-
15:32
قَالَ يَٓا اِبْل۪يسُ مَا لَكَ اَلَّا تَكُونَ مَعَ السَّاجِد۪ينَ
(Rabbimiz buyurup) Dedi ki: "Ey İblis, sana ne oluyor ki, (Adem’e hürmeten) secde edenlerle birlikte olmaktan (çekindin?)"
-
15:33
قَالَ لَمْ اَكُنْ لِاَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَإٍ مَسْنُونٍ
(İblis:) "Ben, kuru bir çamurdan (hazırlayıp), şekillenmiş bir balçıktan yarattığın (şu) insana secde etmek için var olmuş değilim" dedi. (Kendini üstün zannetti ve kibirlendi.)
-
15:34
قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَاِنَّكَ رَج۪يمٌ
(Allah) Dedi ki: "Öyleyse (bu kibir ve itaatsizliğin nedeniyle) ondan (cennetten) çık, çünkü sen kovulmuş birisin."
-
15:35
وَاِنَّ عَلَيْكَ اللَّعْنَةَ اِلٰى يَوْمِ الدّ۪ينِ
“Ve şüphesiz, din gününe (kıyamete) kadar lanet senin üzerinedir.”
-
15:36
قَالَ رَبِّ فَاَنْظِرْن۪ٓي اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ
(Şeytan) Dedi ki: “Rabbim, öyleyse onların (insanların öldükten sonra tekrar) dirileceği güne kadar bana süre tanı.”
-
15:37
قَالَ فَاِنَّكَ مِنَ الْمُنْظَر۪ينَۙ
(Allah) Buyurdu ki: "Haydi, sen (kendisine fırsat sağlanıp) süre tanınanlardansın."
-
15:38
اِلٰى يَوْمِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ
“Bilinen günün vaktine kadar (serbest bırakıldın).”
-
15:39
قَالَ رَبِّ بِمَٓا اَغْوَيْتَن۪ي لَاُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِي الْاَرْضِ وَلَاُغْوِيَنَّهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ
(Şeytan) Dedi ki: “Rabbim, beni (nefsime ağır gelen imtihanla) kışkırttığın (Adem’e hürmet ve tâbiiyet emrinle beni hırçınlaştırdığın) şeye karşılık, andolsun ben de yeryüzünde onlara, (Adem’in evlatlarına Sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyip çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp saptıracağım.”
-
15:40
اِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَص۪ينَ
“Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesnadır. (İbadet ve hizmetleriyle sadece Allah’ın rızasını arayan ve ahiret hazırlığını öne alan kullarına etkili olamayacağım.)”
-
15:41
قَالَ هٰذَا صِرَاطٌ عَلَيَّ مُسْتَق۪يمٌ
(Allah) Dedi ki: “İşte bu, (herkesi cüz’i iradesi ve tercihiyle baş başa bırakıp imtihan etmek) Bana göre dosdoğru olan yoldur.”
-
15:42
اِنَّ عِبَاد۪ي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ اِلَّا مَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْغَاو۪ينَ
(Ey şeytan!) “Şüphesiz kışkırtılıp-saptırılmışlardan sana uyanlar dışında, senin Benim (sadık) kullarım üzerinde zorlayıcı hiçbir gücün (fitne ve imtihan aracı olman dışında bir hükmün) yoktur.”
-
15:43
وَاِنَّ جَهَنَّمَ لَمَوْعِدُهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ
“Ve hiç şüphe yok, (isyana ve inkâra kalkışanların) onların tümünün buluşma yeri cehennem (olacaktır).”
-
15:44
لَهَا سَبْعَةُ اَبْوَابٍۜ لِكُلِّ بَابٍ مِنْهُمْ جُزْءٌ مَقْسُومٌ۟
Onun yedi kapısı vardır; onlardan her bir kapı için (azgın ve sapkın) bir grup ayrılmıştır.
-
15:45
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۜ
Gerçekten takva sahibi olanlar, cennetlerde ve (gölgelik ve yeşillikler içindeki) pınar başlarındadırlar.
-
15:46
اُدْخُلُوهَا بِسَلَامٍ اٰمِن۪ينَ
Oraya esenlikle ve güvenlikle girin! (diye huzur veren duyurular yapılacaktır.)
-
15:47
وَنَزَعْنَا مَا ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ اِخْوَانًا عَلٰى سُرُرٍ مُتَقَابِل۪ينَ
Biz onların (cennet halkının) göğüslerindeki kin ve nefret duygularını da söküp çıkardık. (Şimdi birbirini seven ve hep iyilik düşünen) Kardeşler olarak, cennet koltukları üzerinde karşılıklı (sohbet ve saadet ortamındadırlar).
-
15:48
لَا يَمَسُّهُمْ ف۪يهَا نَصَبٌ وَمَا هُمْ مِنْهَا بِمُخْرَج۪ينَ
Orada onlara hiçbir yorgunluk (ve usanç) dokunmayacak ve onlar oradan asla çıkarılmayacaklardır.
-
15:49
نَبِّئْ عِبَاد۪ٓي اَنّ۪ٓي اَنَا۬ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُۙ
(Ey Resulüm!) Haber ver kullarıma ki; şüphesiz Ben, (evet) Ben (iman ve itaat ehli kullarımı) Bağışlayanım, Esirgeyip (Koruyanım. Elbette mü’min, müstakim ve mücahit kullarım cennetime sokulacaktır.)
-
15:50
وَاَنَّ عَذَاب۪ي هُوَ الْعَذَابُ الْاَل۪يمُ
(Ancak) Ve şüphesiz azabım da; o çok acı (ve alçaltıcı) bir azaptır.
-
15:51
وَنَبِّئْهُمْ عَنْ ضَيْفِ اِبْرٰه۪يمَۢ
Onlara İbrahim'in konuklarından da haber ver (ki, düşünüp ders alanlara önemli şeyler hatırlatır).