-
12:15
فَلَمَّا ذَهَبُوا بِه۪ وَاَجْمَعُٓوا اَنْ يَجْعَلُوهُ ف۪ي غَيَابَتِ الْجُبِّۚ وَاَوْحَيْنَٓا اِلَيْهِ لَتُنَبِّئَنَّهُمْ بِاَمْرِهِمْ هٰذَا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Nitekim vaktâki (hain kardeşleri) onu götürdükleri ve kuyunun derinliklerine atmaya topluca karar verdikleri zaman, Biz ona (Hz. Yusuf'a şöyle) vahyettik: "Andolsun sen (ileride) onlara, kendileri (şuursuz vaziyette gelişmelerin) farkında olmadıkları bir süreçte, bu yaptıkları (kötü) işlerini (ve hıyanet girişimlerini tek tek) haber verecek (ve mahcup edecek)sin."
-
12:16
وَجَٓاؤُٓ۫ اَبَاهُمْ عِشَٓاءً يَبْكُونَۜ
(Kardeşleri onu kuyuda bırakıp) Akşamüstü babalarına (yalandan) ağlar vaziyette gelmişlerdi.
-
12:17
قَالُوا يَٓا اَبَانَٓا اِنَّا ذَهَبْنَا نَسْتَبِقُ وَتَرَكْنَا يُوسُفَ عِنْدَ مَتَاعِنَا فَاَكَلَهُ الذِّئْبُۚ وَمَٓا اَنْتَ بِمُؤْمِنٍ لَنَا وَلَوْ كُنَّا صَادِق۪ينَ
(Hain ve hilekâr kardeşleri:) “Ey babamız gerçek şu ki, biz gittik, (oynayıp) yarışırken, Yusuf’u da yiyeceklerimizin (veya eşyamızın) yanında bırakmıştık. Fakat (bir de ne görelim,) onu kurt yemiş. Ne var ki biz doğruyu söylesek bile sen bize inanacak değilsin” demişlerdi.
-
12:18
وَجَٓاؤُ۫ عَلٰى قَم۪يصِه۪ بِدَمٍ كَذِبٍۜ قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ اَنْفُسُكُمْ اَمْرًاۜ فَصَبْرٌ جَم۪يلٌۜ وَاللّٰهُ الْمُسْتَعَانُ عَلٰى مَا تَصِفُونَ
Ve üzerine yalandan kan (sürülmüş) olan gömleğini getirip (göstermişlerdi. Babaları:) "Hayır, belki de nefsiniz sizi yanıltıp (böyle) bir işe sürüklemiş (olabilir… Baksanıza gömlek parçalanmamıştır!?) Artık bundan sonra (bana düşen) güzel bir sabırdır. Sizin bu düzüp-uydurduklarınıza karşı (Kendisinden) yardım istenecek olan Allah'tır" diyerek (derin üzüntüsünü belirtmişti).
-
12:19
وَجَٓاءَتْ سَيَّارَةٌ فَاَرْسَلُوا وَارِدَهُمْ فَاَدْلٰى دَلْوَهُۜ قَالَ يَا بُشْرٰى هٰذَا غُلَامٌۜ وَاَسَرُّوهُ بِضَاعَةًۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِمَا يَعْمَلُونَ
(Derken) Bir yolcu-kafilesi gelmiş, sucularını, (kuyuya su almak için) göndermişlerdi. O da kovasını sarkıtınca; “Hey müjde, bu bir erkek çocuk!” demişti. Ve onu (kuyudan çıkarıp) ‘ticaret konusu bir mal’ olarak tutup saklayıvermişlerdi. Oysa Allah yapmakta olduklarını (ve bu işin nereye varacağını) Bilendi. (Çünkü onlara gereken en yakın yerleşim merkezine haber vermekti.)
-
12:20
وَشَرَوْهُ بِثَمَنٍ بَخْسٍ دَرَاهِمَ مَعْدُودَةٍۚ وَكَانُوا ف۪يهِ مِنَ الزَّاهِد۪ينَ۟
Derken (merak edip kuyu başına toplanan üvey kardeşleri) onu (Hz. Yusuf’u bulan kafileye, kendi hizmetçileriymiş gibi) ucuz bir değere, sayısı belli (birkaç) dirheme satıvermişlerdi ve zaten onu pek önemsemeyen kimselerdi.
-
12:21
وَقَالَ الَّذِي اشْتَرٰيهُ مِنْ مِصْرَ لِامْرَاَتِه۪ٓ اَكْرِم۪ي مَثْوٰيهُ عَسٰٓى اَنْ يَنْفَعَنَٓا اَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَدًاۜ وَكَذٰلِكَ مَكَّنَّا لِيُوسُفَ فِي الْاَرْضِۘ وَلِنُعَلِّمَهُ مِنْ تَأْو۪يلِ الْاَحَاد۪يثِۜ وَاللّٰهُ غَالِبٌ عَلٰٓى اَمْرِه۪ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
(Nihayet Mısır’a vardıklarında, köle pazarında görüp) Onu satın alan bir Mısırlı (Aziz,) karısına: "Onun yerini üstün tut (ona güzel bak), umulur ki bize yararlı olabilir ya da onu evlat ediniriz" demişti. Böylelikle Biz, Yusuf'u yeryüzünde (Mısır'da) yerleşik kıldık. Ona sözlerin (ve düşlerin) yorumundan (olan bir bilgiyi) öğrettik. Allah, (her işinde, takdirinde ve) emrinde galip olandır, ancak insanların çoğu gerçeği bilmeyen (cahil ve gafillerdir).
-
12:22
وَلَمَّا بَلَغَ اَشُدَّهُٓ اٰتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًاۜ وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
Erginlik çağına erişince (Yusuf’un) kendisine hüküm ve ilim verdik. İşte Biz, iyilik yapanları böyle ödüllendiririz.