-
17:87
اِلَّا رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَۜ اِنَّ فَضْلَهُ كَانَ عَلَيْكَ كَب۪يرًا
(Oysa vahyi unutturmadan ve karıştırmadan kalbinde bırakan) Senin Rabbinin rahmetinden başka(sı değildir). Şüphesiz O'nun lütfu Senin üzerinde çok büyüktür. (Bu nedenle asıl teşekkür, tezekkür ve tefekkür Allah’a layıktır. Ve zaten 1445 senedir vahyi silmeyi ve değiştirmeyi başaramamışlardır.)”
-
17:88
قُلْ لَئِنِ اجْتَمَعَتِ الْاِنْسُ وَالْجِنُّ عَلٰٓى اَنْ يَأْتُوا بِمِثْلِ هٰذَا الْقُرْاٰنِ لَا يَأْتُونَ بِمِثْلِه۪ وَلَوْ كَانَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ ظَه۪يرًا
De ki: “Eğer bütün ins ve cinn (toplulukları), bu Kur’an'ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar, -onların bir kısmı bir kısmına destekçi bile olsalar- (yine de) onun bir benzerini getiremezler (bu imkânsızdır).” (Ve zaten 14 asrı aşkındır bunu yapamamışlardır!..)
-
17:89
وَلَقَدْ صَرَّفْنَا لِلنَّاسِ ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍۘ فَاَبٰٓى اَكْثَرُ النَّاسِ اِلَّا كُفُورًا
Yemin olsun ki Biz bu Kur’an’da insanlar için (gerekli olan) her çeşit misali (ve manayı) beyan edip tekrarladık. Fakat insanların çoğu bu gerçekleri (anlamak ve araştırmaktan yüz çevirip ayak direterek ve dikkatle bir Meal-i Kerim okumaya bile tenezzül etmeyerek, nankörlük ve) küfürde ısrarcı davranmışlar (ve cehalette kalmışlar)dır.
-
17:90
وَقَالُوا لَنْ نُؤْمِنَ لَكَ حَتّٰى تَفْجُرَ لَنَا مِنَ الْاَرْضِ يَنْبُوعًاۙ
Onlar dediler ki: “Bize yerden pınarlar fışkırtmadıkça Sana kesinlikle inanmayız (ve inanmayacağız).”
-
17:91
اَوْ تَكُونَ لَكَ جَنَّةٌ مِنْ نَخ۪يلٍ وَعِنَبٍ فَتُفَجِّرَ الْاَنْهَارَ خِلَالَهَا تَفْج۪يرًاۙ
“Ya da Sana ait hurmalıklardan ve üzümlerden (görülmedik güzellikte) bir bahçen olmalı, öyle ki aralarından da şarıl şarıl akan ırmaklar fışkırtmalısın.”
-
17:92
اَوْ تُسْقِطَ السَّمَٓاءَ كَمَا زَعَمْتَ عَلَيْنَا كِسَفًا اَوْ تَأْتِيَ بِاللّٰهِ وَالْمَلٰٓئِكَةِ قَب۪يلًاۙ
“Veya öne sürdüğün gibi, gökyüzünü üstümüze parça parça düşürmeli, ya da Allah'ı ve melekleri karşımıza (şahit olarak) getirip (bizimle konuşturmalısın).”
-
17:93
اَوْ يَكُونَ لَكَ بَيْتٌ مِنْ زُخْرُفٍ اَوْ تَرْقٰى فِي السَّمَٓاءِۜ وَلَنْ نُؤْمِنَ لِرُقِيِّكَ حَتّٰى تُنَزِّلَ عَلَيْنَا كِتَابًا نَقْرَؤُ۬هُۜ قُلْ سُبْحَانَ رَبّ۪ي هَلْ كُنْتُ اِلَّا بَشَرًا رَسُولًا۟
“Yahut (tamamı) altından yapılmış (saray gibi) bir evin olmalı, veya (gözümüzün önünde) gökyüzüne yükselip çıkmalısın. Ayrıca üzerimize, (gökten meleklerle getirilen ve) bizim okuyabileceğimiz bir kitap indirip (önümüze koymalısın). Aksi halde Senin oraya (göklere) yükselmene (Miraç hadisene) asla inanmayacağız!” (Ey Nebim, onlara) De ki: “Rabbimi (tesbih ve tenzih edip) yüceltirim; Ben, elçi olan bir beşerden başkası mıyım (ki bu dediklerinizi yapayım)?”
-
17:94
وَمَا مَنَعَ النَّاسَ اَنْ يُؤْمِنُٓوا اِذْ جَٓاءَهُمُ الْهُدٰٓى اِلَّٓا اَنْ قَالُٓوا اَبَعَثَ اللّٰهُ بَشَرًا رَسُولًا
Aslında kendilerine hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan şey, onların: "Allah, elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?" demeleri (ve bahaneleri)dir.
-
17:95
قُلْ لَوْ كَانَ فِي الْاَرْضِ مَلٰٓئِكَةٌ يَمْشُونَ مُطْمَئِنّ۪ينَ لَنَزَّلْنَا عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَٓاءِ مَلَكًا رَسُولًا
De ki: "Eğer yeryüzünde (insanlar değil de) yürüyen ve huzura-sükûna erişen melekler (imtihan için yaratılmış) olsaydı, Biz de onlara gökten elçi olarak (insan yerine) elbette melek gönderirdik."
-
17:96
قُلْ كَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يدًا بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْۜ اِنَّهُ كَانَ بِعِبَادِه۪ خَب۪يرًا بَص۪يرًا
De ki: "Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeterlidir (herkesin niyetini ve gayretini çok iyi bilmektedir); kuşkusuz O, kullarından hakkıyla Haberdardır, (her şeyi ayrıntılarıyla) Görendir."