-
22:39
اُذِنَ لِلَّذ۪ينَ يُقَاتَلُونَ بِاَنَّهُمْ ظُلِمُواۜ وَاِنَّ اللّٰهَ عَلٰى نَصْرِهِمْ لَقَد۪يرٌۙ
Kendileriyle savaşılan ve saldırılan (mü’min) kimselere bundan böyle (silahlı çarpışmaya) izin verildi. Çünkü onlara (sürekli) zulmedilmiştir (ve artık silahla savaşılacak olgunluğa ve hazırlığa da erişilmiştir) ve şüphesiz Allah onlara (Müslümanlara) yardım etmeye (ve zafer vermeye) Kâdir’dir.
-
22:40
اَلَّذ۪ينَ اُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ بِغَيْرِ حَقٍّ اِلَّٓا اَنْ يَقُولُوا رَبُّنَا اللّٰهُۜ وَلَوْلَا دَفْعُ اللّٰهِ النَّاسَ بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لَهُدِّمَتْ صَوَامِعُ وَبِيَعٌ وَصَلَوَاتٌ وَمَسَاجِدُ يُذْكَرُ ف۪يهَا اسْمُ اللّٰهِ كَث۪يرًاۜ وَلَيَنْصُرَنَّ اللّٰهُ مَنْ يَنْصُرُهُۜ اِنَّ اللّٰهَ لَقَوِيٌّ عَز۪يزٌ
(Çünkü) Onlar, sadece; “Rabbimiz Allah'tır” demelerinden (ve her konuda O’nun dinini yürütmek istemelerinden) dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. (Bu nedenle silahlı savunmaya ve savaşmaya hak kazandılar.) Eğer Allah'ın, insanların kimini kimiyle defetmesi (hizaya getirmesi) olmasaydı; manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın isminin çokça anıldığı mescitler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım edecek (ve zafere eriştirecektir). Şüphesiz Allah, Kaviy’dir, Azîz’dir (güçlü olandır, galip gelendir). [Not: Bir rivayette; Hz. Ömer’in İslam’a davetin 6. yılında ve 40’ıncı kişi olarak Müslüman olması üzerine, silahlı ve askeri saldırıya karşı kendilerini savunmaya izin veren Hacc 39 ve 40’ıncı ayetlerinin inmesi ne güzel bir tevafuk eseri (İlahi takdirin denk getirmesi)dir.]
-
22:41
اَلَّذ۪ينَ اِنْ مَكَّنَّاهُمْ فِي الْاَرْضِ اَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتَوُا الزَّكٰوةَ وَاَمَرُوا بِالْمَعْرُوفِ وَنَهَوْا عَنِ الْمُنْكَرِۜ وَلِلّٰهِ عَاقِبَةُ الْاُمُورِ
O (mü’minler) ki, eğer yeryüzünde kendilerini yerleştirip iktidar imkânı verirsek; namazı dosdoğru ikame eder (şuurla ve huzurla yerine getirir)ler, zekâtı verirler, iyiliği emreder (yürütür)ler, kötülüğü yasaklayıp önlerlerdi. Bütün işlerin sonu Allah'a aittir.
-
22:42
وَاِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَعَادٌ وَثَمُودُۙ
(Ey Resulüm!) Eğer Seni yalanlıyorlarsa (üzülme ve sonlarını gözle. Zira), onlardan önceki Nuh, Ad, Semud kavmi de (elçilerini) yalanlamışlardı.
-
22:43
وَقَوْمُ اِبْرٰه۪يمَ وَقَوْمُ لُوطٍۙ
İbrahim'in kavmi ve Lut'un kavmi de (yalanlayıp isyana kalkışmışlardı);
-
22:44
وَاَصْحَابُ مَدْيَنَۚ وَكُذِّبَ مُوسٰى فَاَمْلَيْتُ لِلْكَافِر۪ينَ ثُمَّ اَخَذْتُهُمْۚ فَكَيْفَ كَانَ نَك۪يرِ
Medyen halkı da (peygamberlerini yalanlamıştı). Musa da yalanlanmıştı. Buna rağmen Ben, o inkâr edenlere bir süre tanıdım, sonra onları yakalayıp (yerin dibine batırdım). Böylece Benim tuzak hazırlayışım (her şeyi altüst edip kökten değiştiren inkılâbım ve münkirlere tuzak kurup intikam alışım) nasıl olurmuş? (görüp anlamışlardı!)
-
22:45
فَكَاَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ اَهْلَكْنَاهَا وَهِيَ ظَالِمَةٌ فَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلٰى عُرُوشِهَا وَبِئْرٍ مُعَطَّلَةٍ وَقَصْرٍ مَش۪يدٍ
(Halkı) Zulmediyorken yıkıma uğrattığımız nice ülkeler vardır ki; şimdi onların altları üstlerine gelmiş çardakları (ve konakları) ıpıssız durmaktadır, kullanılamaz (atıl) vaziyetteki kuyuları (terk edilmiş bulunmaktadır), yüksek ve muhteşem sarayları (yıkılıp viran olmuş durumdadır).
-
22:46
اَفَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَتَكُونَ لَهُمْ قُلُوبٌ يَعْقِلُونَ بِهَٓا اَوْ اٰذَانٌ يَسْمَعُونَ بِهَاۚ فَاِنَّهَا لَا تَعْمَى الْاَبْصَارُ وَلٰكِنْ تَعْمَى الْقُلُوبُ الَّت۪ي فِي الصُّدُورِ
(Tarihi kalıntılardan ve yaratılış harikalarından ibret almak üzere) Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar (ve ibretli belgesel programlarını izlemiyorlar) mı ki; böylece onların kendisiyle akledebilecek kalpleri ve işitebilecek kulakları oluversin? Doğrusu şu ki; (gerçekleri görmeyenlerin ve akıl yürütmeyenlerin belki yüzlerindeki) gözler (kapanıp) kör olmaz; velâkin sinelerindeki kalpler körleşip (hidayetleri kararmaktadır. Basiret ve maneviyat penceresi perdelenip kapanmakta ve artık bunlar gerçekleri göremez olmaktadırlar.)