-
12:53
وَمَٓا اُبَرِّئُ نَفْس۪يۚ اِنَّ النَّفْسَ لَاَمَّارَةٌ بِالسُّٓوءِ اِلَّا مَا رَحِمَ رَبّ۪يۜ اِنَّ رَبّ۪ي غَفُورٌ رَح۪يمٌ
“(Yoksa) Ben (böbürlenip) nefsimi temize çıkaramam (böyle bir düşünce peşinde değilim). Çünkü -Rabbimin kendisini esirgediği dışında- gerçekten (her insandaki) nefis var gücüyle kötülüğü emredicidir. Şüphesiz, benim Rabbim, Bağışlayandır, Esirgeyendir.”
-
12:54
وَقَالَ الْمَلِكُ ائْتُون۪ي بِه۪ٓ اَسْتَخْلِصْهُ لِنَفْس۪يۚ فَلَمَّا كَلَّمَهُ قَالَ اِنَّكَ الْيَوْمَ لَدَيْنَا مَك۪ينٌ اَم۪ينٌ
(Bu yüksek meziyet ve marifetlerini fark eden Mısır Meliki Firavun olan) Kral; “Onu bana getirin”, diyerek (Hz. Yusuf’u yanına istemişti). “Onu kendime özel (dost ve danışman) yapayım” demişti. Kendisiyle konuşup (ondaki olgunluğu görünce, Yusuf’a): “Sen artık bugün yanımızda mevki sahibi, güvenilir (bir kimse)sin ve artık emniyettesin” (diye teminat vermişti).
-
12:55
قَالَ اجْعَلْن۪ي عَلٰى خَزَٓائِنِ الْاَرْضِۚ اِنّ۪ي حَف۪يظٌ عَل۪يمٌ
(Bunun üzerine Hz. Yusuf) “Öyleyse beni memleketin hazinelerine (bir nevi Tarım, Maliye ve Kalkınma Bakanlığı görevine) memur etsene, çünkü ben gerçekten (hazineyi ve serveti) iyi korurum, (ticaret ve ziraatı çok) iyi bilirim” dedi. [Not: Bilgili ve becerikli bir insan, kendi marifet ve meziyetlerinin bilinmediği durumlarda, yetkili bir görev talebinde bulunup, halka ve Hakka hizmet edebilir.]
-
12:56
وَكَذٰلِكَ مَكَّنَّا لِيُوسُفَ فِي الْاَرْضِۚ يَتَبَوَّاُ مِنْهَا حَيْثُ يَشَٓاءُۜ نُص۪يبُ بِرَحْمَتِنَا مَنْ نَشَٓاءُ وَلَا نُض۪يعُ اَجْرَ الْمُحْسِن۪ينَ
İşte böylece Biz yeryüzünde (Mısır ülkesinde) Yusuf’a güç ve imkân (iktidar) verdik. Öyle ki, orada (Mısır’da) dilediği yerde konaklayıp kalabilirdi. Biz kime dilersek rahmetimizi nasip ederiz ve iyilik yapanların ecrini zayi etmeyiz.
-
12:57
وَلَاَجْرُ الْاٰخِرَةِ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ۟
(Asıl) Ahiretin ecri ise, iman edenler ve takva sahipleri için daha hayırlıdır (ve süreklidir).
-
12:58
وَجَٓاءَ اِخْوَةُ يُوسُفَ فَدَخَلُوا عَلَيْهِ فَعَرَفَهُمْ وَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ
(Derken kuraklık başlayınca) Yusuf'un kardeşleri (Kenan’dan Mısır'a) gelip yanına dahil olmuşlar (ve huzura çıkmışlar)dı. (Hz. Yusuf’a zulmeden üvey kardeşleri) Onu tanımadıkları halde, kendisi ise onları hemen tanımıştı.
-
12:59
وَلَمَّا جَهَّزَهُمْ بِجَهَازِهِمْ قَالَ ائْتُون۪ي بِاَخٍ لَكُمْ مِنْ اَب۪يكُمْۚ اَلَا تَرَوْنَ اَنّ۪ٓي اُو۫فِي الْكَيْلَ وَاَنَا۬ خَيْرُ الْمُنْزِل۪ينَ
Onların erzak yüklerini hazırlayınca (ve dönüş yolculuğu başlayınca) onlara: "(Bir dahaki seferde) Bana babanızdan (bir, anneniz ayrı) olan kardeşinizi (Bünyamin’i) de getirin. Görmüyor musunuz, ben ölçüyü tam tutarım ve ben konukseverlerin en hayırlısıyım" dedi (ve uyardı);
-
12:60
فَاِنْ لَمْ تَأْتُون۪ي بِه۪ فَلَا كَيْلَ لَكُمْ عِنْد۪ي وَلَا تَقْرَبُونِ
"Eğer onu bana getirmeyecek olursanız, artık benim katımda sizin için bir ölçek (tartılıp verilecek hiçbir şey) yoktur ve bana da yaklaşmayın."
-
12:61
قَالُوا سَنُرَاوِدُ عَنْهُ اَبَاهُ وَاِنَّا لَفَاعِلُونَ
Dediler ki: "(Gerçi bu zordur ama) Onu babasından almaya çalışacağız ve herhalde biz bunu başaracağız."
-
12:62
وَقَالَ لِفِتْيَانِهِ اجْعَلُوا بِضَاعَتَهُمْ ف۪ي رِحَالِهِمْ لَعَلَّهُمْ يَعْرِفُونَهَٓا اِذَا انْقَلَبُٓوا اِلٰٓى اَهْلِهِمْ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
(Hz. Yusuf) Yardımcılarına dedi ki: "Sermayelerini (erzak bedellerini) yüklerinin içine (geri) koyun. İhtimal ki ailelerine döndüklerinde bunun farkına varırlar da belki (bu iyilikten cesaret alıp tekrar buraya) geri dönerler. (İnşaallah yeniden karşılaşırız!)”
-
12:63
فَلَمَّا رَجَعُٓوا اِلٰٓى اَب۪يهِمْ قَالُوا يَٓا اَبَانَا مُنِعَ مِنَّا الْكَيْلُ فَاَرْسِلْ مَعَنَٓا اَخَانَا نَكْتَلْ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ
Böylelikle (Yusuf'un kardeşleri) babalarına döndükleri zaman, dediler ki: "Ey babamız, (şimdilik bize ikram olarak karşılıksız erzak verildi ama, bundan sonra Mısır’da) ölçek(le bir şey almak) bizden engellendi. Bu durumda kardeşimizi (Bünyamin’i) bizimle gönder de (ihtiyacımız olan erzakın daha fazlasını) değerini vererek ve ölçerek alalım. (Sana söz veriyoruz) Onu mutlaka koruyacağız."