194. Sayfa

10. Cüz

  • 9:48

    لَقَدِ ابْتَغَوُا الْفِتْنَةَ مِنْ قَبْلُ وَقَلَّبُوا لَكَ الْاُمُورَ حَتّٰى جَٓاءَ الْحَقُّ وَظَهَرَ اَمْرُ اللّٰهِ وَهُمْ كَارِهُونَ

    Andolsun, (Uhud savunmasında ve başka sahalarda olduğu gibi) onlar daha önce de fitne (çıkarmak için fırsat) aramışlardı. Ve (münafıklar) Sana karşı birtakım (kötü niyetli) işler çevirip tezgâhlamışlardı. Sonunda onlar, istemedikleri halde Hakk geldi ve Allah'ın emri (Kur’an’ın müjdesi) ortaya çıkıp, üstünlük sağladı.

  • 9:49

    وَمِنْهُمْ مَنْ يَقُولُ ائْذَنْ ل۪ي وَلَا تَفْتِنّ۪يۜ اَلَا فِي الْفِتْنَةِ سَقَطُواۜ وَاِنَّ جَهَنَّمَ لَمُح۪يطَةٌ بِالْكَافِر۪ينَ

    (Bu uyarılarımıza rağmen, kalbi hastalıklı takımdan) Onlardan öylesi var ki: “(Ben ticaret ve memuriyet ehliyim. Çoluk çocuk sahibiyim. Beni deşifre etmeyin.) Bana (şimdilik) müsaade edip (izin verin). Beni fitneye düşürmeyin. (Siyasi kavga ve kargaşanın içine çekmeyin)” derler. Oysa dikkatli olup bilesiniz ki (aslında) onlar, (iman zayıflıkları ve Allah’a itimatsızlıkları yüzünden, hizmet ve mesuliyetten kaçıp kaytarmaları sebebiyle) zaten fitneye kapılmış (ve şeytanın tuzağına takılmış)lardır. Hiç şüphesiz (ahirette de) cehennem, bu tür inkârcıları (ve münafıkları) mutlaka kuşatacaktır.

  • 9:50

    اِنْ تُصِبْكَ حَسَنَةٌ تَسُؤْهُمْۚ وَاِنْ تُصِبْكَ مُص۪يبَةٌ يَقُولُوا قَدْ اَخَذْنَٓا اَمْرَنَا مِنْ قَبْلُ وَيَتَوَلَّوْا وَهُمْ فَرِحُونَ

    (O dönek ve ödlek münafıklar var ya) Sana bir hasene (iyilik ve izzet) ulaşsa, bu onları kötüleştirir (ve kederlendirir. Ama) Eğer Sana (kötü) bir musibet dokunsa; “(Oh, iyi ki biz önceden) kesinlikle işimizi sağlam tutarak (tedbirimizi alıp bunlardan ayrılmıştık)” diye sevinip ferahlanarak dönüp giden (kimse)lerdir.

  • 9:51

    قُلْ لَنْ يُص۪يبَنَٓا اِلَّا مَا كَتَبَ اللّٰهُ لَنَاۚ هُوَ مَوْلٰينَاۚ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ

    De ki: “Allah'ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmeyecektir. O bizim Mevlâ’mız (sahip çıkanımız ve himayesine alanımız)dır. Ve mü’minler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidirler.”

  • 9:52

    قُلْ هَلْ تَرَبَّصُونَ بِنَٓا اِلَّٓا اِحْدَى الْحُسْنَيَيْنِۜ وَنَحْنُ نَتَرَبَّصُ بِكُمْ اَنْ يُص۪يبَكُمُ اللّٰهُ بِعَذَابٍ مِنْ عِنْدِه۪ٓ اَوْ بِاَيْد۪ينَاۘ فَتَرَبَّصُٓوا اِنَّا مَعَكُمْ مُتَرَبِّصُونَ

    De ki: (Ey inkârcılar ve münafıklar!) “Siz bizim başımıza, ancak (dünyada zafer ve saadet, ahirette ise cennet gibi) iki güzellikten birinin (dışında herhangi bir şeyin) gelmesini gözleyebilir misiniz? (Hayır, çünkü Allah, mücahit ve müstakim mü’minler aleyhindeki kurgu ve kuruntularınızı sonunda boşa çıkarıverecektir. Bu nedenle) Biz ise, şüphesiz Allah’ın Kendi katından veya bizim ellerimizle size bir azap indirmesini (zaten) gözleyip beklemekteyiz. Öyle ise (şimdilik) bekleyin bakalım, çünkü biz de sizinle beraber (Allah’ın va’adini) gözetleyip duruyoruz.”

  • 9:53

    قُلْ اَنْفِقُوا طَوْعًا اَوْ كَرْهًا لَنْ يُتَقَبَّلَ مِنْكُمْۜ اِنَّكُمْ كُنْتُمْ قَوْمًا فَاسِق۪ينَ

    (Kalpleri marazlı takımına) De ki: “(Malınızı) İster gönüllü ister gönülsüz infak edin; (bunlar) sizden kesin olarak kabul edilmeyecektir. (Halbuki Allah, kötü niyetinizi bilmektedir.) Çünkü gerçekten siz (cihaddan kaçmak ve zalimlere yaranmak suretiyle) bir fasıklar topluluğu (günah ve kötülük grubu) oldunuz.”

  • 9:54

    وَمَا مَنَعَهُمْ اَنْ تُقْبَلَ مِنْهُمْ نَفَقَاتُهُمْ اِلَّٓا اَنَّهُمْ كَفَرُوا بِاللّٰهِ وَبِرَسُولِه۪ وَلَا يَأْتُونَ الصَّلٰوةَ اِلَّا وَهُمْ كُسَالٰى وَلَا يُنْفِقُونَ اِلَّا وَهُمْ كَارِهُونَ

    (Bunların) İnfak ettiklerinin kendilerinden kabulünü engelleyen şey, Allah'ı ve Elçisini inkâr (gizlice isyan ve itiraz) etmeleri, namaza ancak isteksizce ve üşenerek gelmeleri ve hoşlarına gitmiyorken (istemeyerek) infak etmeleridir. (Böylece fasıkları ve münafıkları sizlere tanıtıyoruz.)