-
48:24
وَهُوَ الَّذ۪ي كَفَّ اَيْدِيَهُمْ عَنْكُمْ وَاَيْدِيَكُمْ عَنْهُمْ بِبَطْنِ مَكَّةَ مِنْ بَعْدِ اَنْ اَظْفَرَكُمْ عَلَيْهِمْۜ وَكَانَ اللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرًا
Ve O (Allah CC), Mekke vadisinde (Hudeybiye’de ve kıyamete kadar her dönemde) kâfirlere karşı Sana zafer verdikten sonra; onların ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan çektirip (huzur ve güven ortamı sağlayandır.) Ve Allah, her ne yaparsanız hakkıyla görüp durmakta (ve kayıt altına aldırmakta)dır.
-
48:25
هُمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَصَدُّوكُمْ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَالْهَدْيَ مَعْكُوفًا اَنْ يَبْلُغَ مَحِلَّهُۜ وَلَوْلَا رِجَالٌ مُؤْمِنُونَ وَنِسَٓاءٌ مُؤْمِنَاتٌ لَمْ تَعْلَمُوهُمْ اَنْ تَطَؤُ۫هُمْ فَتُص۪يبَكُمْ مِنْهُمْ مَعَرَّةٌ بِغَيْرِ عِلْمٍۚ لِيُدْخِلَ اللّٰهُ ف۪ي رَحْمَتِه۪ مَنْ يَشَٓاءُۚ لَوْ تَزَيَّلُوا لَعَذَّبْنَا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ عَذَابًا اَل۪يمًا
(O müşrikler ve zalimler) Onlar ki (Hakkı) inkâr edip (kâfir olanlar) ve sizin Kâbe’yi ziyaretinizi ve bekletilen hediyeleri (kurbanları) yerlerine (Mina’ya) iletilmesini engelleyip alıkoyanlardır. Eğer (bazı mazeret ve mecburiyetlerle hicret edemediklerinden dolayı hâlâ Mekke’de bulunup) kendilerini henüz tanımadığınız (bazı) mü’min erkeklerle mü’min kadınları, bilmeyerek çiğnemeniz (kâfir zannedip öldürmeniz) sebebiyle vicdan azabına kapılmanız ve kınanmanız ihtimali olmasaydı (Allah savaşı önlemez ve barış yapmanıza izin çıkmazdı.) Dilediğine rahmet etmesi (pek çok Mekkeli müşriki hidayete erdirmesi) için Allah böyle yapmıştır. Şayet onlar (Mekke’deki gizli mü’minlerle müşrikler) birbirinden açıkça seçilip ayrılmış olsalardı, onlardan inkâr edenleri elim bir azaba hemen çarptırırdık.
-
48:26
اِذْ جَعَلَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ف۪ي قُلُوبِهِمُ الْحَمِيَّةَ حَمِيَّةَ الْجَاهِلِيَّةِ فَاَنْزَلَ اللّٰهُ سَك۪ينَتَهُ عَلٰى رَسُولِه۪ وَعَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ وَاَلْزَمَهُمْ كَلِمَةَ التَّقْوٰى وَكَانُٓوا اَحَقَّ بِهَا وَاَهْلَهَاۜ وَكَانَ اللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمًا۟
(Hudeybiye’de Müslümanlarla barış imzalamaya mecbur kalan, ama bunun ezikliğini çok ağır şartlar koşarak gidermeye çalışan) Kâfirler, kalplerinde o (şeytani) hamiyet gururunu (kavmiyetçilik ve ataperestlik taassubunu) ve cahiliye damarını kabartıp kaynattıkları zaman, Allah (CC) Peygamberinin ve mü’minlerin üzerine sabır ve sükûnet indirip (onları rahatlattı). Ve onların takva kelimesi (Peygambere, Hakk dava ve devlet liderine Allah için biat ve itaat sözleri) üzerinde kararlılıkla durmalarını sağladı. Zaten onlar (sadık sahabiler ve mü’minler) buna oldukça layık ve ehil (insanlar konumundalar)dı. (Yani sadakat ve liyakat ehli başarıya ulaşırlardı.) Allah (CC) her şeyi (ve herkesi) hakkıyla Bilendir.
-
48:27
لَقَدْ صَدَقَ اللّٰهُ رَسُولَهُ الرُّءْيَا بِالْحَقِّۚ لَتَدْخُلُنَّ الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ اٰمِن۪ينَۙ مُحَلِّق۪ينَ رُؤُ۫سَكُمْ وَمُقَصِّر۪ينَۙ لَا تَخَافُونَۜ فَعَلِمَ مَا لَمْ تَعْلَمُوا فَجَعَلَ مِنْ دُونِ ذٰلِكَ فَتْحًا قَر۪يبًا
Yemin olsun ki Allah, Resulü’nün (Hudeybiye seferi öncesi, ashabıyla birlikte Beytullah’ı ziyaret ettiklerini müjdeleyen) haklı (ve hayırlı) rüyasını doğru çıkardı. Ve Allah’ın izniyle (huzur ve) emniyet içinde başlarınızı tıraş etmiş ve kısaltmış olarak korkusuz (ve kaygısız) bir şekilde Mescid-i Haram’a mutlaka gireceksiniz (buyurduğu va’adini tamamladı. Resulüllah’ın rüyasının gerçekleşmesi biraz gecikti ise de, bunun da pek çok hikmetleri vardı.) Allah sizin bilmediklerinizi de bilir. İşte bakın bundan önce size yakın bir fetih vermiş, (sonu çok hayırlı ve hikmetli olacak Hudeybiye Barışını ve Hayber zaferini lütfetmiş)tir.
-
48:28
هُوَ الَّذ۪ٓي اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدٰى وَد۪ينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدّ۪ينِ كُلِّه۪ۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يدًاۜ
(Her çağda ve her koşulda) Bütün dinlerden (ve düzenlerden) üstün (ve hâkim) kılmak üzere, Peygamberini hidayet ve Hakk Din ile gönderen O’dur. (Bu hükmünü gerçekleştirmek ve kullarının Hakk’tan mı bâtıldan mı taraf olduğunu imtihan edip seçmek üzere) Şahit (gözetleyici ve değerlendirici) olarak Allah (CC) yeterlidir.