-
41:12
فَقَضٰيهُنَّ سَبْعَ سَمٰوَاتٍ ف۪ي يَوْمَيْنِ وَاَوْحٰى ف۪ي كُلِّ سَمَٓاءٍ اَمْرَهَاۜ وَزَيَّنَّا السَّمَٓاءَ الدُّنْيَا بِمَصَاب۪يحَۗ وَحِفْظًاۜ ذٰلِكَ تَقْد۪يرُ الْعَز۪يزِ الْعَل۪يمِ
Böylece (Allah) onları iki gün (iki süreç) içinde yedi gök olarak tamamlayıverdi ve her bir göğe (uzaydaki galaksilere) emrini (yaratılış görevini ve hikmetini) vahyetti. Biz Dünya göğünü de kandiller (misali yıldızlar) ile süsleyip-donattık ve bir koruma (altına aldık). İşte bu, Üstün ve Güçlü olan, (her şeyi en ince ayrıntılarıyla) Bilen (Allah)ın takdiridir. (Ve böylece toplam altı dönemde kâinatı kemâle erdirmiştir.) [Not: Cenab-ı Hakk bir şeyi sadece “OL!” emriyle ve bir anda yaratabildiği halde, bu süreç ve evrelerle biz kullarına dikkatli, tedbirli ve tedricen iş görmeyi öğretmektedir.]
-
41:13
فَاِنْ اَعْرَضُوا فَقُلْ اَنْذَرْتُكُمْ صَاعِقَةً مِثْلَ صَاعِقَةِ عَادٍ وَثَمُودَۜ
(Ey Resulüm!) Bu durumda eğer onlar (hâlâ imandan ve İslam’dan) yüz çevirirlerse, de ki: "Ben sizi, Ad ve Semud (kavimlerinin helakine yol açan) yıldırımına benzer bir yıldırımla (Allah’ın kahrına uğrarsınız diye) uyardım (artık siz bilirsiniz.)"
-
41:14
اِذْ جَٓاءَتْهُمُ الرُّسُلُ مِنْ بَيْنِ اَيْد۪يهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّا اللّٰهَۜ قَالُوا لَوْ شَٓاءَ رَبُّنَا لَاَنْزَلَ مَلٰٓئِكَةً فَاِنَّا بِمَٓا اُرْسِلْتُمْ بِه۪ كَافِرُونَ
Onlara; "Yalnız (ve katıksız olarak sadece) Allah'a kulluk edin" (ibadet ve dilek kastıyla O’ndan başkasına yönelmeyin!) diye, önlerinden ve arkalarından elçiler gelince, (her yönden ve her vesileyle gerçekleri kendilerine bildirince) demişlerdi ki: "Eğer dileseydi, (mecburen iman etmemiz için) Rabbimiz (sizin yerinize) melekler indirirdi. Bundan dolayı biz, sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyi inkâr edicileriz.”
-
41:15
فَاَمَّا عَادٌ فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَقَالُوا مَنْ اَشَدُّ مِنَّا قُوَّةًۜ اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّ اللّٰهَ الَّذ۪ي خَلَقَهُمْ هُوَ اَشَدُّ مِنْهُمْ قُوَّةًۜ وَكَانُوا بِاٰيَاتِنَا يَجْحَدُونَ
Ardından Ad kavmi, yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamış ve: "Bizden daha kuvvetli kim var?" diye (şımarmaya başlamışlardı). Onlar, kendilerini yaratmış olan Allah'ın kendilerinden daha kuvvetli olduğunu görüp (anlamadılar mı?) Onlar; bile bile ayetlerimizle mücadele ediyorlardı. (Zaten bilmeden ve kendilerine tebliğ erişmeden yapılan inkâr, küfür sayılmamaktadır.)
-
41:16
فَاَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ ر۪يحًا صَرْصَرًا ف۪ٓي اَيَّامٍ نَحِسَاتٍ لِنُذ۪يقَهُمْ عَذَابَ الْخِزْيِ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۜ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَخْزٰى وَهُمْ لَا يُنْصَرُونَ
Bunun üzerine Biz de rezillik ve perişanlık azabını dünya hayatında kendilerine tattıralım diye, uğursuz günlerde üzerlerine (kulakları patlatan ve vücutları kavuran) çok gürültülü bir kasırga yollamış (ve dünyalarını başlarına yıkmış)tık. Elbette ahiret azabı, daha da acıdır ve zelil kılıcıdır. Onlara (umdukları yerlerden) yardım da olunmamıştı (olunmayacaktır.)
-
41:17
وَاَمَّا ثَمُودُ فَهَدَيْنَاهُمْ فَاسْتَحَبُّوا الْعَمٰى عَلَى الْهُدٰى فَاَخَذَتْهُمْ صَاعِقَةُ الْعَذَابِ الْهُونِ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَۚ
Semud kavmine de Hakk yolunu gösterip (uyardık). Fakat onlar körlüğü hidayete (kötülüğü iyiliğe) tercih ettiler (bile bile isyana ve inkâra yöneldiler). Böylece kazandıkları şeyler yüzünden alçaltıcı azabın yıldırımı onları da yakalamıştı.
-
41:18
وَنَجَّيْنَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ۟
İman edenleri (ve gereğini yapanları, küfür ve kötülükten) sakınmakta olanları ise kurtardık.
-
41:19
وَيَوْمَ يُحْشَرُ اَعْدَٓاءُ اللّٰهِ اِلَى النَّارِ فَهُمْ يُوزَعُونَ
(Kur’an nizamı ve adil hayat tarzı karşıtları olan) Allah'ın düşmanlarının bir araya getirilip-toplanacakları gün; işte onların (hepsi) bölükler halinde (zulümlerine göre cehennem tabakalarına) dağıtılacaklardır.
-
41:20
حَتّٰٓى اِذَا مَا جَٓاؤُ۫هَا شَهِدَ عَلَيْهِمْ سَمْعُهُمْ وَاَبْصَارُهُمْ وَجُلُودُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Hatta ki (bütün insanlar) oraya (hesaba çekilmek üzere mahkeme huzuruna) geldikleri zaman; kulakları, gözleri, derileri (ve tüm organları), yapmış oldukları işlerle ilgili kendi aleyhlerinde şahitlik yapacaklardır.