-
40:17
اَلْيَوْمَ تُجْزٰى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْۜ لَا ظُلْمَ الْيَوْمَۜ اِنَّ اللّٰهَ سَر۪يعُ الْحِسَابِ
Bugün herkes ancak kazandığının karşılığı ile cezalandırılır. (Her nefis hak ettiğini bulacaktır.) Bugün asla haksızlık yapılmayacaktır. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk gören (ve karara bağlayandır).
-
40:18
وَاَنْذِرْهُمْ يَوْمَ الْاٰزِفَةِ اِذِ الْقُلُوبُ لَدَى الْحَنَاجِرِ كَاظِم۪ينَۜ مَا لِلظَّالِم۪ينَ مِنْ حَم۪يمٍ وَلَا شَف۪يعٍ يُطَاعُۜ
Onları yaklaşmakta olan güne (ecellerine) karşı uyar ki, o zaman yürekler korkudan gırtlaklara dayanır, dehşet ve endişeyle yutkunur dururlar. (Artık) Zalimler için ne koruyucu bir dost, ne de sözü dinlenir bir şefaatçi bulunacaktır.
-
40:19
يَعْلَمُ خَٓائِنَةَ الْاَعْيُنِ وَمَا تُخْفِي الصُّدُورُ
(Allah) Gözlerin hainliğini (şehvetli ve kötü niyetli seyirlerini) ve kalplerin gizlediği (düşünceleri) elbette bilip durmaktadır. [Not: Cenab-ı Hakk, hem hizmet ve fazilet ehline haset ve hıyanet nazarıyla bakanları; hem de başkasının mahremini veya TV, dergi ve internet ekranlarındaki ahlâksız görüntüleri seyre koyulanları bildiğini hatırlatıp, bizleri iffetli ve edepli olmaya davet buyurmaktadır.]
-
40:20
وَاللّٰهُ يَقْض۪ي بِالْحَقِّۜ وَالَّذ۪ينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ لَا يَقْضُونَ بِشَيْءٍۜ اِنَّ اللّٰهَ هُوَ السَّم۪يعُ الْبَص۪يرُ۟
Allah adaletle hükmedendir. O'nu bırakıp taptıkları (putları ve tağutları) ise hiçbir şeye hükmedemezler. (Zalimlerin ve kâfirlerin hâkimiyeti zahiri ve geçicidir ve Allah’ın takdirine tâbidirler.) Şüphe yok ki Allah, (hakkıyla) İşiten ve Görendir. (Her şey O’na ayandır.)
-
40:21
اَوَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ كَانُوا مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَانُوا هُمْ اَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَاٰثَارًا فِي الْاَرْضِ فَاَخَذَهُمُ اللّٰهُ بِذُنُوبِهِمْ وَمَا كَانَ لَهُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ وَاقٍ
Onlar yeryüzünde (hiç ibretle) gezip-dolaşmıyorlar mı ki, böylece kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını bir görsünler. (Oysa) Onlar, kuvvetçe ve yeryüzündeki eserleri yönünden kendilerinden daha üstün idiler. Fakat Allah, onları günahları dolayısıyla (azapla) yakalayıverdi. Onları Allah'tan koruyacak hiç kimse de olmadı.
-
40:22
ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَانَتْ تَأْت۪يهِمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَكَفَرُوا فَاَخَذَهُمُ اللّٰهُۜ اِنَّهُ قَوِيٌّ شَد۪يدُ الْعِقَابِ
Bunun nedeni; gerçekten resulleri kendilerine apaçık belgeler getirdiği halde, onların inkâr etmeleriydi. Bu yüzden Allah, onları (azapla) yakalayıverdi. Şüphesiz O, çok Kuvvetli ve cezalandırması şiddetli (olandır).
-
40:23
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مُوسٰى بِاٰيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُب۪ينٍۙ
Andolsun, Biz Musa'yı ayetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik; (Hakkı tebliğe görevli kıldık.)
-
40:24
اِلٰى فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَقَارُونَ فَقَالُوا سَاحِرٌ كَذَّابٌ
(Biz Musa’yı; siyasi ve askeri iktidar sahibi) Firavun'a, (dini ve idari bürokrasiye hâkim) Haman'a, ve (haram servet ve haksız sermaye birikimcisi) Karun'a (yollamış ve davetimizi ulaştırmıştık). Ama onlar: “(Bu) Yalan söyleyen bir büyücüdür" deyip (karşı çıkmışlardı).
-
40:25
فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ بِالْحَقِّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُوا اقْتُلُٓوا اَبْنَٓاءَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ وَاسْتَحْيُوا نِسَٓاءَهُمْۜ وَمَا كَيْدُ الْكَافِر۪ينَ اِلَّا ف۪ي ضَلَالٍ
Böylece o (elçimiz), katımızdan kendilerine bir Hakk (Kitap) ile geldiği zaman, dediler ki: "Onunla birlikte iman edenlerin erkek çocuklarını öldürün; kadınlarını ise sağ bırakın." (Böylece nesilleri kurutulup tehlike olmaktan çıksınlar!) Ancak kâfirlerin hileli düzenleri, sonunda mutlaka boşa çıkacaktır.