-
35:45
وَلَوْ يُؤَاخِذُ اللّٰهُ النَّاسَ بِمَا كَسَبُوا مَا تَرَكَ عَلٰى ظَهْرِهَا مِنْ دَٓابَّةٍ وَلٰكِنْ يُؤَخِّرُهُمْ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّىۚ فَاِذَا جَٓاءَ اَجَلُهُمْ فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِعِبَادِه۪ بَص۪يرًا
Eğer Allah, insanları işleyip kazandıkları (günahlar) yüzünden hemen yakalayıp sorgulayarak cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Ancak (imtihan gerçeği ve merhameti gereği) onları belli bir müddet erteleyip geciktirir. Ama ecelleri (cezalandırma vakitleri) geldi mi (intikamını mutlaka alıverir.) Çünkü Allah kullarını devamlı gözetlemekte (ve onların amellerine göre hak ettiklerini vermekte)dir. [Not: Ayette geçen “A-ha-ze” (almak, tutmak, yakalamak, etkisi altına sokmak ve ayıplamak): kökünden gelen kelime, Kur’an-ı Kerim’de 273 yerde geçmekte ve 20 kadar farklı anlam içermektedir.]
-
Yâsîn Suresi
-
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla
-
36:1
يٰسٓۜ
Yâ-sin (Ey Nebim, Sen bu İlahi şifre ve şereflerin sahibisin).
-
36:2
وَالْقُرْاٰنِ الْحَك۪يمِۙ
Andolsun hikmetli Kur'an'a (muhkem ayetler ve hikmetli örnekler içeren bu Kitaba ki Ey Nebim!),
-
36:3
اِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَۙ
Gerçekten Sen, (seçilip) gönderilen (elçi)lerdensin.
-
36:4
عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍۜ
(Ve elbette) Dosdoğru ve en uygun bir yol üzerinde(sin).
-
36:5
تَنْز۪يلَ الْعَز۪يزِ الرَّح۪يمِۙ
(Bu Kur'an) Güçlü ve Üstün olan, Esirgeyip acıyan (Allah')ın indirmesidir (ve O’nun hükümleri ve öğütleridir).
-
36:6
لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَٓا اُنْذِرَ اٰبَٓاؤُ۬هُمْ فَهُمْ غَافِلُونَ
Babaları (yakın ataları bir peygambere muhatap olmamış ve) uyarılmamış, böylece kendileri de gafil kalmış bir kavmi uyarman için (gönderildin ve görevlendirildin).
-
36:7
لَقَدْ حَقَّ الْقَوْلُ عَلٰٓى اَكْثَرِهِمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
Şurası muhakkak ki (inkârcıların ve münafıkların), onların çoğu üzerine o (İlahi) söz (dünyada gazap, ahirette azap) Hakk olmuştur; (çünkü) artık inanmıyorlar (ve inanmayacaklardır).
-
36:8
اِنَّا جَعَلْنَا ف۪ٓي اَعْنَاقِهِمْ اَغْلَالًا فَهِيَ اِلَى الْاَذْقَانِ فَهُمْ مُقْمَحُونَ
Gerçekten Biz onların boyunlarına, çenelere kadar (dayanan manevi) demir halkalar-kelepçeler geçirdik; bu yüzden başları (gaflet, cehalet ve enaniyet gururuyla) yukarı kalkıktır.
-
36:9
وَجَعَلْنَا مِنْ بَيْنِ اَيْد۪يهِمْ سَدًّا وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَدًّا فَاَغْشَيْنَاهُمْ فَهُمْ لَا يُبْصِرُونَ
(Hakka diretmeleri ve hayra hıyanetleri sebebiyle onların) Önlerinden (manevi) bir perde ve arkalarından (manevi) bir perde çektik de, (böylece) onları(n görüş alanını) kapattık (ve gönül ekranlarını kararttık); artık bunlar (imani ve Kur'ani gerçekleri) göremez (ve kavrayamaz durumdalardır.) [Not: Hz. Peygamber Efendimiz (SAV) Hicret’e çıkarlarken, evlerinin etrafını saran, Mekke’nin süper zalimlerinin kiralık katilleri üzerine bu Ayet-i Kerimeyi okuyup üstlerine toprak serperek, Allah’ın izniyle gözlerini kör, kulaklarını sağır etmiş ve şeytanilerin bütün tuzaklarını boşa çıkarıvermişti. Aynı müjdeler ve manevi destekler sadık ümmeti için de geçerlidir.]
-
36:10
وَسَوَٓاءٌ عَلَيْهِمْ ءَاَنْذَرْتَهُمْ اَمْ لَمْ تُنْذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
(Bu nasipsiz kâfirlerin) Kendilerini uyarmış mısın, ya da uyarmamış mısın, onlar için birdir; zira onlar inanmazlar (inanmayacaklardır).
-
36:11
اِنَّمَا تُنْذِرُ مَنِ اتَّبَعَ الذِّكْرَ وَخَشِيَ الرَّحْمٰنَ بِالْغَيْبِۚ فَبَشِّرْهُ بِمَغْفِرَةٍ وَاَجْرٍ كَر۪يمٍ
(Ey Nebim!) Sen ancak, Zikre (Kur’an-ı Kerim'e) uyan ve gayb ile (zahiren görmedikleri, ama harika yaratılış eserleriyle tanıyıp iman ettikleri) Rahman olan (Allah')a (karşı) içi titreyerek korku duyan kimseyi uyarabilirsin. İşte böylelerini, bir bağışlanma, yüksek ve cömertçe bir mükâfatla müjdele (ki onlar dünyada izzet ve devlete, ahirette ise cennete ulaşacaklardır).
-
36:12
اِنَّا نَحْنُ نُحْيِ الْمَوْتٰى وَنَكْتُبُ مَا قَدَّمُوا وَاٰثَارَهُمْۜ وَكُلَّ شَيْءٍ اَحْصَيْنَاهُ ف۪ٓي اِمَامٍ مُب۪ينٍ۟
Şüphesiz Biz, (evet bütün) ölüleri Biz diriltiriz; onların (ahiret yatırımı olarak) önden takdim ettiklerini de ve (geride bıraktıkları) eserlerini de Biz yazıp (kaydederiz). Biz her şeyi, apaçık bir kitapta (en küçük ayrıntısına kadar) sayıp, tespit edip korumuşuzdur (ve mutlaka hepsinin hesabını göreceğimiz bir ahiret günü vardır).