Mü'minûn Suresi

Nüzul Yeri Mekke. 118 ayettir.

  • بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

    Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla

  • 18. Cüz

  • 23:1

    قَدْ اَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَۙ

    Kesinlikle ve elbette felaha (gerçek kurtuluşa ve mutluluğa) ermiştir (ve erecektir, samimi) mü’minler (ki, onlar şu özellikleri taşıyan kimselerdir):

  • 23:2

    اَلَّذ۪ينَ هُمْ ف۪ي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَۙ

    Onlar namazlarında (Hacclarında ve tüm dua ve niyazlarında) huşû (dikkat ve hürmet) halindedirler. (Mü'minler; Allah’a karşı ürken ve boyun büken bir saygı; derin bir edep, minnet ve mahcubiyet duygusu ve tevazu içindedirler. İbadetlerin, tebliğ görevlerinin ve cihad mesuliyetinin zahiri ve kalbi esaslarına dikkat ve riayet ederler. Zaten iman şuuruyla, kulluk borcuyla ve hesap korkusuyla devamlı huzur halindedirler. Çünkü namaz Allah’la “ahit”leşme ve “akit”leşmeyi tazelemektir; ayrıca namaz, “abid”leşmedir, yani kulluk görevidir ve Kur’an’ın tamamının sorumluluğunu üstlenme bilincidir.)

  • 23:3

    وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَۙ

    (Öyle mü’minler ki) Onlar lağviyattan (boş sözlerden ve nahoş işlerden, ömür ve gönül çürütücü ekran seyirlerinden) yüz çevirenler (hayırlı ve ihtiyaç karşılayıcı eylemlere yönelenler)dir. (Bütün okullarda, devlet kurumlarında, özel girişim ortamlarında, televizyon ve internet yayınlarında; yararsız, ayarsız ve hayâsız program ve davranışlardan vazgeçerek, her türlü gereksiz ve erdemsiz tavırlara, beyin ve vakit israfına muarız olup=itiraz edip bunlara muhalefete ve mücadeleye girişen, böylece verimli bir üretim sürecini ve sistemini gerçekleştirenlerdir.)

  • 23:4

    وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِلزَّكٰوةِ فَاعِلُونَۙ

    Onlar (kurtulacak olanlar) zekât (verecek şekilde helâl kazanmak ve zekât vergisini uygulayacak adil bir düzeni kurmak) için çalışıp gerekli çabayı sarf edenlerdir.

  • 23:5

    وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَۙ

    Ve onlar ırzlarını (namuslarını ve iffetli durumlarını titizlikle koruyup) muhafaza edenlerdir.

  • 23:6

    اِلَّا عَلٰٓى اَزْوَاجِهِمْ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ فَاِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُوم۪ينَۚ

    Ancak eşleri (konusunda) ya da sağ ellerinin sahip olduklarına (yani sorumluluklarını üzerlerine aldıklarına ve resmi ama özel mazeret ve müsaadeyle yapılan nikâh sözleşmesi caiz bulunanlara) karşı (tutumları) hariçtir, çünkü bu konuda kınanmış değildirler.

  • 23:7

    فَمَنِ ابْتَغٰى وَرَٓاءَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْعَادُونَۚ

    Fakat kim bundan ötesini ararsa (cinsellikte harama ve hayâsızlığa kayarsa,) artık onlar sınırı çiğneyenler (ve günaha girenler)dir.

  • 23:8

    وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَۙ

    (Ve yine kurtuluşa erecek mü’minler şunlardır ki;) Onlar (borç, rehin ve oy verme gibi) emanetlerine ve verdikleri sözlere (ve sözleşme senetlerine) riayet (ve sadakat) üzerindedirler.

  • 23:9

    وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَۢ

    Onlar (kurtuluşa ulaşanlar), salavâtını (bütün Kur’an ahkâmını ve İslami kurumları) da (titizlikle) korumak (için cehdü gayret gösterenlerdir). [Not: Hacc Suresi 40. Ayetinde “Salavât” dini kurumlar için kullanılmıştır.]

  • 23:10

    اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَۙ

    İşte (yeryüzünün hâkimiyetine ve ahiretin nimetlerine) varis olacak bunlardır.

  • 23:11

    اَلَّذ۪ينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَۜ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ

    Ki onlar (ahirette de) Firdevs (cennetlerin)e varis olacaklardır; (sonsuz ve kusursuz mutluluk) içinde de ebedi olarak kalacaklardır.

  • 23:12

    وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ سُلَالَةٍ مِنْ ط۪ينٍۚ

    Andolsun, Biz insanı, süzme bir çamurdan yarattık.

  • 23:13

    ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً ف۪ي قَرَارٍ مَك۪ينٍۖ

    Sonra onu bir su damlası olarak, savunması sağlam bir karar yerine (ana rahmine) yerleştirip (bıraktık).

  • 23:14

    ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَامًا فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْمًاۗ ثُمَّ اَنْشَأْنَاهُ خَلْقًا اٰخَرَۜ فَتَبَارَكَ اللّٰهُ اَحْسَنُ الْخَالِق۪ينَۜ

    Sonra o su damlasını bir alak (embriyo) olarak yarattık; ardından o alak'ı (hücre topluluğunu) bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirip (donattık); sonra bir başka yaratışla onu (tastamam) inşa edip (hayata çıkardık). Yaratıcıların en güzeli ve en mükemmeli olan Allah ne Yücedir (anlamaya çalışınız).

  • 23:15

    ثُمَّ اِنَّكُمْ بَعْدَ ذٰلِكَ لَمَيِّتُونَۜ

    (Dünya hayatınız ve imtihanınız bittikten) Sonra mutlaka sizler, bunun ardından elbette ölecek olanlarsınız.

  • 23:16

    ثُمَّ اِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ تُبْعَثُونَ

    Daha sonra siz, kesinlikle kıyamet günü diriltilecek (ve amellerinizin karşılığını bulacaksınız).

  • 23:17

    وَلَقَدْ خَلَقْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعَ طَرَٓائِقَۗ وَمَا كُنَّا عَنِ الْخَلْقِ غَافِل۪ينَ

    Andolsun, Biz sizin üstünüzde yedi yol (gök tabakalarını veya duyu organlarınızı) yarattık; Biz (her türlü) yaratmadan (asla ve hiçbir zaman) gafiller olmadık. (Asıl siz gafletten uyanınız!)

  • 23:18

    وَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً بِقَدَرٍ فَاَسْكَنَّاهُ فِي الْاَرْضِۗ وَاِنَّا عَلٰى ذَهَابٍ بِه۪ لَقَادِرُونَۚ

    Biz (her yıl) gökten belli bir miktarda su indiririz ve onu yeryüzünde (belli bölgelerde) yerleştiririz; şüphesiz Biz onu (kurutup) giderme gücüne de sahibiz.

  • 23:19

    فَاَنْشَأْنَا لَكُمْ بِه۪ جَنَّاتٍ مِنْ نَخ۪يلٍ وَاَعْنَابٍۢ لَكُمْ ف۪يهَا فَوَاكِهُ۬ كَث۪يرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۙ

    Böylelikle, bununla (o yağmur ve kar suyuyla) size hurmalıklardan, üzümlüklerden bahçeler-bağlar meydana getirip geliştirdik, (ayrıca) içlerinde sizin için çok sayıda meyveler vardır ki; sizler onlardan yemektesiniz.

  • 23:20

    وَشَجَرَةً تَخْرُجُ مِنْ طُورِ سَيْنَٓاءَ تَنْبُتُ بِالدُّهْنِ وَصِبْغٍ لِلْاٰكِل۪ينَ

    Ve (daha çok) Tûr-i Sina'da (Akdeniz iklim kuşağında) çıkan bir ağaç (zeytin türünü de yarattık) ki; o yağlı (bir besindir) ve yiyenlere bir katık olarak bitmekte (ürün vermekte)dir.

  • 23:21

    وَاِنَّ لَكُمْ فِي الْاَنْعَامِ لَعِبْرَةًۜ نُسْق۪يكُمْ مِمَّا ف۪ي بُطُونِهَا وَلَكُمْ ف۪يهَا مَنَافِعُ كَث۪يرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۙ

    Gerçekten (evcil) hayvanlarda da sizin için bir ders (ibret) vardır; karınlarının içinde olanlardan (süt ve yumurtadan) size içirmekteyiz ve onlarda sizin için (yoğurt, tereyağı, peynir ve kaymak gibi) daha birçok yararlar bulunmaktadır. Sizler onlardan (lezzet ve afiyetle) yiyip durmaktasınız.

  • 23:22

    وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَ۟

    (Ayrıca binek olarak) Onların üzerinde ve gemilerde taşınmaktasınız.

  • 23:23

    وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحًا اِلٰى قَوْمِه۪ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اَفَلَا تَتَّقُونَ

    Andolsun, Biz Nuh'u kendi kavmine (elçi olarak) göndermiştik de böylece kavmine: "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin ki, O’nun dışında sizin başka ilahınız yoktur, yine de sakınmayacak mısınız?" deyip (uyarmıştı).

  • 23:24

    فَقَالَ الْمَلَؤُ۬ا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ مَا هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۙ يُر۪يدُ اَنْ يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَاَنْزَلَ مَلٰٓئِكَةًۚ مَا سَمِعْنَا بِهٰذَا ف۪ٓي اٰبَٓائِنَا الْاَوَّل۪ينَۚ

    Bunun üzerine, kavminden inkâra sapmış önde gelen azgınlar takımı dediler ki: “Bu (Nuh), sizin benzeriniz olan bir beşerden (zayıf ve çaresiz insan cinsinden) başkası değildir. Size karşı üstünlük sağlamak (ve büyüklük taslamak) istiyor. Eğer Allah (onun öne sürdüklerini) dilemiş olsaydı, muhakkak (üstümüze) melekler indirirdi. Hem biz geçmiş atalarımızdan da bunu(n dediklerini) işitmiş değiliz.”

  • 23:25

    اِنْ هُوَ اِلَّا رَجُلٌ بِه۪ جِنَّةٌ فَتَرَبَّصُوا بِه۪ حَتّٰى ح۪ينٍ

    (Hz. Nuh için) "O, kendisinde delilik bulunan bir adamdan başkası değildir, onu belli bir süre gözetleyip kontrol edin" (demişlerdi).

  • 23:26

    قَالَ رَبِّ انْصُرْن۪ي بِمَا كَذَّبُونِ

    (Hz. Nuh ise;) “Rabbim, beni yalanlamalarına karşılık, bana yardım et” diye (dua etmişti).

  • 23:27

    فَاَوْحَيْنَٓا اِلَيْهِ اَنِ اصْنَعِ الْفُلْكَ بِاَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا فَاِذَا جَٓاءَ اَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُۙ فَاسْلُكْ ف۪يهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَاَهْلَكَ اِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ مِنْهُمْۚ وَلَا تُخَاطِبْن۪ي فِي الَّذ۪ينَ ظَلَمُواۚ اِنَّهُمْ مُغْرَقُونَ

    Böylelikle Biz ona: “Gözetimimiz altında ve vahyimiz uyarınca (sağlam ve sanatlı) bir gemi yapıver” (dedik). Nitekim Bizim emrimiz gelip de tandır kızışınca (yağan ve kaynayan sular her tarafı kaplayınca), “onun içine her (cins evcil hayvanlardan) ikişer çift ile; onlardan (kavminin azgınlarından) aleyhlerine söz geçmiş (ve azap hükmü kesinleşmiş) olanlar dışında kalan aileni de alıp yerleştir; zulmedenler konusunda ise Bana muhatap olma (ricada bulunma), çünkü onlar kesinlikle boğulacaklardır” diye vahyettik.

  • 23:28

    فَاِذَا اسْتَوَيْتَ اَنْتَ وَمَنْ مَعَكَ عَلَى الْفُلْكِ فَقُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي نَجّٰينَا مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ

    Böylece sen, beraberinde olanlarla birlikte gemiye binip yerleştiğiniz zaman: “Bizi o zulmeden kavimden kurtaran Allah'a hamdolsun” de(melisiniz).

  • 23:29

    وَقُلْ رَبِّ اَنْزِلْن۪ي مُنْزَلًا مُبَارَكًا وَاَنْتَ خَيْرُ الْمُنْزِل۪ينَ

    Ve: “Rabbim, beni kutlu bir konakta indir (en bereketli ve şerefli menzile eriştir.) Sen menzile yetiştirip konuklarını ağırlayanların en hayırlısısın” diye (dua etmelisiniz).

  • 23:30

    اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ وَاِنْ كُنَّا لَمُبْتَل۪ينَ

    Hiç şüphesiz bunda (Nuh tufanında insanlar için ibretler ve) ayetler vardır ve Biz gerçekten (herkesi ve her kavmi böyle imtihan edip) denemeden geçiririz.

  • 23:31

    ثُمَّ اَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قَرْنًا اٰخَر۪ينَۚ

    Sonra onların ardından başka karyeler (yerleşim merkezleri ve nesiller) inşa ettik.

  • 23:32

    فَاَرْسَلْنَا ف۪يهِمْ رَسُولًا مِنْهُمْ اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اَفَلَا تَتَّقُونَ۟

    Onlara da kendi içlerinden: "Yalnız Allah'a ibadet edin. O'nun dışında sizin başka ilahınız yoktur, yine de sakınmayacak mısınız?" (desin) diye elçi(ler) gönderdik.

  • 23:33

    وَقَالَ الْمَلَاُ مِنْ قَوْمِهِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ الْاٰخِرَةِ وَاَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۙ مَا هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۙ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ

    (Fakat her peygamberin) Kendi kavminden inkâr edip ahirete kavuşmayı yalanlayan (kimseler) ve kendilerine dünya hayatında refah (imkân ve iktidar) verdiğimiz önde gelenler (zenginler ve yöneticiler) dediler ki: "Bu (elçi ve davetçi), sizin benzeriniz olan bir insandan başkası değildir, (baksanıza) kendisi de sizin yediklerinizden yemekte ve içtiklerinizden içmektedir." (Bunları sizden farklı ve faziletli görüp itaat etmeniz gereksizdir.)

  • 23:34

    وَلَئِنْ اَطَعْتُمْ بَشَرًا مِثْلَكُمْ اِنَّكُمْ اِذًا لَخَاسِرُونَ

    (Servetine ve siyasi yetkinliğine güvenen kimseler ise çevrelerini şu sözlerle etkileyip yönlendirmekteydi:) "Eğer sizin benzeriniz olan bir beşere boyun eğecek olursanız, andolsun (o takdirde), siz gerçekten hüsrana düşen (aciz ve şahsiyetsiz kimselersinizdir)."

  • 23:35

    اَيَعِدُكُمْ اَنَّكُمْ اِذَا مِتُّمْ وَكُنْتُمْ تُرَابًا وَعِظَامًا اَنَّكُمْ مُخْرَجُونَۖ

    "O (elçiler), ölüp (gittiğiniz), toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman, sizin mutlaka (yeniden diriltilip) çıkarılacağınızı mı va'ad etmektedir? (Siz de inanıp bunların peşinden gitmektesiniz, öyle mi?)"

  • 23:36

    هَيْهَاتَ هَيْهَاتَ لِمَا تُوعَدُونَۖ

    “Heyhat! Size va’ad edilen şey (ahiret ve cennet) ne kadar uzak bir ihtimal!” (Bu adam gerçekleşmesi imkânsız va’adlerle sizi kandırıvermektedir.)

  • 23:37

    اِنْ هِيَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوث۪ينَۖ

    (Böylesi asılsız ve imkânsız şeylere inandığınız için yazıklar ve hayıflar olsun size! O gerçek sandığınız ve sahip çıktığınız cennet boş bir hayaldir.) Hayat, sadece bizim (yaşadığımız bu) dünya hayatından ibarettir. (Sonunda) Ölürüz ve (şimdilik) yaşayıp gideriz. Biz (ahirette) diriltilecek değiliz.”

  • 23:38

    اِنْ هُوَ اِلَّا رَجُلٌۨ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِبًا وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِن۪ينَ

    (Halbuki) "O (elçi) de, sadece (sizin gibi) bir adam (insan)dır, (O'nu istismar edip) Allah üzerine (sizi aldatıp) yalan uydurmaktadır. (Bu nedenle) Bizler de ona inanacak değiliz" (demişlerdi).

  • 23:39

    قَالَ رَبِّ انْصُرْن۪ي بِمَا كَذَّبُونِ

    (Hz. Hud:) “Rabbim, beni yalanlamalarına karşı, bana yardım et” demiş (Allah’a yönelmişti).

  • 23:40

    قَالَ عَمَّا قَل۪يلٍ لَيُصْبِحُنَّ نَادِم۪ينَۚ

    (Cenab-ı Hakk ise:) "Az bir süre (daha bekle), onlar (yakında) gerçekten pişman (ve perişan) kimselerden olacaklar" diyerek (onu teselli etmişti).

  • 23:41

    فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ فَجَعَلْنَاهُمْ غُثَٓاءًۚ فَبُعْدًا لِلْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ

    Derken, hak (ettikleri cezaya karşılık) olmak üzere, o korkunç çığlık onları yakalayıverdi. Böylece onları bir süprüntü (çer çöp kalıntısı) kılıverdik. Zulmeden kavim için (hayır ve huzurdan uzaklık ve) yıkım olsun. (Kahredilsin!)

  • 23:42

    ثُمَّ اَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قُرُونًا اٰخَر۪ينَۜ

    Sonra onların ardından başka nesiller yaratıp-inşa ettik.

  • 23:43

    مَا تَسْبِقُ مِنْ اُمَّةٍ اَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَۜ

    (Zaten) Ümmetlerden (millet ve medeniyetlerden) hiçbiri, kendisine tespit edilmiş eceli (hâkimiyet sürecini) ne öne alabilir, ne erteleyebilir.

  • 23:44

    ثُمَّ اَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَاۜ كُلَّمَا جَٓاءَ اُمَّةً رَسُولُهَا كَذَّبُوهُ فَاَتْبَعْنَا بَعْضَهُمْ بَعْضًا وَجَعَلْنَاهُمْ اَحَاد۪يثَۚ فَبُعْدًا لِقَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ

    Sonra birbiri ardınca elçilerimizi gönderdik; her ümmete kendi elçisi geldiğinde, onu yalanladılar. Böylece Biz de onları (yıkıma uğratıp yok etmede) birbirinin peşinden yürüttük ve onları (tarihin anlatıp aktardığı) bir hadise (efsane-hikâye) kıldık. İman etmeyen kavim için yıkım olsun. (Onlar kahredilsin!)

  • 23:45

    ثُمَّ اَرْسَلْنَا مُوسٰى وَاَخَاهُ هٰرُونَ بِاٰيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُب۪ينٍۙ

    Sonra Musa ve kardeşi Harun'u ayetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik.

  • 23:46

    اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا عَال۪ينَۚ

    Firavun'a ve ileri gelen çevresine (emirlerimi tebliğ etsinler diye); fakat onlar (yücelik gururuyla) büyüklendiler. (Hakk’tan ve İslam’dan yüz çevirdiler. Zaten) Onlar, 'büyüklenen-zorba' bir topluluk idi.

  • 23:47

    فَقَالُٓوا اَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَۚ

    (Firavun ve avanesi şöyle) Demişti: “Kendi kavimleri (Beni İsrail) bize ibadet (kulluk ve kölelik edip) dururken; (kalkıp) bizim gibi (benzerimiz olan) iki insana mı inanıp (bağlanıp peşlerinden gidelim?)

  • 23:48

    فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُوا مِنَ الْمُهْلَك۪ينَ

    Böylece o ikisini de (elçilerimizi) yalanlamışlar ve yıkıma uğrayanlardan olup gitmişlerdi.

  • 23:49

    وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ

    Andolsun, Biz Musa'ya kitabı verdik, belki onlar (Yahudi topluluklar) hidayete erer diye (merhamet ettik).

  • 23:50

    وَجَعَلْنَا ابْنَ مَرْيَمَ وَاُمَّهُٓ اٰيَةً وَاٰوَيْنَاهُمَٓا اِلٰى رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَع۪ينٍ۟

    Biz, Meryem'in oğlunu (Hz. İsa’yı) ve annesini de bir ayet (babasız dünyaya gelen ibretlik mucize) kıldık ve ikisini barınmaya elverişli bulunan ve akan suyu olan bir tepede yerleştirdik.

  • 23:51

    يَٓا اَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحًاۜ اِنّ۪ي بِمَا تَعْمَلُونَ عَل۪يمٌۜ

    Ey elçiler; güzel ve temiz olan şeylerden (lezzet ve afiyetle) yiyin ve (Hakka, halka ve hayra uygun) salih ameller işleyin; çünkü gerçekten Ben yapmakta olduklarınızı bilmekteyim. [Not: Her işini tamam ve sağlam yapmak; ibadet ve hizmetlerini ihlasla ve ihsanla sonuçlandırmak salih amel içerisindedir.]

  • 23:52

    وَاِنَّ هٰذِه۪ٓ اُمَّتُكُمْ اُمَّةً وَاحِدَةً وَاَنَا۬ رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ

    “Ve işte sizin bu ümmetiniz tek bir ümmettir. (Dinin temel esaslarında ittifak ve İslam'a bütünüyle itaat eden İslam Milletidir.) Sizin Rabbiniz (yaratan, rızıklandıran, koruyan ve sizi eğitmek ve disipline etmek üzere kanun koyan sahibiniz) de Benim. Öyle ise Benden korkun (ve emirlerimi tutun” dedik).

  • 23:53

    فَتَقَطَّعُٓوا اَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ زُبُرًاۜ كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ

    Fakat onlar, (buna rağmen din) işlerini kendi aralarında (sonradan yazılmış farklı kitaplar okuyan) fırkalar halinde böldüler; her bir hizip (ekip-parti), kendi ellerinde olanla yetinip-beğenip sevinmekte (ve şımarıp böbürlenmekte)dirler.

  • 23:54

    فَذَرْهُمْ ف۪ي غَمْرَتِهِمْ حَتّٰى ح۪ينٍ

    Şimdi Sen (cezalarının verileceği) bir süreye kadar, onları (daldıkları) gaflet ve cehaletleri içinde bırak. (Sonunda göreceklerdir.)

  • 23:55

    اَيَحْسَبُونَ اَنَّمَا نُمِدُّهُمْ بِه۪ مِنْ مَالٍ وَبَن۪ينَۙ

    Onlar sanıyorlar mı ki, kendilerine verdiğimiz mal ve çocuklar (gibi dünyalık geçici nimetler ve yetkiler) ile;

  • 23:56

    نُسَارِعُ لَهُمْ فِي الْخَيْرَاتِۜ بَلْ لَا يَشْعُرُونَ

    Biz onların hayrına koşuyoruz (ve iyiliklerine çabalıyoruz diye mi bunlar verilmektedir?) Hayır, onlar (nasıl bir akıbete ve felakete doğru sürüklendiklerinin farkında ve) şuurunda değillerdir!

  • 23:57

    اِنَّ الَّذ۪ينَ هُمْ مِنْ خَشْيَةِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَۙ

    Gerçekten, Rablerine olan haşyetlerinden dolayı saygıyla korkanlar,

  • 23:58

    وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَۙ

    Rablerinin ayetlerine (hepsine ve hürmetle) iman edenler (ve uyanlar),

  • 23:59

    وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِرَبِّهِمْ لَا يُشْرِكُونَۙ

    (Hiçbir şeyi ve hiçbir şekilde) Rablerine ortak koşmayanlar,

  • 23:60

    وَالَّذ۪ينَ يُؤْتُونَ مَٓا اٰتَوْا وَقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ اَنَّهُمْ اِلٰى رَبِّهِمْ رَاجِعُونَۙ

    Ve gerçekten Rablerine dönecekler diye, vermekte olduklarını (zekât, infak ve sadakalarını) kalpleri ürpererek verenler (ve başa kakmayan kimseler var ya);

  • 23:61

    اُو۬لٰٓئِكَ يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَهُمْ لَهَا سَابِقُونَ

    İşte bunlar, hayırlarda yarış edenlerdir ve onlar bundan dolayı öne geçenlerdir.

  • 23:62

    وَلَا نُكَلِّفُ نَفْسًا اِلَّا وُسْعَهَا وَلَدَيْنَا كِتَابٌ يَنْطِقُ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ

    Biz hiç kimseye güç yetireceğinden fazlasını yüklemeyiz; elimizde Hakkı söylemekte olan bir kitap (herkesin hayatı ve bütün davranış kayıtları) vardır ve onlar hiçbir haksızlığa uğratılacak değillerdir.

  • 23:63

    بَلْ قُلُوبُهُمْ ف۪ي غَمْرَةٍ مِنْ هٰذَا وَلَهُمْ اَعْمَالٌ مِنْ دُونِ ذٰلِكَ هُمْ لَهَا عَامِلُونَ

    Fakat onların (inkârcıların ve münafıkların) kalpleri bu hususta (Kur’an’dan ve ahiret hesabından yana) bir gaflet içindedir. (Allah’ın kelâmını okuyup anlama ve uygulama gayreti gösterilmemektedir.) Üstelik onların, bunun dışında yapmakta oldukları (birtakım kötü şeyler de) vardır ki; onlar bunların içinde (şuursuz ve sorumsuzca boşuna uğraşıp) çabalayıvermektedir.

  • 23:64

    حَتّٰٓى اِذَٓا اَخَذْنَا مُتْرَف۪يهِمْ بِالْعَذَابِ اِذَا هُمْ يَجْـَٔرُونَۜ

    Nihayet, onların refahtan şımaran önde gelenlerini (yöneticilerini ve servet sahiplerini) azap ile yakalayıverdiğimiz zaman, onlar hemen feryadı basıp (özür dileyeceklerdir).

  • 23:65

    لَا تَجْـَٔرُوا الْيَوْمَ اِنَّكُمْ مِنَّا لَا تُنْصَرُونَ

    (Onlara) Bugün feryad etmeyin, çünkü Bizden yardım göremezsiniz (ve elimizden kurtulacak değilsiniz, denilecektir).

  • 23:66

    قَدْ كَانَتْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ عَلٰٓى اَعْقَابِكُمْ تَنْكِصُونَۙ

    Gerçekten Benim ayetlerim size okunuyordu, fakat siz topuklarınız üzerinde geri dönüyordunuz; (değil mi?)

  • 23:67

    مُسْتَكْبِر۪ينَ بِه۪ۗ سَامِرًا تَهْجُرُونَ

    Siz buna (ayetlerime) karşı büyüklük taslayarak; gece vakti de (Hakk’tan uzaklaşıp tuzaklar kuruyor ve saçmalayıp) hezeyanlar sergiliyordunuz!.. (Denilerek yalvarışları reddedilecektir.)

  • 23:68

    اَفَلَمْ يَدَّبَّرُوا الْقَوْلَ اَمْ جَٓاءَهُمْ مَا لَمْ يَأْتِ اٰبَٓاءَهُمُ الْاَوَّل۪ينَۘ

    Onlar, hâlâ bu (Hakk) sözü (Kur’an'ı) gereği gibi düşünmezler mi, yoksa onlara geçmişteki atalarına gelmeyen (özel kurtuluş beratı gibi) bir şey mi gelmiştir?

  • 23:69

    اَمْ لَمْ يَعْرِفُوا رَسُولَهُمْ فَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَۘ

    Ya da kendi elçilerini (Hz. Peygamberin aslını ve ahlâkını hiç) tanımamışlar mı ki, şimdi onu inkâr etmektedirler?

  • 23:70

    اَمْ يَقُولُونَ بِه۪ جِنَّةٌۜ بَلْ جَٓاءَهُمْ بِالْحَقِّ وَاَكْثَرُهُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ

    Yahut “Onda bir delilik var” iddiasında mı bulunuyorlar? Hayır, aslında (Peygamber) onlara Hakk ile gelmiştir ve onların çoğu Hakkı kerih (çirkin ve rahatsız edici) görmektedirler.

  • 23:71

    وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ اَهْوَٓاءَهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهِنَّۜ بَلْ اَتَيْنَاهُمْ بِذِكْرِهِمْ فَهُمْ عَنْ ذِكْرِهِمْ مُعْرِضُونَۜ

    Şayet Hakk, onların hevâ (istek ve tutku)larına uyacak olsaydı; mutlaka, gökler, yer ve bunların içinde olan herkes (ve her şey fesada uğrayıp) bütün dengeler bozuluverecekti. Hayır, Biz onlara kendi şan ve şeref (zikir)lerini (kurtuluş çarelerini) getirmiş bulunuyoruz, fakat onlar kendi zikirlerinden yüz çevirmektedirler.

  • 23:72

    اَمْ تَسْـَٔلُهُمْ خَرْجًا فَخَرَاجُ رَبِّكَ خَيْرٌۗ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ

    (Ey Nebim!) Yoksa Sen onlardan (davetine ve hizmetine karşılık bir ücret) bir haraç mı istiyorsun? Halbuki Rabbinin (mükâfat) vergisi daha hayırlıdır. O rızık verenlerin en hayırlısıdır.

  • 23:73

    وَاِنَّكَ لَتَدْعُوهُمْ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ

    Aslında Sen onları dosdoğru olan bir yola çağırıp durmaktasın.

  • 23:74

    وَاِنَّ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ عَنِ الصِّرَاطِ لَنَاكِبُونَ

    Ancak ahirete inanmayanlar, gerçekten (Hakk) yoldan sapanlar (inatla küfre ve kötülüğe dalanlar)dır.

  • 23:75

    وَلَوْ رَحِمْنَاهُمْ وَكَشَفْنَا مَا بِهِمْ مِنْ ضُرٍّ لَلَجُّوا ف۪ي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ

    Şayet Biz, onlara merhamet eder ve onlara dokunan zararı(n sebeplerini kaldırıp) gidersek (bile, yine dönüp eski) taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşmalarını sürdüreceklerdir.

  • 23:76

    وَلَقَدْ اَخَذْنَاهُمْ بِالْعَذَابِ فَمَا اسْتَكَانُوا لِرَبِّهِمْ وَمَا يَتَضَرَّعُونَ

    Andolsun Biz onları (küfür ve kötülükten dönsünler diye kaç kere) azapla yakalayıverdik; fakat yine de Rablerine boyun eğmediler-eğmeyeceklerdir ve yalvarıp yakarıp (yola gelmemişlerdir, gelmeyeceklerdir.)

  • 23:77

    حَتّٰٓى اِذَا فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَابًا ذَا عَذَابٍ شَد۪يدٍ اِذَا هُمْ ف۪يهِ مُبْلِسُونَ۟

    Hatta ki üzerlerine şiddetli azap kapılarını açtığımız vakit, onlar bunun içinde şaşkına dönüp bütün umutlarını kaybetmiş (vaziyette helak edileceklerdir).

  • 23:78

    وَهُوَ الَّذ۪ٓي اَنْشَاَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَالْاَفْـِٔدَةَۜ قَل۪يلًا مَا تَشْكُرُونَ

    O (Allah) sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri (düşünme ve değerlendirme yetileri yaratıp) inşa edendir; ne (kadar) az şükür (teşekkür ve tefekkür) yapmaktasınız. (Sürekli gaflete ve nankörlüğe kaymaktasınız.)

  • 23:79

    وَهُوَ الَّذ۪ي ذَرَاَكُمْ فِي الْاَرْضِ وَاِلَيْهِ تُحْشَرُونَ

    O sizi yeryüzünde yaratıp-türetendir ve hepiniz yalnızca O'na (döndürülüp) toplanacaksınız.

  • 23:80

    وَهُوَ الَّذ۪ي يُحْي۪ وَيُم۪يتُ وَلَهُ اخْتِلَافُ الَّيْلِ وَالنَّهَارِۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ

    O (Allah) hayat veren ve öldürendir; gece ile gündüzün sürekli değişip (art arda gelişi) de O'nun (düzeni)dir. Yine de aklınızı kullanmayacak mısınız?

  • 23:81

    بَلْ قَالُوا مِثْلَ مَا قَالَ الْاَوَّلُونَ

    Hayır; onlar geçmişteki (cahil ve gafil kavimlerin) söylediklerinin benzerini (şöyle) söylemektedirler:

  • 23:82

    قَالُٓوا ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَ

    "Öldüğümüz, bir toprak ve bir kemik (yığını) olduğumuz zaman (hesaba çekilmek üzere), gerçekten biz (yeniden) mi diriltilecekmişiz?" diye (alay etmektedirler).

  • 23:83

    لَقَدْ وُعِدْنَا نَحْنُ وَاٰبَٓاؤُ۬نَا هٰذَا مِنْ قَبْلُ اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ

    "Andolsun ki, bu tür tehditler, (elçiler tarafından) bize ve bizden önceki atalarımıza da yapılmıştı; ama bu, geçmişlerin uydurma masallarından başka bir şey değildir" (şeklinde inkâra yönelmektedirler).

  • 23:84

    قُلْ لِمَنِ الْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهَٓا اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ

    (Onlara) De ki: “Eğer biliyorsanız (söyleyin:) Yeryüzü ve onun içinde olanlar kimindir?”

  • 23:85

    سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ

    “Allah'ındır” diyecekler. De ki: “(Madem öyle) Yine de öğüt alıp düşünmeyecek misiniz?”

  • 23:86

    قُلْ مَنْ رَبُّ السَّمٰوَاتِ السَّبْعِ وَرَبُّ الْعَرْشِ الْعَظ۪يمِ

    De ki: “Yedi göğün Rabbi ve büyük Arş'ın Rabbi kimdir?”

  • 23:87

    سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ اَفَلَا تَتَّقُونَ

    (Onlar; bunların hepsi) “Allah'ındır” diyecekler. De ki: “O halde yine de (Allah’tan korkarak, küfür ve kötülükten) sakınıp çekinmeyecek misiniz?”

  • 23:88

    قُلْ مَنْ بِيَدِه۪ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ يُج۪يرُ وَلَا يُجَارُ عَلَيْهِ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ

    De ki: “Eğer biliyorsanız (söyleyin:) Her şeyin melekûtu (mülk ve yönetimi) kimin elindedir? Ki O, koruyup kolluyorken Kendisi korunmaya (ihtiyaç duymayan kimdir)?”

  • 23:89

    سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ فَاَنّٰى تُسْحَرُونَ

    (Onlar) “Kesinlikle Allah'tır” diyecekler. De ki: “Öyleyse nasıl oluyor da böyle büyülenmiş (gibi Hakk’tan ve hayırdan yüz çevirmektesiniz?)

  • 23:90

    بَلْ اَتَيْنَاهُمْ بِالْحَقِّ وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ

    Doğrusu şu ki, Biz onlara Hakkı (Kur’an’ı ve Resulüllah’ı) getirdik, ancak onlar gerçekten yalancı (ve sorumluluktan kaçıcı) kimselerdir.

  • 23:91

    مَا اتَّخَذَ اللّٰهُ مِنْ وَلَدٍ وَمَا كَانَ مَعَهُ مِنْ اِلٰهٍ اِذًا لَذَهَبَ كُلُّ اِلٰهٍ بِمَا خَلَقَ وَلَعَلَا بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍۜ سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يَصِفُونَۙ

    Allah, hiçbir çocuk edinmemiştir ve O'nunla birlikte hiçbir ilah yoktur; eğer olsaydı, o zaman her bir ilah elbette kendi yarattığıyla baş başa kalırdı ve (ilahlar) birbirlerine karşı üstünlük sağlamaya kalkışırdı (ve âlemler fesada uğrardı). Allah, onların nitelendiregeldiklerinden Yücedir.

  • 23:92

    عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ۟

    (O Allah) Gaybı (görünmeyen âlemleri) ve müşahede edilebileni (görünen ve görüntülenen her şeyi eksiksiz olarak) Bilendir; onların ortak koştuklarından (ve yakışıksız sıfatlardan) Beridir (Münezzehtir) ve Yücedir.

  • 23:93

    قُلْ رَبِّ اِمَّا تُرِيَنّ۪ي مَا يُوعَدُونَۙ

    (Ey Nebim!) De ki: “Rabbim, eğer onlara va'ad olunan (azab)ı mutlaka Bana göstereceksen,”

  • 23:94

    رَبِّ فَلَا تَجْعَلْن۪ي فِي الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ

    “Rabbim, bu durumda Beni zulmeden kavmin içinde bırakma” (diye dua edince);

  • 23:95

    وَاِنَّا عَلٰٓى اَنْ نُرِيَكَ مَا نَعِدُهُمْ لَقَادِرُونَ

    (Allah:) “Gerçek şu ki Biz, onları tehdit ettiğimiz şeyi şüphesiz Sana gösterme gücüne sahibiz (zalimleri ve hainleri zelil, mücahit mü’minleri ise aziz edip sadıkları sevindireceğiz).”

  • 23:96

    اِدْفَعْ بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ السَّيِّئَةَۜ نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَصِفُونَ

    (Şimdilik Sen) Kötülüğü en güzel olan (bir tarzla defedip) uzaklaştır; (saldırgan inkârcıların ve marazlı münafıkların acı ve alçaltıcı akıbetlerini seyret!) Biz, onların (Seni) nitelendiregeldikleri (asılsız ve uygunsuz şeyleri) en iyi bileniz.

  • 23:97

    وَقُلْ رَبِّ اَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاط۪ينِۙ

    Ve de ki: “Rabbim, şeytanların (ve şaşırtıcı şarlatanların) kışkırtmalarından Sana sığınıp (beni korumanı dilerim).”

  • 23:98

    وَاَعُوذُ بِكَ رَبِّ اَنْ يَحْضُرُونِ

    “Ve onların (şeytanlaşmış insanların) Benim yanımda bulunmalarından (ve huzurumu bozmalarından) da Sana sığınırım Rabbim.”

  • 23:99

    حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ رَبِّ ارْجِعُونِۙ

    Sonunda, onlardan birine ölüm geldiği zaman (yalvarıp) der ki: “Rabbim, (ne olur, lütfen) beni (hayata) geri çevirin. (Bir imtihan fırsatı daha verin.)

  • 23:100

    لَعَلّ۪ٓي اَعْمَلُ صَالِحًا ف۪يمَا تَرَكْتُ كَلَّاۜ اِنَّهَا كَلِمَةٌ هُوَ قَٓائِلُهَاۜ وَمِنْ وَرَٓائِهِمْ بَرْزَخٌ اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ

    “Ki, geride bıraktığım (dünya)da (terk edip yapmadığım) salih amellerde bulunayım.” Asla ve hayır! Çünkü gerçekten bu sadece (samimiyetsiz) bir sözdür ki, bunu da kendisi (ancak dara düşünce) söylemektedir. Onların önlerinde, (yeniden) diriltilip kaldırılacakları güne kadar (geri dönmekten alıkoyan) bir engel (berzah) vardır.

  • 23:101

    فَاِذَا نُفِخَ فِي الصُّورِ فَلَٓا اَنْسَابَ بَيْنَهُمْ يَوْمَئِذٍ وَلَا يَتَسَٓاءَلُونَ

    Böylece Sur'a üfürüldüğü zaman artık o gün (insanların) aralarında soylar-boylar (ırk ve nesep farklılıkları ve akrabalık bağları) kalmayacaktır ve birbirlerinin durumlarını soruşturamayacaklardır.

  • 23:102

    فَمَنْ ثَقُلَتْ مَوَاز۪ينُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

    (Ahirette) Her kimin (ibadet ve hasenat) tartıları ağır gelirse, işte onlar ebedi kurtuluşa (ve cennet yurduna) ulaşacaklardır.

  • 23:103

    وَمَنْ خَفَّتْ مَوَاز۪ينُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ ف۪ي جَهَنَّمَ خَالِدُونَۚ

    Kimin de (günah ve kötülükleri ziyade, hayırlı amel) tartıları ise hafif gelirse, kendilerini hüsrana düşürenler ve ebedi kalacakları cehenneme sürüklenenler, işte bunlardır.

  • 23:104

    تَلْفَحُ وُجُوهَهُمُ النَّارُ وَهُمْ ف۪يهَا كَالِحُونَ

    Ateş, (cehennemin korkunç alevleri) onların yüzlerini yalayarak yakacak da onun içinde onlar, (etleri sıyrılmış olarak sırıtan) dişleriyle kalacak (ve çaresiz kurtuluş için yalvarmaya başlayacaklardır).

  • 23:105

    اَلَمْ تَكُنْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ

    (Onlara:) “Ayetlerim size okunurken (İslam’a ve Kur’an’a davet olunurken bunları ciddiye almayıp), yalanlayanlar sizler olmamış mıydınız?" (diye sorulacaktır).

  • 23:106

    قَالُوا رَبَّنَا غَلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا وَكُنَّا قَوْمًا ضَٓالّ۪ينَ

    (Onlar da:) “Rabbimiz, şirk ve şekavetimiz (azgın isteklerimiz) bize galip gelerek alt etti (nefsani ve şeytani dürtülerimiz küfür ve kötülüğe sevketti), biz böylece (Hakk’tan) sapan bir kavim olup gittik” (itirafında bulunacaklardır).

  • 23:107

    رَبَّنَٓا اَخْرِجْنَا مِنْهَا فَاِنْ عُدْنَا فَاِنَّا ظَالِمُونَ

    "Rabbimiz, bizi (ateşin) içinden çıkar (ve bir kere daha imtihan için dünyaya yolla), eğer yine (inkâra ve isyana) dönersek, artık gerçekten zalim kimseler oluruz (ki o zaman istediğin azabı yap!" diye bağrışacaklardır).

  • 23:108

    قَالَ اخْسَؤُ۫ا ف۪يهَا وَلَا تُكَلِّمُونِ

    (Cenab-ı Hakk bunlara:) "Onun içine (cehenneme girip) sinin, ve alçalmış olarak susuverin ve Benimle söyleşmeyin" diye (buyurup azarlayacaktır).

  • 23:109

    اِنَّهُ كَانَ فَر۪يقٌ مِنْ عِبَاد۪ي يَقُولُونَ رَبَّنَٓا اٰمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَاَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِم۪ينَۚ

    Çünkü gerçekten Benim kullarımdan bir fırka (inançlı ve şuurlu bir hizip, parti veya ekip): “Rabbimiz, (biz Sana, Resulüllah’a ve Kur’an ahkâmına) iman ettik (ve İslam yolunda Hakk hâkim olsun diye gayret göstermekteyiz, Allah’ım) Sen artık bizi bağışla (başarıya ulaştır) ve bize merhamet buyur, (zira) Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın” deyip (yalvarırlardı, sizi de Hakka ve hayra çağırırlardı).

  • 23:110

    فَاتَّخَذْتُمُوهُمْ سِخْرِيًّا حَتّٰٓى اَنْسَوْكُمْ ذِكْر۪ي وَكُنْتُمْ مِنْهُمْ تَضْحَكُونَ

    (Ama) "Siz onları alay konusu edinmiştiniz (Hakka ve hayra çağıran mü’minleri terk edip, küçümseyip; zalimlerin ve hain kesimlerin peşine gitmiştiniz); öyle ki, (düşüncesiz ve dengesiz tarafgirliğiniz) size Benim Zikrimi (Kur’ani hüküm ve haberlerimi) unutturmuştu ve siz onlara (Hakk yolda sağlam duranlara) gülüp duruyordunuz" (diye hatırlatılacaktır).

  • 23:111

    اِنّ۪ي جَزَيْتُهُمُ الْيَوْمَ بِمَا صَبَرُٓواۙ اَنَّهُمْ هُمُ الْفَٓائِزُونَ

    (İşte) "Bugün Ben de, gerçekten onların (Hakk’ta sabit ve mücahit kullarımın) sabretmelerinin karşılığını (ebedi cennet ve saadet olarak) verdim. Şüphesiz onlar, 'kurtuluşa ve mutluluğa' erenlerdir" (buyrulacaktır).

  • 23:112

    قَالَ كَمْ لَبِثْتُمْ فِي الْاَرْضِ عَدَدَ سِن۪ينَ

    (Allah, inkârcı ve isyancı takımına buyuracak veya görevli bir melekle sorduracak:) “Yıl sayısı olarak yeryüzünde ne kadar kaldınız? (Zevkinize dalıp cehennemi boylamanıza değdi mi?)

  • 23:113

    قَالُوا لَبِثْنَا يَوْمًا اَوْ بَعْضَ يَوْمٍ فَسْـَٔلِ الْعَٓادّ۪ينَ

    Onlar ise: “(Herhalde) Bir gün ya da bir günün birazı kadar kaldık (tam bilmiyoruz), sayanlara sor” diyeceklerdir.

  • 23:114

    قَالَ اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا قَل۪يلًا لَوْ اَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ

    (Kendilerine) Denilecek ki: “Yalnızca az (bir zaman) kaldınız, ah keşke, gerçekten bir bilseydiniz!?”

  • 23:115

    اَفَحَسِبْتُمْ اَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثًا وَاَنَّكُمْ اِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ

    (Cenab-ı Hakk buyuracak:) “Bizim sizi (abes cinsinden gereksiz ve hedefsiz) boş bir amaç uğruna halk edip (dünyaya gönderdiğimizi) ve gerçekten Bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi zannetmiştiniz?”

  • 23:116

    فَتَعَالَى اللّٰهُ الْمَلِكُ الْحَقُّۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ رَبُّ الْعَرْشِ الْكَر۪يمِ

    Hakk (ve mutlak) Melik olan Allah (böyle hikmetsiz ve gayesiz işlerden münezzehtir) pek Yücedir, O'ndan başka ilah yoktur; Kerim olan Arş'ın Rabbidir.

  • 23:117

    وَمَنْ يَدْعُ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهًا اٰخَرَۙ لَا بُرْهَانَ لَهُ بِه۪ۙ فَاِنَّمَا حِسَابُهُ عِنْدَ رَبِّه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ

    Her kim Allah ile birlikte başka bir ilaha dua edip yalvarırsa (yani: “Biz de Müslümanız, Allah’a inanmışız ama, filan kişi ve kesimlerin gücünü ve kudretini de kabul etmek ve onların himayesine girmek lazım” diyerek, bazı şahısları veya güç odaklarını tanrılaştırıp tapınırsa) ki -bunu (haklı gösterecek) hiçbir bürhanı (ve bahanesi) geçerli değildir- o kimsenin hesabı (sorgulanıp cezalandırılması) ancak Rabbinin indindedir. Şurası muhakkak ki (gizli veya açık) inkâr edenler asla iflah olup (başarıya erişemeyeceklerdir).

  • 23:118

    وَقُلْ رَبِّ اغْفِرْ وَارْحَمْ وَاَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِم۪ينَ

    Ve (ey Nebim, Sen ve ümmetin devamlı dua edip) de(yin) ki: “Rabbim, (bizi) bağışla ve merhamet et, Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın.” (Çünkü dua eden, mahrum edilmeyecektir.)