319. Sayfa

16. Cüz

  • 20:114

    فَتَعَالَى اللّٰهُ الْمَلِكُ الْحَقُّۚ وَلَا تَعْجَلْ بِالْقُرْاٰنِ مِنْ قَبْلِ اَنْ يُقْضٰٓى اِلَيْكَ وَحْيُهُۘ وَقُلْ رَبِّ زِدْن۪ي عِلْمًا

    Hakk olan, Tek ve Mutlak hükümdar olan Allah ne kadar Yücedir. (Ey Nebim!) O’nun (Allah’ın) vahyi Sana gelip-tamamlanmadan evvel, (telaşlanıp) Kur’an’ı (ezberlemede) acele etme. (Sana düşen) “Rabbim ilmimi (ve anlayışımı) artır”, diye (dua etmektir).

  • 20:115

    وَلَقَدْ عَهِدْنَٓا اِلٰٓى اٰدَمَ مِنْ قَبْلُ فَنَسِيَ وَلَمْ نَجِدْ لَهُ عَزْمًا۟

    Andolsun ki, bundan önce Adem’e de ahit (tavsiye ve talimat) vermiştik. Fakat o (bunların bir kısmını) unuttu. Biz onda (tam ve sağlam) bir azim (sebat ve kararlılık) bulmadık. (Çünkü uyarılarımızı unutup arzularına yönelmişti.)

  • 20:116

    وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اَبٰى

    Hani Biz meleklere: "Adem'e (hürmeten) secde edin" demiştik de, İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi, (ama) o ayak diremişti.

  • 20:117

    فَقُلْنَا يَٓا اٰدَمُ اِنَّ هٰذَا عَدُوٌّ لَكَ وَلِزَوْجِكَ فَلَا يُخْرِجَنَّكُمَا مِنَ الْجَنَّةِ فَتَشْقٰى

    Bunun üzerine: "Ey Adem, bu (şeytan) gerçekten sana ve eşine düşmandır; sakın sizi (aldatıp) cennetten sürüp çıkarmasın, sonra mutsuz olursunuz" diye (uyarıvermiştik.)

  • 20:118

    اِنَّ لَكَ اَلَّا تَجُوعَ ف۪يهَا وَلَا تَعْرٰىۙ

    “Şüphesiz ki, senin acıkmaman (kolaylıkla nimetlerime ulaşıp doyman) da, ve çıplak kalmaman (en güzel şeyleri giyinip barınman) da orada (cennette kalmana bağlı)dır."

  • 20:119

    وَاَنَّكَ لَا تَظْمَؤُ۬ا ف۪يهَا وَلَا تَضْحٰى

    “Ve gerçekten sen burada (asla) susamayacaksın ve Güneş altında (kalıp) da yanmayacaksın." (Burası ferahlık ve rahatlık diyarıdır.)

  • 20:120

    فَوَسْوَسَ اِلَيْهِ الشَّيْطَانُ قَالَ يَٓا اٰدَمُ هَلْ اَدُلُّكَ عَلٰى شَجَرَةِ الْخُلْدِ وَمُلْكٍ لَا يَبْلٰى

    Sonunda şeytan (aklını karıştırmak üzere) ona vesvese verip: “Sana sonsuzluk ağacını ve yok olmayacak bir mülkü (saltanatı) haber vereyim mi?” deyip (sureti Hakk’tan görünerek ve güya onun hayrını gözeterek, Hz. Adem’in ayağını kaydırmaya çalışmıştı).

  • 20:121

    فَاَكَلَا مِنْهَا فَبَدَتْ لَهُمَا سَوْاٰتُهُمَا وَطَفِقَا يَخْصِفَانِ عَلَيْهِمَا مِنْ وَرَقِ الْجَنَّةِۘ وَعَصٰٓى اٰدَمُ رَبَّهُ فَغَوٰىۖ

    Böylece ikisi birden (Adem’le Havva bu yasağı unutuverdiler ve) ondan yediler, hemen ardından ayıp yerleri kendilerine açılıverdi, üzerlerini cennet yapraklarından yamayıp-örtmeye başladılar. Adem Rabbine karşı gelmiş olduğundan (pişmanlık ve utançla) şaşırıp-kalmıştı.

  • 20:122

    ثُمَّ اجْتَبٰيهُ رَبُّهُ فَتَابَ عَلَيْهِ وَهَدٰى

    (Hz. Adem samimi bir pişmanlıkla yalvarınca) Sonra Rabbi onu (bağışlayıp) seçti. Tevbesini kabul etti ve (hidayet buyurup) dosdoğru yola ulaştırdı.

  • 20:123

    قَالَ اهْبِطَا مِنْهَا جَم۪يعًا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّۚ فَاِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ مِنّ۪ي هُدًى فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشْقٰى

    (Cenab-ı Hakk) Dedi ki: “Haydi, kiminiz kiminize (Hz. Havva ile birbirinize) düşman(lık yapmış) olarak, hepiniz oradan inin. Artık size Benden bir yol gösterici (Hakka ve hayra rehberlik edici) geldiğinde; kim Benim hidayetime uyarsa, artık o şaşırıp sapmaz ve mutsuz olmazdı.”

  • 20:124

    وَمَنْ اَعْرَضَ عَنْ ذِكْر۪ي فَاِنَّ لَهُ مَع۪يشَةً ضَنْكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ اَعْمٰى

    “Kim Benim Zikrimden (Kur’ani disiplin ve düzenden) yüz çevirirse, (küfür ve kötülüğe yönelirse) artık onun için (dünyada stres ve kaygı içinde) sıkıntılı bir geçim (mutsuz, doyumsuz ve huzursuz bir hayat) vardır. Kıyamet günü de onu kör olarak mahşere kaldıracağız.” [Not: Kur’an’a dayanmayan, doğal ve doğru kurallara uymayan sistemlerde, ekonomik geçim darlığı oluşacak ve psikolojik doyumsuzluk sıkıntısı yaşanacak; toplumda sosyal ve siyasal bunalımlar başlayacaktır.]

  • 20:125

    قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَن۪ٓي اَعْمٰى وَقَدْ كُنْتُ بَص۪يرًا

    O da; “Ey Rabbim! Ben (dünya hayatında gözleri) görmekte olan biriyken, şimdi beni niye kör olarak haşrettin?” diye (soracaktır).