388. Sayfa

20. Cüz

  • 28:29

    فَلَمَّا قَضٰى مُوسَى الْاَجَلَ وَسَارَ بِاَهْلِه۪ٓ اٰنَسَ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ نَارًاۚ قَالَ لِاَهْلِهِ امْكُثُٓوا اِنّ۪ٓي اٰنَسْتُ نَارًا لَعَلّ۪ٓي اٰت۪يكُمْ مِنْهَا بِخَبَرٍ اَوْ جَذْوَةٍ مِنَ النَّارِ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ

    Böylelikle Musa, vaktâki süreyi tamamlayıp (Hz. Şuayb’ın kızını almış olarak 10 yıl sonra) ailesiyle birlikte (Mısır’a doğru) yola koyulunca, (gece serinliği başladığında) Tûr (Dağı) tarafında bir ateş görüp (duraklamıştı). Ailesine: 'Durun, gerçekten bir ateş gördüm; umarım ondan ya (hayırlı ve yararlı) bir haber, ya da ısınmanız için bir kor parçası getiririm' deyip (oraya yönelmişti).

  • 28:30

    فَلَمَّٓا اَتٰيهَا نُودِيَ مِنْ شَاطِئِ الْوَادِ الْاَيْمَنِ فِي الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ مِنَ الشَّجَرَةِ اَنْ يَا مُوسٰٓى اِنّ۪ٓي اَنَا۬ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَۙ

    Derken oraya geldiğinde, o kutlu yerdeki vadinin sağ yanında olan bir ağaçtan: “Ey Musa, gerçekten Ben; âlemlerin Rabbi olan Allah Benim!” diye seslenilmişti.

  • 28:31

    وَاَنْ اَلْقِ عَصَاكَۜ فَلَمَّا رَاٰهَا تَهْتَزُّ كَاَنَّهَا جَٓانٌّ وَلّٰى مُدْبِرًا وَلَمْ يُعَقِّبْۜ يَا مُوسٰٓى اَقْبِلْ وَلَا تَخَفْ۠ اِنَّكَ مِنَ الْاٰمِن۪ينَ

    Ve (bu dediklerimin doğruluğuna alâmet olmak üzere) “Asanı (atıp yere) bırak! (O canlanıp hareket edecektir” şeklinde vahyedilmişti. Hz. Musa asasını yere attıktan hemen sonra) Onun aniden bir yılan gibi kıvrılıp hareket ettiğini görünce, arkasına dönüp bakmaksızın kaçmaya yeltenmişti. (Kendisine) “Ey Musa, (geri) dön ve korkuya kapılma. Şüphesiz (artık) sen (tarafımızdan) güvenliğe eriştirilenlerdensin” (denilmişti.)

  • 28:32

    اُسْلُكْ يَدَكَ ف۪ي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَٓاءَ مِنْ غَيْرِ سُٓوءٍۘ وَاضْمُمْ اِلَيْكَ جَنَاحَكَ مِنَ الرَّهْبِ فَذَانِكَ بُرْهَانَانِ مِنْ رَبِّكَ اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِق۪ينَ

    (İkinci bir alâmet olmak üzere) “Şimdi elini koynuna sok, (ardından) kusursuz olarak bembeyaz çıksın. Ve (her türlü) dehşet ve tehlike durumunda (rakiplerini ürkütmek ve dizginlemek üzere) kanatlarını (kollarını) koltuklarının altına sok (ki bembeyaz olarak ve ışıklar saçarak çıkarasın). İşte bunlar, senin Rabbinden Firavun ve önde gelen adamlarına (yönelik) iki kesin-kanıt (mucize)dir. Gerçekten onlar, (küfür ve kötülüklere dalmış) fasıklardan olan bir kavimdir.”

  • 28:33

    قَالَ رَبِّ اِنّ۪ي قَتَلْتُ مِنْهُمْ نَفْسًا فَاَخَافُ اَنْ يَقْتُلُونِ

    (Hz. Musa:) “Rabbim, doğrusu (ben hataen) onlardan bir nefsi (kişiyi) öldürdüm, (onların da) beni öldürmelerinden korkuyorum” diyerek (mazeret belirtmişti).

  • 28:34

    وَاَخ۪ي هٰرُونُ هُوَ اَفْصَحُ مِنّ۪ي لِسَانًا فَاَرْسِلْهُ مَعِيَ رِدْءًا يُصَدِّقُن۪يۘ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يُكَذِّبُونِ

    “Ve kardeşim Harun; dil bakımından (lisanı ve konuşma tarzı olarak) o benden daha düzgün (fasih) durumdadır, onu da benimle birlikte (nübüvvetle görevli) bir yardımcı olarak gönder ki, beni doğrulayıp desteklesin. Çünkü onların beni yalanlamalarından korkuyorum” (diyerek Allah’tan destek istemişti).

  • 28:35

    قَالَ سَنَشُدُّ عَضُدَكَ بِاَخ۪يكَ وَنَجْعَلُ لَكُمَا سُلْطَانًا فَلَا يَصِلُونَ اِلَيْكُمَا بِاٰيَاتِنَاۚ اَنْتُمَا وَمَنِ اتَّبَعَكُمَا الْغَالِبُونَ

    (Cenab-ı Allah ise:) “Senin (omuzlarını, arkanı ve) pazularını kardeşinle pekiştirip güçlendireceğiz (ağır sorumluluğunu onunla destekleyip hafifleteceğiz); sizin ikinize de öyle üstün (manevi sultanlık) bir ‘güç ve yetki’ vereceğiz ki, ayetlerimiz(e bağlılığınız) sayesinde (hainler ve kötü niyetliler) size erişemeyecekler. Siz ve size uyanlar mutlaka galip geleceksiniz” buyurup (teskin ve teselli etmişti).