-
17:18
مَنْ كَانَ يُر۪يدُ الْعَاجِلَةَ عَجَّلْنَا لَهُ ف۪يهَا مَا نَشَٓاءُ لِمَنْ نُر۪يدُ ثُمَّ جَعَلْنَا لَهُ جَهَنَّمَۚ يَصْلٰيهَا مَذْمُومًا مَدْحُورًا
Her kim ki çarçabuk olanı (peşin ve geçici dünya arzularını) ister (de ahireti önemsemezse), orada istediğimiz kimseye, dilediğimiz (nimetleri) çabuklaştırıp (kolaylaştırırız, ama öldükten) sonra da ona cehennemi (yurt) kılarız; kınanmış ve kovulmuş olarak ona (cehenneme) atılır.
-
17:19
وَمَنْ اَرَادَ الْاٰخِرَةَ وَسَعٰى لَهَا سَعْيَهَا وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ كَانَ سَعْيُهُمْ مَشْكُورًا
Kim de (gelip geçici dünyalık heves ve hesaplardan sıyrılarak, sonsuz) ahireti (önceleyip) irade eder ve bir mü'min olarak (Allah’ın rızasına ve ahiret arzusuna yakışır bir ciddiyet ve) gayretle çalışırsa, işte bunların çalışmaları da meşkûr (ve makbul) olacaktır (ödüle, tebrik ve teşekküre layık bulunacaktır).
-
17:20
كُلًّا نُمِدُّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ وَهٰٓؤُ۬لَٓاءِ مِنْ عَطَٓاءِ رَبِّكَۜ وَمَا كَانَ عَطَٓاءُ رَبِّكَ مَحْظُورًا
(Hepsine ve herkese) Onlara da, bunlara da (dünya isteyenlere de, ahireti tercih edenlere de), Rabbin ihsanından (istedikleri diyarda) bolca veririz. Zaten Rabbinin nimeti hiç kimseye yasaklanmış değildir. (Allah’ın bağış ve ihsanı sınırsızdır.)
-
17:21
اُنْظُرْ كَيْفَ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍۜ وَلَلْاٰخِرَةُ اَكْبَرُ دَرَجَاتٍ وَاَكْبَرُ تَفْض۪يلًا
(İnsanlardan) Onlardan kimini kimine (kabiliyet ve servet yönünden) nasıl üstün tuttuğumuza bak ki (bu imtihan sırrıyla gerekli görülmüştür.) Muhakkak ahiret (bu imtihanı kazananlar için) dereceler bakımından daha büyüktür, üstünlük bakımından da daha büyüktür (ve hayırlıdır).
-
17:22
لَا تَجْعَلْ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهًا اٰخَرَ فَتَقْعُدَ مَذْمُومًا مَخْذُولًا۟
(Sakın) Allah ile beraber başka ilahlar edinme, (İslam’a aykırı olarak; kendisine sığınılan, hükmü uygulanan ve rızası aranan kimselerin ve sistemlerin peşine düşme!) yoksa kınanmış ve kendi başına (yapayalnız ve yardımcısız) bırakılmış olursun (zelil ve hakir olup kalırsın).
-
17:23
وَقَضٰى رَبُّكَ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّٓا اِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًاۜ اِمَّا يَبْلُغَنَّ عِنْدَكَ الْكِبَرَ اَحَدُهُمَٓا اَوْ كِلَاهُمَا فَلَا تَقُلْ لَهُمَٓا اُفٍّ وَلَا تَنْهَرْهُمَا وَقُلْ لَهُمَا قَوْلًا كَر۪يمًا
Senin Rabbinin hükmü şöyledir: O'ndan başkasına kulluk yapmayın ve anne-babaya ihsan ve iyilikle davranın (diye emretmektedir). Şayet onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlılığa ulaşırsa, onlara: "Öf" bile deme ve onları azarlama; onlara güzel söz söyle (ki İslam ve insanlık bunu gerektirir).
-
17:24
وَاخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ وَقُلْ رَبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَان۪ي صَغ۪يرًاۜ
Onlara acıyarak alçak gönüllülük kanadını ger ve de ki: "Rabbim, onlar beni küçükken nasıl (şefkatle) terbiye ettilerse Sen de onları esirge" (diye dua etmeli, hürmet ve şefkat göstermelidir).
-
17:25
رَبُّكُمْ اَعْلَمُ بِمَا ف۪ي نُفُوسِكُمْۜ اِنْ تَكُونُوا صَالِح۪ينَ فَاِنَّهُ كَانَ لِلْاَوَّاب۪ينَ غَفُورًا
Rabbiniz, sizin içinizdekini daha iyi bilir. Eğer siz salih (iyi ve istikamet ehli kimseler) olursanız, şüphesiz O da, (Kendisine) yönelip dönenleri bağışlayıp (affedecek ve ödüllendirecektir).
-
17:26
وَاٰتِ ذَا الْقُرْبٰى حَقَّهُ وَالْمِسْك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِ وَلَا تُبَذِّرْ تَبْذ۪يرًا
Akrabaya hakkını ver, (onları yardımsız bırakma ve alâkanı koparma,) yoksula ve yolda kalmışa da (el uzat), ama (elindekini) israf ederek saçıp savurma (ki böyleleri perişan hale düşecektir).
-
17:27
اِنَّ الْمُبَذِّر۪ينَ كَانُٓوا اِخْوَانَ الشَّيَاط۪ينِۜ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِرَبِّه۪ كَفُورًا
Çünkü saçıp-savuranlar, şeytanların (imkân ve fırsatlarını haram ve haksız yolda ve boşa harcayanların) kardeşleri oluvermişlerdir; şeytan ise Rabbine karşı nankörlüğe yönelmiştir. [Not: Hakk ve hayır yolunda Allah için yapılan harcama israf değildir. Lüks ve gösteriş için yapılan israftan ise hayır görülmeyecektir.]