-
42:16
وَالَّذ۪ينَ يُحَٓاجُّونَ فِي اللّٰهِ مِنْ بَعْدِ مَا اسْتُج۪يبَ لَهُ حُجَّتُهُمْ دَاحِضَةٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ وَلَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌ
O’nun (Dinine ve davetine) icabet olunduktan sonra, (ardından) Allah hakkında (birtakım uyduruk) deliller öne sürüp (bu zamanda Adil Düzen ve İslam Birliği gibi kavram ve kurumların imkânsızlığını ve bunlara lüzum kalmadığını savunup) tartışanların (ve bâtıl güçlerle uyuşanların bütün) hüccet ve gerekçeleri, Rableri katında geçersiz (sayılmıştır). Onların (bu dönek münafıkların) üzerinde bir gazap vardır ve şiddetli azap bunlarındır.
-
42:17
اَللّٰهُ الَّذ۪ٓي اَنْزَلَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ وَالْم۪يزَانَۜ وَمَا يُدْر۪يكَ لَعَلَّ السَّاعَةَ قَر۪يبٌ
Ki Allah, Hakk olmak (ve her konuda hakem yapılıp başvurulmak) üzere Kitabı ve mizanı (Kur’an’ı ve adil hukuk kurallarını) indirmiş bulunmaktadır. (Mizansız ve nizamsız İslam anlayışı sakattır.) Ne bilirsin; belki de (Kur’an nizamının hâkimiyet ve) kıyamet-saati pek yakındır. (Öyle ise nefsi, siyasi ve dünyevi hevesler için didişmek boşunadır.)
-
42:18
يَسْتَعْجِلُ بِهَا الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِهَاۚ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مُشْفِقُونَ مِنْهَاۙ وَيَعْلَمُونَ اَنَّهَا الْحَقُّۜ اَلَٓا اِنَّ الَّذ۪ينَ يُمَارُونَ فِي السَّاعَةِ لَف۪ي ضَلَالٍ بَع۪يدٍ
(Kur’ani hâkimiyet ve kıyamet haberi Hakk ise, haydi hemen gelsin de görelim! diyerek) Onda acele edenler, (gerçekte) ona inanmayan kimselerdir. İman edenler ise, O’na (Allah’a ve azabına) karşı bir korku içindedirler ve O’nun gerçekten Hakk olduğunu bilirler. Haberiniz olsun ve dikkatli bulunun ki; (İslami medeniyet müjdesinin ve kıyamet) saatinin (asılsız olduğu) konusunda itiraz ve münakaşaya tutuşanlar, gerçekte uzak bir sapkınlık içinde bulunmakta (ve bocalamakta)dırlar!
-
42:19
اَللّٰهُ لَط۪يفٌ بِعِبَادِه۪ يَرْزُقُ مَنْ يَشَٓاءُۚ وَهُوَ الْقَوِيُّ الْعَز۪يزُ۟
Allah, (bütün) kullarına karşı lütuf (karşılıksız iyilik ve ikram) sahibidir; (ama) dilediğini (ise farklı ve faziletli şekilde) rızıklandırıp (sevindirir ve şereflendirir). O, kuvvetlidir, Azîz’dir (her zaman galip ve izzetli olandır).
-
42:20
مَنْ كَانَ يُر۪يدُ حَرْثَ الْاٰخِرَةِ نَزِدْ لَهُ ف۪ي حَرْثِه۪ۚ وَمَنْ كَانَ يُر۪يدُ حَرْثَ الدُّنْيَا نُؤْتِه۪ مِنْهَا وَمَا لَهُ فِي الْاٰخِرَةِ مِنْ نَص۪يبٍ
Kim ahiret sevabını (ve ticaretini) isterse onun sevabını artırırız. (Dünyada da kendisine izzeti ve bereketi tattırırız.) Kim de (sadece) dünya (menfaatini ve) ekinini ister (dinini bile dünyevi beklentileri için istismar eder)se, ona da ondan (geçici makam ve çıkardan) veririz. Fakat ahirette ona hiçbir nasip yoktur (eli boş kalacaktır).
-
42:21
اَمْ لَهُمْ شُرَكٰٓؤُ۬ا شَرَعُوا لَهُمْ مِنَ الدّ۪ينِ مَا لَمْ يَأْذَنْ بِهِ اللّٰهُۜ وَلَوْلَا كَلِمَةُ الْفَصْلِ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْۜ وَاِنَّ الظَّالِم۪ينَ لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ
Yoksa onların, Din(le ilgili meseleler)den; Allah’ın izin vermediği (İslam’a aykırı) şeyleri, kendileri için şeriat (Anayasa ve kanun) olarak belirleyen (veya İslam şeriatına aykırı fetvalar veren) ortakları (ve Cenab-ı Hakka şirk koştukları Tağutları) mı vardır?.. Eğer o fasıl kelimesi (imtihan süreci ve iyilerle kötülerin ayrılıp seçilmesi) olmasaydı, elbette aralarında hüküm (karar) verilmiş (ve işleri bitirilmiş) olacaktı. Gerçekten zalimler için acı bir azap vardır. (Çünkü; Allah'ın Şeriatını bozmak ve İslam'ın temel esaslarını yok saymak veya yozlaştırmak, Allah'ın asla izin vermediği bir davranıştır, bu şirk ve zulüm sayılmıştır.)
-
42:22
تَرَى الظَّالِم۪ينَ مُشْفِق۪ينَ مِمَّا كَسَبُوا وَهُوَ وَاقِعٌ بِهِمْۜ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ ف۪ي رَوْضَاتِ الْجَنَّاتِۚ لَهُمْ مَا يَشَٓاؤُ۫نَ عِنْدَ رَبِّهِمْۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَضْلُ الْكَب۪يرُ
(O gün) Zalimleri kazandıkları dolayısıyla, korkuyla titrerlerken görürsün; o (yaptıkları kötülükler) de üstlerine çöküp (zillet ve zahmetle onları kuşatmıştır). İman edip salih amellerde bulunanlar ise cennet bahçelerinde (konaklamışlardır). Rableri katında her diledikleri onlarındır. İşte büyük fazilet (nimet ve üstünlük) budur. (Ama insanlar cüz’i ve geçici dünyaya dalmışlardır.)