكَ زَن۪يمٍۙ
Zorba, saygısız, sütü bozuk, ayrıca vicdanı çürük kimselere de kıymet verme! (Rezilliği bir marifet ve meslek haline getirenlere de kulak asıp bu tiplerin peşine gitme.) [Not: Ayette, "Utullin" geçmektedir. Arapçada bu kelime çok besili ve fazla yemek yiyen insanları anlatır. Aynı zamanda: “kötü ahlâklı, kavgacı, aniden parlayan ve masum insanları karalamak için fırsatları kötüye kullanan insanlar” için de kullanılır. Ayette geçen "Zenim" kelimesi, Arap dilinde “zina mahsulü çocuk” anlamındadır. Yani bir kimsenin aslında, bir ailenin ferdi değilken bazı hukuki ve içtimai sebeplerle o aileden sayılanlar için kullanılır.]
-
68:14
اَنْ كَانَ ذَا مَالٍ وَبَن۪ينَۜ
Mal (servet ve imkân) ve çocuklar (cemaat ve teşkilat) sahibi oldu diye (azgınlaşıp böbürlenen). [Not: Bu ayet, daha öncesiyle de daha sonrasıyla da bağlantılı olabilir. Eğer öncesiyle irtibatlı olarak düşünecek olursak anlamı şöyle olur: "Mal ve evladı (imkânı ve taraftarı) çoktur diye ona aldırış etme" demektir. Eğer sonrasıyla irtibatlı halde düşünürsek o zaman da anlamı: Mal ve evladı fazla olduğundan dolayı kibirlidir. Bu yüzden ayetlerimiz onlara okunduğunda: “Bunlar bizleri değil, geçmiş nesilleri anlatıyor” diyerek kendilerini sorumsuz görmektedir.]
-
68:15
اِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِ اٰيَاتُنَا قَالَ اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ
Kendisine ayetlerimiz okunduğu zaman: "(Bunlar) Eskilerin uydurma masallarıdır (Kur’ani hükümler, günümüzde gereksiz ve geçersiz olan çağ dışı kurallardır)" diyen (kişilere de yüz verme ve üzülme).