-
11:54
اِنْ نَقُولُ اِلَّا اعْتَرٰيكَ بَعْضُ اٰلِهَتِنَا بِسُٓوءٍۜ قَالَ اِنّ۪ٓي اُشْهِدُ اللّٰهَ وَاشْهَدُٓوا اَنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَۙ
“Biz (sana): Bazı ilahlarımız seni çok kötü çarpmıştır (demekten) başka bir şey de söylemeyiz!” (Hud AS) Dedi ki: “Ben kesinlikle Allah’ı şahit tutarım, siz de şahit olun ki, ben sizin (Allah’a) şirk koştuklarınızın (ve hâşâ O’nun ortağı ve hatırını kıramayacağı sandıklarınızın) hepsinden uzağım.”
-
11:55
مِنْ دُونِه۪ فَك۪يدُون۪ي جَم۪يعًا ثُمَّ لَا تُنْظِرُونِ
“O’nun dışındaki (uydurduğunuz tanrı ve tağutlardan alâkamı koparmışım). Artık hepiniz toplanın, istediğiniz tuzağı (ve caydırıcı cezayı) bana hazırlayın (elinizden geleni geri koymayın) ve artık bir bakışlık (göz açıp kapama kadar bile) mühlet ve fırsat tanımayın!.. (Çünkü kesinlikle biliyorum ki, Allah’ın tayin ve takdir ettiği dışında bana hiçbir şey yapamayacaksınız.)”
-
11:56
اِنّ۪ي تَوَكَّلْتُ عَلَى اللّٰهِ رَبّ۪ي وَرَبِّكُمْۜ مَا مِنْ دَٓابَّةٍ اِلَّا هُوَ اٰخِذٌ بِنَاصِيَتِهَاۜ اِنَّ رَبّ۪ي عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ
“Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a tevekkül ettim. O'nun, alnından (saçlarından) yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol (adalet) üzerine (tayin ve takdir buyurmakta)dır.”
-
11:57
فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقَدْ اَبْلَغْتُكُمْ مَٓا اُرْسِلْتُ بِه۪ٓ اِلَيْكُمْۜ وَيَسْتَخْلِفُ رَبّ۪ي قَوْمًا غَيْرَكُمْۚ وَلَا تَضُرُّونَهُ شَيْـًٔاۜ اِنَّ رَبّ۪ي عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ حَف۪يظٌ
"Eğer buna rağmen yüz çevirirseniz (siz bilirsiniz), ben artık kendisiyle gönderildiğim şeyi (iman ve İslam davetini) gerçekten size tebliğ ettim. Şüphesiz Rabbim de sizden başka bir kavmi yerinize geçirir de, siz O'na hiçbir şeyle zarar veremezsiniz. Doğrusu benim Rabbim, her şeyin üzerinde “Hafız”dır (gözetleyip Koruyandır)."
-
11:58
وَلَمَّا جَٓاءَ اَمْرُنَا نَجَّيْنَا هُودًا وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِنَّاۚ وَنَجَّيْنَاهُمْ مِنْ عَذَابٍ غَل۪يظٍ
Nihayet (mü’minlere zafer, zalimlere hezimet) emrimiz(in vakti) gelince, tarafımızdan bir rahmet (ve inayetle), Hud’u ve onunla beraber iman eden (grubu) kurtardık. (Böylece) Onları ağır bir azaptan (şiddetli sıkıntılardan ve dehşetli baskılardan) çekip çıkardık (izzete ve devlete ulaştırdık).
-
11:59
وَتِلْكَ عَادٌ جَحَدُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ وَعَصَوْا رُسُلَهُ وَاتَّبَعُٓوا اَمْرَ كُلِّ جَبَّارٍ عَن۪يدٍ
(Ancak) İşte Ad (kavminin kâfir ve zalim kesimine gelince): Rablerinin ayetlerini tanımayıp reddetmişlerdi. O’nun elçilerine isyan ve itiraza yönelmişler ve (bir aşağılık ve bayağılık kompleksiyle) her inatçı zorbanın emri (ve şeytani sistemi) ardınca yürüyüp gitmişlerdi. [Not: Ayetteki “inatçı zorba”nın; Hz. Hud (AS)’ın görevli kılındığı “AD” kavminin zalim ve kâfir kralı ŞEDDAD olduğu rivayet edilmektedir. Hz. Hud’un ahiret ve cennet va’adine karşı, İREM BAĞLARI ile meşhur, altından sular akan, bağlar ve bahçelerle donatılan, yakışıklı ve genç erkekler ve güzel kızlarla doldurulan görkemli bir kasaba inşa ettirmiş, sonunda Allah burasını yerin dibine geçirmiştir. Günümüzde de böyle yalancı ve aldatıcı sahte cennet misali tatil beldelerinin yaygınlaştığı ve her türlü ahlâksızlığa bulaşıldığı bilinmektedir.]
-
11:60
وَاُتْبِعُوا ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اَلَٓا اِنَّ عَادًا كَفَرُوا رَبَّهُمْۜ اَلَا بُعْدًا لِعَادٍ قَوْمِ هُودٍ۟
(Bâtılın ve barbarlığın peşine takılanlar) Bu dünyada da, kıyamet gününde de lanete tâbi tutuluvermişlerdi. Haberiniz olsun; gerçekten Ad (halkı), Rablerini inkâr (nebilerine isyan) etmişlerdi. Haberiniz olsun; Hz. Hud’un kavmi (olan) Ad'a (Allah'ın rahmetinden) uzaklık (verilmişti).
-
11:61
وَاِلٰى ثَمُودَ اَخَاهُمْ صَالِحًاۢ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ هُوَ اَنْشَاَكُمْ مِنَ الْاَرْضِ وَاسْتَعْمَرَكُمْ ف۪يهَا فَاسْتَغْفِرُوهُ ثُمَّ تُوبُٓوا اِلَيْهِۜ اِنَّ رَبّ۪ي قَر۪يبٌ مُج۪يبٌ
Semud (halkına da) kardeşleri Salih'i (gönderdik). Dedi ki: “Ey kavmim, Allah'a ibadet edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. O sizi yerden (topraktan) yarattı ve orada ömür geçirenler ve dünyayı imar edenler kıldı. Öyleyse O'ndan bağışlanma dileyin, sonra O'na tevbe edin. Şüphesiz benim Rabbim, (kullarına ve tüm yarattıklarına en) Yakın olandır, (duaları) Kabul edendir.”
-
11:62
قَالُوا يَا صَالِحُ قَدْ كُنْتَ ف۪ينَا مَرْجُوًّا قَبْلَ هٰذَٓا اَتَنْهٰينَٓا اَنْ نَعْبُدَ مَا يَعْبُدُ اٰبَٓاؤُ۬نَا وَاِنَّنَا لَف۪ي شَكٍّ مِمَّا تَدْعُونَٓا اِلَيْهِ مُر۪يبٍ
(Bunun üzerine, yine peygambere) Dediler ki: “Ey Salih! Sen (böyle davalara ve iddialara kalkışmadan, tabularımıza ve tağutlarımıza karışmadan) önce; aramızda, kendisinden (hayır ve hizmet) umulan (ve saygı duyulan) birisiydin. (Şimdi) Atalarımızın taptıklarına kulluk yapmaktan (uyageldikleri ve o şekilde ibadet ettikleri din anlayışından ve alışageldiğimiz bu hayat tarzından) sen bizi vazgeçirip engelleyecek misin? Doğrusu bizi davet ettiğin şeyden (adil ve asil bir sistemin gerçekleşebilmesinden; Allah'ın dininin, bugünkü düzenden daha çok huzur ve refah vereceğinden) kuşku verici bir tereddüt içindeyiz.”