-
18:5
مَا لَهُمْ بِه۪ مِنْ عِلْمٍ وَلَا لِاٰبَٓائِهِمْۜ كَبُرَتْ كَلِمَةً تَخْرُجُ مِنْ اَفْوَاهِهِمْۜ اِنْ يَقُولُونَ اِلَّا كَذِبًا
Bu konuda (hâşâ Allah çocuk edindi iddiasında) ne kendilerinin (şirke sapanların), ne de atalarının hiçbir bilgisi (ve geçerli belgesi) bulunmamaktadır. Ağızlarından çıkan söz ne (kadar da) büyük (ve ağır bir günahtır). Onlar(ın hâşâ Allah çocuk edindi iddiaları) sadece yalandır (ve iftiradır).
-
18:6
فَلَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ اِنْ لَمْ يُؤْمِنُوا بِهٰذَا الْحَد۪يثِ اَسَفًا
Şimdi onlar bu (Hakk) söze (Kur'an'a) inanmayacak olurlarsa, belki de Sen, onların peşi sıra esef ederek kendini kahredeceksin (öyle mi ve buna değer mi? Bu nedenle imandan ve İslam’dan nasibi ve liyakati olmayanları kendi haline bırakmalıdır.)
-
18:7
اِنَّا جَعَلْنَا مَا عَلَى الْاَرْضِ ز۪ينَةً لَهَا لِنَبْلُوَهُمْ اَيُّهُمْ اَحْسَنُ عَمَلًا
Şüphesiz Biz, yeryüzü üzerindeki (canlı ve cansız bütün) şeyleri ona (insana) bir ziynet (lezzet ve menfaat) kılmışızdır; onların (insanların) hangisinin (inanarak) daha güzel davranışta bulunduğunu deneyelim diye (bu dünya imtihan için yaratılmıştır).
-
18:8
وَاِنَّا لَجَاعِلُونَ مَا عَلَيْهَا صَع۪يدًا جُرُزًاۜ
Biz gerçekten (yeryüzü) üzerinde olanları (bütün bitki ve hayvanları dilersek) kupkuru-çorak bir toprak yapabiliriz. (O zaman insanlar çaresizlik içinde bocalayıp kalacaktır.)
-
18:9
اَمْ حَسِبْتَ اَنَّ اَصْحَابَ الْكَهْفِ وَالرَّق۪يمِ كَانُوا مِنْ اٰيَاتِنَا عَجَبًا
(Yoksa) Sen, Kehf ve Rakim Ehlini (sığınılan ve yüzyıllarca sağ bırakılan Mağara ehlini ve kutsal kitaplarda yazılı ve ibretli Hatıra sahiplerini) ne sandın? Ki, bunlar Bizim şaşılacak ayetlerimizden olmaktadır! (Çünkü bunlar Bizim kudretimize nazaran gayet doğal ve kolaydır. Bak: Kehf: 21)
-
18:10
اِذْ اَوَى الْفِتْيَةُ اِلَى الْكَهْفِ فَقَالُوا رَبَّنَٓا اٰتِنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً وَهَيِّئْ لَنَا مِنْ اَمْرِنَا رَشَدًا
O gençler, mağaraya sığındıkları zaman: "Rabbimiz, katından bize bir rahmet verip (kutlu amacımıza) ulaştır ve şu işimizden (dolayı sıkıntılarımızı kaldırıp) bize doğruyu kolaylaştır (bizi başarılı kıl)” diyerek (yalvarmışlardı).
-
18:11
فَضَرَبْنَا عَلٰٓى اٰذَانِهِمْ فِي الْكَهْفِ سِن۪ينَ عَدَدًاۙ
Böylelikle (o) mağarada nice sayılı yıllar (boyu kalmışlardı), Biz onların kulaklarına (ağırlık) vurduk (derin bir uykuya yatırdık).
-
18:12
ثُمَّ بَعَثْنَاهُمْ لِنَعْلَمَ اَيُّ الْحِزْبَيْنِ اَحْصٰى لِمَا لَبِثُٓوا اَمَدًا۟
Sonra (mağaradaki) iki gruptan, hangisinin kaldıkları süreyi daha iyi hesap ettiğini belirtmek için onları uyandırdık.
-
18:13
نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ نَبَاَهُمْ بِالْحَقِّۜ اِنَّهُمْ فِتْيَةٌ اٰمَنُوا بِرَبِّهِمْ وَزِدْنَاهُمْ هُدًىۗ
Biz Sana onların haberlerini bir gerçek (olay) olarak aktarıyoruz. Onlar hakikaten Rablerine iman etmiş gençler takımıydı (dinleri ve davaları için zalim düzene uymayıp kaçmışlardı) ve Biz de onların hidayetlerini arttırmıştık.
-
18:14
وَرَبَطْنَا عَلٰى قُلُوبِهِمْ اِذْ قَامُوا فَقَالُوا رَبُّنَا رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ لَنْ نَدْعُوَ۬ا مِنْ دُونِه۪ٓ اِلٰهًا لَقَدْ قُلْنَٓا اِذًا شَطَطًا
Onların kalplerini rabıta ile (sağlam münasebet ve muhabbetle Hakka) bağlayıp güçlü ve metanetli kılmıştık. (Kâfir ve zalim Kralın önünde) Kalkıp dediler ki: “Rabbimiz göklerin ve yerin Rabbidir. Biz O’ndan başkasını İlah diye çağırmayız (ve sizin bâtıl yollarınıza uymayız. Şayet öyle yaparsak) gerçekten saçmalamış ve sapıtmış oluruz!” (Böylece Kralın ve adamlarının şaşkınlık ve sapkınlık içinde olduklarını vurguluyorlardı.)
-
18:15
هٰٓؤُ۬لَٓاءِ قَوْمُنَا اتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اٰلِهَةًۜ لَوْلَا يَأْتُونَ عَلَيْهِمْ بِسُلْطَانٍ بَيِّنٍۜ فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِبًاۜ
“(Ey Kral! Sizin yüzünüzden) İşte şunlar, bizim kavmimiz (olan zavallılar); tutup Allah’tan başka ilahlar edindiler... (Şayet haklı iseler, o putların ve tağutların gerçek ilah olabileceğine dair) Açık deliller getirmeleri gerekmez miydi? Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalim kim olabilir?” (diyerek putlara ve tağutlara tapmakla Hakk’tan saptıklarını, hiçbir delilleri olmadan körü körüne zalim bir idarecinin peşinde koştuklarını hatırlatıyor ve halkı uyarıyorlardı.)