-
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla
-
14. Cüz
-
15:1
الٓرٰ۠ تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ وَقُرْاٰنٍ مُب۪ينٍ
Elif, Lam, Ra. İşte bunlar, Kitabın (bağlayıcı hüküm ve haberleri) ve apaçık olan Kur'an'ın ayetleridir.
-
15:2
رُبَمَا يَوَدُّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْ كَانُوا مُسْلِم۪ينَ
Bir zaman gelecek ki; o kâfirler (ve Kur’an ahkâmını artık gereksiz ve geçersiz sayıp inkâr edenler ahiret azabını görünce): “Ah keşke (gerçek) Müslümanlardan olsaydım” diye nice kereler (ama yararsız bir hasretle arzu edip) isteyeceklerdir.
-
15:3
ذَرْهُمْ يَأْكُلُوا وَيَتَمَتَّعُوا وَيُلْهِهِمُ الْاَمَلُ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
Onları bırak, (şimdilik) yesinler, yararlanıp eğlensinler ve onlar (boş) bir emel ve umutla oyalanıversinler. (Ama) İleride (suçlarını ve sonuçlarını) bileceklerdir.
-
15:4
وَمَٓا اَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ اِلَّا وَلَهَا كِتَابٌ مَعْلُومٌ
Biz, kendisi için bilinen (takdir edilmiş bir kader yazısı ve gönderilmiş) bir Kitap olmaksızın (yani uyarılmaksızın) hiçbir ülkeyi yıkıma uğratmış değilizdir.
-
15:5
مَا تَسْبِقُ مِنْ اُمَّةٍ اَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ
Hiçbir ümmet (millet ve medeniyet) ecelini (takdir edilmiş süresini) ne önüne geçip (erkene alabilir), ne de geciktirip uzatabilir.
-
15:6
وَقَالُوا يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ي نُزِّلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ اِنَّكَ لَمَجْنُونٌۜ
(Müşrikler Hz. Muhammed’e:) “Ey kendisine Zikir (Kur’an-ı Kerim) indirilen, Sen kesinlikle bir delisin!” demişlerdi.
-
15:7
لَوْ مَا تَأْت۪ينَا بِالْمَلٰٓئِكَةِ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ
(Hz. Muhammed Aleyhisselamın haklı çağrılarına ve hayırlı yoluna bir bahane bulamayan müşrikler) "Eğer doğruyu söylüyor isen, (Sana destek vermek üzere) bizlere melekleri getirmeli değil miydin?" deyip (mucizeler istemişlerdi).
-
15:8
مَا نُنَزِّلُ الْمَلٰٓئِكَةَ اِلَّا بِالْحَقِّ وَمَا كَانُٓوا اِذًا مُنْظَر۪ينَ
(Oysa) Hakk (ve gerekli) olmaksızın Biz melekleri indirmeyiz. (Göndermemiz gerektiğinde ise) O zaman da onlara göz açtırılmayacak (mühlet verilmeyecek, hemen helak edileceklerdi).
-
15:9
اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ
Hiç şüphesiz, Zikri (Kur’an-ı Kerim’i) Biz indirdik, Biz; ve elbette (kıyamete kadar) Onu (bu kutsal metni değiştirilmekten ve dejenere edilmekten koruyup aynen) muhafaza edicileri de Biziz. [Not: Londra'da bir müzede bulunan ve Miladi 650 yıllarına -yani Peygamber Efendimizden hemen sonrasına ve Sahabenin hayatta olduğu sıralara- ait olduğu saptanan el yazması bir Mushaf'la, şu anda elimizdeki Kur'an nüshalarının arasında hiçbir çelişki ve değişiklik bulunmadığı gerçeğinin tespit edilmesi, Kur’an’ın orijinal metninin Allah'ın özel muhafazası ile günümüze kadar nasıl geldiğinin ve kıyamete kadar nasıl devam edeceğinin ispatı yerindedir ve bu açık bir mucizedir. Ancak orijinal lafzının aynen muhafaza edileceği bildirilen Kur’an ayetlerinin, mana ve mesajlarının din simsarı Bel’amlar tarafından çarpıtılıp dejenere edilmemesine bir garanti verilmemiştir.]
-
15:10
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ ف۪ي شِيَعِ الْاَوَّل۪ينَ
Andolsun, Senden önce geçmiş topluluklara da elçiler gönderdik.
-
15:11
وَمَا يَأْت۪يهِمْ مِنْ رَسُولٍ اِلَّا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ
Ancak onlara herhangi bir elçi gelmeyegörsün, mutlaka onunla alay ederlerdi.
-
15:12
كَذٰلِكَ نَسْلُكُهُ ف۪ي قُلُوبِ الْمُجْرِم۪ينَۙ
İşte böylece Biz onu (İlahi gerçekleri alay konusu edinme hastalığını), suçlu-günahkârların kalplerine sokuveririz.
-
15:13
لَا يُؤْمِنُونَ بِه۪ وَقَدْ خَلَتْ سُنَّةُ الْاَوَّل۪ينَ
Evvelkilerin (daha önceki sapkın kavimlerin) sünneti (hak ettikleri musibetleri ve ibretlik akıbetleri) geçmişken (ve haberleri kendilerine verilmişken) onlar hâlâ buna (Kur’an’a) iman etmemektedirler.
-
15:14
وَلَوْ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَابًا مِنَ السَّمَٓاءِ فَظَلُّوا ف۪يهِ يَعْرُجُونَۙ
Şayet onların üzerlerine gökyüzünden bir kapı açsak, oradan (urûc edip) yukarı yükselseler de; (yine imana gelmeyeceklerdir.)
-
15:15
لَقَالُٓوا اِنَّمَا سُكِّرَتْ اَبْصَارُنَا بَلْ نَحْنُ قَوْمٌ مَسْحُورُونَ۟
"Herhalde gözlerimiz döndürüldü, belki biz büyülenmiş bir topluluğuz" diyeceklerdir.
-
15:16
وَلَقَدْ جَعَلْنَا فِي السَّمَٓاءِ بُرُوجًا وَزَيَّنَّاهَا لِلنَّاظِر۪ينَۙ
Andolsun, gökte bazı burçlar (büyük yıldız durakları) kıldık ve onu gözleyenler (dikkatle izleyenler) için süsledik (cezbedici yorumlara müsait hale getirdik).
-
15:17
وَحَفِظْنَاهَا مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ رَج۪يمٍۙ
Ve onu kovulan her şeytandan koruyuverdik. (Kulak hırsızlığı yapmak ve kader programının günlük taksimindeki bazı sırları kapmak üzere şeytanların burçlara çıkmasını engelledik.)
-
15:18
اِلَّا مَنِ اسْتَرَقَ السَّمْعَ فَاَتْبَعَهُ شِهَابٌ مُب۪ينٌ
Ancak (buna rağmen) kulak hırsızlığı yapan olursa, onu da (kovalamak üzere) açık ve parlak bir ateş sütunu izlemektedir. (Yıldız kayması böyle meydana gelmektedir.)
-
15:19
وَالْاَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَاَلْقَيْنَا ف۪يهَا رَوَاسِيَ وَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ شَيْءٍ مَوْزُونٍ
Yere (Dünya gezegenine gelince) onu (tarıma, hayvancılığa ve inşaata müsait olarak) döşeyip-yaydık, onda sarsılmaz dağlar bıraktık ve onda her şeyden ölçüsü belirlenmiş ürünler bitirip (çıkardık).
-
15:20
وَجَعَلْنَا لَكُمْ ف۪يهَا مَعَايِشَ وَمَنْ لَسْتُمْ لَهُ بِرَازِق۪ينَ
Ve orada (dünyada) sizler için ve kendisine rızık vericiler olmadığınız (beslemekle başa çıkamayacağınız) kimseler (bütün varlıklar ve canlılar) için geçimlikler kıldık.
-
15:21
وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا عِنْدَنَا خَزَٓائِنُهُۘ وَمَا نُنَزِّلُهُٓ اِلَّا بِقَدَرٍ مَعْلُومٍ
(Canlı-cansız, atom zerrelerinden galaksilere) Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri (temel malzemesi ve projesi) Bizim katımızda olmasın; ancak onu (her varlığa) belirlenmiş bir miktar (çok hassas ölçüler ve bileşimler) olarak indiririz.
-
15:22
وَاَرْسَلْنَا الرِّيَاحَ لَوَاقِحَ فَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَسْقَيْنَاكُمُوهُۚ وَمَٓا اَنْتُمْ لَهُ بِخَازِن۪ينَ
Ve (meyve oluşması için ağaçlardaki dişi ve erkek çiçek tozlarını) aşılayıcılar olarak rüzgârları gönderdik, böylece gökten su indirdik de sizleri sulayıverdik. Oysa siz (tatlı su kaynaklarının yer altındaki tutucuları ve) onun hazine koruyucuları da değilsiniz. (Suları ve yağmurları hem yağdırmaya hem de dağlarda ve yer altı katmanlarında depolamaya güç yetiremezsiniz.)
-
15:23
وَاِنَّا لَنَحْنُ نُحْي۪ وَنُم۪يتُ وَنَحْنُ الْوَارِثُونَ
Şüphesiz Biz, (evet) gerçekten (her şeyi) Biz (yaratıp) hayat vermekteyiz ve (zamanı gelince) Biz öldürmekteyiz ve (sonunda her şeyin tek sahibi) Vâris’i olan da Biziz.
-
15:24
وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَقْدِم۪ينَ مِنْكُمْ وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَأْخِر۪ينَ
Andolsun sizden öne (veya önceden) geçenleri (bütün kavimleri ve yaratılan türleri) bilmişizdir; ve (yine) andolsun, geride kalanları (gelecek nesilleri) de biliriz.
-
15:25
وَاِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَحْشُرُهُمْۜ اِنَّهُ حَك۪يمٌ عَل۪يمٌ۟
Ve şüphesiz Senin Rabbin; O, (bütün) onları (hesaba çekmek üzere diriltip) haşredecektir. Gerçekten O, Hüküm ve Hikmet sahibidir, Alîm’dir (her şeyi hakkıyla Bilendir).
-
15:26
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَإٍ مَسْنُونٍۚ
Andolsun Biz insanı balçıktan, şekil verilip (pişirilmiş) öz çamurdan yarattık. (Topraktan süzülen gıdalardan oluşan meniyi insan vücudunun tohumu kıldık.)
-
15:27
وَالْجَٓانَّ خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ مِنْ نَارِ السَّمُومِ
Ve Cann'ı (cinn halkını) da, daha önce 'nüfuz edici (madenlerden ve bedenden geçici) kavurucu' ateşten (elektrik cinsi bir enerjiden) yaratmıştık.
-
15:28
وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ي خَالِقٌ بَشَرًا مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَإٍ مَسْنُونٍ
Hani Rabbin meleklere (şöyle) demişti: “Ben, kuru öz çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir adam yaratacağım.” (İnsanın maddesi çamurdan, manası İlahi ruhtandır.)
-
15:29
فَاِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ ف۪يهِ مِنْ رُوح۪ي فَقَعُوا لَهُ سَاجِد۪ينَ
“Ben, onun yaratılışını tamamladığım ve ona Ruhumdan (hayat ve şuur sırrımdan) üflediğim zaman, siz hemen onun (halifelik makamına hürmet) için secdeye varın!”
-
15:30
فَسَجَدَ الْمَلٰٓئِكَةُ كُلُّهُمْ اَجْمَعُونَۙ
Böylece meleklerin tümü, topluca (Adem'e) secde etmiş, (ibadet değil hürmet kastıyla Hz. Adem’in önünde yere kapanmışlardı.)
-
15:31
اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اَبٰٓى اَنْ يَكُونَ مَعَ السَّاجِد۪ينَ
Ancak İblis, secde edenlerle birlikte olmaktan kaçınıp-dayatmıştı. (Hz. Adem’e tâbi olmayı içine sindiremeyip isyana kalkışmıştı.)
-
15:32
قَالَ يَٓا اِبْل۪يسُ مَا لَكَ اَلَّا تَكُونَ مَعَ السَّاجِد۪ينَ
(Rabbimiz buyurup) Dedi ki: "Ey İblis, sana ne oluyor ki, (Adem’e hürmeten) secde edenlerle birlikte olmaktan (çekindin?)"
-
15:33
قَالَ لَمْ اَكُنْ لِاَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَإٍ مَسْنُونٍ
(İblis:) "Ben, kuru bir çamurdan (hazırlayıp), şekillenmiş bir balçıktan yarattığın (şu) insana secde etmek için var olmuş değilim" dedi. (Kendini üstün zannetti ve kibirlendi.)
-
15:34
قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَاِنَّكَ رَج۪يمٌ
(Allah) Dedi ki: "Öyleyse (bu kibir ve itaatsizliğin nedeniyle) ondan (cennetten) çık, çünkü sen kovulmuş birisin."
-
15:35
وَاِنَّ عَلَيْكَ اللَّعْنَةَ اِلٰى يَوْمِ الدّ۪ينِ
“Ve şüphesiz, din gününe (kıyamete) kadar lanet senin üzerinedir.”
-
15:36
قَالَ رَبِّ فَاَنْظِرْن۪ٓي اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ
(Şeytan) Dedi ki: “Rabbim, öyleyse onların (insanların öldükten sonra tekrar) dirileceği güne kadar bana süre tanı.”
-
15:37
قَالَ فَاِنَّكَ مِنَ الْمُنْظَر۪ينَۙ
(Allah) Buyurdu ki: "Haydi, sen (kendisine fırsat sağlanıp) süre tanınanlardansın."
-
15:38
اِلٰى يَوْمِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ
“Bilinen günün vaktine kadar (serbest bırakıldın).”
-
15:39
قَالَ رَبِّ بِمَٓا اَغْوَيْتَن۪ي لَاُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِي الْاَرْضِ وَلَاُغْوِيَنَّهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ
(Şeytan) Dedi ki: “Rabbim, beni (nefsime ağır gelen imtihanla) kışkırttığın (Adem’e hürmet ve tâbiiyet emrinle beni hırçınlaştırdığın) şeye karşılık, andolsun ben de yeryüzünde onlara, (Adem’in evlatlarına Sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyip çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp saptıracağım.”
-
15:40
اِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَص۪ينَ
“Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesnadır. (İbadet ve hizmetleriyle sadece Allah’ın rızasını arayan ve ahiret hazırlığını öne alan kullarına etkili olamayacağım.)”
-
15:41
قَالَ هٰذَا صِرَاطٌ عَلَيَّ مُسْتَق۪يمٌ
(Allah) Dedi ki: “İşte bu, (herkesi cüz’i iradesi ve tercihiyle baş başa bırakıp imtihan etmek) Bana göre dosdoğru olan yoldur.”
-
15:42
اِنَّ عِبَاد۪ي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ اِلَّا مَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْغَاو۪ينَ
(Ey şeytan!) “Şüphesiz kışkırtılıp-saptırılmışlardan sana uyanlar dışında, senin Benim (sadık) kullarım üzerinde zorlayıcı hiçbir gücün (fitne ve imtihan aracı olman dışında bir hükmün) yoktur.”
-
15:43
وَاِنَّ جَهَنَّمَ لَمَوْعِدُهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ
“Ve hiç şüphe yok, (isyana ve inkâra kalkışanların) onların tümünün buluşma yeri cehennem (olacaktır).”
-
15:44
لَهَا سَبْعَةُ اَبْوَابٍۜ لِكُلِّ بَابٍ مِنْهُمْ جُزْءٌ مَقْسُومٌ۟
Onun yedi kapısı vardır; onlardan her bir kapı için (azgın ve sapkın) bir grup ayrılmıştır.
-
15:45
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۜ
Gerçekten takva sahibi olanlar, cennetlerde ve (gölgelik ve yeşillikler içindeki) pınar başlarındadırlar.
-
15:46
اُدْخُلُوهَا بِسَلَامٍ اٰمِن۪ينَ
Oraya esenlikle ve güvenlikle girin! (diye huzur veren duyurular yapılacaktır.)
-
15:47
وَنَزَعْنَا مَا ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ اِخْوَانًا عَلٰى سُرُرٍ مُتَقَابِل۪ينَ
Biz onların (cennet halkının) göğüslerindeki kin ve nefret duygularını da söküp çıkardık. (Şimdi birbirini seven ve hep iyilik düşünen) Kardeşler olarak, cennet koltukları üzerinde karşılıklı (sohbet ve saadet ortamındadırlar).
-
15:48
لَا يَمَسُّهُمْ ف۪يهَا نَصَبٌ وَمَا هُمْ مِنْهَا بِمُخْرَج۪ينَ
Orada onlara hiçbir yorgunluk (ve usanç) dokunmayacak ve onlar oradan asla çıkarılmayacaklardır.
-
15:49
نَبِّئْ عِبَاد۪ٓي اَنّ۪ٓي اَنَا۬ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُۙ
(Ey Resulüm!) Haber ver kullarıma ki; şüphesiz Ben, (evet) Ben (iman ve itaat ehli kullarımı) Bağışlayanım, Esirgeyip (Koruyanım. Elbette mü’min, müstakim ve mücahit kullarım cennetime sokulacaktır.)
-
15:50
وَاَنَّ عَذَاب۪ي هُوَ الْعَذَابُ الْاَل۪يمُ
(Ancak) Ve şüphesiz azabım da; o çok acı (ve alçaltıcı) bir azaptır.
-
15:51
وَنَبِّئْهُمْ عَنْ ضَيْفِ اِبْرٰه۪يمَۢ
Onlara İbrahim'in konuklarından da haber ver (ki, düşünüp ders alanlara önemli şeyler hatırlatır).
-
15:52
اِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَامًاۜ قَالَ اِنَّا مِنْكُمْ وَجِلُونَ
(Onun) Yanına girdiklerinde "Selam" demişlerdi. O da: "Biz sizin (garip halinizden çekinip) ürküntü duymaktayız” demişti.
-
15:53
قَالُوا لَا تَوْجَلْ اِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ عَل۪يمٍ
Dediler ki: "Korkma biz sana bilgin (ve seçkin) bir erkek çocuk müjdelemekteyiz. (Bunun için geldik.)"
-
15:54
قَالَ اَبَشَّرْتُمُون۪ي عَلٰٓى اَنْ مَسَّنِيَ الْكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ
Dedi ki: “Bana ihtiyarlık gelip-çökmüşken mi (böyle hayret verici şekilde) beni müjdeleyip (bu haberi vermektesiniz?) Beni ne (acayip bir şey) ile müjdelemektesiniz?”
-
15:55
قَالُوا بَشَّرْنَاكَ بِالْحَقِّ فَلَا تَكُنْ مِنَ الْقَانِط۪ينَ
Dediler ki: “Seni (Rabbinden ikram edilen bir) gerçekle müjdeledik; sakın umut kesenlerden olmayasın.”
-
15:56
قَالَ وَمَنْ يَقْنَطُ مِنْ رَحْمَةِ رَبِّه۪ٓ اِلَّا الضَّٓالُّونَ
Dedi ki: “Zaten dalâlete kayan (sapkınlardan) başka kim Rabbinin rahmetinden umut kesip (kuşkuya kapılır)?”
-
15:57
قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ اَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ
(İbrahim) Dedi ki: "Ey elçiler, (bunun dışında, diğer) işiniz ve göreviniz nedir? (Niye geldiniz?)"
-
15:58
قَالُٓوا اِنَّٓا اُرْسِلْنَٓا اِلٰى قَوْمٍ مُجْرِم۪ينَۙ
Dediler ki: "Gerçekte biz, (azıtıp sapkınlaşmış) suçlu-günahkâr olan bir topluluğa (helak için) gönderildik."
-
15:59
اِلَّٓا اٰلَ لُوطٍۜ اِنَّا لَمُنَجُّوهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ
"Ancak Lut ailesi(nden kendisine sadık iki kızı) hariçtir; (çünkü) biz (iman ve güzel ahlâk sahibi kimselerin) hepsini (ve her devirde) muhakkak kurtarıvereceğiz."
-
15:60
اِلَّا امْرَاَتَهُ قَدَّرْنَٓاۙ اِنَّهَا لَمِنَ الْغَابِر۪ينَ۟
“Fakat (Hz. Lut’un) karısı hariçtir. (Onu kurtaracaklarımızın dışında bırakıvereceğiz. Çünkü) O geride kalan (ve fasıklarla işbirliği yapan) birisidir. (Bu nedenle azaba uğramasını) takdir ettik!"
-
15:62
قَالَ اِنَّكُمْ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ
(Lut) Dedi ki: “Sizler gerçekten tanınmadık kimselersiniz. (Söyleyin niçin geldiniz?)”
-
15:63
قَالُوا بَلْ جِئْنَاكَ بِمَا كَانُوا ف۪يهِ يَمْتَرُونَ
Dediler ki: "Gerçekten biz sana, onların (sapkın halkının) hakkında kuşkuya kapıldıkları şeyle (azap emriyle) geldik."
-
15:64
وَاَتَيْنَاكَ بِالْحَقِّ وَاِنَّا لَصَادِقُونَ
"Sana (va’ad olunan acı) gerçeği getirdik, biz şüphesiz doğru söyleyenleriz."
-
15:65
فَاَسْرِ بِاَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِنَ الَّيْلِ وَاتَّبِعْ اَدْبَارَهُمْ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنْكُمْ اَحَدٌ وَامْضُوا حَيْثُ تُؤْمَرُونَ
(Ey Lut!) "Hemen aileni (alıp) gecenin bir bölümünde yola çıkarıver, sen de onların ardından git ve sizden hiç kimse arkasına dönüp bakmaya (Allah yolunda; evini, barkını, mallarını ve yakınlarını terk ettiği için pişmanlığa) yeltenmesin, emrolunduğunuz yere (doğru geçip) gidin!"
-
15:66
وَقَضَيْنَٓا اِلَيْهِ ذٰلِكَ الْاَمْرَ اَنَّ دَابِرَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ مَقْطُوعٌ مُصْبِح۪ينَ
Ve ona (Lut’a) şu hükmün (kesinleştiğini haber) verdik: "Sabaha çıkarlarken onların arkası mutlaka kesilecek (azgın ve sapkın kavim hepten helak edilecek)tir."
-
15:67
وَجَٓاءَ اَهْلُ الْمَد۪ينَةِ يَسْتَبْشِرُونَ
(O azgın ve sapkın) Şehir halkı (Lut'un evindeki genç ve güzel erkek misafirleri duyunca) birbirlerine müjdeler vererek (kapısına) gelmişlerdi.
-
15:68
قَالَ اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ ضَيْف۪ي فَلَا تَفْضَحُونِۙ
(Lut onlara) "İşte bunlar kesinlikle benim konuklarımdır, (aman haksız ve ahlâksız tekliflerle) beni utandırıp mahcup etmeyin” demişti.
-
15:69
وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَلَا تُخْزُونِ
"Allah'tan korkup (küfür, zulüm ve kötülükten) sakının ve beni küçük düşürmeyin" (diye ikaz etmişti).
-
15:70
قَالُٓوا اَوَلَمْ نَنْهَكَ عَنِ الْعَالَم۪ينَ
(Onlar ise) Dediler ki: "Biz seni 'herkes(in işin)e karışmaktan' menetmemiş miydik?”
-
15:71
قَالَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ بَنَات۪ٓي اِنْ كُنْتُمْ فَاعِل۪ينَۜ
(Hz. Lut) Dedi ki: "Eğer (mutlaka) yapmak-istiyorsanız, işte bunlar (kavminizin kadınları) benim kızlarım (sayılır. Helâl usullerle nikâhlayıverin.)"
-
15:72
لَعَمْرُكَ اِنَّهُمْ لَف۪ي سَكْرَتِهِمْ يَعْمَهُونَ
(Ey Resulüm; Senin mübarek) Ömrüne andolsun ki onlar, (şehvet) sarhoşlukları içinde kör-sersem vaziyettelerdi.
-
15:73
فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُشْرِق۪ينَۙ
Derken, tan yerinin ağarma vaktine girdiklerinde onları (o korkunç ve dayanılmaz) çığlık yakalayıvermişti.
-
15:74
فَجَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِنْ سِجّ۪يلٍۜ
Anında (yurtlarının) üstünü altına çevirmiş ve üzerlerine (siccil’den: Öğütülmüş taş ve toprak unundan imal edilmiş, çimento ve maden gibi) balçıktan pişirilmiş (özel) taşlar (sert ve sağlam cevherden yapılma araçlar) yağdırıp (helak etmiştik).
-
15:75
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِلْمُتَوَسِّم۪ينَ
Elbette bunda “mütevessim”ler (özel feraset ve ilham sahipleri ve derin kavrayış ehli) için gerçekten ayetler (ve ibretler) vardır (nice hikmetler saklıdır.)
-
15:76
وَاِنَّهَا لَبِسَب۪يلٍ مُق۪يمٍ
O (harabe olmuş şehir de) gerçekten bir yol üstünde (hâlâ) durmaktadır. (Bir mucize olarak bu kalıntılar 2000’li yılların başlarında ortaya çıkarılmıştır.)
-
15:77
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِلْمُؤْمِن۪ينَۜ
Elbette, bunda iman edenler için gerçekten ayetler (ibret ve hikmet dersleri) vardır.
-
15:78
وَاِنْ كَانَ اَصْحَابُ الْاَيْكَةِ لَظَالِم۪ينَۙ
Eyke halkı (ve yönetici tabakası) da kesinlikle zalim kimselerdi.
-
15:79
فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْۢ وَاِنَّهُمَا لَبِاِمَامٍ مُب۪ينٍۜ۟
Bundan dolayı onlardan da intikam aldık; her ikisi(nin harabeleri) de açıkça (gözler) ön(ün)dedir.
-
15:80
وَلَقَدْ كَذَّبَ اَصْحَابُ الْحِجْرِ الْمُرْسَل۪ينَۙ
Andolsun, Hicr halkı (ve zulüm iktidarları) da gönderilen (elçi)leri yalanlayıp (hakarete yönelmişlerdi).
-
15:81
وَاٰتَيْنَاهُمْ اٰيَاتِنَا فَكَانُوا عَنْهَا مُعْرِض۪ينَۙ
(Biz de) Onlara ayetlerimizi (mucizelerimizi) vermiştik de (yine) ondan yüz çevirmişlerdi.
-
15:82
وَكَانُوا يَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا اٰمِن۪ينَ
(Onlar) Dağlardan güvenli evler yontup (mesken edinmişlerdi ve hiçbir felaket bizi etkilemez zannetmişlerdi).
-
15:83
فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُصْبِح۪ينَۙ
Derken (intikam gününün) sabah vaktine girdiklerinde, onları o dayanılmaz çığlık (korkunç gök gürültüsü ve şimşek çakması) yakalayıvermişti.
-
15:84
فَمَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَۜ
Buna rağmen kazandıkları şeyler, (ve barındıkları kaya oyması evler uğrayacakları acı sondan kurtulmak için) onlara yetmemiş (ve belayı defedememiş)ti.
-
15:85
وَمَا خَلَقْنَا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَٓا اِلَّا بِالْحَقِّۜ وَاِنَّ السَّاعَةَ لَاٰتِيَةٌ فَاصْفَحِ الصَّفْحَ الْجَم۪يلَ
Biz gökleri, yeri ve her ikisinin arasındakilerini Hakkın (Vahdet ve kudret eserlerimizi tanıtmanın ve kullarımı imtihan sırrının) dışında (herhangi bir amaçla) yaratmış değiliz. Hiç şüphesiz (kıyamet ve hesap görmek için takdir edilen) o saat de yaklaşarak-gelmektedir; öyleyse (artık Sen onlara karşı) güzel muamele ve tebliğde bulun (gerisini dert etme, gereksiz tartışma ve kışkırtmalardan) yüz çevir.
-
15:86
اِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْخَلَّاقُ الْعَل۪يمُ
Çünkü (her şeyi mükemmel) Yaratan ve (her şeyi hakkıyla ve teferruatıyla) Bilip duran, ancak senin Rabbindir.
-
15:87
وَلَقَدْ اٰتَيْنَاكَ سَبْعًا مِنَ الْمَثَان۪ي وَالْقُرْاٰنَ الْعَظ۪يمَ
(Ey Resulüm ve ümmeti!) Andolsun, Sana (huzur ve şuurla) tekrarlanan yediyi (namazların her rekâtında tekraren okunan ve Kur’an’ın özeti sayılan Fatiha-i Şerifi) ve Yüce Kur'an-ı Azim’i verdik.
-
15:88
لَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ اِلٰى مَا مَتَّعْنَا بِه۪ٓ اَزْوَاجًا مِنْهُمْ وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِن۪ينَ
(Öyle ise) Onlardan (inkârcılardan ve münafıklardan) bazılarını yararlandırdığımız “Ezvaç”a (şehvet, servet ve şöhret gibi; herkesin imrendiği ve özendiği gösterişli, benzeyişli ve iştah çekici eşlere, nimetlere, dünyalık makam ve menfaat gibi geçici şeylere) sakın gözünü dikme, onlardan dolayı hüzne kapılıp üzülme, mü'minler için de (şefkat) kanatlarını ger (ve kutlu sonu bekleyiver.)
-
15:89
وَقُلْ اِنّ۪ٓي اَنَا النَّذ۪يرُ الْمُب۪ينُۚ
Ve (ey Resulüm!) De ki: "Ben ancak uyarıp korkutan bir Peygamberim."
-
15:90
كَمَٓا اَنْزَلْنَا عَلَى الْمُقْتَسِم۪ينَۙ
Tıpkı o (dinlerini) taksim edicilerin (kolay tarafını alıp zor kısmını bırakıverenlerin) üzerine indirdiğimiz (azapla sizi de uyarmaya geldim).
-
15:91
اَلَّذ۪ينَ جَعَلُوا الْقُرْاٰنَ عِض۪ينَ
Onlar ki Kur’an’ı parça parça edip bölümlere ayırmışlar (işlerine gelen kısmını alıp, diğer hükümlerini önemsiz ve gereksiz saymışlar, böylece sapıtıp azıtmışlar)dı.
-
15:92
فَوَرَبِّكَ لَنَسْـَٔلَنَّهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ
Rabbine andolsun, onların tümüne (bunun hesabını) soracağız.
-
15:93
عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Yapmakta oldukları (sahtekârlık, riyakârlık ve fesatlık gibi) şeyleri (onlara hatırlatacağız).
-
15:94
فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَاَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِك۪ينَ
(Ey Nebim ve Onun varisleri!) Sana emrolunan (hüküm ve hakikatleri) açıkça (kâfir ve zalimleri çatlatırcasına) anlat ve müşriklerden yüz çevirip (saldırılarına aldırma ki, onlardan intikamımızı alacağız!)
-
15:95
اِنَّا كَفَيْنَاكَ الْمُسْتَهْزِء۪ينَۙ
Şüphesiz, (Hakk’tan ve hayırdan ayrılmadan ve hainlerin hücum ve hakaretine aldırmadan davet ve hizmetine devam ettiğin için Seninle) o alay edenlere karşı Biz Sana kâfiyiz (ve yanındayız! Sevap ve şeref kazanman için bazı sıkıntı ve saldırılara uğratırız, ama asla Seni sahipsiz bırakmayız ve zalimlerin ezmesine fırsat tanımayız).
-
15:96
اَلَّذ۪ينَ يَجْعَلُونَ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهًا اٰخَرَۚ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
Ki onlar, Allah ile beraber başka ilahları (birtakım aracıları ve tanrılaştırdıkları şahısları Cenab-ı Hakka ortak) kılmaktadırlar; onlar yakında (gerçeği ve başlarına geleceği) bilip-öğreneceklerdir (asla yaptıklarını yanlarına bırakmayacağız).
-
15:97
وَلَقَدْ نَعْلَمُ اَنَّكَ يَض۪يقُ صَدْرُكَ بِمَا يَقُولُونَۙ
Andolsun, onların söylemekte olduklarına karşı Senin göğsünün daraldığını biliyoruz (ama sabret, Seni zafere ulaştıracağız).
-
15:98
فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَكُنْ مِنَ السَّاجِد۪ينَۙ
Sen Rabbini hamd ile tesbih et ve (O’nun kudret ve rahmeti karşısında) secde edenlerden ol. (Dosdoğru namaz kılanlardan, Allah'ın ahkâmına ve adalet nizamına tâbi ve taraf olanlardan ol; faizi, zina serbestliğini, Lut kavmi amelini (eşcinselliği), dalâlete düşmüş kitap ehlinin taklitçilik ve takipçiliğini kurtuluş sananlara aldırma ve korkma ki, Biz Senin yanındayız.)
-
15:99
وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتّٰى يَأْتِيَكَ الْيَق۪ينُ
Ve Sana yakin (yani ölüm) gelinceye kadar Rabbine kulluk ve ibadete (ve Kur’ani istikamete) devam et (ve kurtul ki, Biz herkesi sonunda mutlaka hak ettiğine ulaştıracağız!)