-
26:112
قَالَ وَمَا عِلْم۪ي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَۚ
(Nuh) Dedi ki: "Onların (bana tâbi olan Müslümanların) yapmakta oldukları (ve ne amaç taşıdıkları) hakkında benim bilgim yoktur. (Ben zahire göre hükmederim ve iman ehline kıymet veririm.)"
-
26:113
اِنْ حِسَابُهُمْ اِلَّا عَلٰى رَبّ۪ي لَوْ تَشْعُرُونَۚ
"Onların hesabı (ise) yalnızca Rabbime aittir, eğer şuurundaysanız (anlarsınız ki ben gerçeği bildirmekteyim)."
-
26:114
وَمَٓا اَنَا۬ بِطَارِدِ الْمُؤْمِن۪ينَۚ
"Ve ben (siz fakir ve hakir görüyorsunuz diye asla) mü'min olanları kovacak değilim."
-
26:115
اِنْ اَنَا۬ اِلَّا نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌۜ
"Ben, ancak, apaçık bir uyarıcıyım. (Yaptıklarınızın hesabını ve Allah’ın azabını bildirmekteyim.)"
-
26:116
قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ يَا نُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمَرْجُوم۪ينَۜ
Dediler ki: "Ey Nuh! Eğer (bu söylediklerine) bir son vermeyecek olursan, gerçekten taşa tutulup (kovulacaksın.)"
-
26:117
قَالَ رَبِّ اِنَّ قَوْم۪ي كَذَّبُونِۚ
(Hz. Nuh ise:) “Rabbim, şüphesiz kavmim beni yalanladı. (Davetimi ve tehditlerimi hesaba katmadı.)”
-
26:118
فَافْتَحْ بَيْن۪ي وَبَيْنَهُمْ فَتْحًا وَنَجِّن۪ي وَمَنْ مَعِيَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ
“Ya Rab (artık) benimle onların (inanmayanların) arasını açıp ayır. (Va’adini ve kudretini ortaya çıkar!) Beni ve beraberimdeki mü’minleri kurtar” (diye yakarmıştı).
-
26:119
فَاَنْجَيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِۚ
Bunun üzerine, onu ve onunla birlikte olanları (insan ve evcil hayvanlarla) yüklü bir gemi içinde kurtardık.
-
26:120
ثُمَّ اَغْرَقْنَا بَعْدُ الْبَاق۪ينَۜ
Sonra bunun ardından geride kalanları (inkârcı şımarıkları) da suda boğduk (ve intikamımızı aldık).
-
26:121
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Gerçekten, bu (anlatılanlar)da (ders alınacak) bir ayet ve ibret vardır, ama onların (insanların) çoğu iman etmiş (veya edecek) değillerdir.
-
26:122
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Ve şüphesiz Senin Rabbin, Güçlü ve Üstün olandır, (merhamet edip) Esirgeyendir.
-
26:123
كَذَّبَتْ عَادٌۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ
Ad (kavmi) de gönderilen (elçi)leri yalanlayıp (onlara karşı gelmişlerdi).
-
26:124
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ هُودٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ
Hani onlara kardeşleri Hud: "Siz (küfür ve kötülükten) sakınmaz mısınız (hiç Allah’tan korkmaz ve utanmaz mısınız)?" demişti.
-
26:125
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ
"Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim."
-
26:126
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
"Artık Allah'tan korkup (itiraz ve isyandan) sakının ve bana itaat edin" (diye öğüt vermişti).
-
26:127
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ
(Hz. Hud onlara:) “Buna karşılık ben sizden bir ücret de istemiyorum; (bir karşılık beklemiyorum.) Benim ücretim yalnızca âlemlerin Rabbine aittir.”
-
26:128
اَتَبْنُونَ بِكُلِّ ر۪يعٍ اٰيَةً تَعْبَثُونَۙ
"Siz, (hâlâ gaflet ve gururla) her yüksekçe yere (görkemli) bir alâmet (anıt köşk) inşa edip abesle (yararsız şeylerle) oyalanarak (gururlanıp) eğleniyor musunuz?"
-
26:129
وَتَتَّخِذُونَ مَصَانِعَ لَعَلَّكُمْ تَخْلُدُونَۚ
"Ölümsüz kılınmak (ve unutulmamak) umuduyla da sanat yapıları ediniyorsunuz!" (Ve bunlarla kendinizi avutuyorsunuz.)
-
26:130
وَاِذَا بَطَشْتُمْ بَطَشْتُمْ جَبَّار۪ينَۚ
"(Mazlum ve mağdur kimseleri) Tutup yakaladığınız zaman da zorbalar gibi yakalıyorsunuz (ve hiç acımıyorsunuz)!"
-
26:131
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
"Artık Allah'tan korkup (küfür, zulüm ve kötülükten) sakının ve bana itaat edip (kurtulmaya bakın!)"
-
26:132
وَاتَّقُوا الَّذ۪ٓي اَمَدَّكُمْ بِمَا تَعْلَمُونَۚ
"Bildiğiniz (bütün) şeylerle (her türlü nimetlerle) size medet ve inayet eden (Rabbinizden) korkup (haksızlık ve ahlâksızlıktan) sakının."
-
26:133
اَمَدَّكُمْ بِاَنْعَامٍ وَبَن۪ينَۙ
"(Ki) Size hayvanlar, çocuklar (vererek) yardım edip (sahip çıktı ve nice nimetler bağışladı)."
-
26:134
وَجَنَّاتٍ وَعُيُونٍۚ
"Bahçeler ve pınarlar da (lütfedip sizi yararlandırdı)."
-
26:135
اِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍۜ
"Doğrusu, ben sizin için (hesap ve intikam bakımından) azametli bir günün azabından korkuyorum" (diye uyarmıştı).
-
26:136
قَالُوا سَوَٓاءٌ عَلَيْنَٓا اَوَعَظْتَ اَمْ لَمْ تَكُنْ مِنَ الْوَاعِظ۪ينَۙ
(Onlar ise) Dediler ki: "Bizim için fark etmez; vaiz olarak öğüt verip (dursan) da, öğüt verenlerden olmasan da" (aynıdır.)