-
40:78
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا رُسُلًا مِنْ قَبْلِكَ مِنْهُمْ مَنْ قَصَصْنَا عَلَيْكَ وَمِنْهُمْ مَنْ لَمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَۜ وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ اَنْ يَأْتِيَ بِاٰيَةٍ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِۚ فَاِذَا جَٓاءَ اَمْرُ اللّٰهِ قُضِيَ بِالْحَقِّ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْمُبْطِلُونَ۟
Muhakkak Biz Senden önce de resuller (nice elçiler ve davetçiler) gönderdik; onlardan kimilerini Sana aktarıp-anlattık ve kimilerini de hiç anlatmadık. Herhangi bir elçiye, Allah'ın izni olmaksızın bir ayeti (mucizeyi ve DİN ölçülerini) getirmek olacak şey değildir. Allah'ın emri geldiği zaman ise, (kesinlikle) Hakk ile hüküm verilir ve işte o zaman, (Hakkı) iptal etmekte (istekli) olanlar (ve bâtılı seçip savunanlar) hüsrana uğrayıp (gideceklerdir).
-
40:79
اَللّٰهُ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَنْعَامَ لِتَرْكَبُوا مِنْهَا وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۘ
Allah O'dur ki, kimine binmeniz, kiminden yemeniz için size (bir sürü yarar olmak üzere) davarları var etmiştir.
-
40:80
وَلَكُمْ ف۪يهَا مَنَافِعُ وَلِتَبْلُغُوا عَلَيْهَا حَاجَةً ف۪ي صُدُورِكُمْ وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَۜ
Onlarda sizin için (daha nice) yararlar vardır. Onların üzerine (binip) gönüllerinizdeki (arzu ettiğiniz) bir hacete (ve hedeflerinize) ulaşırsınız; onların ve gemilerin üstünde (yüklerinizle) taşınırsınız.
-
40:81
وَيُر۪يكُمْ اٰيَاتِه۪ۗ فَاَيَّ اٰيَاتِ اللّٰهِ تُنْكِرُونَ
(Böylece) O size Kendi (rahmet, nimet ve kudret) ayetlerini gösterip (dikkatinizi çekiyor. Şimdi) artık Allah'ın ayetlerinden hangisini (ve nasıl) inkâra (ve nankörlüğe) kalkışırsınız?
-
40:82
اَفَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَانُٓوا اَكْثَرَ مِنْهُمْ وَاَشَدَّ قُوَّةً وَاٰثَارًا فِي الْاَرْضِ فَمَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
(Bu gafil ve kâfir takımı) Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı ki, kendilerinden öncekilerin (inkâr ve isyanları nedeniyle) nasıl (acı ve alçaltıcı) bir sona uğradıklarını (ve ibretli tarihi kalıntılarını) bir görsünler (ve kendilerini düzeltip özlerine dönsünler). Oysa onlar (geçmiş topluluklar), kendilerinden (sayıca) daha çoklardı ve yeryüzünde kuvvet ve eserler bakımından daha üstün ve sağlamlardı. Fakat kazandıkları şeyler, (Allah’ın gazabına ve azabına karşı) onlara hiçbir şey sağlayamamıştı. (Onların akıbetlerine bakıp ibret alınız.)
-
40:83
فَلَمَّا جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَرِحُوا بِمَا عِنْدَهُمْ مِنَ الْعِلْمِ وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ
(Ki) Resulleri (Hakk dava elçileri) kendilerine apaçık belgeler (ve Kur’ani hükümlere uygun proje ve hedefler) getirdiği zaman, onlar (şeytan kafalılar ve marazlı münafıklar) yanlarında olan (azıcık ve karışık) ilimden dolayı böbürlenip şımardılar (gururlanıp ferahlandılar ve Darwinist düzmecelere kandılar) da, (bu yüzden) alay (ve hakaret) konusu edindikleri şey, (sonunda) onları sarıp kuşatıverdi.
-
40:84
فَلَمَّا رَاَوْا بَأْسَنَا قَالُٓوا اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَحْدَهُ وَكَفَرْنَا بِمَا كُنَّا بِه۪ مُشْرِك۪ينَ
(Ama ne var ki) Bizim dayanılmaz azabımızı gördükleri zaman: "Bir olan Allah'a iman ettik ve O'na şirk koştuğumuz şeyleri de inkâr ettik" diyeceklerdir (lâkin iş işten geçmiştir).
-
40:85
فَلَمْ يَكُ يَنْفَعُهُمْ ا۪يمَانُهُمْ لَمَّا رَاَوْا بَأْسَنَاۜ سُنَّتَ اللّٰهِ الَّت۪ي قَدْ خَلَتْ ف۪ي عِبَادِه۪ۚ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْكَافِرُونَ
(Evet) Artık Bizim dayanılmaz azabımızı gördükleri zaman, (bu itiraf ve) imanları kendilerine hiçbir yarar vermeyecek (son pişmanlık para etmeyecektir. Bu) Allah'ın kulları arasında sürüp-giden sünnetidir. (Adaletli sistemi ve âdetidir.) İşte kâfirler burada hüsrana uğramış (ve sonsuza kadar ziyan etmişlerdir.)