-
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla
-
53:1
وَالنَّجْمِ اِذَا هَوٰىۙ
Çıkıp zuhur ettiği zaman Necm’e (kutlu Yıldız şahsiyete) yemin olsun ki; [Not: Necm: Bir konuyla ilgili inen toplu Kur’an ayetleri faslına; veya, yaratılış ve imtihan gayelerini açıklamak üzere çıkıp zuhur eden “Din Yıldızına” denir. “İza hevâ” kelimelerine “Battığı zaman” yerine; “Doğup aydınlattığı zaman” manası daha uygun düşmektedir. Burada zikredilen Necm; Hz. Peygamber Efendimizin zuhuruna ve tarihi medeniyet-Mehdiyet inkılâbına da işaret olabilir.]
-
53:2
مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوٰىۚ
Sahibiniz (olan Hz. Resul (AS) asla Hakk’tan) sapmamış, şaşırmamış ve (şeytani dürtülerle aldanıp) azıtmamıştır.
-
53:3
وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوٰىۜ
O, (kesinlikle kendi) hevâsından (kafasından ve nefsi kuruntularından) konuşmaz-konuşmamıştır.
-
53:4
اِنْ هُوَ اِلَّا وَحْيٌ يُوحٰىۙ
O (Kur’an ve konuştukları) ancak (kendisine) vahy (ve telkin) olunan vahiydir. (İlahi hakikatler ve öğretilerdir ki, tebliğ edip size ulaştırmıştır.)
-
53:5
عَلَّمَهُ شَد۪يدُ الْقُوٰىۙ
Ona (bu Kur'an'ı ve Onun yorum ve uygulamalarını) müthiş (akli-manevi) kuvvetleri olan (ve üstün meziyetlerle donatılan Hz. Cebrail) öğretmiş (bulunmaktadır).
-
53:6
ذُو مِرَّةٍۜ فَاسْتَوٰىۙ
Çok çarpıcı yetenek ve güzellik sahibi (Cebrail, Onunla Allah arasındaki vahiy taşıyıcıdır. Ve ilk vahiy sırasında Resulüllah’ı) istiva edip (kuşatmış ve İlahi mesajları anlayıp kavrayacak kıvama taşımıştır).
-
53:7
وَهُوَ بِالْاُفُقِ الْاَعْلٰىۜ
(Ki o sırada) En yüksek ufuktaydı. (Maneviyat boyutunun en yüce irtibat makamındaydı.)
-
53:8
ثُمَّ دَنَا فَتَدَلّٰىۙ
Sonra (Resulüllah’a) yaklaştı, “tedelli” edip (yukarıdan aşağıya kayarak, âfaktan enfüse) sarktı, (böylece Cebrail, İlahi tecelli ve temsil suretiyle görünüp ortaya çıktı.)
-
53:9
فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ اَوْ اَدْنٰىۚ
Öyle ki “Gabe Kavseyn” iki yay (parçasının) çakışması veya daha yakın (vaziyette aralarında iletişim ‘bilgi teması’) başladı.
-
53:10
فَاَوْحٰٓى اِلٰى عَبْدِه۪ مَٓا اَوْحٰىۜ
Böylece O (Allah) kuluna vahyettiğini (Kur’an ayetlerini) vahyetmiş (O da size aynen aktarmıştı.)
-
53:11
مَا كَذَبَ الْفُؤٰادُ مَا رَاٰى
Onun (Resulüllah’ın) bu gördüğünü gönlü yalanlamamış (vicdanı da doğrulamıştı. Bütün bu yaşananlar şeytani kuruntular ve hayali kurgular olamazdı).
-
53:12
اَفَتُمَارُونَهُ عَلٰى مَا يَرٰى
(Ey müşrikler ve münafık-münkir kesimler!) Siz hâlâ Onun (Resulüllah’ın) gördüğünden (Hz. Cebrail’le görüştüğünden ve bilgi alışverişinden) şüphe edip (bu konuyu) tartışacak mısınız?
-
53:13
وَلَقَدْ رَاٰهُ نَزْلَةً اُخْرٰىۙ
(Oysa) Andolsun (ki Resulüllah), Onu bir diğer inişte (ve manevi tecelli ikliminde yine) görmüş (ve tanımıştı).
-
53:14
عِنْدَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهٰى
(O zaman) Sidretü'l-Münteha'nın katında (bütün Meleklerin ve Nebilerin son ulaşım sınırında)ydı.
-
53:15
عِنْدَهَا جَنَّةُ الْمَأْوٰىۜ
Ki Cennetü'l-Me'vâ da onun yanındadır. (Cennetü'l-Me’vâ; muttakilerin, mücahitlerin ve şehitlerin son durağıdır.)
-
53:16
اِذْ يَغْشَى السِّدْرَةَ مَا يَغْشٰىۙ
(O esnada) Sidre’yi örtüp kaplamakta olanın (orayı) kuşattığı zamandı.
-
53:17
مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغٰى
(Yani artık kesinlikle biliniz ve iman ediniz ki, Hz. Muhammed’deki) Göz (asla) kayıp-şaşmadı ve (sınırı da) aşmadı.
-
53:18
لَقَدْ رَاٰى مِنْ اٰيَاتِ رَبِّهِ الْكُبْرٰى
Andolsun O, Rabbinin en büyük ayetlerinden olanı (tecelli ve tezahürü) bizzat görmüş (hayret ve haşyete kapılmıştı).
-
53:19
اَفَرَاَيْتُمُ اللَّاتَ وَالْعُزّٰىۙ
(Şimdi ey müşrikler, siz hiç) Gördünüz mü söyleyin; Lat ve Uzza'yı? (Bunlar ne işe yaramaktaydı?)
-
53:20
وَمَنٰوةَ الثَّالِثَةَ الْاُخْرٰى
Ve üçüncü (put) olan Menat'ı(n böyle yüce irtibatları var mıydı?)
-
53:21
اَلَكُمُ الذَّكَرُ وَلَهُ الْاُنْثٰى
(Ey gafil ve cahil sürüleri!) Erkek (evlat) sizin de, dişi O'nun (hâşâ Allah’ın) mıydı?
-
53:22
تِلْكَ اِذًا قِسْمَةٌ ض۪يزٰى
Eğer böyleyse, o vakit bu ne çarpık ve insafsız bir paylaşmaydı!?
-
53:23
اِنْ هِيَ اِلَّٓا اَسْمَٓاءٌ سَمَّيْتُمُوهَٓا اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمْ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍۜ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ وَمَا تَهْوَى الْاَنْفُسُۚ وَلَقَدْ جَٓاءَهُمْ مِنْ رَبِّهِمُ الْهُدٰىۜ
(Halbuki) Bu (putlar ve uydurma kurallar ise) sizin ve atalarınızın (kendi keyfinize ve kafanıza göre) isimlendirdiğiniz (bâtıl kavram ve kurumlardan) başkası değildir. Allah, onlarla ilgili 'hiçbir güçlü (ve geçerli) delil' indirmemiştir. Onlar, sadece boş zan ve tahminlerine ve nefislerinin (düşük) hevâ (istek ve tutku) olarak arzu ettiklerine uyan kimselerdir. Oysa andolsun, artık onlara Rablerinden yol gösterici (bir Peygamber) gelmiştir. (Hâlâ gaflet ve dalâletten uyanıp gerçeği anlamayacaklar mıydı?)
-
53:24
اَمْ لِلْاِنْسَانِ مَا تَمَنّٰىۘ
Yoksa insan 'her umduğu ve arzu edip dilekte bulunduğu' şeylere (ille de sahip) mi olacaktır?
-
53:25
فَلِلّٰهِ الْاٰخِرَةُ وَالْاُو۫لٰى۟
Halbuki son da, ilk de (ahiret ve dünya) Allah'ındır.
-
53:26
وَكَمْ مِنْ مَلَكٍ فِي السَّمٰوَاتِ لَا تُغْن۪ي شَفَاعَتُهُمْ شَيْـًٔا اِلَّا مِنْ بَعْدِ اَنْ يَأْذَنَ اللّٰهُ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَرْضٰى
Göklerde (ve önemli görevlerde) nice melekler vardır ki, onların (bile Allah’ın izni ve iradesi dışındaki) şefaatleri hiçbir şekilde (ve hiç kimseye) yarar sağlamayacaktır. Ancak ve sadece Allah'ın dileyip razı olduğu kimse için ve izin verdikten sonraki (temennileri ve şefaat dilekleri bunun) dışındadır.
-
53:27
اِنَّ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ لَيُسَمُّونَ الْمَلٰٓئِكَةَ تَسْمِيَةَ الْاُنْثٰى
Gerçek şu ki, ahirete iman etmeyenler, meleklere dişi isimler takmaktadırlar.
-
53:28
وَمَا لَهُمْ بِه۪ مِنْ عِلْمٍۜ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّۚ وَاِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْن۪ي مِنَ الْحَقِّ شَيْـًٔاۚ
Ancak onların bununla ilgili hiçbir (geçerli ve gerçekçi) bilgileri yoktur. Onlar, sadece (asılsız bir) zanna uymaktadırlar. Oysa gerçekte zan, Hakk’tan (yana) hiçbir (yarara ve doğruya) ulaştırmayacaktır.
-
53:29
فَاَعْرِضْ عَنْ مَنْ تَوَلّٰى عَنْ ذِكْرِنَا وَلَمْ يُرِدْ اِلَّا الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاۜ
(Ey Nebim!) Şu halde Sen, Bizim Zikrimizden (Kur’an-ı Kerim’den) kaçıp dönen ve dünya hayatından başkasını istemeyen (kimseler)den yüz çevir (ve uzaklaşıp ayrıl).
-
53:30
ذٰلِكَ مَبْلَغُهُمْ مِنَ الْعِلْمِۜ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ وَهُوَ اَعْلَمُ بِمَنِ اهْتَدٰى
İşte onların ilimden yana ulaşabildikleri (son sınır) bu (safsatalar ve kuruntulardır). Şüphesiz, Senin Rabbin; Kendi yolundan sapanı en iyi bilen O'dur ve hidayet bulanı da en iyi bilen O'dur. (Allah’ı aldatmak ve atlatmak imkânsızdır.)
-
53:31
وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۙ لِيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اَسَٓاؤُ۫ا بِمَا عَمِلُوا وَيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا بِالْحُسْنٰىۚ
Göklerde ve yeryüzünde olanların (hepsi) Allah'ındır; öyle ki, kötülükte bulunanları, yaptıkları dolayısıyla cezalandırır, güzel davranışta bulunanları da daha güzeliyle ödüllendirip (mükâfatlandırır).
-
53:32
اَلَّذ۪ينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَٓائِرَ الْاِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ اِلَّا اللَّمَمَۜ اِنَّ رَبَّكَ وَاسِعُ الْمَغْفِرَةِۜ هُوَ اَعْلَمُ بِكُمْ اِذْ اَنْشَاَكُمْ مِنَ الْاَرْضِ وَاِذْ اَنْتُمْ اَجِنَّةٌ ف۪ي بُطُونِ اُمَّهَاتِكُمْۚ فَلَا تُزَكُّٓوا اَنْفُسَكُمْۜ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنِ اتَّقٰى۟
Ki onlar, (halis ve salih Müslümanlar; istemeyerek ve ayağı sürçerek işledikleri bazı şahsi) hatalar dışında, günahın büyük olanından ve çirkin utanmazlıklardan (zina ve livata gibi fuhşiyattan) kaçınanlardır. Şüphesiz Senin Rabbin, mağfireti geniş olandır. O sizi (ihtiyaçlarınızı ve davranışlarınızı) daha iyi Bilendir; hem sizi topraktan inşa ettiği (yarattığı) ve siz daha annelerinizin karnında cenin halinde bulunduğunuz zaman da (size sahip çıkandır). Öyleyse siz kendinizi (överek) temize çıkarıp-durmayın. O, (küfür ve kötülükten) sakınanı (ve Allah’tan korkarak davrananı) daha iyi Bilendir.
-
53:33
اَفَرَاَيْتَ الَّذ۪ي تَوَلّٰىۙ
Şimdi gördün mü, o (Hakk’tan ve hayırdan) geri döneni? (Dini amaçlarını ve Hakk davasını terk edeni!)
-
53:34
وَاَعْطٰى قَل۪يلًا وَاَكْدٰى
(Verdiğimiz nimet ve servetin) Azıcık (kısmını yoksullara) ödeyip de, gerisini cimrilik ederek sımsıkı elinde tutuvereni!..
-
53:35
اَعِنْدَهُ عِلْمُ الْغَيْبِ فَهُوَ يَرٰى
(Bir de bilgiçlik taslayıp saçma sapan şeyler söylemektedir.) Yoksa gaybın ilmi onun yanında da (gizli hikmet ve haberleri sadece) o mu görmektedir?
-
53:36
اَمْ لَمْ يُنَبَّأْ بِمَا ف۪ي صُحُفِ مُوسٰىۙ
Yoksa Musa'nın sahifelerinde olan (İlahi emir ve yasaklar) kendisine haber verilmedi mi?
-
53:37
وَاِبْرٰه۪يمَ الَّذ۪ي وَفّٰىۙ
Ve (ahdine) vefa gösteren İbrahim'in (sahifelerinde) olan (İsrailoğullarına gelmedi mi ki bu Yahudi dönmesi münafıklar böylesine hıyanete yönelmektedir?)
-
53:38
اَلَّا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۙ
Doğrusu (ahirette) hiçbir günahkâr, bir başkasının günah yükünü ve suçunu yüklenmeyecektir.
-
53:39
وَاَنْ لَيْسَ لِلْاِنْسَانِ اِلَّا مَا سَعٰىۙ
Şüphesiz her insana sa’yü gayretinden ve kendi emeğinden başkası verilecek değildir. (Herkes ancak hak ettiğine ve sebep olduğu kötülüklere erişecektir. İnsana gereken çalışıp emek vermek, maddi ve manevi kazanımlarını böyle elde etmektir.)
-
53:40
وَاَنَّ سَعْيَهُ سَوْفَ يُرٰىۖ
Şüphesiz (herkesin) kendi emeği (veya çabası) görülecek (ve değerlendirilecek)tir.
-
53:41
ثُمَّ يُجْزٰيهُ الْجَزَٓاءَ الْاَوْفٰىۙ
Sonra ona en eksiksiz (biçimde) karşılığı ödenecektir.
-
53:42
وَاَنَّ اِلٰى رَبِّكَ الْمُنْتَهٰىۙ
Elbette son varış Rabbine doğrudur.
-
53:43
وَاَنَّهُ هُوَ اَضْحَكَ وَاَبْكٰىۙ
Kesinlikle, güldüren ve ağlatan O'dur.
-
53:44
وَاَنَّهُ هُوَ اَمَاتَ وَاَحْيَاۙ
(Herkesi ve her şeyi) Hiç kuşkusuz, öldüren ve dirilten O'dur.
-
53:45
وَاَنَّهُ خَلَقَ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْاُنْثٰىۙ
(Nebat, hayvan ve insan cinsinden) Bütün çiftleri; erkek ve dişi olarak, yaratan O'dur.
-
53:46
مِنْ نُطْفَةٍ اِذَا تُمْنٰىۖ
(Döl yatağına) Bir damla sudan meni dökülüp atıldığı zaman (bebeği çeşitli evrelerde şekillendirip yaratan O’dur).
-
53:47
وَاَنَّ عَلَيْهِ النَّشْاَةَ الْاُخْرٰىۙ
Gerçek şu ki, diğer diriltme (yeniden neş'et) de O'na ait (bir olgudur).
-
53:48
وَاَنَّهُ هُوَ اَغْنٰى وَاَقْنٰىۙ
Doğrusu, (sizleri) muhtaç olmaktan kurtaran ve sermaye verip-hoşnut kılan da O’dur.
-
53:49
وَاَنَّهُ هُوَ رَبُّ الشِّعْرٰىۙ
Kesinlikle, 'Şi'râ (yıldızı)nın' (şiirle hikmet ve hakikate tercümanlık yapanların) Rabbi de O'dur.
-
53:50
وَاَنَّهُٓ اَهْلَكَ عَادًاۨ الْاُو۫لٰىۙ
Doğrusu, önceden gelip geçen Ad (halkın)ı O yıkıma uğratmıştı.
-
53:51
وَثَمُودَا۬ فَمَٓا اَبْقٰىۙ
Semud'u da (Allah kendi haline koymamıştı). Böylelikle (o zulmeden halklardan kimseyi cezasız) bırakmamıştı.
-
53:52
وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُۜ اِنَّهُمْ كَانُوا هُمْ اَظْلَمَ وَاَطْغٰىۜ
Daha önce Nuh kavminden de (intikam almıştı.) Çünkü onlar, daha zalimdi ve daha azgınlaşmıştı.
-
53:53
وَالْمُؤْتَفِكَةَ اَهْوٰىۙ
Altı üstüne gelen (Lut kavminin) şehirlerini de O (Allah) yerin dibine batırmıştı.
-
53:54
فَغَشّٰيهَا مَا غَشّٰىۚ
Böylece ona (o toplumun başına) sardırdığını sardırmış (müstahak oldukları belalarla onları sarsmıştı).
-
53:55
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكَ تَتَمَارٰى
Öyleyse, (ey gafil ve nankör insan!) artık Rabbinin hangi nimetlerinden şüphe duyarsın? (Bu İlahi ikram ve ihsanlara nasıl nankörlük yaparsın?)
-
53:56
هٰذَا نَذ۪يرٌ مِنَ النُّذُرِ الْاُو۫لٰى
İşte bu (Kur’an ve Elçi) önceki (Hakk) uyarıcılardan bir uyarıcıdır.
-
53:57
اَزِفَتِ الْاٰزِفَةُۚ
O yaklaşmakta olan, (Mehdiyet, kıyamet ve ahiret giderek) yaklaşmaktadır.
-
53:58
لَيْسَ لَهَا مِنْ دُونِ اللّٰهِ كَاشِفَةٌ
Onu (müjdelenen ve beklenen büyük değişim ve dönüşümü) Allah'ın dışında ortaya çıkaracak (ve zorlukları aşıp kutlu fetihler açacak) başkası yoktur! (Ondan bağımsız hiçbir güç bulunmamaktadır.)
-
53:59
اَفَمِنْ هٰذَا الْحَد۪يثِ تَعْجَبُونَۙ
Şimdi siz, bu sözden mi şaşkınlığa düşüyor (bu Kur’ani haberlere mi hayret ediyor)sunuz?
-
53:60
وَتَضْحَكُونَ وَلَا تَبْكُونَۙ
(Akıbetinize ve ahirete hazırlanmak yerine, gafletle ve dalga geçerek hâlâ) Gülüyorsunuz ve (sonunuzu ve sorumluluklarınızı düşünüp) ağlamıyorsunuz!
-
53:61
وَاَنْتُمْ سَامِدُونَ
Ve (hâlâ) şuursuzca (Rabbinize ve Elçisine) başkaldırıyor (küfür ve gurur içinde, gaflete dalıyor)sunuz!
-
ساجد
Secde
-
53:62
فَاسْجُدُوا لِلّٰهِ وَاعْبُدُوا
(Yeter artık haydi kendinize gelin ve) Hemen, Allah'a secdeye gidin ve (yalnızca O'na) kulluk edin! (Umulur ki bu sayede kurtuluşu bulursunuz.)