360. Sayfa

18. Cüz

  • 25:12

    اِذَا رَاَتْهُمْ مِنْ مَكَانٍ بَع۪يدٍ سَمِعُوا لَهَا تَغَيُّظًا وَزَف۪يرًا

    (Öyle ki cehennem ateşi) Onları uzak bir yerden gördüğünde (gazabından kükreyecektir), onlar da bunun gazaplı öfkesini ve uğultusunu işitip (dehşetle ürkeceklerdir).

  • 25:13

    وَاِذَٓا اُلْقُوا مِنْهَا مَكَانًا ضَيِّقًا مُقَرَّن۪ينَ دَعَوْا هُنَالِكَ ثُبُورًاۜ

    Elleri boyunlarına bağlı olarak, (cehennemin) en sıkışık (ve bunaltıcı) bir yerine atıldıkları zaman (ise) orada (ebedi) yok oluşu (ölüp kurtuluşu) isteyip-kıvranacaklar (ama bu da ellerine geçmeyecektir).

  • 25:14

    لَا تَدْعُوا الْيَوْمَ ثُبُورًا وَاحِدًا وَادْعُوا ثُبُورًا كَث۪يرًا

    (Kendilerine:) “Bugün yok oluşu bir kere (arzulayıp) yalvarmayın, (hatta) birçok (kere) yok oluşu isteyip-çağırın!” (Ama feryadınız boşunadır, siz bu cezayı hak ettiniz, denilecektir.)

  • 25:15

    قُلْ اَذٰلِكَ خَيْرٌ اَمْ جَنَّةُ الْخُلْدِ الَّت۪ي وُعِدَ الْمُتَّقُونَۜ كَانَتْ لَهُمْ جَزَٓاءً وَمَص۪يرًا

    De ki: "Bu (sonuç) mu daha hayırlıdır, yoksa takva (tam ve sağlam bir iman, itaat ve cihad) ehline va'ad edilen ebedilik cenneti mi? Ki orası onlar için (kutlu) bir mükâfat ve varılacak son (mutlu) durak yeridir."

  • 25:16

    لَهُمْ ف۪يهَا مَا يَشَٓاؤُ۫نَ خَالِد۪ينَۜ كَانَ عَلٰى رَبِّكَ وَعْدًا مَسْؤُ۫لًا

    (Cennetin) "İçinde ebedi kalıcılar olarak, orada her istedikleri onlara verilecektir; bu, Rabbinin üzerine aldığı (ve Kendisinden) istenen bir va’addir."

  • 25:17

    وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ فَيَقُولُ ءَاَنْتُمْ اَضْلَلْتُمْ عِبَاد۪ي هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اَمْ هُمْ ضَلُّوا السَّب۪يلَۜ

    (Senin Rabbinin;) Onları (inkârcıları ve münafıkları) ve Allah'tan başka taptıklarını (putlaştırıp tağutlaştırdıkları şahısları) bir araya getirip toplayacağı ve: "Şu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendileri mi yoldan saptılar?" diye (soracağı) gün (yakında gelecektir.)

  • 25:18

    قَالُوا سُبْحَانَكَ مَا كَانَ يَنْبَغ۪ي لَنَٓا اَنْ نَتَّخِذَ مِنْ دُونِكَ مِنْ اَوْلِيَٓاءَ وَلٰكِنْ مَتَّعْتَهُمْ وَاٰبَٓاءَهُمْ حَتّٰى نَسُوا الذِّكْرَۚ وَكَانُوا قَوْمًا بُورًا

    (Göreceksin ki, dünyada iken kutsallaştırılan ve tağutlaştırılan bazı salih ve halis kimseler ise: “Ey Rabbimiz!) Sen Yücesin; (hâşâ) Senin dışında başka veliler edinmemiz bize yaraşmaz ve yakışmazdı, ancak onları (bu sapıtan insanları) ve atalarını Sen bolca nimet verip yararlandırdın, (onlar da şımarıp şaşırdılar) öyle ki (Senin) Zikri(ni Kur’an-ı Kerim’i ve Zatına ibadeti) unuttular ve böylece (Hakk’tan ayrılan ve) yıkıma uğrayan bir kavim oldular” diyeceklerdir.

  • 25:19

    فَقَدْ كَذَّبُوكُمْ بِمَا تَقُولُونَۙ فَمَا تَسْتَط۪يعُونَ صَرْفًا وَلَا نَصْرًاۚ وَمَنْ يَظْلِمْ مِنْكُمْ نُذِقْهُ عَذَابًا كَب۪يرًا

    (Müşriklere ve Müslüman geçinip sahte şefaatçiler edinenlere:) “İşte (kutsallaştırdığınız kimseler) sizin söylediklerinizi yalanladılar; artık bundan böyle (azabı) ne geri çevirmeye gücünüz yetebilir, ne de bir yardım (temin edebilirsiniz. Evet) Sizden kim zulmedip (hıyanet ve dalâlete yönelmişse), ona büyük bir azap tattıracağız” (denilecektir).

  • 25:20

    وَمَٓا اَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ اِلَّٓا اِنَّهُمْ لَيَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَيَمْشُونَ فِي الْاَسْوَاقِۜ وَجَعَلْنَا بَعْضَكُمْ لِبَعْضٍ فِتْنَةًۜ اَتَصْبِرُونَۚ وَكَانَ رَبُّكَ بَص۪يرًا۟

    (Ey Resulüm!) “Senden önce gönderdiğimiz peygamberler de yemek yerler ve çarşılarda gezerlerdi” (diye onları kınıyorlardı.) Oysa Biz sizi birbiriniz için bir fitne ve deneme (vesilesi) yaptık. (Bu nedenle aranızdan bazılarını peygamber kıldık.) Ta ki (teslimiyet gösterip) sabrediyor (ve Allah'ın takdirine razı oluyor) musunuz? (Bunları bilelim.) Rabbin (her şeyi, her halinizi ve hareketlerinizi sürekli) Görendir.