278. Sayfa

14. Cüz

  • 16:103

    وَلَقَدْ نَعْلَمُ اَنَّهُمْ يَقُولُونَ اِنَّمَا يُعَلِّمُهُ بَشَرٌۜ لِسَانُ الَّذ۪ي يُلْحِدُونَ اِلَيْهِ اَعْجَمِيٌّ وَهٰذَا لِسَانٌ عَرَبِيٌّ مُب۪ينٌ

    Andolsun ki Biz, onların: (Ey Nebim, Seni kastederek) "Bunu kendisine mutlaka bir (başka) insan öğretmektedir. (Bu hikmetleri ve ayetleri, özel ve gizli kişiler ve merkezler ona öğütlemektedir)” dediklerini biliyoruz. (Oysa Hakk’tan) Saparak kendisine yöneldikleri (nispet ettikleri kimse)nin dili A'cemidir (yabancı bir dildir), bu (Kur’an) ise açıkça Arapça olan (İlahi bir kelâm)dır.

  • 16:104

    اِنَّ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِۙ لَا يَهْد۪يهِمُ اللّٰهُ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ

    Allah'ın ayetlerine (samimiyetle ve bütünüyle) inanmayanları Allah elbette hidayete ulaştırmayacaktır ve onlar için (dünyada da ahirette de) acı bir azap vardır.

  • 16:105

    اِنَّمَا يَفْتَرِي الْكَذِبَ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِۚ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْكَاذِبُونَ

    (Dini yozlaştırmak ve elçileri zora sokmak üzere) Yalanı (ve asılsız ithamları), ancak Allah’ın ayetlerine (ve hesap gününe) inanmayanlar uydurup iftira atmaktadırlar. İşte asıl yalancı (bozguncu ve fesatçı) olanlar bunlardır.

  • 16:106

    مَنْ كَفَرَ بِاللّٰهِ مِنْ بَعْدِ ا۪يمَانِه۪ٓ اِلَّا مَنْ اُكْرِهَ وَقَلْبُهُ مُطْمَئِنٌّ بِالْا۪يمَانِ وَلٰكِنْ مَنْ شَرَحَ بِالْكُفْرِ صَدْرًا فَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ مِنَ اللّٰهِۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ

    Kim imanından sonra Allah’a (karşı) inkâra sapıp da, -kalbi imanla tatmin bulmuş olduğu halde, baskı altında zorlanan hariç- (bile bile) inkâra göğüs açarsa, işte onların üzerine Allah’tan bir gazap vardır ve büyük azap onlarındır.

  • 16:107

    ذٰلِكَ بِاَنَّهُمُ اسْتَحَبُّوا الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا عَلَى الْاٰخِرَةِۙ وَاَنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ

    Bu (hidayet kararması durumu); onların dünya hayatını sevip (bile bile) ahirete tercih etmeleri (yüzündendir;) ve şüphesiz Allah'ın da inkâr ve nankörlük eden bir topluluğu hidayete erdirmemesi nedeniyledir.

  • 16:108

    اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ طَبَعَ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِهِمْ وَسَمْعِهِمْ وَاَبْصَارِهِمْۚ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ

    Onlar Allah’ın; kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir. İşte (asıl) gafil olanlar da onların ta kendileridir.

  • 16:109

    لَا جَرَمَ اَنَّهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ هُمُ الْخَاسِرُونَ

    Şüphesiz onlar, ahirette de ziyana uğrayan kimselerdir.

  • 16:110

    ثُمَّ اِنَّ رَبَّكَ لِلَّذ۪ينَ هَاجَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا فُتِنُوا ثُمَّ جَاهَدُوا وَصَبَرُٓواۙ اِنَّ رَبَّكَ مِنْ بَعْدِهَا لَغَفُورٌ رَح۪يمٌ۟

    Sonra gerçekten Rabbin, işkenceye uğratıldıktan sonra hicret edenlerin, ardından cihad edip sabredenlerin (destekçisidir). Şüphesiz Senin Rabbin, bundan sonra da gerçekten Bağışlayandır, Esirgeyendir.