254. Sayfa

13. Cüz

  • 13:43

    وَيَقُولُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَسْتَ مُرْسَلًاۜ قُلْ كَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يدًا بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْۙ وَمَنْ عِنْدَهُ عِلْمُ الْكِتَابِ

    O inkâr edenler: "Sen gönderilmiş (Allah'ın bir Elçisi) değilsin." (Kendini öyle gösterip üstünlük sağlama ve istismar peşindesin) diyorlar ve diyeceklerdir. Onlara de ki: "Benimle sizin aranızda şahit (tanık ve kanıt) olarak Allah yeterlidir ve yanlarında kitabın (Tevrat, İncil ve Kur’an’ın) ilmi bulunanlar da (bu gerçeği bilmektedirler)."

  • İbrahim Suresi

  • بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

    Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla

  • 14:1

    الٓرٰ۠ كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ اِلَيْكَ لِتُخْرِجَ النَّاسَ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ بِاِذْنِ رَبِّهِمْ اِلٰى صِرَاطِ الْعَز۪يزِ الْحَم۪يدِۙ

    Elif, Lam, Ra. Bu bir Kitaptır ki, Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan nura (kavuşturman ve onları), O güçlü ve övgüye layık olanın (Allah’ın) yoluna (çağırıp) çıkarman için Sana indirdik.

  • 14:2

    اَللّٰهِ الَّذ۪ي لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَوَيْلٌ لِلْكَافِر۪ينَ مِنْ عَذَابٍ شَد۪يدٍۙ

    O Allah ki, göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. (Bütün harika yaratılış eserleri O’nun kudret, sanat ve nimetlerini göstermek içindir.) Şiddetli azap dolayısıyla vay o kâfirlerin (Kur’ani hüküm ve haberleri gereksiz ve geçersiz görenlerin) haline!..

  • 14:3

    اَلَّذ۪ينَ يَسْتَحِبُّونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا عَلَى الْاٰخِرَةِ وَيَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجًاۜ اُو۬لٰٓئِكَ ف۪ي ضَلَالٍ بَع۪يدٍ

    (Ki onlar) Dünya hayatını sevip ahirete tercih ederek (zalim ve bâtıl yönetimleri destekleyen ve insanları aldatıp) Allah yolundan çeviren ve onun (İslam gerçeğinin) eğrilmesini (yanlış ve eksik öğretilmesini ve istismar edilmesini) isteyen, işte onlar (bu yüzden de sinsi ve) derin bir sapkınlık içine düşen kimselerdir.

  • 14:4

    وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ اِلَّا بِلِسَانِ قَوْمِه۪ لِيُبَيِّنَ لَهُمْۜ فَيُضِلُّ اللّٰهُ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ

    Biz her bir elçiyi, ancak kendi kavminin diliyle gönderdik ki, onlara (İlahi gerçekleri ve insani görevlerini) apaçık beyan edip (anlatabilsinler). Böylece Allah dilediğini (küfrü ve kötülüğü tercih edeni) şaşırtıp saptırır, dilediğini (imana ve iyiliğe yöneleni) de hidayete erdirir. O Üstün ve Güçlü olandır, Hüküm ve Hikmet sahibidir. [Not: Bu ayet, Kur’an’ın Arapça bilmeyen kavimlerin kendi dillerine mealen çevrilmesi gerektiğine de işarettir.]

  • 14:5

    وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مُوسٰى بِاٰيَاتِنَٓا اَنْ اَخْرِجْ قَوْمَكَ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ وَذَكِّرْهُمْ بِاَيَّامِ اللّٰهِۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ

    Andolsun Musa'yı: "Kavmini karanlıklardan nura (inkâr zindanından, iman huzuruna) çıkar ve onlara Allah'ın günlerini (Ruhlar Âlemindeki dönemleri; kutsal vakitleri ve azap va’adlerini) hatırlat" diye ayetlerimizle göndermiştik. Şüphesiz bunda çokça sabreden ve şükreden herkes için gerçekten ibretler, (ayetler) vardır (diye bildirmiştik).