-
34:23
وَلَا تَنْفَعُ الشَّفَاعَةُ عِنْدَهُٓ اِلَّا لِمَنْ اَذِنَ لَهُۜ حَتّٰٓى اِذَا فُزِّعَ عَنْ قُلُوبِهِمْ قَالُوا مَاذَاۙ قَالَ رَبُّكُمْۜ قَالُوا الْحَقَّۚ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْكَب۪يرُ
(Allah O’dur ki) O'nun katında (Kendi) izin verdiğinin dışında (hiç kimsenin bir başkasına) şefaati yarar sağlamayacaktır. (Mahşer günü) Nihayet kalplerinden korku (ve panik havası) giderilince (günahkâr kimseler, şefaat ehline:) "Rabbiniz ne buyurdu?" diye (soracaklardır. Onlar ise), "Hakk olanı söyledi (başka ne bekliyordunuz ki)" diye (yanıtlayacaklardır.) “O, çok Yücedir, çok Büyüktür”, diyeceklerdir.
-
34:24
قُلْ مَنْ يَرْزُقُكُمْ مِنَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ قُلِ اللّٰهُۙ وَاِنَّٓا اَوْ اِيَّاكُمْ لَعَلٰى هُدًى اَوْ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ
(Kâfirlere sorup) De ki: "Sizi göklerden ve yerden rızıklandıran kimdir?" (Ve yine kendin cevap verip) De ki: "(Elbette) Allah’tır, (o halde) gerçekten doğru yolda olan veya apaçık bir sapkınlıkta (bulunan), ya biziz veya sizlersiniz!" (Yani biz mü’minler ve siz münkirler olarak aynı değiliz.)
-
34:25
قُلْ لَا تُسْـَٔلُونَ عَمَّٓا اَجْرَمْنَا وَلَا نُسْـَٔلُ عَمَّا تَعْمَلُونَ
De ki: "Siz, bizim işlemiş bulunduğumuz suçtan sorulacak değilsiniz ve biz de sizin yapmakta olduklarınızdan sorulacak değiliz."
-
34:26
قُلْ يَجْمَعُ بَيْنَنَا رَبُّنَا ثُمَّ يَفْتَحُ بَيْنَنَا بِالْحَقِّۜ وَهُوَ الْفَتَّاحُ الْعَل۪يمُ
De ki: “Rabbimiz (hesap günü mutlaka) bizi bir araya toplayacak, sonra da Hakk ile aramızı ayıracaktır (veya sadıklara fetih ve zafer kapılarını açacaktır). O (Hakk ile Bâtıl’ın, sadıklarla sahtekârların arasını ayıran ve galibiyet yollarını) açandır (Fettâh’tır) ve (her şeyin mahiyetini ve herkesin niyet ve gayretini hakkıyla) Bilen (gerçek Alîm olan)dır.”
-
34:27
قُلْ اَرُونِيَ الَّذ۪ينَ اَلْحَقْتُمْ بِه۪ شُرَكَٓاءَ كَلَّاۜ بَلْ هُوَ اللّٰهُ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ
De ki: “O'na (kulluk ederken) eklemekte olduğunuz ortakları (tağutlaştırdığınız evliya, ulema ve umera (iktidar) takımını) bana gösterin de bir bakalım... (Onları tartıp karşılaştıralım…) Kesinlikle hayır ve hâşâ! (Onlar Allah’a asla ortak olamazlar;) Bilakis, O Güçlü ve Üstün olan, Hüküm ve Hikmet sahibi olan Allah'tır.”
-
34:28
وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا كَٓافَّةً لِلنَّاسِ بَش۪يرًا وَنَذ۪يرًا وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Biz Seni bütün insanlığa (dünyada hürriyet ve adalet şartlarını; ahiret hazırlığında ise cennet ve ebedi saadet yollarını gösterici) ve müjdeleyici, (ayrıca) uyarıp inzar (ve irşad) edici (küfür ve kötülüklerden ve onların acı neticelerinden ikaz ve ıslah edici) olarak gönderdik. Ancak insanların çoğu (bu gerçekleri) bilmeyen (cahil ve gafil takımıdır.)
-
34:29
وَيَقُولُونَ مَتٰى هٰذَا الْوَعْدُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
Onlar (kâfirler mü’minlere): "Eğer doğru sözlü iseniz, bu va'ad (ettiğiniz azap) ne zamanmış?" diye (sorup durmakta ve kendi akıllarınca Kur’ani haber ve yorumları alaya almaktadırlar).
-
34:30
قُلْ لَكُمْ م۪يعَادُ يَوْمٍ لَا تَسْتَأْخِرُونَ عَنْهُ سَاعَةً وَلَا تَسْتَقْدِمُونَ۟
De ki: "Sizin için belirlenmiş (ve gelmesi kesinleşmiş) bir gün vardır ki, ondan ne bir an ertelenebilirsiniz, ne de (bir an) öne alınabilirsiniz (ama her gelecek yakındır).”
-
34:31
وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَنْ نُؤْمِنَ بِهٰذَا الْقُرْاٰنِ وَلَا بِالَّذ۪ي بَيْنَ يَدَيْهِۜ وَلَوْ تَرٰٓى اِذِ الظَّالِمُونَ مَوْقُوفُونَ عِنْدَ رَبِّهِمْۚ يَرْجِعُ بَعْضُهُمْ اِلٰى بَعْضٍۨ الْقَوْلَۚ يَقُولُ الَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُوا لِلَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُوا لَوْلَٓا اَنْتُمْ لَكُنَّا مُؤْمِن۪ينَ
(Gerçekten) İnkâr eden ve küfre giren kimseler (şunlardır ki) onlar şöyle derler: “(İşimize gelmediği ve sıkıntıya sevk ettiği için) Biz (kesinlikle ve hiçbir şekilde) bu Kur’an’a da, ondan önce gelen kitaplara da inanmayacağız. (Çünkü biz gerçeği değil, keyfimizi ve dünyamıza gerekeni aramaktayız.” Bu şeytani inatları ve bozuk fıtratları yüzünden akılları yattığı halde, bile bile Kur’an’ın adalet hükümlerini ve ahlâki prensiplerini inkâr ve itiraz eden) Zalimleri, Sen Rableri huzurunda (yaptıklarının hesabını vermek üzere) tutuklanmış vaziyette (iken) eğer bir görsen (ki o zalimler: a- İmkân ve iktidarlarıyla kibirlenip büyüklük taslayan yönetici tabakası, b- Ezilen, sömürülen ve sindirilerek zayıf ve çaresiz bırakılan, ama gaflet ve cehaletle yine de zalim yöneticilerin peşine takılan halk tabakası olarak iki kısımdır.) Bunlar birbirlerini (suçlayıp) karşılıklı söz döndürüp laf dalaşı yaparak; müstaz’af zalimler, müstekbir zalimlere derler ki; “Eğer siz (başımızda) olmasaydınız (iktidar konumunda iken adil ve ahlâki esaslara göre davransaydınız,) herhalde bizler de (Hakka inanan ve hayra uyan) mü’min kimseler olacaktık. (Hain güçlerden ve şeytani çevrelerden de destek alarak; faiz ve sömürüye dayanan ekonomik sisteminizle… Ahlâki ve manevi değerlerden yoksun eğitim düzeninizle… Baskıcı ve barbar yönetim ve yöntemlerinizle bizleri yoldan çıkardınız. Ey Rabbimiz, asıl suçlu ve sorumlu olan bu gaddar ve hilekâr idarecilerimizdir!” deyip kurtulmaya çalışacaklardır.)