359. Sayfa

18. Cüz

  • 25:3

    وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اٰلِهَةً لَا يَخْلُقُونَ شَيْـًٔا وَهُمْ يُخْلَقُونَ وَلَا يَمْلِكُونَ لِاَنْفُسِهِمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا وَلَا يَمْلِكُونَ مَوْتًا وَلَا حَيٰوةً وَلَا نُشُورًا

    (Ancak müşrikler Allah’ı bırakıp) O'ndan başka; (aslında) hiçbir şeyi yaratamayan, üstelik kendileri yaratılmış (ve başkalarınca yapılmış) olan, kendi nefislerine bile ne zarar ne yarar sağlayamayan; öldürmeye, yaşatmaya ve yeniden diriltip-yaymaya güçleri bulunmayan birtakım ilahlar edinmişlerdir.

  • 25:4

    وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اِفْكٌۨ افْتَرٰيهُ وَاَعَانَهُ عَلَيْهِ قَوْمٌ اٰخَرُونَۚۛ فَقَدْ جَٓاؤُ۫ ظُلْمًا وَزُورًاۚۛ

    Kâfirler: “Bu (Kur’an) olsa olsa ancak Onun (Hz. Muhammed’in) uydurduğu bir yalandır, (kendisi kafadan düzüp sıralamıştır) ve bir başka topluluk (Ehl-i Kitaptan bazıları) da Ona yardımda bulunmuşlardır” demişlerdir (diyeceklerdir). Böylelikle onlar, hiç şüphesiz açıkça zulüm-haksızlık ve iftira edegelmektedirler.

  • 25:5

    وَقَالُٓوا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ اكْتَتَبَهَا فَهِيَ تُمْلٰى عَلَيْهِ بُكْرَةً وَاَص۪يلًا

    Ve yine derler ki: “Bu (Kur’an’ı) bir başkasına yazdırmış olup (ezberlemesi için) kendisine sabah akşam okunup tekrarlanan, geçmişlerin uydurduğu masalların (benzeri şeylerdir).”

  • 25:6

    قُلْ اَنْزَلَهُ الَّذ۪ي يَعْلَمُ السِّرَّ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ اِنَّهُ كَانَ غَفُورًا رَح۪يمًا

    De ki: “Onu (Kur’an’ı), göklerde ve yerde gizli olanı (bütün sırları) bilen (Allah) indirmiştir. (Tüm bilimlerin şifresi ve yararlı bilgilerin özeti Kur’an-ı Kerim’dedir.) Doğrusu O, (tevbekâr mü’minleri) çok Bağışlayandır, çok Esirgeyendir.”

  • 25:7

    وَقَالُوا مَا لِ‌هٰذَا الرَّسُولِ يَأْكُلُ الطَّعَامَ وَيَمْش۪ي فِي الْاَسْوَاقِۜ لَوْلَٓا اُنْزِلَ اِلَيْهِ مَلَكٌ فَيَكُونَ مَعَهُ نَذ۪يرًاۙ

    “Bu nasıl Peygamberdir ki, bizim gibi yiyip (içiyor, bizim gibi giyiniyor) ve çarşı pazarda gezip dolaşıyor!.. Ona kendisiyle birlikte uyarıcı bir melek de indirilmeli değil miydi?” demişlerdir (diyeceklerdir).

  • 25:8

    اَوْ يُلْقٰٓى اِلَيْهِ كَنْزٌ اَوْ تَكُونُ لَهُ جَنَّةٌ يَأْكُلُ مِنْهَاۜ وَقَالَ الظَّالِمُونَ اِنْ تَتَّبِعُونَ اِلَّا رَجُلًا مَسْحُورًا

    "Ya da kendisine (altın ve mücevher dolu) bir hazinenin bırakılması veya (ürünlerinden) yemekte olduğu (şahane) bir bahçesi olması (gerekmez miydi? Böylesine fakir ve kimsesiz birinden ne bekliyorsunuz?” diye halkı kışkırtıvermişlerdi). Ayrıca o zulmeden (inkârcı ve münafık tip)ler: "Siz olsa olsa, ancak büyülenmiş (ve aklı çelinmiş) bir adama uyuyorsunuz" demişler (insanları Hakk’tan ve hayırdan engellemişlerdi).

  • 25:9

    اُنْظُرْ كَيْفَ ضَرَبُوا لَكَ الْاَمْثَالَ فَضَلُّوا فَلَا يَسْتَط۪يعُونَ سَب۪يلًا۟

    (Ey Nebim!) Hele bir bak; Senin için nasıl (bahaneler üretip geçersiz) örnekler getirdiler de böylece (Hakk’tan) sapıtıp gittiler. Artık onlar bir daha (hidayet ve Hakk) yolu bulamayacak haldedirler.

  • 25:10

    تَبَارَكَ الَّذ۪ٓي اِنْ شَٓاءَ جَعَلَ لَكَ خَيْرًا مِنْ ذٰلِكَ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۙ وَيَجْعَلْ لَكَ قُصُورًا

    Dilediği takdirde, Sana bundan daha hayırlısı olarak altından ırmaklar (ve havuzlu şelaleler) akan cennetler veren ve Senin için (orada) köşkler var eden (Allah) ne Yücedir.

  • 25:11

    بَلْ كَذَّبُوا بِالسَّاعَةِ وَاَعْتَدْنَا لِمَنْ كَذَّبَ بِالسَّاعَةِ سَع۪يرًاۚ

    Hayır, (aslında) onlar zaten kıyamet-saatini (ve dirilip hesaba çekilmeyi de) yalanlayıvermişlerdi; (oysa) Biz kıyamet-saatini yalan sayanlara çılgınca yanan bir ateş hazırladık (ki onları beklemektedir).