-
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla
-
36:1
يٰسٓۜ
Yâ-sin (Ey Nebim, Sen bu İlahi şifre ve şereflerin sahibisin).
-
36:2
وَالْقُرْاٰنِ الْحَك۪يمِۙ
Andolsun hikmetli Kur'an'a (muhkem ayetler ve hikmetli örnekler içeren bu Kitaba ki Ey Nebim!),
-
36:3
اِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَۙ
Gerçekten Sen, (seçilip) gönderilen (elçi)lerdensin.
-
36:4
عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍۜ
(Ve elbette) Dosdoğru ve en uygun bir yol üzerinde(sin).
-
36:5
تَنْز۪يلَ الْعَز۪يزِ الرَّح۪يمِۙ
(Bu Kur'an) Güçlü ve Üstün olan, Esirgeyip acıyan (Allah')ın indirmesidir (ve O’nun hükümleri ve öğütleridir).
-
36:6
لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَٓا اُنْذِرَ اٰبَٓاؤُ۬هُمْ فَهُمْ غَافِلُونَ
Babaları (yakın ataları bir peygambere muhatap olmamış ve) uyarılmamış, böylece kendileri de gafil kalmış bir kavmi uyarman için (gönderildin ve görevlendirildin).
-
36:7
لَقَدْ حَقَّ الْقَوْلُ عَلٰٓى اَكْثَرِهِمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
Şurası muhakkak ki (inkârcıların ve münafıkların), onların çoğu üzerine o (İlahi) söz (dünyada gazap, ahirette azap) Hakk olmuştur; (çünkü) artık inanmıyorlar (ve inanmayacaklardır).
-
36:8
اِنَّا جَعَلْنَا ف۪ٓي اَعْنَاقِهِمْ اَغْلَالًا فَهِيَ اِلَى الْاَذْقَانِ فَهُمْ مُقْمَحُونَ
Gerçekten Biz onların boyunlarına, çenelere kadar (dayanan manevi) demir halkalar-kelepçeler geçirdik; bu yüzden başları (gaflet, cehalet ve enaniyet gururuyla) yukarı kalkıktır.
-
36:9
وَجَعَلْنَا مِنْ بَيْنِ اَيْد۪يهِمْ سَدًّا وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَدًّا فَاَغْشَيْنَاهُمْ فَهُمْ لَا يُبْصِرُونَ
(Hakka diretmeleri ve hayra hıyanetleri sebebiyle onların) Önlerinden (manevi) bir perde ve arkalarından (manevi) bir perde çektik de, (böylece) onları(n görüş alanını) kapattık (ve gönül ekranlarını kararttık); artık bunlar (imani ve Kur'ani gerçekleri) göremez (ve kavrayamaz durumdalardır.) [Not: Hz. Peygamber Efendimiz (SAV) Hicret’e çıkarlarken, evlerinin etrafını saran, Mekke’nin süper zalimlerinin kiralık katilleri üzerine bu Ayet-i Kerimeyi okuyup üstlerine toprak serperek, Allah’ın izniyle gözlerini kör, kulaklarını sağır etmiş ve şeytanilerin bütün tuzaklarını boşa çıkarıvermişti. Aynı müjdeler ve manevi destekler sadık ümmeti için de geçerlidir.]
-
36:10
وَسَوَٓاءٌ عَلَيْهِمْ ءَاَنْذَرْتَهُمْ اَمْ لَمْ تُنْذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
(Bu nasipsiz kâfirlerin) Kendilerini uyarmış mısın, ya da uyarmamış mısın, onlar için birdir; zira onlar inanmazlar (inanmayacaklardır).
-
36:11
اِنَّمَا تُنْذِرُ مَنِ اتَّبَعَ الذِّكْرَ وَخَشِيَ الرَّحْمٰنَ بِالْغَيْبِۚ فَبَشِّرْهُ بِمَغْفِرَةٍ وَاَجْرٍ كَر۪يمٍ
(Ey Nebim!) Sen ancak, Zikre (Kur’an-ı Kerim'e) uyan ve gayb ile (zahiren görmedikleri, ama harika yaratılış eserleriyle tanıyıp iman ettikleri) Rahman olan (Allah')a (karşı) içi titreyerek korku duyan kimseyi uyarabilirsin. İşte böylelerini, bir bağışlanma, yüksek ve cömertçe bir mükâfatla müjdele (ki onlar dünyada izzet ve devlete, ahirette ise cennete ulaşacaklardır).
-
36:12
اِنَّا نَحْنُ نُحْيِ الْمَوْتٰى وَنَكْتُبُ مَا قَدَّمُوا وَاٰثَارَهُمْۜ وَكُلَّ شَيْءٍ اَحْصَيْنَاهُ ف۪ٓي اِمَامٍ مُب۪ينٍ۟
Şüphesiz Biz, (evet bütün) ölüleri Biz diriltiriz; onların (ahiret yatırımı olarak) önden takdim ettiklerini de ve (geride bıraktıkları) eserlerini de Biz yazıp (kaydederiz). Biz her şeyi, apaçık bir kitapta (en küçük ayrıntısına kadar) sayıp, tespit edip korumuşuzdur (ve mutlaka hepsinin hesabını göreceğimiz bir ahiret günü vardır).
-
36:13
وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلًا اَصْحَابَ الْقَرْيَةِۢ اِذْ جَٓاءَهَا الْمُرْسَلُونَۚ
Sen onlara resullerin (davetçi ve tebliğcilerin) geldiği şu kent halkını misal olarak anlat ki;
-
36:14
اِذْ اَرْسَلْنَٓا اِلَيْهِمُ اثْنَيْنِ فَكَذَّبُوهُمَا فَعَزَّزْنَا بِثَالِثٍ فَقَالُٓوا اِنَّٓا اِلَيْكُمْ مُرْسَلُونَ
Hani o vakit Biz onlara (tebliğ ve irşat edici) iki resul göndermiştik, (ama) onları yalanlamışlardı. Biz de (o davetçi elçileri) üçüncü biriyle destekleyip güçlendirdik. Bunun üzerine (gidip onlara-yöre halkına) dediler ki: “Şüphesiz biz, size gönderilmiş elçileriz. (Bizi dinleyiniz ve iman ediniz.)”
-
36:15
قَالُوا مَٓا اَنْتُمْ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَاۙ وَمَٓا اَنْزَلَ الرَّحْمٰنُ مِنْ شَيْءٍۙ اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا تَكْذِبُونَ
Onlar dediler ki: "Siz ancak bizim benzerimiz olan bir beşersiniz!.. (Sıradan kişilersiniz…) Rahman (olan Allah) da herhangi bir şey indirmiş (ve göndermiş) değildir. Siz, sadece yalan söyleyen kimselersiniz.”
-
36:16
قَالُوا رَبُّنَا يَعْلَمُ اِنَّٓا اِلَيْكُمْ لَمُرْسَلُونَ
(Elçiler onlara) Dediler ki: "(Siz ne söylerseniz söyleyin,) Rabbimiz (bizim) gerçekten size gönderilmiş elçiler olduğumuzu bilmektedir."
-
36:17
وَمَا عَلَيْنَٓا اِلَّا الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُ
“Bizim üzerimize düşen de; (sorumluluk ve görev olarak) apaçık bir tebliğden ibarettir.”
-
36:18
قَالُٓوا اِنَّا تَطَيَّرْنَا بِكُمْۚ لَئِنْ لَمْ تَنْتَهُوا لَنَرْجُمَنَّكُمْ وَلَيَمَسَّنَّكُمْ مِنَّا عَذَابٌ اَل۪يمٌ
(İnkârcılar) Dediler ki: "Herhalde biz, sizlerden dolayı uğursuzluğa (ve huzursuzluğa) uğradık. Eğer (bu söylediklerinize ve yeni dine davetinize) bir son vermeyecek olursanız, andolsun sizi taşa tutacağız ve mutlaka bizden yana size acı bir azap dokunacaktır (bakın peşinen sizi uyarıvermekteyiz)."
-
36:19
قَالُوا طَٓائِرُكُمْ مَعَكُمْۜ اَئِنْ ذُكِّرْتُمْۜ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ مُسْرِفُونَ
(Elçiler) Dediler ki: "Uğursuzluğunuz sizinle beraberdir (huysuzluğunuz ve huzursuzluğunuz kendi küfrünüz ve kötülükleriniz sebebiyledir). Size öğüt verildi diye mi (uğursuzluğa uğradığınızı zannetmektesiniz)? Hayır, siz ölçüyü taşıran (israfa ve isyana kayan) bir kavimsiniz."
-
36:20
وَجَٓاءَ مِنْ اَقْصَا الْمَد۪ينَةِ رَجُلٌ يَسْعٰى قَالَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُوا الْمُرْسَل۪ينَۙ
(O sırada) Şehrin ta öbür ucundan (inançlı ve vicdanlı) bir adam (Habib-i Neccar) koşarak geldi ve dedi ki: “Ey kavmim (hemşehrilerim!); uyun bu gönderilen elçilere!” (İtiraz ve inkâr etmeyiniz.) [Not: Hadislerde; normal gündelik işlerde sakin ve dikkatli hareket edilmesi, ama cihad ve mağdura yardım gibi hayırlı işlerde acele edilmesi tavsiye edilmiştir.]
-
36:21
اِتَّبِعُوا مَنْ لَا يَسْـَٔلُكُمْ اَجْرًا وَهُمْ مُهْتَدُونَ
(Karşılığında) “Sizden bir ücret de istemeyenlere (dünyalık bir beklenti gözetmeyenlere) tâbi olun (ve destekleyin!) Çünkü onlar hidayete ermişlerdir. (Kendilerine riayet ediniz.)”
-
36:22
وَمَا لِيَ لَٓا اَعْبُدُ الَّذ۪ي فَطَرَن۪ي وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
"Hem bana ne oluyor ki, beni (hiç yoktan) Yaratan'a (ve en uygun yeteneklerle donatana) kulluk etmeyecekmişim? Zaten siz de (sonunda) O'na (Yüce Yaratıcıya) döndürüleceksiniz. (Nihayet hepiniz de dönüp dolaşıp O’nun huzuruna götürüleceksiniz.)"
-
36:23
ءَاَتَّخِذُ مِنْ دُونِه۪ٓ اٰلِهَةً اِنْ يُرِدْنِ الرَّحْمٰنُ بِضُرٍّ لَا تُغْنِ عَنّ۪ي شَفَاعَتُهُمْ شَيْـًٔا وَلَا يُنْقِذُونِۚ
“Ben (akıllı ve anlayışlı biri isem) hiç, O’ndan başka ilahlar edinir miyim? Çünkü eğer O Rahman bana bir (keder ve) zarar verecek olursa, (O’nun dışındaki putların ve sahte ma’budların) onların şefaati bana hiçbir şeyle (ve hiçbir şekilde) yarar sağlamayacak ve beni asla kurtaramayacaktır.”
-
36:24
اِنّ۪ٓي اِذًا لَف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ
“(Bu takdirde) O zaman ben apaçık bir sapkınlık ve Hakk yoldan çıkmışlık içinde olacağım.”
-
36:25
اِنّ۪ٓي اٰمَنْتُ بِرَبِّكُمْ فَاسْمَعُونِۜ
“(Haberiniz olsun ki) Kesinlikle ben, Rabbinize iman getirdim. (Haydi gelin) Beni dinleyin.” (Siz de iman edin.)
-
36:26
ق۪يلَ ادْخُلِ الْجَنَّةَۜ قَالَ يَا لَيْتَ قَوْم۪ي يَعْلَمُونَۙ
(Buna rağmen tutup öldürdükleri zata) Ona: “Cennete gir” denilince şöyle söyledi: “Ne olurdu, keşke kavmim (imanın ve İslam’ın kıymetini) bilselerdi.”
-
36:27
بِمَا غَفَرَ ل۪ي رَبّ۪ي وَجَعَلَن۪ي مِنَ الْمُكْرَم۪ينَ
"Rabbimin beni bağışladığını ve nice ikram (ve ihsanlara) ulaştırdığını (bir görselerdi).”
-
23. Cüz
-
36:28
وَمَٓا اَنْزَلْنَا عَلٰى قَوْمِه۪ مِنْ بَعْدِه۪ مِنْ جُنْدٍ مِنَ السَّمَٓاءِ وَمَا كُنَّا مُنْزِل۪ينَ
(Hidayet ve istikamete çağırdığı için katledilen o sadık şehidin) Kendisinin ardından ise, kavminin üzerine gökten bir ordu indirmeye (tenezzül etmedik, zaten) indirecek de değildik (buna gerek görmedik).
-
36:29
اِنْ كَانَتْ اِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً فَاِذَا هُمْ خَامِدُونَ
(Ancak onlara) Sadece bir tek (kahredici sayha) çığlık (yetti); anında (yurtları yuvaları) sönüvermişlerdi.
-
36:30
يَا حَسْرَةً عَلَى الْعِبَادِۚ مَا يَأْت۪يهِمْ مِنْ رَسُولٍ اِلَّا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ
Yazıklar olsun (bütün kâfir ve gafil) kullara; ki onlara bir elçi gelmeyegörsün, mutlaka onunla alay ederlerdi (edeceklerdi).
-
36:31
اَلَمْ يَرَوْا كَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنَ الْقُرُونِ اَنَّهُمْ اِلَيْهِمْ لَا يَرْجِعُونَ
(Bunlar hiç) Kendilerinden önce (azıtıp sapıtan) nice nesilleri helak ettiğimizi görmez (ve düşünmezler) mi? Ki onlar, bir daha kendilerine geri dönememektedirler (yerlerinde yeller esmektedir).
-
36:32
وَاِنْ كُلٌّ لَمَّا جَم۪يعٌ لَدَيْنَا مُحْضَرُونَ۟
Ve eğer (keşke bilselerdi ki) onların hepsi, (kıyamet günü) toplanıp huzurumuza getirilecekler (ve hesaba çekilip karşılığını görecekler)dir.
-
36:33
وَاٰيَةٌ لَهُمُ الْاَرْضُ الْمَيْتَةُۚ اَحْيَيْنَاهَا وَاَخْرَجْنَا مِنْهَا حَبًّا فَمِنْهُ يَأْكُلُونَ
(Oysa her kışın) Ölü (hale gelen toprak) yeryüzü kendileri için (ibretli) bir ayettir. Biz onu (her baharda yağmurla yeniden) diriltmekteyiz; ondan (hububat ve gıdalı tohumlardan) türlü taneler çıkartırız ki, böylelikle ondan yemektedirler.
-
36:34
وَجَعَلْنَا ف۪يهَا جَنَّاتٍ مِنْ نَخ۪يلٍ وَاَعْنَابٍ وَفَجَّرْنَا ف۪يهَا مِنَ الْعُيُونِۙ
Biz, orada (yeryüzündeki toprak alanlarda) hurmalıklardan ve üzüm bağlarından bahçeler kıldık ve içlerinde pınarlar fışkırttık (ki bunların hepsi Bizim nimetlerimizdir).
-
36:35
لِيَأْكُلُوا مِنْ ثَمَرِه۪ۙ وَمَا عَمِلَتْهُ اَيْد۪يهِمْۜ اَفَلَا يَشْكُرُونَ
(Dünya'yı yarattık ve çeşitli imkânlarla donattık ki, insanlar) Onun ürünlerinden ve kendi ellerinin emeklerinden (tahıl çeşitlerinden, meyve ve sebzelerden yapıp ürettiklerinden) yesinler (ve yararlansınlar diye). Yine de hâlâ şükretmeyecekler mi? (Çünkü insanların kendi alın teri ve emeği ile kazanıp helâl lokma yemeleri de kutlu bir berekettir ve ibadettir.)
-
36:36
سُبْحَانَ الَّذ۪ي خَلَقَ الْاَزْوَاجَ كُلَّهَا مِمَّا تُنْبِتُ الْاَرْضُ وَمِنْ اَنْفُسِهِمْ وَمِمَّا لَا يَعْلَمُونَ
Yerin bitirdiklerinden, kendi nefislerinden ve daha bilmedikleri nice şeylerden bütün çiftleri yaratan (Allah çok) Yücedir. (Her türlü noksanlık, yanlışlık ve haksızlıktan münezzehtir.)
-
36:37
وَاٰيَةٌ لَهُمُ الَّيْلُۚ نَسْلَخُ مِنْهُ النَّهَارَ فَاِذَا هُمْ مُظْلِمُونَۙ
(İstirahatleri için yaratılan) Gece de kendileri için (ders ve ibret alınacak) bir ayettir. Gündüzü ondan sıyırıp çekeriz de, hemen artık karanlıkta kalıvermişlerdir (ve istirahate çekilmişlerdir).
-
36:38
وَالشَّمْسُ تَجْر۪ي لِمُسْتَقَرٍّ لَهَاۜ ذٰلِكَ تَقْد۪يرُ الْعَز۪يزِ الْعَل۪يمِۜ
Güneş de, kendisi için (tespit edilmiş) olan bir karar yeri etrafında (sürekli ve sistemli şekilde belirlenmiş yörüngede dönerek) akıp gitmektedir. Bu Üstün ve Güçlü olan, (ve her şeyi hakkıyla) Bilenin (Rabbinizin) takdiridir.
-
36:39
وَالْقَمَرَ قَدَّرْنَاهُ مَنَازِلَ حَتّٰى عَادَ كَالْعُرْجُونِ الْقَد۪يمِ
Ay’a gelince, Biz onun için de birtakım uğrak yerleri (duraklar) takdir ettik; sonunda o, eski bir hurma dalı gibi (hilal şeklinde) eğilip dönmektedir. (Dünya’dan öyle görünmektedir.)
-
36:40
لَا الشَّمْسُ يَنْبَغ۪ي لَهَٓا اَنْ تُدْرِكَ الْقَمَرَ وَلَا الَّيْلُ سَابِقُ النَّهَارِۜ وَكُلٌّ ف۪ي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ
(Böylece) Güneş’in Ay’a erişip-yetişemeyeceği, gecenin de gündüzün önüne geçemeyeceği (muhteşem ve mükemmel bir düzen var edilmiştir. Bütün yıldızların ve gezegenlerin) Her biri (takdir ve tayin edilen) bir yörüngede yüzüp gitmektedir.
-
36:41
وَاٰيَةٌ لَهُمْ اَنَّا حَمَلْنَا ذُرِّيَّتَهُمْ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِۙ
Onların zürriyetlerini (insan nesillerini, ağır yükle) dolu gemilerde taşımamız da kendileri için bir ayettir. (İbret alınacak bir mucizedir.)
-
36:42
وَخَلَقْنَا لَهُمْ مِنْ مِثْلِه۪ مَا يَرْكَبُونَ
Ve onlar için binmekte oldukları bunun benzeri (nice) şeyleri (ileride otomobilleri, trenleri, tayyareleri ve uzay gemilerini insanlar eliyle) yaratmamız da (bir hikmet ve kudret eserimizdir).
-
36:43
وَاِنْ نَشَأْ نُغْرِقْهُمْ فَلَا صَر۪يخَ لَهُمْ وَلَا هُمْ يُنْقَذُونَۙ
Eğer dilersek onları (derin sularda) batırır-boğarız da; bu durumda ne onların imdat çığlıklarına yetişen olabilirdi, ne de (kendileri) kurtulabilirlerdi.
-
36:44
اِلَّا رَحْمَةً مِنَّا وَمَتَاعًا اِلٰى ح۪ينٍ
Ancak Bizden bir rahmet olması ve (onları) belirli bir zamana kadar yararlandırmamız için (ve imtihan gereği onlara mühlet verilmektedir).
-
36:45
وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ اتَّقُوا مَا بَيْنَ اَيْد۪يكُمْ وَمَا خَلْفَكُمْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
Onlara: "Önünüzde ve arkanızda olandan (yapmayı tasarladığınız kötülüklerden ve daha önce işlediklerinizden artık) sakının (ve uzaklaşın), belki esirgenip (merhamet edilirsiniz)" denildiği vakit de (dinlemeyip inkâra ve isyana devam ederlerdi).
-
36:46
وَمَا تَأْت۪يهِمْ مِنْ اٰيَةٍ مِنْ اٰيَاتِ رَبِّهِمْ اِلَّا كَانُوا عَنْهَا مُعْرِض۪ينَ
Onlara, Rablerinin ayetlerinden (herhangi) bir ayet (hüküm ve emir) gelmeyegörsün, mutlaka ondan yüz çevirirlerdi.
-
36:47
وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمْ اَنْفِقُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّٰهُۙ قَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنُطْعِمُ مَنْ لَوْ يَشَٓاءُ اللّٰهُ اَطْعَمَهُۗ اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ
Ve onlara: "Size Allah'ın rızık olarak verdiklerinden (hayır ve hizmet yolunda) infak edin" denildiği zaman, o inkâr edenler iman edenlere derler ki: "Eğer dilemiş olsaydı (zaten) Allah’ın yedireceği (ve zengin edebileceği) kimseyi biz mi doyurup besleyecekmişiz? (Allah onlara da servet ve genişlik verseydi, bize ne!..) Gerçekten siz (ey iman ehli, fakirlere zekât vermek ve infak etmekle) apaçık bir şaşkınlık içindesiniz" (diyerek mü’minlerle dalga geçilmektedir.)
-
36:48
وَيَقُولُونَ مَتٰى هٰذَا الْوَعْدُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
(Sürekli) "Eğer doğru söylüyorsanız bu tehdit (etmekte olduğunuz yıkım ve azap) ne zamanmış?" diyerek (kâfirler kendilerini avutagelmektedir).
-
36:49
مَا يَنْظُرُونَ اِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً تَأْخُذُهُمْ وَهُمْ يَخِصِّمُونَ
(Oysa) Onlar, (inanmasalar ve farkında olmasalar da, aslında) sadece korkunç bir çığlık (ve kahredici bir haykırış) bekleyip gözetlemektedirler. (Belki de şeytan ordularının hezimetini bildiren bir TV haberi bütün ümitlerini yıkıverecektir.) Onlar birbirleriyle çekişip-dururlarken o (ödleri patlatıcı ve şaşkınlığa uğratıcı ses ve haber dalgası) kendilerini yakalayıverecektir.
-
36:50
فَلَا يَسْتَط۪يعُونَ تَوْصِيَةً وَلَٓا اِلٰٓى اَهْلِهِمْ يَرْجِعُونَ۟
(O va’ad olunan intikam ve inkılap günü gelince) Artık ne bir vasiyette=tavsiyede bulunmaya güç yetirebileceklerdir, ne de ailelerine geri dönebileceklerdir.
-
36:51
وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَاِذَا هُمْ مِنَ الْاَجْدَاثِ اِلٰى رَبِّهِمْ يَنْسِلُونَ
(Dünyada böyle rezil ve zelil edildikten sonra, kıyamette de) Sur'a üfürülecektir; böylece onlar kabirlerinden (diriltilip) Rablerine doğru (dalgalar halinde ve mecburen) akın edip gideceklerdir.
-
36:52
قَالُوا يَا وَيْلَنَا مَنْ بَعَثَنَا مِنْ مَرْقَدِنَاۢ ۔هٰذَا مَا وَعَدَ الرَّحْمٰنُ وَصَدَقَ الْمُرْسَلُونَ
(Orada şaşkınlıkla ve pişmanlıkla) Diyecekler ki: “Eyvahlar bize, uykuya bırakıldığımız yerden (iyi veya kötü rüya gibi geçen kabir sürecinden sonra, şimdi) bizi kim diriltip kaldırıverdi? Herhalde bu, Rahman (olan Allah)ın va’ad ettiğidir, (demek ki) gönderilen (elçi)ler doğru söylemişlerdi!”
-
36:53
اِنْ كَانَتْ اِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً فَاِذَا هُمْ جَم۪يعٌ لَدَيْنَا مُحْضَرُونَ
(Onları tekrar diriltmek üzere de) Sadece o, bir tek çığlıktan başkası (gerekecek) değildir. Böylece onların hepsi toplanmış olarak huzurumuza getirilmişlerdir.
-
36:54
فَالْيَوْمَ لَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْـًٔا وَلَا تُجْزَوْنَ اِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
Artık o gün hiç kimseye, hiçbir şeyle (ve hiçbir şekilde zerre kadar) zulmedilmeyecektir, sadece yaptıklarınızın karşılığını göreceksiniz.
-
36:55
اِنَّ اَصْحَابَ الْجَنَّةِ الْيَوْمَ ف۪ي شُغُلٍ فَاكِهُونَۚ
Gerçek şu ki o gün cennet halkı, (tadılacak nimetlerin ve yaşanacak zevklerin en güzeline kavuştukları için) 'sevinç ve mutluluk dolu' sürekli bir meşguliyet içindedirler.
-
36:56
هُمْ وَاَزْوَاجُهُمْ ف۪ي ظِلَالٍ عَلَى الْاَرَٓائِكِ مُتَّكِؤُ۫نَ
Kendileri ve eşleri, (huzur ve güven verici) gölgelikler altındaki tahtlar üzerinde kurulup yaslanmış vaziyettedirler.
-
36:57
لَهُمْ ف۪يهَا فَاكِهَةٌ وَلَهُمْ مَا يَدَّعُونَۚ
(Cennet ortamında) Orada (her çeşit ve taptaze) meyve(ler) onlar içindir ve istek duydukları (arzuladıkları) her şey (onlara verilecektir.)
-
36:58
سَلَامٌ قَوْلًا مِنْ رَبٍّ رَح۪يمٍ
(Ayrıca, en yüce saadet kaynağı olarak) Çok esirgeyen Rablerinden, onlara (bizzat) sözlü (İlahi tecelli ve tezahürlü) “selam” (verilecektir ki, bu en büyük onur ve mutluluk vesilesidir.)
-
36:59
وَامْتَازُوا الْيَوْمَ اَيُّهَا الْمُجْرِمُونَ
(Mahşerde:) "Ey suçlu-günahkârlar (ey mücrim kullar), bugün siz (artık mü’minlerden ayrılıp) bir yana çekilin!" (diye horlanacaklardır.)
-
36:60
اَلَمْ اَعْهَدْ اِلَيْكُمْ يَا بَن۪ٓي اٰدَمَ اَنْ لَا تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَۚ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُب۪ينٌۙ
“Ey Ademoğulları, Ben sizi (uyarıp): ‘Sakın şeytana kulluk yapmayın, (kötü ve çirkin işlere bulaşmayın,) çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır;’ diye (hatırlatıp sizden) ahit almamış mıydım?”
-
36:61
وَاَنِ اعْبُدُون۪يۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ
"Ancak Bana ibadet edin ki, hidayet ve istikamet yolu budur (başka yollar bâtıldır, diye uyarmamış mıydım?)."
-
36:62
وَلَقَدْ اَضَلَّ مِنْكُمْ جِبِلًّا كَث۪يرًاۜ اَفَلَمْ تَكُونُوا تَعْقِلُونَ
Andolsun o (şeytan taifesi), sizden birçok insan-neslini saptırmış (ve yoldan çıkarıp belaya bulaştırmış olduğu halde) yine de aklınızı kullanıp (ibret almamıştınız).
-
36:63
هٰذِه۪ جَهَنَّمُ الَّت۪ي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ
İşte (ey kâfirler) şimdi bu, size va’ad edilmiş cehennemdir (ki artık barınağınız burasıdır).
-
36:64
اِصْلَوْهَا الْيَوْمَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ
İnkâr (ve nankörlük) etmenize karşılık olmak üzere, bugün oraya girin (ve içinde sinip unutuluverin!.. buyrulacaktır).
-
36:65
اَلْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلٰٓى اَفْوَاهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَٓا اَيْد۪يهِمْ وَتَشْهَدُ اَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
İşte o gün (ahirette hesaba çekilirken), onların ağızlarını mühürleriz; (iman ve iyilikten, küfür ve kötülükten yana) bütün yapıp kazandıklarını, (artık) elleri Bize söylemekte, ayakları (işlediklerine) şahitlik etmektedir.
-
36:66
وَلَوْ نَشَٓاءُ لَطَمَسْنَا عَلٰٓى اَعْيُنِهِمْ فَاسْتَبَقُوا الصِّرَاطَ فَاَنّٰى يُبْصِرُونَ
Eğer dileseydik, (daha dünyada iken) gözlerinin üstüne bastırır-kör ederdik, böylece yollara dökülüp (divaneler gibi sağa sola) koşuşuverirlerdi. Fakat nasıl göreceklerdi ki?
-
36:67
وَلَوْ نَشَٓاءُ لَمَسَخْنَاهُمْ عَلٰى مَكَانَتِهِمْ فَمَا اسْتَطَاعُوا مُضِيًّا وَلَا يَرْجِعُونَ۟
Eğer dileseydik oldukları yerde, kılıklarını değiştirip (zamanlarını donduruverirdik;) onları (insanlıktan çıkarıp başkalaşım “metamorfoz” sırrıyla sülüklerin kurbağaya, tırtılın kelebeğe dönüşmesi gibi) farklı bir kalıba sokardık. (Rahat davranamayacakları ve adım atamayacakları bir yaratığa döndürüp bırakırdık.) Böylece ne ileri gitmeye ve ne de geri gitmeye güç yetirebilirlerdi. (Bu vaziyette geçmiş ve gelecek düşünceleri ve hareket yetenekleri köreltilirdi.)
-
36:68
وَمَنْ نُعَمِّرْهُ نُنَكِّسْهُ فِي الْخَلْقِۜ اَفَلَا يَعْقِلُونَ
(Hâlâ bakıp anlamıyorlar mı) Biz kimin ömrünü uzatıyorsak, yaratılışta (vücut yapısında) onu tersine de çeviriyoruz (ihtiyarlatıp güçten düşürüyoruz). Yine de akıllarını kullanmayacak (ve gerçeği görmeyecekler) mi?
-
36:69
وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنْبَغ۪ي لَهُۜ اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ وَقُرْاٰنٌ مُب۪ينٌۙ
(Aslında) "Biz Ona (Resulüllah’a) şiir (ve uydurma dizeler) öğretmedik. (Boş ve bâtıl sözler zaten) Ona yakışmaz da. O(na vahyedilen) sadece gerçek bir öğüt ve apaçık bir Kur’an-ı Kerim’dir.”
-
36:70
لِيُنْذِرَ مَنْ كَانَ حَيًّا وَيَحِقَّ الْقَوْلُ عَلَى الْكَافِر۪ينَ
(Ve bu gerçekler size tebliğ edildi) Ki; (Kur’an’la kalpleri) diri olanları uyarsın (ve hidayet yolunu göstersin) ve inkâr edenlere de (azap) söz(ümüz) hak olsun ve gerçekleşsin (ve hiçbir bahaneleri kalmasın diye gelmiştir).
-
36:71
اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّا خَلَقْنَا لَهُمْ مِمَّا عَمِلَتْ اَيْد۪ينَٓا اَنْعَامًا فَهُمْ لَهَا مَالِكُونَ
(Bizzat kudret) Ellerimizin yaptıklarından, kendileri için nice hayvanları yarattığımızı görmüyorlar mı? Böylece bunlara malik (sahip ve hâkim) oluyorlar (faydalanıp duruyorlar).
-
36:72
وَذَلَّلْنَاهَا لَهُمْ فَمِنْهَا رَكُوبُهُمْ وَمِنْهَا يَأْكُلُونَ
Biz onlara kendileri için (evcil hayvanları) boyun eğdirdik; (normalde korkup yaklaşamayacakları sığırları, develeri, filleri ve atları insanların hizmetine verdik) işte bir kısmı (onların) binekleridir, bir kısmını(n da etini) yiyorlar.
-
36:73
وَلَهُمْ ف۪يهَا مَنَافِعُ وَمَشَارِبُۜ اَفَلَا يَشْكُرُونَ
Onlarda kendileri için daha nice yararlı şeyler ve (süt-yumurta gibi) içecekler vardır. Yine de şükretmeyecekler mi?
-
36:74
وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اٰلِهَةً لَعَلَّهُمْ يُنْصَرُونَۜ
(Güya onlardan) Yardım görürler diye Allah’tan gayrı ilahlar edinip (süper güç sanılan tanrılara, zalim tağutlara ve işbirlikçi iktidarlara) tutunuverdiler.
-
36:75
لَا يَسْتَط۪يعُونَ نَصْرَهُمْۙ وَهُمْ لَهُمْ جُنْدٌ مُحْضَرُونَ
Ne var ki onların (o sahte ilahların), kendilerine (gerçek anlamda) yardım etmeye güçleri yetmez; (tam aksine) kendileri onlar için hazır bulundurulmuş (zalim odaklarca basit görülüp hor tutulmuş hizmetçi) askerlerdir. [Not: Olur ki yardım görürler, makam ve menfaate erişirler umuduyla, zalim ve kâfir merkezlerin; AB, ABD ve NATO gibi hain güçlerin güdümüne girenlerin, bunların açık ve yaygın zulümlerine alet ve ortak olmamaları için dikkat edilmelidir.]
-
36:76
فَلَا يَحْزُنْكَ قَوْلُهُمْۢ اِنَّا نَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ
(Ey Nebim!) Öyleyse artık onların sözleri Seni üzmesin (ümit ve metanetine sıkıntı vermesin). Gerçekten Biz, (o din istismarcısı ve tağuti odakların sığınmacısı olanların) sakladıklarını da, açığa vurduklarını da bilmekteyiz (ve yakında hesaplarını göreceğiz).
-
36:77
اَوَلَمْ يَرَ الْاِنْسَانُ اَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ نُطْفَةٍ فَاِذَا هُوَ خَص۪يمٌ مُب۪ينٌ
(İbretle bakıp) Görmez (ve düşünmez) mi o (edepsiz) insan ki; Biz onu bir (damla meni) nutfeden yarattık (ve biraz dünyalık imkân ve fırsatlarla donattık) da, şimdi (Bize karşı çenesi düşük bir çekişmeci ve) açık bir rakip kesilmiştir.
-
36:78
وَضَرَبَ لَنَا مَثَلًا وَنَسِيَ خَلْقَهُۜ قَالَ مَنْ يُحْيِ الْعِظَامَ وَهِيَ رَم۪يمٌ
(Üstelik) Kendi yaratılışını unutarak Bize misal vermeye kalkıştı ve “Şu çürümüş kemikleri kim diriltecekmiş?" diye (delil göstermeye yeltendi).
-
36:79
قُلْ يُحْي۪يهَا الَّذ۪ٓي اَنْشَاَهَٓا اَوَّلَ مَرَّةٍۜ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَل۪يمٌۙ
De ki: “Onları, ilk defa yaratıp-inşa eden (Allah tekrar) diriltecektir. O, her yaratmayı Bilendir.”
-
36:80
اَلَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمْ مِنَ الشَّجَرِ الْاَخْضَرِ نَارًا فَاِذَٓا اَنْتُمْ مِنْهُ تُوقِدُونَ
Ki O, size yeşil ağaçtan bir ateş kılıp çıkarandır; siz de ondan yakıyorsunuz. (Hâlâ düşünmez misiniz?)
-
36:81
اَوَلَيْسَ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِقَادِرٍ عَلٰٓى اَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُمْۜ بَلٰى وَهُوَ الْخَلَّاقُ الْعَل۪يمُ
Gökleri ve yeri (böylesine muhteşem ve mükemmel) yaratan Allah, onların benzerini yaratmaya Kâdir değil midir? Evet, elbette (güç yetirir). Çünkü O her şeyi (kolayca, kusursuzca ve bolca) Yaratan ve (her şeyin gerçeğini) Bilendir.
-
36:82
اِنَّمَٓا اَمْرُهُٓ اِذَٓا اَرَادَ شَيْـًٔا اَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
O'nun emri, bir şeyi (yaratmak) dileyince ona sadece "OL!" demektir. O da hemen oluverir. (Tüm yaratılanların harika ayrıntıları, Allah’ın sonsuz ilmi ve kudreti içerisindedir.) [Not: Allah bir şeyin olmasını dilerken, onun bütün sebeplerini ve ayrıntılı projelerini bilerek ve hazır hale getirerek “OL!” emrini vermekte, o da hemen meydana gelmektedir. 82. ayetten sonraki 83. ayette “Her şeyin melekutunun", yani en ince sırlarının ve harika planlarının Cenab-ı Hakkın elinde olduğunun vurgulanması da buna işarettir.]
-
36:83
فَسُبْحَانَ الَّذ۪ي بِيَدِه۪ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Her şeyin melekûtu (hükümranlık ve mülkü) elinde bulunan (en ince detaylarına kadar bütün mahlûkatın ayrıntılı programlarına ve kâinatın bütün sırlarına vakıf olan Allah) ne Yücedir. Siz (önünde sonunda mutlaka) O'na döndürüleceksiniz. (Hesaba çekilip hak ettiğinizi göreceksiniz.)