391. Sayfa

20. Cüz

  • 28:51

    Andolsun Biz öğüt alıp düşünsünler diye, (bu Hakk) Sözü (Kur’an ayetlerini) birbirlerinin (manalarını tamamlamak ve gönderiliş amacına ulaştırmak üzere) art arda bitiştirip (indirdik ve onlara) ulaştırıverdik.

  • 28:52

    (Böylece) Bundan önce kendilerine kitap verdiklerimiz(den iyi niyetli ve istikametli bazı kimseler) şimdi de buna (Kur’an’a) iman etmektedirler.

  • 28:53

    (Bunlar) Kendilerine (Kur’an) okunduğu zaman da “Buna inandık, O Rabbimizden gelen Hakk’tır. Biz zaten daha önce de Müslümandık” demektedirler (diyeceklerdir).

  • 28:54

    İşte bunlara, (önceki sahte dindar dostlarının; “Niye gerçek İslam’a tâbi oldunuz?” diye sataşmalarına) sabrettiklerinden dolayı mükâfatları iki defa verilecektir. (Hem dünyada ödüllendirilecek hem de ahirette sevindirileceklerdir ve) Onlar kötülüğü iyilikle uzaklaştırıp kendilerine rızık olarak verdiklerimizden (hayırda harcayıp) infak edenlerdir.

  • 28:55

    (Olgun Müslümanlar) ‘Boş ve yararsız olan sözü' işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve: “Bizim yapıp-ettiklerimiz bizim, sizin yapıp-ettikleriniz sizindir; size selam olsun, (sizinle barışık olduğumuzu bilin, sadece bâtılı reddederiz) biz cahilleri benimsemeyiz, onlardan (hayır) beklemeyiz (onların yanlışına düşmek istemeyiz)” derler. [Not: Bu ayet; İslami ve Adil bir Düzen ortamında, Hz. Peygamber Efendimizin MEDİNE SÖZLEŞMESİ’ni örnek alan doğru bir Laiklik anlayışıyla, farklı Dinlere mensup kesimlerin birlikte ve barış içinde yaşamaları gerektiğine de işarettir.]

  • 28:56

    (Ey Resulüm!) Gerçek şu ki: Sen sevdiğini (ve istediğini) hidayete erdiremezsin. Ancak Allah, dilediğine hidayet verir. O, hidayete erecek (iyi niyet, gayret ve karakterde) olanları daha iyi bilir.

  • 28:57

    (İslami hüküm ve hakikatler işlerine gelmeyen inkârcılar ve münafıklar) Dediler ki: (Evet Sen haklısın ve doğru yoldasın, ama) “Eğer Seninle birlikte (aynen ve alenen) hidayete uyacak olursak; yerimizden ve yurdumuzdan (bâtıl ve zalim düzen içindeki saygın konumumuzdan) çekilip kopartılıveririz (makam ve menfaatimizden mahrum ediliriz)!” Oysa Biz onları, Kendi katımızdan bir rızık olarak her şeyin ürününün aktarılıp toplandığı, güvenli bir Harem'de (Mekke ve Medine’de) yerleşik kılmış değil miydik? Fakat onların çoğu (yaratılış gayelerini) bilmeyen (cahil ve gafil kimselerdir).

  • 28:58

    Bu nedenle Biz (haram ve haksız yollarla kazanılmış) bol geçimi ile şımarıp azmış (fuhuş ve fesatlığa dalmış) nice ülkelerin halkını helak ettik. İşte meskenleri (harap olmuş şehirlerinin ve semtlerinin viraneleri, şimdi sahipsiz ve değersiz haldedir); çok az (bir zaman) dışında (oralarda da) kendilerinden sonra oturulabilmiş değillerdir. (Onlara ve tüm imkânlarına gerçek sahip ve) Vâris olanlar Biziz.

  • 28:59

    Senin Rabbin, 'ana yerleşim merkezlerine' (şehirlere ve ilçelere), hatta ki onlara ayetlerimizi okuyan bir elçi göndermedikçe (onlar da itiraz, inkâr ve isyan etmedikçe), memleketleri (ve medeniyetleri) yıkıma uğratıcı değildir. Ve zaten Biz, halkı (ve yönetici takımı) zulmeden ülkelerden ve şehirlerden başkasını helak edip (yıkıma uğratacak) olan değiliz.