286. Sayfa

15. Cüz

  • 17:50

    قُلْ كُونُوا حِجَارَةً اَوْ حَد۪يدًاۙ

    De ki: “(Değil toprak, hatta) İster taş olun, ister demir.”

  • 17:51

    اَوْ خَلْقًا مِمَّا يَكْبُرُ ف۪ي صُدُورِكُمْۚ فَسَيَقُولُونَ مَنْ يُع۪يدُنَاۜ قُلِ الَّذ۪ي فَطَرَكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍۚ فَسَيُنْغِضُونَ اِلَيْكَ رُؤُ۫سَهُمْ وَيَقُولُونَ مَتٰى هُوَۜ قُلْ عَسٰٓى اَنْ يَكُونَ قَر۪يبًا

    “Ya da gönlünüzde büyüttüğünüz (ve yeniden yaratılmasını imkânsız gördüğünüz) başka bir yaratık (oluverin yine de diriltileceksiniz!)” Ardından (onlar) “bizi kim (hayata) geri çevirebilir?” diyecekler. De ki: “Sizi ilk defa yaratan (tekrar diriltecektir).” Bu durumda Sana başlarını sallayarak alaylı bir tarzda: “Peki o ne zamanmış?” diyeceklerdir. (Onlara) De ki: “(Bekleyin, ölüp gitmeniz ve hesaba çekilmeniz) Pek yakın olabilir.”

  • 17:52

    يَوْمَ يَدْعُوكُمْ فَتَسْتَج۪يبُونَ بِحَمْدِه۪ وَتَظُنُّونَ اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا قَل۪يلًا۟

    (Rabbiniz) Sizi (mahşere) çağıracağı gün, (mecburen) O'na övgüyle (ve saygıyla) icabet edecek ve (kabirlerinizde) pek az bir süre kaldığınızı zannedeceksiniz.

  • 17:53

    وَقُلْ لِعِبَاد۪ي يَقُولُوا الَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُۜ اِنَّ الشَّيْطَانَ يَنْزَغُ بَيْنَهُمْۜ اِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلْاِنْسَانِ عَدُوًّا مُب۪ينًا

    (Ey Nebim!) Kullarıma, (herkese karşı) sözün en güzel olanını konuşmalarını söyle. Çünkü şeytan (katı ve kötü sözlerle) aralarını açıp bozmak ister. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır. (Onun kışkırtmalarına dikkat etmelidir.)

  • 17:54

    رَبُّكُمْ اَعْلَمُ بِكُمْۜ اِنْ يَشَأْ يَرْحَمْكُمْ اَوْ اِنْ يَشَأْ يُعَذِّبْكُمْۜ وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ وَك۪يلًا

    (Elbette) Sizi (amelinizi, niyetinizi, gerçek mahiyetinizi) en iyi Rabbiniz bilir; dilerse size merhamet edip (bağışlayıverir), dilerse sizi azaplandırıp (cezanızı) verir. Biz Seni onların üzerine bir vekil (ve sorumlu kefil) olarak göndermedik. (Görevin sadece tebliğdir ve Hakkın hâkimiyeti için gayrettir.)

  • 17:55

    وَرَبُّكَ اَعْلَمُ بِمَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَلَقَدْ فَضَّلْنَا بَعْضَ النَّبِيّ۪نَ عَلٰى بَعْضٍ وَاٰتَيْنَا دَاوُ۫دَ زَبُورًا

    Rabbin, göklerde ve yerde olan herkesi (ve her şeyi en küçük ayrıntısıyla) en iyi bilir. Andolsun Biz peygamberlerin bir kısmını bir kısmına faziletli (marifet, meziyetleri ve dereceleri değişik) kıldık ve Davud'a da Zebur (İlahi ahlâk kaideleri ve kasideler kitabı) verdik.

  • 17:56

    قُلِ ادْعُوا الَّذ۪ينَ زَعَمْتُمْ مِنْ دُونِه۪ فَلَا يَمْلِكُونَ كَشْفَ الضُّرِّ عَنْكُمْ وَلَا تَحْو۪يلًا

    (Müşriklere ve münafıklara) De ki: "O'nun dışında (ilah olarak) öne sürdüklerinizi (Allah'la aranızda şefaatçi olacaklarını zannettiklerinizi boşuna) çağırıp yalvarın (bakalım, göreceksiniz ki), onlar sizden ne zararı uzaklaştırabilirler, ne de (onu yararınıza) dönüştürebilirler."

  • 17:57

    اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ يَدْعُونَ يَبْتَغُونَ اِلٰى رَبِّهِمُ الْوَس۪يلَةَ اَيُّهُمْ اَقْرَبُ وَيَرْجُونَ رَحْمَتَهُ وَيَخَافُونَ عَذَابَهُۜ اِنَّ عَذَابَ رَبِّكَ كَانَ مَحْذُورًا

    Onların yalvardıkları (ve aşırı yüceltip Allah’a şirk koştukları, veli ve âlim insanlardan, müttaki ve müstakim olanlar) da, (aslında) -hangisi (Allah’ın rızasına) daha yakın olacaktır diye- Rablerine (yaklaşmak için) bir vesile aramaktadırlar. (Yani aciz bir kul olduklarının ve Allah’a ihtiyaçlarının farkındadırlar.) O'nun rahmetini ummakta ve azabından korkmaktadırlar. Şüphesiz Senin Rabbinin azabı korkunçtur (ve dayanılmazdır).

  • 17:58

    وَاِنْ مِنْ قَرْيَةٍ اِلَّا نَحْنُ مُهْلِكُوهَا قَبْلَ يَوْمِ الْقِيٰمَةِ اَوْ مُعَذِّبُوهَا عَذَابًا شَد۪يدًاۜ كَانَ ذٰلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُورًا

    Hiçbir ülke (veya şehir) istisna olmamak üzere (haksızlık ve ahlâksızlıkları nedeniyle), kıyamet gününden önce Biz onu (ya deprem ve sel gibi afetlerle) bir yıkıma uğratacağız, veya onu (salgın hastalıklar ve savaşlar benzeri) şiddetli bir azapla azaplandıracağız; bu (muhakkak) kitapta (kader programında) yazılıdır.