245. Sayfa

13. Cüz

  • 12:87

    يَا بَنِيَّ اذْهَبُوا فَتَحَسَّسُوا مِنْ يُوسُفَ وَاَخ۪يهِ وَلَا تَا۬يْـَٔسُوا مِنْ رَوْحِ اللّٰهِۜ اِنَّهُ لَا يَا۬يْـَٔسُ مِنْ رَوْحِ اللّٰهِ اِلَّا الْقَوْمُ الْكَافِرُونَ

    (Sonra evlatlarına dönüp:) “Ey oğullarım, haydi gidiniz de (hayırlı bir haber getirmek için) Yusuf'u ve kardeşini (dikkatle ve titizlikle) araştırıveriniz... (Ey Müslümanlar! Siz de nice yıllardır kaybettiğiniz izzet ve hâkimiyetinizi yeniden bulmaya gayret ediniz...) Sakın Allah'ın rahmet ve inayetinden ümit kesmeyiniz!.. Zira kâfir olanlardan başkası Allah'ın nusret ve merhametinden ümit kesmez (kesmemelidir).”

  • 12:88

    فَلَمَّا دَخَلُوا عَلَيْهِ قَالُوا يَٓا اَيُّهَا الْعَز۪يزُ مَسَّنَا وَاَهْلَنَا الضُّرُّ وَجِئْنَا بِبِضَاعَةٍ مُزْجٰيةٍ فَاَوْفِ لَنَا الْكَيْلَ وَتَصَدَّقْ عَلَيْنَاۜ اِنَّ اللّٰهَ يَجْزِي الْمُتَصَدِّق۪ينَ

    Vaktâki (üvey kardeşleri gidip) böylece onun (Yusuf'un) huzuruna girdikleri zaman, dediler ki: "Ey Vezir, bize ve ailemize şiddetli bir darlık (kıtlık) dokunmuş vaziyettedir; (bu nedenle bizler, sizin yanınızda) önemi olmayan az bir sermaye ile (tekrar kapınıza) gelmişizdir. Bize artık (yine) ölçeği (ihtiyacımız olan şeyleri) tam olarak ver ve bize ilave bir bağışta (sadaka ve hayırda) bulunup (sevindir). Şüphesiz Allah, tasaddukta bulunanlara karşılığını verir."

  • 12:89

    قَالَ هَلْ عَلِمْتُمْ مَا فَعَلْتُمْ بِيُوسُفَ وَاَخ۪يهِ اِذْ اَنْتُمْ جَاهِلُونَ

    (Bunun üzerine Yusuf onlara:) "Sizler, cahillik (ve hainlik halinde) iken Yusuf'a ve kardeşine neler yaptığınızı biliyor (ve hatırlıyor) musunuz?" diye (sorunca irkilmişlerdi).

  • 12:90

    قَالُٓوا ءَاِنَّكَ لَاَنْتَ يُوسُفُۜ قَالَ اَنَا۬ يُوسُفُ وَهٰذَٓا اَخ۪يۘ قَدْ مَنَّ اللّٰهُ عَلَيْنَاۜ اِنَّهُ مَنْ يَتَّقِ وَيَصْبِرْ فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يُض۪يعُ اَجْرَ الْمُحْسِن۪ينَ

    (Şaşkınlaşan kardeşleri: Yoksa) “Sen gerçekten Yusuf musun, sensin öyle mi?” dediklerinde: “(Evet) Ben Yusuf'um” demişti. “Ve bu da (Bünyamin, öz) kardeşimdir. Doğrusu Allah bize lütufta bulundu (da işte bu imkân ve makamlara eriştirdi). Gerçek şu ki, kim (kötülük ve nankörlükten) sakınır ve sabrederse, şüphesiz Allah, muhsinlerin (iyilik ve ibadetlerinde dikkat ve ihlas sahiplerinin) ecrini ve emeğini boşa çıkarmaz” diyerek (olup biteni tek tek haber vermişti).

  • 12:91

    قَالُوا تَاللّٰهِ لَقَدْ اٰثَرَكَ اللّٰهُ عَلَيْنَا وَاِنْ كُنَّا لَخَاطِـ۪ٔينَ

    (Onlar ise) “Allah’a yemin ederiz ki, gerçekten Allah seni bizlere üstün kılmıştır. Doğrusu biz sana karşı suçlu (ve mahcup) durumdayız” demiş (ve özür dilemiş)lerdi. (Ama çoğunun nefsi kinleri ve şerli fikirleri hâlâ değişmemişti.)

  • 12:92

    قَالَ لَا تَثْر۪يبَ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَۜ يَغْفِرُ اللّٰهُ لَكُمْۘ وَهُوَ اَرْحَمُ الرَّاحِم۪ينَ

    (Hz. Yusuf: “Şimdiye kadar yaptıklarınızdan dolayı, benim tarafımdan) Bugün sizi kınama ve ayıplama yoktur. (Ben sizi bağışladım, artık tevbe edin ki) Allah da sizi bağışlasın. O merhamet edenlerin en merhametlisidir” diyerek (farkını ve faziletini göstermişti). [Not: Aynı sözleri, Kutlu Mekke Fethinde Aleyhisselatü Vesselam Efendimiz de can düşmanı Mekke müşriklerine söyleyecekti.]

  • 12:93

    اِذْهَبُوا بِقَم۪يص۪ي هٰذَا فَاَلْقُوهُ عَلٰى وَجْهِ اَب۪ي يَأْتِ بَص۪يرًاۚ وَأْتُون۪ي بِاَهْلِكُمْ اَجْمَع۪ينَ۟

    "Şimdi bu gömleğimle gidin de, onu babamın yüzüne sürüverin. Gözü (yine) görür hale gelir. (Sonra) Bütün ailenizi de bana getirin” diye (tembihledi).

  • 12:94

    وَلَمَّا فَصَلَتِ الْع۪يرُ قَالَ اَبُوهُمْ اِنّ۪ي لَاَجِدُ ر۪يحَ يُوسُفَ لَوْلَٓا اَنْ تُفَنِّدُونِ

    Kafile (Mısır'dan) ayrılmaya başladığı zaman, babaları dedi ki: “Eğer beni bunamış saymıyorsanız, inanın Yusuf'un kokusunu (burnumda tüter) buluyorum.” (Böylece keramet ve beşaret izhar etmişti.) [Not: Ama her şey Allah’ın emriyle ve izniyle gerçekleşmekteydi. Birkaç yüz metre yakınındaki kuyuda oğlu Yusuf’un yerini sezip bilemeyen Hz. Yakub, Cenab-ı Hakkın hissettirmesiyle yüzlerce kilometre uzaklıktaki Yusuf’un kokusunu gömleğinden alıvermişti.]

  • 12:95

    قَالُوا تَاللّٰهِ اِنَّكَ لَف۪ي ضَلَالِكَ الْقَد۪يمِ

    (Çocukları ise:) “Allah adına, hayret! Sen hâlâ geçmişteki şaşkınlık ve yanlışlık üzerinde (devam etmekte)sin” demişlerdi.