310. Sayfa

16. Cüz

  • 19:77

    اَفَرَاَيْتَ الَّذ۪ي كَفَرَ بِاٰيَاتِنَا وَقَالَ لَاُوتَيَنَّ مَالًا وَوَلَدًاۜ

    (Ey Resulüm!) Ayetlerimizi (ve Kur'ani hükümlerimizi) inkâr (terk ve nankörlük) edip (buna karşılık): “Bana elbette mal ve çocuklar (makam ve imkânlar) verilecektir" diye (boş kuruntulara düşeni) görüyor musun? (Nasıl da Hakk’tan ve hayırlı yoldan sapıp kaytarmaktadır!)

  • 19:78

    اَطَّلَعَ الْغَيْبَ اَمِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمٰنِ عَهْدًاۙ

    (Her istediği makam ve mala erişeceğini iddia eden kişi) O gayba muttali (gizli bilgilere vakıf birisi) midir, yoksa Rahman’ın katında (her dediği ve hayal ettiği doğru çıkacak diye) bir ahit mi almıştır?

  • 19:79

    كَلَّاۜ سَنَكْتُبُ مَا يَقُولُ وَنَمُدُّ لَهُ مِنَ الْعَذَابِ مَدًّاۙ

    Hayır ve asla; onun (ve her kulun) demekte (ve işlemekte) olduğunu yazmaktayız (hayatını kayıt altına almaktayız) ve onun için (ruhi ve psikolojik) azapta (kıvransın diye kendisine) süre tanıdıkça tanıyacağız (cezasını artırıp uzatacağız).

  • 19:80

    وَنَرِثُهُ مَا يَقُولُ وَيَأْت۪ينَا فَرْدًا

    Onun söylemekte olduğuna (mal, makam ve imkânlarına) Biz mirasçı olacağız (önünde ve sonunda her şeyin gerçek sahibi Biziz); o Bize, 'yapayalnız tek başına' gelecektir. (O zaman hesabını soracağız.)

  • 19:81

    وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اٰلِهَةً لِيَكُونُوا لَهُمْ عِزًّاۙ

    (Münafık sahtekârlar onlardır ki) Kendilerine izzet (etiket, kuvvet ve hükümet) sağlasınlar diye Allah’tan başka ilahlar (ve güç odakları) edinip, (onların himayelerine sığınmışlardır.)

  • 19:82

    كَلَّاۜ سَيَكْفُرُونَ بِعِبَادَتِهِمْ وَيَكُونُونَ عَلَيْهِمْ ضِدًّا۟

    Hayır; (o yalancı ilahlar) onların tapınışlarını inkâr edecekler ve onlarla zıtlaşıp (ahirette hasım olacaklardır).

  • 19:83

    اَلَمْ تَرَ اَنَّٓا اَرْسَلْنَا الشَّيَاط۪ينَ عَلَى الْكَافِر۪ينَ تَؤُزُّهُمْ اَزًّاۙ

    Görmedin mi, Biz şeytanları kâfirlerin üzerine gönderdik de, onları sürekli tahrik edip kışkırtmakta (her türlü kötülüğe sürükleyip durmakta)dırlar.

  • 19:84

    فَلَا تَعْجَلْ عَلَيْهِمْۜ اِنَّمَا نَعُدُّ لَهُمْ عَدًّاۚ

    (Bu nedenle) Onlara karşı (zafere erişmen ve hezimetlerini görmen hususunda) acele davranma; Biz onlar için sadece (mühlet günlerini) sayıp durmaktayız. (Helak olmalarını takdir ettiğimiz anı kollamaktayız.)

  • 19:85

    يَوْمَ نَحْشُرُ الْمُتَّق۪ينَ اِلَى الرَّحْمٰنِ وَفْدًاۙ

    Takva sahiplerini (kutlu ve mutlu) bir heyet halinde Rahman (olan Allah'ın huzurun)a toplayacağımız gün (ise her şeyin hesabını soracağız).

  • 19:86

    وَنَسُوقُ الْمُجْرِم۪ينَ اِلٰى جَهَنَّمَ وِرْدًاۢ

    Suçlu-günahkârları (facir ve fasık toplulukları, perişanlık içinde susuzluktan kavrulan) susamışlar olarak cehenneme sevk edip (artık yüzlerine bakmayacağız).

  • 19:87

    لَا يَمْلِكُونَ الشَّفَاعَةَ اِلَّا مَنِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمٰنِ عَهْدًاۢ

    Rahman’ın katında ahit almışların (samimi ve seçkin kullarının) dışında (onlar asla) şefaate de malik olmayacaklardır.

  • 19:88

    وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمٰنُ وَلَدًاۜ

    (Müşrikler ve kâfirler -hâşâ-) "Rahman çocuk edinmiştir" deyip (zırvalamaktadır).

  • 19:89

    لَقَدْ جِئْتُمْ شَيْـًٔا اِدًّاۙ

    (De ki:) “Andolsun, (bunu söylemekle) siz oldukça çirkin bir cesarette bulunup (asılsız ve ahlâksız bir iddia ile huzurumuza) geldiniz.”

  • 19:90

    تَكَادُ السَّمٰوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنْشَقُّ الْاَرْضُ وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَدًّاۙ

    Neredeyse bundan dolayı, gökler paramparça olacak, yer çatlayacak ve dağlar yıkılıp göçüverecekti.

  • 19:91

    اَنْ دَعَوْا لِلرَّحْمٰنِ وَلَدًاۚ

    Rahman adına çocuk (edindi iftirasını) öne sürdüklerinden (ötürü bunlar başlarına gelecekti). [Not: Oysa göklerde ve yerde, canlı ve cansız her şey ve herkes Cenab-ı Hakkın yarattığı nesnelerdir, O’nun esma ve sıfatlarının tezahür ve tecellileridir. En güzel ve en mükemmel tecelli ise Hz. Peygamber Efendimiz’de tezahür etmiştir. Yüce Allah’ın Zatı, şekilden, maddeden, çocuk edinmekten münezzehtir.]

  • 19:92

    وَمَا يَنْبَغ۪ي لِلرَّحْمٰنِ اَنْ يَتَّخِذَ وَلَدًاۜ

    Rahman (olan Allah)a çocuk edinmek yaraşmaz. (Bunlar sapkın ve asılsız sözlerdir.)

  • 19:93

    اِنْ كُلُّ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ اِلَّٓا اٰتِي الرَّحْمٰنِ عَبْدًاۜ

    (Halbuki) Göklerde ve yerde olan (herkesin ve her şeyin) tümü Rahman'a, yalnızca (boyun eğmiş) kul olarak gelmektedir.

  • 19:94

    لَقَدْ اَحْصٰيهُمْ وَعَدَّهُمْ عَدًّاۜ

    Andolsun (Allah), onların (yarattığı mahlûkatın) tümünü kuşatmış ve onları (atom altı zerreciklerine kadar) sayı olarak saymış (ve kaydetmiştir). [Not: Değil sadece bütün insanların, hayvanların, bitki ve ağaçların; hatta ruhani ve nurani varlıkların bile yaratıldıkları enerji parçacıklarına (kuarklara) kadar, Allah hepsinin ve her şeyin sayısını ve en küçük ayrıntısını elbette bilip durmaktadır. “Ela ya'lemü men halak = Hiç (yoktan) Yaratan (Allah mahlûklarının sayısını ve sıfatını) bilmez olur mu?” (Mülk: 14. ayet) Hatta okyanuslarda yaşayan ve deniz hayvanlarının önemli bir gıdasını oluşturan tek hücreli canlılar olup mikroskopla bile görülmeyecek kadar küçücük bulunan “Fitoplankton”lar, sürekli fotosentez yaparak, Dünya’nın ihtiyacı olan oksijen'in %80 kadarını üreterek yaşamın devamını sağlamaktadır. Ağaçlar ve ormanlar ise oksijenin sadece %20'sini karşılamaktadır. İşte bu katrilyonlarca Fitoplanktonları bile tek tek Allah bilip yaratmaktadır. Bütün bunların sayılarını, sıfatlarını, ayrıntılarını ve görev sahalarını “Allah bilmez, bilmesi de gerekmez” demek apaçık bir sapkınlık ve ahmaklık alâmetidir.]

  • 19:95

    وَكُلُّهُمْ اٰت۪يهِ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ فَرْدًا

    Ve onların hepsi, kıyamet günü O'na (Allah’ın huzuruna), 'yapayalnız, tek başlarına' geleceklerdir.